Ortadoğu savaşının fitili

Varlığını sürdürmek için sürekli ezebileceği bir ‘düşmancık’ arayan İsrail, 2008’in son günlerinde Gazze’yi ağır şekilde vurdu. Amacı kuruluşunda göz yumduğu Hamas’ı kontrol edilebilir konuma getirmek. Ancak saldırı, Ortadoğu’ya yayılabilir…

Yayınlanma: 05.01.2009 - 14:25
Abone Ol google-news

Ürdün Kralı Abdullah Bin El-Hüseyin, 2008 yılının başlarında ülkesini ziyaret eden Avrupalı parlamenterlere hitaben yaptığı konuşmasında “2008, Ortadoğu için barış yılı olacak” ifadesini kullanmıştı. Yine buna benzer bir şekilde Ortadoğu barışı için toplanan Annapolis Zirvesi’nde ev sahibi ABD Başkanı George W. Bush 2008’in barışa dair güçlü sinyaller verdiğinden bahsetmiş ve son görev yılı olan 2008 içerisinde Ortadoğu’ya barışın geleceğine olan inancını dile getirmişti. Ne var ki sözde “barış yılı 2008” bitti, hem de bırakın barışı İsrail’in Gazze’ye yağdırdığı tonlarca bombayla, “savaş, işgal, intifada” sesleri ile bitti. Yani ortada ne Ortadoğu barışı, ne ulusal birliğini yeniden kurmuş, bağımsız bir Filistin devleti, ne de güvenlik paranoyasından kurtulmuş, çevresine “yeniden işgal tehdidi” savurmaktan ve salt güvenlik uğruna orantısız güç kullanmaktan, sivilleri hedef almaktan vazgeçmiş bir İsrail var. Başka bir deyişle yine, elde var sıfır. Aslına bakılırsa elde kalan bu “sıfır” çok da şaşırtıcı değil. Ortadoğu’ya kulak kabartan herkes barışın değil savaşın adım adım yaklaştığını kolayca duyabilirdi. İsrail’in, tüm telkinlere rağmen “güvenlik” gerekçesi ile Gazze’deki insanlığın sınırlarını aşan abluka ve ambargosunu yumuşatmaması, buna karşılık 6 aylık ateşkesin süresi dolduğunda Gazze’de biriken öfkenin Kassam füzeleri ile İsrail topraklarına taşması ve İsrail’in bu süreçte görüştüğü Türkiye ve Mısır’a “operasyon yok” teminatı vermesine karşın tansiyonun bir an olsun düşmemesi havada savaş kokusu olduğunun göstergeleriydi. Nitekim İsrail, ateşkesin bitmesiyle başlayan Hamas’ın füze saldırılarına karşılık zaten açık hava hapishanesine çevirdiği Gazze’yi düzenlediği hava saldırılarıyla sadece birkaç saat içinde yerle bir etti. İsrail her ne kadar “hedef sadece Hamas” dese de, ölenlerin yüzde 90’ının “terörist” olduğunu iddia etse de görünen köy kılavuz istemiyor. Hayatını kaybeden yüzlerce Filistinlinin çoğu sivil, hatta çocuklardan oluşuyor. Zira 360 kilometrekarelik Gazze’de yaşayan 1.5 milyon Filistinlinin yarısından fazlası 15 yaşın altında. Ama ne fark eder ki zaten İsrail’e göre Filistinli çocuk dediğin, “bugün çocuk, yarın terörist” değil mi zaten? Önleyici vuruş dedikleri bu olsa gerek!...

 

‘Hamas Hizbullah olmasın’

İsrail’in Gazze’ye yönelik söz konusu “önleyici vuruş”uyla yeni bir felakete yelken açan Ortadoğu’da bir mucize olmazsa eğer dalga dalga yayılacak, yayıldıkça şiddetini artıracak bir şiddet dalgası her yanı saracak gibi görünüyor. Zira Arap ülkeleri her ne kadar “sükût-ikrar” duruşu sergileseler de İran ve Hizbullah’tan ürkütücü bir şekilde “intikam” sesleri yükseliyor. Hatta sizler bu satırları okurken Ortadoğu yeni bir “dejavu” ile karşı karşıya kalmış bile olabilir. Hatırlanacağı üzere 2006’daki İsrail-Hizbullah Savaşı İsrail’in yine Gazze’ye düzenlediği “Yaz Yağmurları” operasyonunun intikamını almak için, Hizbullah’ın iki İsrail askerini kaçırması sonrasında patlak vermişti. “Hizbullah’ı kesin olarak bitirme” hedefiyle savaşa girişen İsrail, tam aksine Hizbullah’ın ideolojik anlamda kat be kat büyümesine neden olmuştu. İsrail şimdi de Gazze’ye “Hamas’ı bitirmek” için saldırdığını ifade ediyor ancak hiç şüphe yok ki sonuç yine aynı olacak çünkü Hamas’ın da Hizbullah gibi ölmekle bitmediği tecrübeyle sabit. Aslına bakılırsa İsrail’in stratejik hedefi de zaten Hamas’ın bitirilmesi değil. Hamas’ın Hizbullah olmaması. Yani ideolojisi sağlam olmayan, her zaman kontrol altında tutulabilecek, füzeleri fazla can yakmayacak, İsrail’e sızıp asker kaçırmayacak, intihar saldırısı düzenleyemeyecek yani İsrail’in izin verdiği ölçüde var olacak zayıf bir düşman olması. Öyle ya Hizbullah gibi İsrail’in “yenilmez” imajını yıkıp, devlet gururunu zedeleyen, güvenlik sistemine darbe indiren bir düşman İsrail’in stratejik planlarını sekteye uğratıp “İsrail devletinin hayat damarları”nı tıkıyor. Oysa ki kendisini “güvenlik devleti” olarak formatlayan İsrail’in, meşruiyetini sürekli kılabilmesi için, her an gücünü gösterebilmesi için, uygulamalarını toplum vicdanında da meşru gösterebilmesi için, aslında çok da homojen olmayan İsrail toplumunu sürekli bir güvenlik endişesi içine hapsedip sosyolojik olarak değilse bile psikolojik olarak bir arada ve ayakta tutabilmesi için, devletin ideolojisini baki kılabilmesi için her daim düşman daha doğrusu düşmancıklara ihtiyacı var. Tıpkı kapana sıkışmış Hamas gibi. Ama geçmişte durum hiç de böyle değildi. Bugünün “teröristi” Hamas, ilk kurulduğunda İsrail için o zamanların radikali, dönemin baş teröristi bugününse ılımlı muhatabı El Fetih’in dengelenmesi için güçlendirilmesi, kullanılması gereken müthiş bir koz olarak görülmüş; Hamas’ın serpilip, büyümesine bizzat İsrail tarafından göz yumulmuştu. Bugünse kum saati tersine çevrildi ve “koz ile terörist” yer değiştirdi. Değişmeyen tek şey ise İsrail’in “beka stratejisi” ve insanlığı hiçe sayan pragmatist politikaları…

(H. Miray VURMAY, TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası)

[email protected]


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon