Camiler ve Cem Evleri...

Yayınlanma: 09.12.2008 - 07:52
Abone Ol google-news

Alevi-Bektaşi cem evleri ile camiler peygamberin mescidine aynı uzaklıktadırlar. İbadet yeri statüsü verileceği anlaşılan cem evleri mutlaka, aynı zamanda eğitim, sosyal etkinlikler evleri olmalı, insanların sıralarda medeni şekilde oturabildiği tarzda düzenlenmelidir.

Arkeolojik ve antropolojik bulgular, tapınaklar, mezarlar ve törenle gömülen ölüler bize insanların ilk çağlardan beri kaderleri üzerinde etkili olan güç veya güçlerin varlığına inandıklarını göstermektedir. İnançların, tapınakların, ibadetlerin (dini ritüellerin) ve tapınakları yöneten, ibadet ve yaşam biçimini (şeriatını) belirleyen yol göstericilerin varlıklarının önemli bir nedeni, bunların sağladığı düzenin, toplumların güç koşullarda var olabilmelerine yardımcı olmasıdır.

Kuran, Hiçbir kavim yoktur ki ona bir yol gösterici göndermiş olmayalımayeti (Fatır 24) ile dünyanın her köşesinde sosyal düzeni kuranları Allahın yol göstericisi (peygamberi) olarak kabul etmiştir. Her birinize bir şeriat, bir yol verdikayeti (Maide 48) ile tüm bu kavimlerin inanışlarını, yaşam yollarını, ibadetlerini; diğer bir deyişle, şeriat kurallarını onlar için geçerli kabul etmiştir.

Her devirde ve coğrafyada dinlerin şeriat kurallarını belirleyen, bulunulan kavmin kültürü olduğu gibi, İslamın Kuranda yer alan şeriat kurallarını belirleyen de İslamın tebliği devrindeki Arap halkının ve peygamberin kültürü olmuştur.

Dinlerin esasları (inancın ahlak kuralları) ile şeriatları (bu ahlak düzeyine ulaşmayı sağlayacak ibadetler ve sosyal ilişki kuralları), birbirinden farklı şeylerdir. Bu İslam için de böyledir ve kanıtı Bugün dininizi tamamladım ayetinden (Maide 3) sonra hukuki ayetlerin (şeriatın) tebliğ olmaya devam etmesidir (1).

Dinlerin şeriatları ise bulunulan çağa ve yere göre daima değişmiştir ve dinlerin varlıklarını sürdürebilmesi için değişmek zorundadır. Şeriat ve ibadet kurallarını değişmez şekillere bağlamak, şeriata ve kurallara tapmaktır.

Kurandaki şeriata ait emirlerin zamanla değişebileceğinin güzel bir örneğini Hz. Ömer vermiştir. Kuranda devlet hazinesinden her sene Müslüman olmayan fakat Müslümanlığa kazandırılacaklara bir pay ayrılması emri vardır (Tövbe 60). Hz. Ömer halife olduğunda kendisine pay için başvuranlara Kuranın emrine rağmen pay vermemiştir (2).

Camiler

İslam peygamberinin devrinde mescitler, zamanı geldiğinde toplu halde namaz kılınan, toplantılar yapılan, eğitim verilen halk evleriydi. Günümüzde, namaz zamanları birkaç kişinin bir köşesini doldurduğu, ölülerin yolcu edildiği, çoğu gecekondu mühürleri çirkin yapılı camilerin İslamın mescidi ile hiçbir benzerliği yoktur. Şu olay bunun en çarpıcı örneğidir:

Hadisler peygamberin mescitte oyun (raks) oynayan Habeşileri ve Sudanlıları Hz. Ayşe ile birlikte seyrettiğini anlatmaktadır (3). Mescitte oyunu tenkit eden Hz. Ömere peygamberimiz, Bizim dinimiz müsamaha dinidir, bizim mescitlerimiz kiliseler ve havralar gibi üzüntü yeri değil, neşe yeridir yanıtını vermiştir. Bu olay bile başlı başına İslamı nereden nereye getirdiğimizi göstermektedir.

İslamda, bütün ibadetler gibi namaz da insanın mutluluğunun bir aracıdır, aceleyle ödenen bir borç değildir. Müslümanların Tanrıya ve yarattıklarına karşı sevgi ile dolup taştıklarını hissettikleri bir duygusal süreçtir. Tanrıya yaklaşmak için bir araçtır, bir meditasyondur (Müminûn 2).

Hıristiyanlık gibi ruhban sınıfı olmayan İslamda, namaz her yerde kılınabilir. Tanrısı ile inananları arasına başka kimseyi sokmayan İslamın bu özelliği maalesef diğer birçok özellikleri gibi anlaşılamamış; imam, molla, dede diye adlandırılan yeni bir tür ruhban sınıfı yaratılmıştır. Artık, devlet bütçesinden birçok bakanlıktan daha fazla pay alan Diyanet İşleri Başkanlığının ve bilhassa imamların varlıklarının nedenleri mutlaka tartışılmalıdır. Bir zamanlar Tanrıları ile ilişkiden sorumlu olarak görev yapan Hıristiyan rahipler çağın gereksinimlerine göre değişmiş, birer sosyal yaşam danışmanı olmuşlardır. İmamlara farklı eğitimler verilerek günümüz yaşamında namaz kıldırmak, insanları cehennemle korkutmaktan başka görevler vermek, varlıklarına sosyal ve ekonomik bir gerekçe yaratmak zorunludur.

Hıristiyanlığın, Museviliğin ilk devirlerinde ibadet şekilleri ve yerleri bugün uygulandığı gibi değildi. Kiliselerde sıralar ve müzik yoktu. Hıristiyanlıkta, Musevilikte bugünkü ibadet şekillerini çağa uyum belirlemiştir. Hz. Muhammedin devrinde ağacı olmayan o topraklarda peygamber kendisinden önce puta tapanların yaptığı şekilde ibadete devam etti. Eğer sıraları yapacak bir ortam olsaydı, sosyal etkinliler merkezi olan, namaz zamanlarında ibadet için kullanılan mescitlere en yakışanı sıralarda oturup ibadet etmek olurdu ve eminim Hz. Muhammed gibi bir devrimci, toplumcu, sıralarda oturarak ibadeti tercih ederdi. İslamın tüm ibadet şekilleri gibi namaz da çağa ayak uydurmak için değişmek zorundadır.

Şii ve Sünni İslamın, yorumlar yasaklanarak, akıl ikinci plana atılarak dar kalıplar içine alınması; gelişmemesinin, ışığının sönmesinin en büyük nedeni olmuştur.

Cem evleri

Alevi-Bektaşi cem evleri ile camiler peygamberin mescidine aynı uzaklıktadırlar. İbadet yeri statüsü verileceği anlaşılan cem evleri mutlaka, aynı zamanda eğitim, sosyal etkinlikler evleri olmalı, insanların sıralarda medeni şekilde oturabildiği tarzda düzenlenmelidir. Ama her şeyden önce, Sünniler gibi ibadet yeri kurma yarışına girilmemeli, cem evleri de camiler gibi çoğu zaman boş kalan israf yatırımları olmamalıdır.

İbadethanelerle birlikte kesin kuralları olan tek düze Alevi inancının ortaya çıkması önlenmelidir. Şii ve Sünni inancın bilimin ve aklın önceliğine inanmama kıskacından Alevi İslam kurtulmalıdır.

Ve gelecekte İslam

Ümidimiz, çeşitli yorumların her birinin hoşgörü ile karşılandığı, devletin yasalar dışında bir denetleme ve yönlendirme etkisinin olmadığı, herkesin istediği yoruma ait insanlarla birlikte istediği gibi ibadet edebildiği, öbür dünyada değil bu dünyada mutlu yaşamanın amaçlandığı bir İslamın hâlâ yaratılabileceğidir.

Bunun aksi yok olmaktır. Çindeki Hıristiyan sayısı 300 milyona (nüfusun dörtte biri) ulaşmış, bu ülkede sadece geçen yıl 2 milyon kişi yurttaşları Uygur Müslümanlarının dinini seçmeyip Hıristiyanlığı seçmiştir.

İslamın, eğer Kuranın, her sayfasında ve daima inanmaklabirlikte anılan yararlı işler yapmakemri (sadece cami yaptırmak anlamında değil), Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?ayeti ve Ben ahlakı tamamlamak için gönderildim”, Allah tektir diyen cennete girecektir diyen peygamberi anlaşılacak olursa, çağın ve çağların dini olacaktır. Fakat bunun olabilmesi, şeriat (ibadet) kurallarının, amacı bulunulan çağın koşullarında en iyi gerçekleştirecek şekilde değişebilme yeteneğine bağlıdır. Hz Ömerin davranışı (2), Kuranda içki ile ilgili emrin Kuranın tebliğ edildiği zaman diliminde bile değiştiği göz önüne alınarak, bu değişim denemelerini yapanlar ve önerenler, dini Hıristiyanlaştırma gibi akıl almaz suçlamalara maruz bırakılmamalıdır. Müslümanlar için tehlikeli olanlar, bu önerileri yapan kişiler değil, şeriat kurallarını İslam diye gösterip, onun akıl, ahlak ve sevgi temelini göz ardı edenlerdir.

(1) Prof. Dr. Mehmed Hatipoğlu, İslamiyat, Ekim 1998.

(2) Teberi Tefsiri 10. Cilt, 162-163).

(3) Süleyman Uludağ, İslam Açısından Musiki ve Sema, Uludağ Yayınları, Bursa, 1979.

 

Prof. Dr. Nihat G. Kınıkoğlu


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler