Osmanlı'nın Son Yıllarında...

Yayınlanma: 28.12.2008 - 06:47
Abone Ol google-news

Batılı devletler, bu girişime kesinlikle karşı çıkmışlardır. Kapitülasyonlardan yararlanan, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na “müttefiki” olarak sürüklendiği Almanya bile, kapitülasyonların kaldırılmasını kabul etmemiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda yenik düşen Osmanlı Devleti’ne imzalatılan Sevr Antlaşması ile, kapitülasyonlar -üstelik, kapsamı genişletilerek- Osmanlı Devleti’ne dayatılmıştır. Kapitülasyonların kesin ve kuşkuya yer vermeyecek biçimde kaldırılması, Lozan Barış Antlaşması ile sağlanabilmiştir.

Osmanlı’nın gerileme ve çöküş sürecinde, Osmanlı ülkesindeki konsolosların fiili ve hukuksal durumları gittikçe güçlenmiştir. Konsolosluklar, Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışmanın bir aracı olarak da kullanılmış, Osmanlı yönetiminin ihmalinden ve güçsüzlüğünden yararlanılarak, yetkilerin kötüye kullanılmasına yarayan araçlar olmuşlardır. Kapitülasyonların yabancılara ayrıcalıklar sağlaması, gayrimüslim Osmanlıların bazılarında yabancı uyrukluluk kazanmak isteğini uyandırmıştı. Osmanlı ülkesindeki bazı konsoloslar da bu istekleri gerçekleştirmek için ellerinden geleni yapmaktan çekinmemişlerdir. Özellikle, “kapitülasyon mahkemeleri” ve “himaye pasaportu” denilen uygulamalar, Osmanlı Devleti’nin ülkesi üzerindeki egemenliğine fiili ve hukuki sınırlamalar getirmiştir.

İngiliz (Britanya) konsoloslukları, bilinen konsolosluk faaliyetlerinin dışında siyasi işlevler icra eden, kimi zaman Amerikalı misyonerlere arka çıkan, kimi zaman gayrimüslim Osmanlı tebaasının haklarını savunan, kimi zaman Osmanlı yönetiminin işlerine doğrudan müdahale eden ve hatta kimi zaman belli antlaşma ve sözleşmelerin yapılmasını ya da yürürlüğünü kontrol eden bir mekanizmaya dönüşmüştür.

Uygur Kocabaşoğlu’nun saptamalarına göre, Osmanlı ülkesindeki konsoloslar arasında 1871 yılında yapılan bir ankette, İngiliz konsoloslarına “Ticari ya da siyasi işlevlerin ağır basması açısından, başında bulunduğunuz birimin durumu nedir” sorusu sorulmuş ve konsolosların yüzde 47’si konsolosluğunun “münhasıran siyasi” olduğunu bildirmiştir. Kocabaşoğlu’na göre burada “siyaset”, “konsolosların Osmanlı yönetimiyle ilişkileri, imparatorluktaki karışıklık ve çatışmalara müdahaleleri, genel gözetim ve denetim faaliyetleri, her türlü bilgi, veri toplama ve bunları değerlendirmeye yönelik eylem ve işlemleri anlamında ele alınmaktadır.” (Majestelerinin Konsolosları, İletişim Yay. s. 203)

Bu etkinliklere daha sonra “askeri” türde birtakım öğeler de eklenmiştir: “Osmanlı ordusunun örgütlenişini, yönetimini ve birlik hareketlerini izlemek ve bu ülkede bir savaş olması durumunda majestelerinin hükümetinin işine yarayabilecek her türlü topoğrafik ve istatistik bilgiyi toplamak.”

Taner Timur’un bu döneme ilişkin değerlendirmesi de şöyledir:

“Yükselen Hıristiyan finans ve ticaret burjuvazisi aynı süreç içinde Batılı ülkelerin konsolosluklarıyla da ‘sıkı bağlar’ içindeydi. Batılı emperyalizm iktisadi nüfuzuna paralel olarak en ücra köşelerde bile konsolosluklar açmış ve Hıristiyan burjuvazinin baş koruyucusu haline gelmişti. Taşradan en ufak bir şikâyet, kiliseler, bazen de doğrudan konsolosluklar aracılığıyla anında Babıâli’ye ulaştırılıyor; valiler bile bir şikâyet üzerinde yerinden oluyordu. Buna karşılık Müslüman halk böyle bir olanaktan tamamen yoksundu.” (Cumhuriyet Dergi, 31 Temmuz 2005)
 

Ermenileri ‘koruyan’ Fransız Konsolosu

Konsolosların saldırgan tavırlarına ilginç bir örnek olarak devlet arşivine geçmiş olan şu olay da durumu aydınlatıcı niteliktedir: Eşkıya olduklarından şüphelenilen ve Muş’ta serserice dolaşan “dağ halkından iki Ermeni”nin polisçe yakalanarak karakola götürülmesi üzerine; “Fransa Hükümetinin Van Konsolosu Rupen ve tercümanı Mihran’ın daireye (karakola) gelerek, bunları niçin sorguluyorsunuz diye resmi dairede gürültü çıkararak nöbetçi polis memurlarından Ziya Efendi’ye hakaret ettikleri, (eşkıya olduğundan şüphelenilen) meçhul şahısları zorla dışarıya çıkardıkları” resmi yazışmalara konu olmuştur. (www.devletarsivleri.gov.tr./kitap/belge/993/5).

Fransız konsolosunun bu saygısız ve saldırgan davranışı; üstelik görevi Van’la sınırlı olduğu halde bu davranışı Muş’ta göstermesi, İçişleri Bakanlığı’nın (Dahiliye Nezareti’nin) Başbakanlığa (Sadaret Makamı’na) başvurarak, “hükümetin ihlal edilen onurunun iadesi”nin sağlanması amacıyla konsolosun değiştirilmesinin istemesine yol açmıştır. Sadaret Makamı’nın bu yazıya yanıt olarak Dahiliye Nezareti’ne yolladığı yazıda ise şöyle denildiği görülüyor:

“Van Fransız Konsolosu Rupen ile tercümanı Mihran’ın takındığı yakışıksız tavırlardan dolayı azilleri için Fransa Büyükelçiliği’ne gerekli tebligat yapılmıştır.”

Ancak yine aynı yazıdan; Fransız Büyükelçiliği’nin, adı geçen konsolos hakkında şikâyette bulunulmasının şaşırtıcı olduğunu ve “Osmanlı Hükümeti’nin iyiliğini isteyen böyle bir kişinin azlini istemenin uygun olmadığını” bildirmiş olduğu ve böylece, saygısız ve saldırgan konsolosun göreve devam etmiş olduğu anlaşılıyor.
 

Eylemlere son vermek

Osmanlı Devleti’nde kapitülasyonlara, dolayısıyla yabancı devletlerin ülkede bulundurdukları konsoloslukları aracılığıyla içişlerine karışma eylemlerine son vermek amacıyla çeşitli girişimlerde bulunulmuş ama bunlar sonuç vermemiştir. Bu konudaki son girişim, Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın yanında Birinci Dünya Savaşı’na katılması sırasında, 1914’te çıkarılan bir kanuna dayanılarak tek yanlı bir açıklama (nota) yoluyla kapitülasyonların kaldırıldığının bildirilmesi olmuş; ardından 1915’te yayımlanan ikinci bir kanunla kapitülasyonların kaldırıldığı kesin bir dille açıklanmıştır.

Batılı devletler, bu girişime kesinlikle karşı çıkmışlardır. Kapitülasyonlardan yararlanan, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na “müttefiki” olarak sürüklendiği Almanya bile, kapitülasyonların kaldırılmasını kabul etmemiştir.

Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda yenik düşen Osmanlı Devleti’ne imzalatılan Sevr Antlaşması ile, kapitülasyonlar -üstelik, kapsamı genişletilerek- Osmanlı Devleti’ne dayatılmıştır. Kapitülasyonların kesin ve kuşkuya yer vermeyecek biçimde kaldırılması, Lozan Barış Antlaşması ile sağlanabilmiştir.(Prof. Dr. Rona AYBAY)
    


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler