Tek 'vücut' olabilmek

"Vücut"la "birey olma" durumunu ele almaya çalıştım. Birey olunamadığında insan bambaşka yerlerde arayabiliyor kendini. Oysa bu da mümkün değil, çünkü içe dönmeden dışardan onay alarak ilerleyemezsiniz. Aile kavramını da böyle görüyorum ve ailenin kişiyi birey yapabileceğine inanmıyorum.

Yayınlanma: 06.09.2011 - 07:15
Abone Ol google-news

Mustafa Nuri ilk filmi “Vücut”ta, porno oyuncusu olarak çalıştığı Almanya’dan Türkiye’ye dönüşünde “normal” yaşama ayak uydurmakta zorluk çeken yorgun, bezgin ve takıntılı bir kadına odaklanıyor. Hatice Aslan’ın başarıyla canlandırdığı Leyla karakteri üzerinden aile kavramını sorgulayan film, aynı zamanda toplumla birey arasındaki ilişkinin farklı boyutlarına da dikkat çekiyor. Geçen ay “Montreal Film Festivali”nde dünya prömiyerini yapan film, 17 Eylül’de başlayacak “Altın Koza Film Festivali”nde de yarışacak. Mustafa Nuri ile Montreal’de konuştuk.

- “Vücut”ta klasik aile kavramını sorguluyor ve arayış içindeki insanların karşılaştıkları güçlükleri anlatıyorsunuz. Örneğin ailenin direği sayılan baba yok, baba olabilecek yaşlı erkekler genç erkekleri zevk için satın alıyor, her şey altüst olmuş bir durumda...


“Vücut”
la aslında “birey olma” durumunu ele almaya çalıştım. Birey olunamadığında insan bambaşka yerlerde arayabiliyor kendini. Oysa bu da mümkün değil, çünkü içe dönmeden dışardan onay alarak ilerleyemezsiniz. Aile kavramını da böyle görüyorum ve ailenin kişiyi birey yapabileceğine inanmıyorum. Erkeği ise filizlenme, olgunlaşma aşamasında olan bir yolculukta görüyorum. Henüz olgunlaşma dönemini tamamlamadığını düşünüyorum. Filmde baba eksikliği gibi, temel bir anne arayışı da var. Filmim kadınlar üzerine olmasa da kadınlarla daha kolay iletişim kurduğumu söyleyebilirim.

- Filmin iki kahramanı Leyla ve Yılmaz, bir süre Almanya’da yaşayıp Türkiye’ye dönüyorlar. Almanya bireyin ön planda olduğu bir toplum, bizde ise bunun tersi söz konusu. Siz iki ülke arasındaki bu zıtlığı da işaret etmişsiniz...

Onların özellikle “dışarıdan” gelen insanlar olmalarını istedim. Türkiye’de temel problem önyargı. Hiçbir içselleştirme yok. İnsanlar kendilerine karşı da çok acımasız. Örneğin ayna ile ilişkimiz kendimizle olan ilişkimizi körelten bir noktada. Henüz kendi kafesimizden çıkmış değiliz.

- “Vücut”ta sanki Türk sinemasına bir selam gönderme de vardı. Bazı sahneler bana “Vesikalı Yarim”i anımsattı...


Etkilendiğim, müthiş bir filmdir, ama gönderme yapmayı düşünmedim. Türk sinemasında beni çok etkileyen yönetmenler ve filmler elbette var. Atıf Yılmaz’ın “Ah Belinda” ve “Selvi Boylum Al Yazmalım”ını, Ertem Eğilmez’in kurgusunu çok severim.

- Filmde oyunculuklar göz dolduruyordu. Kadroyu nasıl kurdunuz?

Hatice Aslan’ın çok farklı bir karizması olduğunu düşünüyorum. Televizyon dizilerinde içine kapanık aile kızını oynarken Nuri Bilge Ceylan’ın “Üç Maymun” filmiyle içinden başka bir şey çıkardı. Yılmaz’ı canlandıran Cengiz Bozkurt, Altın Portakal’da “Kavşak” filmindeki rolüyle “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü almıştı. Hakan Kurtaş’ı ise Dot’ta “Punkrock” oyununda görüp beğenmiştim.

- Bu ilk filminizde bütçe konusunda zorlandınız mı?


Bir aylık çekim sürecinde Balat ve Cankurtaran’da çekim yaptık ve filmin her aşamasında kendi yağımızda kavrulduk diyebilirim. Ran Film çok destekledi, ayrıca Kültür Bakanlığı da yapım sonrası için destek verdi.

- Reklam sektöründen geliyorsunuz. Sizi sinemaya iten ne?

Bireysel olabilme çabası...

- Sizin kuşağınızın Türk sinemasına ne gibi bir yenilik getirdiğini düşünüyorsunuz?

Geleceğe yönelik adımlar atmak isteyen yönetmenler için festivaller çok önemli. Bir ses duyulmuş oluyor. Gişede çok iş yapan filmlerin ise evrensel boyutu yakalayamamış olduğunu görüyoruz. Bu açmazı kapatmak yeni kuşağın en büyük arzusu. Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Semih Kaplanoğlu’nda daha bir içsellik var. Karakterler kendi içsel yolculuklarını bize yansıtmaya çalışıyorlar. Tercih olarak daha sakin filmler. Yeni kuşak olarak bizler sakin değiliz. İçsellikle iletişim arasında bir yerdeyiz.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler