'4+4+4'ün Düşündürdükleri...

Yayınlanma: 09.03.2012 - 07:35
Abone Ol google-news

Türkiye, son günlerde ilk kez bu yasa tasarısı ile ülkenin eğitim sorunlarını tartışıyor. TV’lerde açık oturumlar yapılıyor, gazetelerde her gün konuya değişik boyutlarda bakan köşe yazıları yer alıyor, sivil toplum örgütleri demokratik itirazlarını ve görüşlerini dile getiriyorlar. Son 10 yıldır Türkiye’de eğitim, “piyasalaştırma ve dinselleştirme” penceresinden bakılarak şekillendiriliyor. Son Milli Eğitim Bakanı ile birlikte bu şekillendirmenin dozu daha da arttı. Başbakan’ın “Dindar nesil yetiştirmek istiyoruz” söylemi ile yeni bir boyut kazandı. İktidar partisinin beş grup başkanvekili akademik, bilimsel ve metodolojik bir çalışma yapmadan, Bakanlar Kurulu’ndan geçirmeden TBMM’ye sundukları ve kamuoyunda “4+4+4” yasası olarak adlandırılan yasa önerisi ile Türkiye son yirmi gündür yasa tasarısını ve ülkenin eğitim sorunlarını canlı bir şekilde tartışır hale geldi.

Yasa tasarısının hazırlanışı ve sunuluşu problemli. Anlaşılmaz bir aceleyle, çalakalem hazırlanan tasarıda ilk anlarda çıkan iki önemli hata, kamuoyunun itirazı ile alt komisyonda düzeltilmek zorunda kaldı. Tasarı sahipleri, Türkiye’nin imzaladığı ILO Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne imza attığını unutmuşlardı ve ilk başta çıraklık yaşını “14’ten 11 yaşa” indiriyoruz şeklindeki heyecanlı söylemlerini geri çektiler ve çıraklık yaşı 14’te kaldı. Ülkenin çocuklarına çıraklığı hedef gösteren bu yaklaşım doğru değildi... Yine kamuoyunun yoğun tepkisiyle 2. dört yıla getirdikleri, ne olduğu anlaşılmayan, belirsiz “açık öğretimi” 3. dört yıla kaydırmak zorunda kaldılar. Peki atılan bu iki geri adım, yasayı rasyonel hale getirdi mi? Bu yasa ülkenin gerçekten ihtiyacı mı? Kesinlikle hayır... Yaklaşık 17 milyon öğrenci ve 800 bin öğretmenin çalıştığı eğitim sisteminin sorunlarına bu yasanın yanıt vermediği çok açık. 2003-2006-2009 PISA yarışma sonuçları, yapılan bilimsel çalışmalar ve raporlarda eğitim sistemimizin üç temel sorunu olduğu saptaması yapılmaktadır. Nedir bunlar? “Türk eğitim sistemi niteliğini kaybetmiştir. Türkiye, nitelikli öğretmen yetiştirememektedir. Türk eğitim sistemi, sınıfsal, bölgesel, cinsiyete dayalı eşitsizlik ve adaletsizlik üretmektedir.” Yasa tasarısında bu sorunlara yönelik bir arayış, çözüm ve öngörü var mı? Kesinlikle hayır… Ülkenin eğitim sorunları tüm yurttaşların sorunudur, tıpkı anayasa gibi. Demokratik bir ülkede bir iktidar partisi, hazırladığı yasa tasarısı ile düşün dünyasını ülkenin tüm yurttaşlarına dayatmamalıdır. Bu yasa tasarısı bu anlamda bir dayatmadır. Bu yasa tasarısının arkasında bilim dünyası, eğitim örgütleri ve pedagoji yoktur. Öğretmen, sınıf gibi altyapı hazırlığı da hiç yoktur. TV’lere çıkan ve yasayı savunan dernek-sendika, siyasal iktidar temsilcileri bu yasanın temel amacı olarak “imam hatiplerin orta kısımlarının açılmasını”, “seçmeli din derslerinin bütün kademelerde” yer almasını ve hatta taleplerinin dozunu biraz daha arttırarak “karma eğitimin kaldırılmasını” açıkça talep ediyorlar. Yani eğitimi tümüyle “din ekseninden” bakarak formatlamak istiyorlar. Amaç bu… Yani son on yıldır MEB’deki yapılanma, kadrolaşma, Cumhuriyet eğitim devriminin “fikri hür, vicdanı hür kuşaklar” yetiştirme idealini şimdi “dindar nesil” yetiştirme projesine dönüştürmeyi temel almış gözüküyor.

Eğitim ile ilgili uzmanlıkları olmayan Milli Eğitim Alt Komisyonu’ndan çıkan yasa tasarısı metninde “okulöncesi eğitim” öngörüsü hiç yok. Bu çok önemli bir eksikliktir. Yasanın ehil ellerde hazırlanmadığının somut bir kanıtıdır. Okulöncesi eğitim, tüm gelişmiş ülkelerde çok önem verilen ve çocukların diğer kademelerdeki başarısı için çok temel olan bir süreçtir. Bu eksiklik mutlaka giderilmelidir. En azından 5. ve 6. yaşlar, hatta 4. yaş mutlaka okulöncesi eğitim içine alınmalıdır. Okula başlama yaşının ilk 4 yıl için 6’ya çekilmesi, çocuk gelişimi ve pedagojisi anlamında doğru olmayan bir karardır. 6 yaşta çocuk hâlâ oyun çağındadır. Kalem bile tutamaz. Birinci sınıf müfredatı uygulanamaz. Okul başlama yaşı 7’de kalmalıdır.

Neden siyasal iktidar ülkenin temel sorunları üzerinden eğitime bakamıyor? Düşün dünyası buna izin vermiyor, rasyonel bakamıyor, “imam hatip” gözlüğü dışına çıkamıyor. Ülkenin kaynakları ve gereksinimi anlamında siyasal iktidarın süreci tekrar değerlendirmesi gerekir. 1973’lerdeki şûralarda tartışılan ve 28 Şubat 1997’de olağan olmayan koşullarda yürürlüğe giren “zorunlu 8 yıllık eğitim” sonuçları yasa tasarısını hazırlayanların dillendirdiği gibi başarısız mı? Kesinlikle hayır. Doğru söylenmiyor. 1997’de yüzde 78.97 olan kız öğrencilerin okullaşma oranı bugün yüzde 98.22’ye çıkmıştır. Yine 1997’de ortaöğretimde yüzde 44.97 olan kız öğrencilerin okullaşma oranı 2011 yılında yüzde 87.31’e çıkmıştır. Bunun neresi başarısızlık?

Bu yasa tasarısı hazırlanma biçimiyle, içeriği ile arızalıdır. Seçimlerde siyasal iktidar halka sunmamıştır ve hükümet programında da yoktur. Ülkenin temel eğitim sorunlarına yanıt veren bir yasa değildir. Tepki yasasıdır ve geri çekilmelidir. Tıpkı anayasa gibi tüm yurttaşların görüşleri alınarak akıl ve bilimi temel alarak tartışılması sağlanmalıdır. Hezeyan ve duygusal tepkilerle alınan her karar ülkenin, çocuklarımızın geleceğini karartır.

 

*Prof.Dr. Kemal KOCABAŞ Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Genel Başkanı


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler