"Türkiye'de her görüşten gazeteci yargılanıyor"

4. Babıali Günleri kapsamında düzenlenen "Medyanın Güncel Sorunları" Paneli'nde bir değerlendirme yapan TGC Başkanı Orhan Erinç: "Türkiye'de her görüşten gazeteciler yargılanıyor ama tutuklu olarak yargılanan gazeteciler aynı görüş sahipleri durumundadır" dedi.

Yayınlanma: 15.09.2011 - 10:49
Abone Ol google-news

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) 4. Babıali Günleri kapsamında dün TGC Burhan Felek Konferans Salonu’nda “Medyanın Güncel Sorunları” paneli düzenlendi. Posta Gazetesi yazarı Dr. Yazgülü Aldoğan, Milliyet Gazetesi Dış Politika yazarı Kadri Gürsel ve Maltepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Atilla Özsever’in konuşmacı olarak katıldığı panelin moderatörlüğünü TGC Başkanı Orhan Erinç yaptı.

Panelde konuşan TGC Başkanı Orhan Erinç, “Bugüne kadar 1982 Anayasası’nda yaklaşık 70 maddede değişiklik yapıldı. Ama bu değişikliklerde ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, vicdan özgürlüğü gibi konular yer almadı. Çünkü şu da bir gerçek ki, Türkiye’deki siyasi partilerin yapısı demokrasiye pek uygun gibi gözükmüyor. Uzun yıllardır gazetecilik yapan meslektaşlarımızın bildiği şudur; partiler muhalefette ise yasaların değiştirilmesinden yana olurlar.”

TGC Başkanı Erinç sözlerini şöyle sürdürdü:

“İktidara geçtiklerinde aynı yetkiyi kullanma hakkı kendilerine geçmiş olduğu için böyle bir değişiklikten yana olmazlar. Siyasal partilerin görüş birliğine vararak bir anayasa hazırlamaları konusunda verilmiş sözler var. Ama iş çalışmalara gelince ne kadarı tutulur, ne kadarı tutulmaz ya da hazırlık komisyonunda siyasal partiler eşit oyla temsil edilseler bile hazırlanacak taslağın teklif haline dönüştürülmesinde kimlerin imzalayacağı ya da anayasa komisyonunda ya da genel kurulda ne gibi önergelerin verileceği konusunda şu anda bir tahminde bulunmak ne yazık ki mümkün değil. Türkiye’de ifade özgürlüğünün önünde hem anayasada yer alan maddeler ile Türk Ceza Yasası’na yansıyan hükümler olduğunu görüyoruz. TGC olarak bu anayasa çalışmalarına ifade özgürlüğüyle, insan haklarıyla ilgili bir katkıda bulunma olanağı bulabiliriz. Bugün gazeteciliğin üçüncü plana atılmış olması, siyasetin ve ticaretin onun önüne geçmiş olması, yaşamakta olduğumuz sorunların başında yer alıyor diye düşünüyorum. Türk Ceza Yasası bildiğiniz gibi 2005 yılında tümüyle değiştirildi. Biz TGC olarak hem Türk Ceza Yasası’na hem de Terörle Mücadele Yasası’na kimi suç tanımları nedeniyle karşı çıkmıştık. O dönemde bize söylenenler ‘hele bir uygulanmaya başlasın, yanlışlıklar, eksiklikler varsa düzeltiriz’ yanıtı oldu. Ama ne yazık ki bu sözler tutulmadı. Türkiye’de devlet adamlarının bir kısmı zaman zaman politik kimliklerini öne geçirmeye, daha önce söylediklerini yok saymaya yatkın bir yol izlemeyi tercih ediyorlar.”

 
Yargılanmayan gazeteci yok

Gazetecilerin yazdıkları, söyledikleri hakkında 6 bin dolayında açılmış soruşturma olduğunu ifade eden Başkan Erinç şöyle devam etti:

“Dava sayısını ne yazık ki bilemiyoruz. Anlaşıldığı kadarıyla Adalet Bakanlığı da bilemiyor ki, bu bilgileri toplamak için yazışmalar yaptı geçenlerde. Türkiye’de siyasal bakışı, yayın politikası açısından yargılanmayan gazeteci yok. Türkiye’de her görüşten gazeteci yargılanmaktadır. Bunlardan bir bölümü suç işledikleri kesinleşerek mahkum edilmiş, ancak hükmün açıklanması ertelenmiştir. Bu her gazete, televizyon, radyo için söz konusu olan bir durumdur. Bu tür mahkumiyet almış ancak açıklanmamış meslektaşlarımızın üstünde ayrı bir tehdit daha vardır, o da başka bir suç işlemeleri halinde açıklanması geri bırakılmış hükmün kesinlik kazanması ve iki suçun hapsinin birden yatırılması tenzihinin var olmasıdır. Bu da kimi meslektaşlarımız için hukuki baskıyla yapılan bir sansür sonucunu doğurmaktadır. Ama şunu söylemem gerektiğini de düşünüyorum, Türkiye’de her görüşten gazeteciler yargılanıyor ama tutuklu olarak yargılanan gazeteciler aynı görüş sahipleri durumunda. Geçen yıl da bazı şeyleri konuşmuştuk, kara mizah olacak ama önemli bir gelişme yaşadığımızı söyleyebilirim. Çünkü yakın sürece gelene kadar tutuklu gazeteci yok deniyordu. Sonunda 67 gazetecinin tutuklu olduğu, ama terörist olarak yargılandığı açıklandı. Terör örgütü üyesi diye yargılanan gazetecilerin kendileriyle ilgili olarak iddia edilen suçların gazetecilik faaliyetleri nedeniyle yapıldığını kabul ettirme dönemi. Bazı gazetelerden okuduğumuza göre terör örgütü üyesi olarak gözaltına alınan meslektaşlarımıza sorgu sırasında gazetenin nasıl hazırlandığı, haberin nasıl yazıldığı, gazetecilik faaliyetlerinin niçin öyle değil de böyle yapıldığı konusunda sorular yöneltildiğini okuyoruz. Biz başından bu yana yargılanan meslektaşlarımızın gazetecilik faaliyetleri nedeniyle yargılandığını söylüyoruz. Artık durumun değiştiğini, eskiden bir gazeteciyi transfer etmek isteyen yöneticilerin o gazetecinin telefon rehberindeki kişi sayısının çokluğuna ya da arşivinin zenginliğine bakarken, bugün her iki özelliğin de suç unsuru haline getirilmesinden duyduğumuz rahatsızlığı dile getiriyoruz. Böyle bir ortamda gazetecilik yapmak gerçekten zor. Özellikle de gazeteci olarak sizde bulunması gereken sosyal güvenliğin ya da iş güvenliğinin olmaması, gazetecilik yapılması önündeki önemli engellerden biri olduğunu düşünüyoruz.”


GÖP gazetecilere destek veriyor

Türkiye’deki medya alanında geçen yıldan bu yana yaşanan önemli bir gelişmenin de, Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun (GÖP) kurulması olduğunu söyleyen Erinç sözlerini şöyle tamamladı:

“GÖP hangi görüşten olursa olsun yargılanan gazetecilere destek vermeye çalışıyor. GÖP Türkiye’de yaygın yerel medyada çalışan yaklaşık 94 örgütün bir araya gelmesiyle oluşturulmuş bir örgüt. Gazetecilerin meslek sorunları, yargılanma konusunda çektikleri çilelerin azaltılması konusunda çaba göstermeye çalışıyor. Bu açıdan son yıllarda pek örneğini bulamadığımız meslek dayanışması ilk kez örgütler arasında geniş kapsamlı bir birliktelikle yapılmaya çalışıldığı için meslek örgütleri gelecekten biraz daha umutlu bir durumdalar. Sorunların çözülmesi için çaba gösterenler var oldukça, Türkiye’nin dünya ortalamasının altına düşen bir demokrasi olmayı ömür boyu sürdüremeyeceğini düşündüğümüzde evet, pek iç açıcı bir durumumuz yok. Ama mecburen, zorunlu olarak bu durumu aşmak zorundayız.

Medya ağır baskı altında

“Medyanın Güncel Sorunları” paneline konuşmacı olarak katılan ve medyanın en büyük sıkıntısının otosansür olduğunu söyleyen Posta gazetesi yazarı Dr. Yazgülü Aldoğan, “Bunca yıllık geçmişe ve deneyimime, siyasetin yasaklı olduğu bir dönemde siyasi dergi çıkaracak kadar gözü pek bir meslektaşınız olmama rağmen, son yıllarda mesleğimize yönelik yaşadığımız baskı ve otosansürü hiçbir dönemde bu kadar yoğun hissetmemiştik” dedi.

“Her iktidar medyayı bir parça ele geçirmek istiyor” diyen Aldoğan, şunları söyledi:

“Bunun örneklerini çok yaşadık. Ama bu dönemdeki kuşatma gerçekten çok yönlü bir kuşatma. Kuşatma muhalif yayınların dozunu azaltma ve hatta yok etme biçiminde sürerken, patronaja yönelik mali baskıların sonucu yayınların da niteliği değişiyor. Bazı gazeteler sahiplendirilerek yayınları tamamen değiştiriliyor. Daha düne kadar ortak kitle gazetesi olan büyük gazetelerin birden bire tamamen iktidar yanlısı yayın yaptığını görüyoruz. Bir başka gazetede yazarlar yer değiştiriyor. Medyanın en büyük gazetelerinden birinde yaşadığımız yönetim değişikliği, patronun bile isminin sahip olarak görülmesinin istenmediği bir ortamda özgür basından söz etmenin yararı yok. Birlikte çalıştığım meslektaşım Nedim Şener 15 yıl hapis istemiyle, terörist olmaktan yargılanırken ve iddianamede suç delili olarak kendisiyle ilgili terör eylemi, örgüt üyeliği vb. gösterilebilirken, benim aynı gazetede gerçek özgür ve muhalif yazı yazmamın imkanı var mı? Benim yasalar çerçevesinde yazma hakkım, yazma cesaretim olabilir mi? Bu gerçekten çok ciddi bir göstere göstere korkutma yöntemi.”

Aldoğan konuşmasına şöyle devam etti:

“Bir de çok ciddi farklı değişimler yaşanıyor. Bu değişimler gazetelere artık yansımıyor. Türkiye’de sendikacılık medyadan çekileli çok oldu. Sendikalı çalışabilen bir Anadolu Ajansı (AA) kalmıştı, bir de Cumhuriyet gazetesi. Geçenlerde Anadolu Ajansı’nda yaşanan operasyondan bir iki gazete dışında hiçbir gazete bahsetmedi. Muhalifseniz yaşama hakkınız yavaş yavaş elinizden alınıyor. İktidarın yanında olmak gibi çabanız yoksa bu sefer de bitaraf olan bertaraf oluyor. Hiçbir şekilde hükümete yaklaşamıyorsunuz, haber alamıyorsunuz, yanlarında bulunamıyorsunuz. Başbakan’ın uçağına binip gezilere götürülemiyorsunuz, ne kadar yakınında olursanız o kadar bilgi alabilirsiniz ama buna izin verilmiyor. Çünkü muhalifsiniz, çünkü Başbakan bırakın bu tür yakınlaşmaları, basın toplantılarında bile kendisine sevmediği sorular sorulduğunda çok sert tepkiler verebiliyor. Bütün TV kanallarını dolaşıp kendi belirlediği gazetecilerin, kendi belirlediği konularda soru sormasına izin veriyor. Bu da gazeteciliğin olmaması gereken örneklerinden biri ne yazık ki. Diğer taraftan benim sindiremediğim, muhalif olmayan basının bitaraf bile olmaması. İnanılmaz bir yaranma, hoş görünme var ki, çifte standart da değil, resmen Başbakanının medyası. Ne yazık ki bugün artık olması gereken tarafsız, bağımsız, cesur, araştıran, sorgulayan bir gazetecilik yapıldığını söyleyebilme şansımız yok.”

En önemli sorun otosansür

Milliyet Gazetesi Dış Politika yazarı Kadri Gürsel, “Panelin başlığı medyanın güncel sorunları. Böyle olunca da sorunları tespit etmek gerekiyor” dedi.

Gürsel şunları söyledi:

“Türkiye’de bugün basının, medyanın en önemli sorunu otosansürdür. Otosansür medyayı tehdit eden en tehlikeli arızadır. Çünkü gözle görülemez, ölçülemez, ancak hissedilir. Kayda geçirilmesi mümkün değildir, bu bir duygu halidir, bir tutumdur ve maalesef bugün habercilik refleksinin yerini Türk medyasında otosansür refleksinin aldığını tespit etmek gerekir. Bugün endüstriyel medyada yazı işlerindeki esas yönlendirici duygu, düşünce, masaya gelen bir haberin hükümetin menfaatlerine aykırı olup olmayacağıdır. Ona zarar verip vermeyeceğidir ve bu çok tehlikeli bir durumdur. Gazeteciliğin var oluş nedenlerini ortadan kaldıran bir intihali süreç içerisindeyiz. AB raporlarına kadar girmiş bulunuyor bu otosansür konusu. Peki, bu duruma yol açan nedir? En başta iktidar baskısıdır, siyasi baskıdır. Bence otosansüre yol açan baskı üç ana kanaldan yürüyor. Birincisi ve en çıplak olanı gazeteciler ve basın kuruluşları üzerinde, bütün mecralar üzerindeki gözle görülür elle tutulur siyasi baskıdır. Süregelmekte olan operasyon ve dava süreçlerinin aynı zamanda basını kontrol altına almak, susturmak ve sindirmek için kullanılması gibi bir politik olguyla yüz yüze bulunuyoruz. Medyanın hapis, gözaltı, dava süreçleriyle sindirilmesi ve onun neticesinde otosansürün ortaya çıkması. İkincisi, patronlar üzerinde uygulanan baskı ile gazetecilerin işten kovulma, işsiz kalma tehdidi altında yaşamaları ki, bunun çok sayıda örneği var. Bu tehdit de otosansüre neden oluyor. Üçüncüsü de yine patron medyasının patronajı aracılığıyla uygulanan editöryal baskıdır. Editöryal baskı direkt patronun çıkarlarının sahibi olduğu gazete, TV ya da diğer mecralarda yayın politikalarını belirliyor olmasıdır.”


Ne yapmalı?

Özsever, ne yapılmalı sorusunu da şöyle yanıtladı:

“Alternatif gazeteciliğe önem vermeliyiz. İnternet medyası ve sosyal medya araçları kullanılmalı. Yerel gazetelerin önemi unutulmamalı. Gazeteciler açısından, çalışanlar açısından bakıldığında, onların örgütlenme gelişimlerinin, çalışma koşullarının düzeltilmesi konusundaki talepleri dile getirilmeli. Çalışanların diğer emek örgütleriyle de sıkı ilişki ve dayanışma içerisinde olması gerekir. İşsiz gazetecilere sahip çıkılmalı. Gazetecilere hem hukuki hem de mali açıdan yardım edilmeli. İletişim Fakültelerinde de sendikacılık konusunda, medya çalışanlarının sorunları konusunda, derslerin olması gerekir diye düşünüyorum.”


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler