'68 kuşağı yola devam ediyor'

Usta gazeteci Şükran Soner'in 'Bizim 68'liler' adlı kitabı sözümüzün konusu. Kitabında 1964-66 dönemini öğrenci, 1966-80 dönemini gazeteci olarak yaşadığı, İstanbul'daki kayda değer tüm gençlik, öğrenci-işçi olaylarının göbeğinden tanıklıklarını paylaşıyor okurlarla Şükran Soner.

Yayınlanma: 15.01.2009 - 15:45
Abone Ol google-news

En önce kimliklerin oluşum sürecine öncelik veren bir çalışma 'Bizim 68'liler'. Ortak bir dürtüyle, sömürüye, teslimiyete adeta refleks halinde toplu isyana, o gitgide birbirine eklemlenen seslere, oluşan ortak ruha mercek tutan bir çalışma. Üst öğrenci birlikleri Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF) ve Milli Türk Talebe Birliği (MTTB), daha sonra 1 Nisan 1968'de kurulan Türkiye Devrimciler Güç Birliği'nin mücadelelerine yakın plan. Komünizm suçlamasının gündeme ilk nasıl girdiği' Aydınlanmanın önderleri' Solun 'Uyanış', Sağın 'Şahlanış' mitingleri' Hey gidinin Demirel'i' Sonra Mahir Kaynak ve Ergenekon davasıyla olağanüstü benzerlikler gösteren Madanoğlu Davası' Şükran Soner ile 'Bizim 68'liler' kitabını konuştuk.

 

-'Bizim 68'liler' için salt bir devrim güncesi diyemeyiz değil mi?

- Hayır, ama zaten dönem toplumsal yaşamda gençliğin öncü olduğu bir dönem, yönlendirici ve örgütlü olduğu bir dönem. 1964-66 dönemini öğrenci, 1966-80 dönemini gazeteci olarak yaşadığım İstanbul'daki kayda değer tüm gençlik, öğrenci-işçi olaylarının en göbeğinden tanıklıklarımı paylaşmak istedim kitabımda. Bu toplumsal sorumluluğumdu. Haber dilinde yeri olmayan tanıklıklar, ayrıntılarla birlikte yaşadıklarımı aktarmak istedim.68, Batı'dan zamanlama olarak da esinlenmiş bir eylem biçimi olabilir ama Türkiye'deki odağı, tabanı doğrudan doğruya 60 olarak benim açımdan önemli. Çünkü 60, örgütlülük olarak öğrenci gençliğinin toplum yaşamında çok güçlü olduğu bir süreç. Gençliğin toplumsal sorumluluk üstlendiği, toplumun da bunu kabul ettiği, üniversiteleri de siyaseti de yönlendiren bir gençlik örgütlülüğü gündemde 60'larda. Toplumsal kabul görmüş bu örgütlülük çerçevesinde bir yapılanma da gelmiştir; 1961 Anayasası.

 

Bugünün demokrasisi!

O günün üniversiteler düzenlemesiyle bugün düşünü göremeyeceğimiz bir yapılanma var. Bütün yüksekokullar ve fakültelerde, bütün öğrencilerin katıldığı seçimlerle cemiyetler oluşuyor. Oralardan birlikler oluşuyor yükseköğrenim veya üniversite çatısı altında. O birliklerden üst örgütler oluşuyor. Dernekler de aynı şekilde örgütleniyor. Dernekler herkese açık, üyeye açık olan örgütler ama aynı yapı MTTB'ye kadar uzanıyor. Bugünün demokrasisinde düşü görülemeyecek bir yapılanmadır. Tabii 12 Eylül tırpanı girmiş... Bir örgütlülük var ortada, binaları var, bir de toplumsal kabul var, bunların birikimiyle geliniyor 68'lere. Gençliğin öncülük rolü klasik aydınlanma çizgisinden sosyal aydınlanma çizgisine yol alışı yaşanıyor. Paralelinde dünyaya baktığınızda Vietnam olayı var dünya gençliğini çok etkileyen, düzeni sorgulamaya yönelten' Çok genel anlamda söylersek gençken ülkeyi kurtarma misyonunu üzerinde hisseden, yükseköğrenim gören ki bu arada belirtmeliyim o dönemde çok daha fazla sayıda Anadolu çocuğunun yükseköğrenim görebilme şansı var. Geldiği yörenin sorunlarını da bu anlamda okuduğu üniversiteye taşıyıp ülke gündemine sokabilen bir gençlik de oluşuyor öte yandan.

 

Ülkeler ve 68'ler

- Batı'daki 68 ile Türkiye'deki 68 arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları da irdeliyorsunuz kitabınızda'

- Öncelikle gençlik niteliği benziyor bir kere. Yani düzendeki olumsuzluklara karşı sorumluluk duymak, sorgulamak ve başkaldırmak, bu ortak boyutu var. Eylem biçimi ortak boyutu var. Umut, gelecek düşü kuran ve geleceği düzenleme, kendi yaşamını düzenleme sorumluluğu duyan insanın toplumsal sorumlulukla birlikte özdeşleşmesi var. Benim gözlemlerime göre 68'te iki temel odak vardı; birincisi insan ve sosyal paylaşım, sola açılım yani ideolojik arayış, o anlamda düzeni sorgulama; ikincisi ülkesine ve geleceğine sahip çıkma. Onun için ulusal kimliği de çok güçlüdür. Arada çok farklı siyasi kutuplar olmasına rağmen o sentezde buluşurlar.Türkiye'ye özgü nitelikler 60'tan gelen bir gençliğe yüklenmiş rol anında işçi hareketi içine giriyor. 63 sonrası sendikal haklarla birlikte ağırlıkları da gündeme gelen sendikaların etkin rol ve işlev kapmalarıyla bağlantılı, rol kaybına uğruyor. İşçi hareketi belirleyici oluyor, ağırlık kazanıyor orada. Türkiye'de o tarihlerde o boyutta örgütlü hareket yok, daha yeni toparlanıyor.

 

Melon şapka

- Bütün bunlar şapkadan çıkmadı!.. Kitabınızda bunun arka planı, gelişimi, kimliklerin oluşum süreci de hep yer alıyor...

- Evet, hep. 1961 Anayasası ile gelen insan hakları, demokrasi, sendikal haklarda anlamlı bir tırpanlamayı getirecek 12 Mart sürecine böyle gelindi. Siyaset tarihimize yazılan 'Demirel'in şapkasını alıp gitmesi' eylemi böylece gerçekleşti. Çevremde gördüğüm devrimci görüşe inanmış, örgütlenmeler içinde yer almış pek çok kişinin bile sol gösterip sağ vuran 12 Mart'ın ilk günlerinde, ikircikli bir şaşkınlık süreci yaşadıkları idi. İçimi en acıtanı, solcu gençlik içinde azımsanmayacak bir kadronun, belki de 27 Mayıs sürecinin etkisinde kalmış olarak, 12 Mart muhtırasına katılmasalar da, sonuçlarına olumlu bakmak istemeleriydi.Bizim sendikal yaşamımız 63'te başlıyor. 68'e beş yıl' Çok kısa bir süreç yani lokomotif olacak durumda değil işçi hareketi. Öğrencinin kendine örnek almak istediği ve itici olmak istediği hareket ama o hareketin güçlülüğü lokomotif olabilme niteliğinde değil.

 

Üst örgütler

- Üst örgütler Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF), Milli Türk Talebe Birliği (MTTB)' Onlara bağlanma süreçleri'

- 68 onun da kırılma süreci zaten. Orada da bir sonuç var. 60'ın öğrenci hareketinin toplumsal sorumluluk ve lokomotif görevi ve düzeni sorgulamada etkin olması, 60 sonrası sağ iktidarları başta Demirel hükümetleri olmak üzere şiddetle rahatsız etti. Ve gençlik hareketinin ve örgütlülüğün kırılmasının gereksinimi duyuldu refleks olarak ve bu başarıldı da. Örgütlenmelerin çok hızla, çok kısa zamanda kırılması süreçleri yaşandı.Öncelikle hem ırk hem din Türk-İslam sentezi karmasında bir örgütlenme yaratılıyor alternatif olarak. Bu önce gençlik hareketi olarak yaratılabilmiş değil en başta. Var olan yerel dinci ve ırkçı örgütlenmeler kullanılıyor.Yani TMTF'nin Adapazarı kongresinin yapıldığı 13 Kasım günü, Sakarya'nın köylerinden Türk-İslam sentezindeki insanları taşınıp, TMTF'nin Türkiye'nin tüm üniversite ve yüksekokullarından gelen delegelerine saldırtılıyor mesela 'Komünistler, ahlaksızlar' teziyle. Ve onların polis kordonuna alınması zorunluluğunun yaratılması, kongre baskınları'

 

6. Filo ajitasyonu

Çok çarpıcı olan iki olay var bence insanın belleğinin unuttuğu; 68 sürecindeki bir sürü gençlik hareketi, 6. Filo ekseninde emperyalizme karşı çıkışlar şeklinde gerçekleşmiştir. Biz bunları büyük olaylarla anımsarız; işte Vedat Demircioğlu'nun öldürüldüğü, Amerikalı askerlerin Dolmabahçe'de denize döküldükleri olaylarıyla Kanlı Pazar'ı hatırlarız. Oysa yazarken yeniden belleğim canlandığında görüyorum ki yılda birçok kez geliyor 6. Filo. Ajitasyon var, özellikle geliyor. Geliyor, karşı hareket çıkıyor, geri gidiyor. Ona karşı hiçbir zaman Türkiye dinamiklerinde sağ, 'ben Amerikancıyım ya da ben emperyalizmin yanındayım' diyemiyor. Ama onlar 'komünist, dinsiz, ahlaksız' diyerek sola saldırıyor. Yani yöntem, çarpıştırma biçimi bu. 68 kuşağını sarmalayan gerici-ilerici, sağcı-solcu, ülkücü-dinci-komünist eksenli çatışmalar böyle körükleniyor.

 

Kanlı Pazar'da mahsur

- Kanlı Pazar'da telefon kulübesine sığınmak zorunda kaldınız ' Gazeteci olarak oradasınız'

- 66'dan sonra hiçbir eylemle doğrudan taraf olarak ilişkim olmadı, hepsini gazeteci olarak takip ettim. O olaylarda kendinizi bir şey hissetmiyorsunuz, sadece refleksler kazanıyorsunuz. Yani hangi reflekslerle daha az tehdit altında oluruz. Mesela benim kazandığım reflekslerden biri hareket halinde olduğunuz zaman daha çok hedef oluyorsunuz, harekete koşuyorlar çünkü. İster silahlı çatışma olsun ister taşlı sopalı çatışma olsun durmak ve hedefini küçültmek en önemli güvence.

 

Polis sağı sevdi!

- 68 kuşağını sarmalayan gerici-ilerici, sağcı-solcu, ülkücü-dinci-komünist eksenli çatışmalar demiştiniz' Oraya dönersek solun tüm bu örgütlenmesi görülüyor ki sağın örgütlenmesini de yaratıyor bu biçimde.

- Yaratıyor. Siyasi erk, dinci akımlar, ırkçı akımlar elbirliğiyle ve dışarıdan destekle bu örgütlenmeleri yaratıyorlar. Ve polis desteğinde yaşanıyor bu. Bütün o baskınlar ki onların hepsine tanıklık ettim, İstanbul'daki olayların, çatışmaların hepsinde bulundum, en küçüğünden en büyüğüne anormal bir polis desteği, koruması vardı, taraflılık vardı. Sürekli, hele 68 sonrası çok daha fazla yaşandı, hızla gelişti, sürekli saldırılar var, sürekli saldırılarda polisin tek taraflı olması var, tek taraflı olarak solcu diye nitelendirilen gençliğin cezalandırılması eğilimleri var. Sürekli böyle oluyor, baskınlar destekli oluyor, yurtlardan atılıyorlar, ekonomik kaynakları ellerinden alınıyor. Adapazarı Kongresi o anlamda da önemli bir örnekti. O TMTF'nin alınmasını getiriyor. TMTF'nin alınması ne demek? Öğrenci gencin en üst ölçekte kendini ifade edebildiği bir koca binası, öyle basit bir şey değil. Kültür etkinlikleri var, panelleri, toplantıları var, her örgüt için çatısı var. Bu çatı ortadan kalkıyor. Sokağa atmak deyimine uygun bir davranış refleksi var.

 

İlk komünist suçlaması

- Komünist suçlamasının gazıyla püskürtmek bir taşla iki kuş anlamına geliyor onlar için' Bu komünizm suçlaması' Sonrasında aydınlar, üniversiteliler hakkında da 'komünist-dinsiz' fetvaları çıkarılarak başlatılan sürek avları' Komünizm suçlaması ve komünist sürek avı ne zaman gündeme girmiştir ilk?

- İlk uluslararası kültür festivalini TMTF düzenledi. İlk emperyalizme karşı, Vietnam'a karşı mitingler, yollara yazılar yazılması, Ata'ya bağlılık nöbetleri' Ahmet Ketenci o zaman TMTF Başkanı kültür şenliği düzenlendiğinde. Oktay Arayıcı da festival komitesinin başkanıydı. Katılan tüm ülkelerden sanatçı öğrenci grupları geliyordu. Rusya'dan da çok kalabalık bir grup katılmıştı. Bunlar döndükten sonra kaldıkları otel paralarının faturasını gönderiyorlar. Fatura MTTB'ye gidiyor postacı yanlışlığı olarak güya. O zaman İçişleri Bakanı Faruk Sükan Meclis'te, 'işte elimde belgesi, Rusya'dan gelen paralar' diye, mesela bu komünizm suçlamasıyla ilk damgalama olayı, 65'ten söz ediyoruz gönderilen kültür şenliği faturasıyla yapılmıştır. Bakan Sükan olayın aslını bilmiyor muydu? Biliyordu ama aylarca kamuoyu Rusya'dan gelen paraları tartıştı. Bir imaj bırakıldı zihinlere. Yine olaylarda bir iki tane örneği de kitabımda verdim haber kupürleriyle, provokasyon; mesela camiye saldırı provokasyonu yapılıyor, ondan sonra kent ayaklanması yaşatılıyor.

 

Uyananlar ve şahlananlar

- TMTF ve MTTB'nin düzenledikleri 'Uyanış' mitinglerine sağın yanıtı sert oluyor; 'Şahlanış' mitingleri.. Necip Fazıl kitleleri coşturuyor, İnönü'ye Yoldaş İnönü denilmesi' Her iki miting de sağ, sol kamuoyu üzerinde nasıl etki bıraktı?

- 3 Mart 1968'de düzenlenen Şahlanış mitinginde TİP'in kapatılması istendi. Komünizmin önünün İslamiyetin gücü ile kesileceği ilan edildi. Şahlanış mitinginin ikinci ise 30 Mart'ta Ankara'da düzenlendi. Tekbir sesleri birbirine karışmıştı. O mitinglere rağmen sağ, o tarihlerde kentlerde kitle değildi. Ancak böyle Türkiye'nin her yerinden adam toplayarak, büyük bir parasal destekle oluşturuluyordu mitingler. Sağ her zaman dışardan destekliydi. En çarpıcı olan ABD Büyükelçisi Robert Komer'in gelişidir, hele filoların arka arkaya, provoke edercesine gelişidir.Başlangıcını söylüyorum, başlangıçta doğal şeyler kullanıldı, var olan 'o yüzdendir Türk-İslam sentezinin biçimlenmesi zaten üniversitede de o Ülkücülerle İslamcıları çok ayırmak olanağı yoktu. 70 sonrasıdır Milliyetçi Hareket Partisi'nin güçlenmesi.

 

Şaşırma! Yunanistan'a bak

- Yunanistan'daki olaylar nereden patladı diye şaşırmak mı gerek, kitabınızı okuyunca bunun arka planında her ülke için kendi özelinde nelerin nasıl biriktiğini/birikebileceğini anlıyoruz'

- Tabii, Yunan gençliğinin gelecek kaygısı, eğitimin kalitesinin düşmesi, anne babalarına göre daha umutsuz bir gelecekle yüz yüze olmaları, örgütsüz olmaları, bunun sonucunda çaresiz olmaları. Bütün sosyolojik olaylar böyledir. Ama neler üst üste gelmiştir ona bakmak lazım, çünkü niteliğini onlar belirler.Bizdeki 68 işgallerinin odağında da, İstanbul Hukuk Fakültesi'nin işgali vardır. Ona gelene kadar ağırlıklı eğitim sorunları, çeşitli üniversite ve fakültelerde bir dizi eylem, sınav boykotları, kapıların tutulması olayları yaşanmıştır.İşgalle sonuçlanan büyük gençlik sosyal patlamasının dinamikleri hazırdır. Patlama için bazen dışarıdan çok hafif görünebilecek bir kıvılcım yeterlidir. Bir olayla çakışınca birikim patlamaya dönüşüyor.

 

Eylemler, bildiriler

- Kişisel öykünüzün izdüşümünde ilerliyor kitabınız. Hangi eylemlerde yer aldığınız, hangi bildirilere imza ve emek koyduğunuz, liderlerle arkadaşlığınız..

- Benim öğrenciliğim çok kısa bir süre. Hatta tam tersine ben içinde buldum kendimi diyebilirim. Gazetecilik Enstitüsü öğrencisiydim 64-66 arasında. 64-66 bu örgütlü öğrencilerin hareketinin kırılmasına çalışmak bir yandan da öğrenci hareketinin antiemperyalist bir kimlik kazanması, milli petrol, emperyalizm eylemleri, Bursa Nutukları hepsinin bir de sol ile buluşmaya çalışıyor olması ve kitlesel açılımını kırmaya çalışmak iç içe geliyor. O yüzden motifler çok iç içe. Örneğin katıldığım ciddi anlamda bir tane miting vardır; İşçi Partisi'ne baskınlar yapılıyor üst üste ve Atatürk heykelleri kırılır ikisi yan yanadır ve onları protesto etmek üzere miting yapıldı. O mitingle ben kendimi içinde buldum. Ya da okuldayız Beyazıt'ta, haber geliyordu TMTF'yi bastılar, TMTF'de Bursa Nutku asıldı, TMTF'ye polis geldi, o tür şeylerde biz toplu olarak gidiyorduk. Benim bulunabildiğim ölçek o sınırda. Ya da öğrenci yurtlarını basıyorlardı, yurtlardan atılanlar oluyordu. Yurttan atılanlar Devrim Ocakları ya da Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı binalarına sığınıyorlardı. O binalar aynı zamanda bir tür kültürel buluşma yeri, seminerler orada.. Atılanlar orada. Yönetici falan hiçbir yerde olmadım.

 

'Mahir Kaynak dengesizdi'

- Elrom'un öldürülmesi olayı' Mahir Kaynak için söylemlerinin en başından beri sert, keskin olduğunu düşünmüşsünüz. Uyarmaya çalıştığınızda aranızda sert tartışmalar da geçmiş.. Mesela siz Elrom'un vurulması gerektiğini savunan Mahir Kaynak'ı dengesizlikle, o da Elrom'un vurulmaması gerektiğini savunan sizi korkaklıkla suçluyor.

- Düşünceleri bana yatkın değildi, yaşama bakışı' Ben Elrom'un vurulmasının provokasyon olacağını, öldürülmesine karşı olduğumu ifade ediyordum. İki saat sonra da ajanstan Elrom'un öldürüldüğünü öğrendik. Mahir'in bunu önceden bilebildiğini sorgulamak, ajan kimliğinin Madanoğlu davası sorgulamaları aşamasında, iddianamesinde MİT ajanı olduğunun resmen açıklanması sonrası ancak aklıma geldi.Mahir Kaynak'ı ideolojik olarak tanımlama şansım yoktu çünkü benim için öyle bir portre çizmiş değildi. Reflekslerinde takıldığım bir şey vardı. Tırnak içinde söylüyorum aynı zamanda 'üstün zekâlı' olduğunu düşünmüşümdür hep. Düşünün askeri okuldan ayrılıyor, geliyor iktisat bitiriyor orada doçent oluyor, öbür tarafta matematik okuyor. Ve de evin kaloriferini söküp tamir edebiliyor. Üstün zekâlı insanların o kabına sığmayan dengesiz davranışları olarak aldığım için bakıyordum olaya.

 

Evlilik yemeği iddianamede

- Evlilik yemeğiniz iddianamede'

- O zamanlar MİT'te önemli üst görevlerde olduğunu bilmediğimiz, o tarihlerde hepimizden sıkı solcu öğretim üyesi Mahir (Kaynak) alt kat komşumuzdu. Eski eşim Ahmet Ketenci ile çok yakın arkadaş olmuştu, sıklıkla satranç oynuyorlardı, her dakika beraberlerdi. Yeni evliydim ve bir evlilik yemeği vermek üzere aralarında İlhan Selçuk, Raif Ertem, Ali Sirmen, TÖS'ten Cengiz Ballıkaya'nın da yer aldığı kalabalık bir grubu yemeğe davet etmiştim. İşten döndüğümde Mahir, bana o gece Cemal Madanoğlu Paşa ve arkadaşlarını da kendi iddiasına göre 'tesadüfen' evine davet etmiş olduğunu söyledi. Yemekleri evine taşımış, konukları birleştirmişler. Hatta çoğu gelmiş sofraya oturmuş bile. Hiç haberim yok. 'Hep erkek olduk, karımla kızlarımı alıp, hoş geldin faslından sonra yukarı size çıksanız' dedi. İstemeye istemeye kabul ettim. 12 Mart'ın aydınlarını aylarla, en azı altı ay olmak üzere cezaevine kapatan, İlhan Selçuk, başta kimilerinin Ziverbey'de işkenceden geçirilmelerinde kullanılan, 12 Mart'ın en büyük gizli örgüt, darbe davası, Madanoğlu davasının, ilk örgüt toplantısının belgesi oldu. Dinleme sistemi kurulmuş, keyfe göre kesip biçilerek kayıtlara, gizli örgütün eylemi, bantlı, delilli toplantısı olarak geçirilmişti. Davanın bütünü, üst düzey ajan görevi açıklanmış olarak Mahir'in tanıklıkları üzerine kurulmuştu. Hatta Mahir yargıca 'istihbarat görevlerimizin arasında, aynı düşüncedekileri bir araya getirip, ne yapacaklarını görmek de var' gibi yanıtlar vermişti.

 

Madanoğlu'ndan Ergenekon'a

- Evet Madanoğlu davası ile Ergenekon davasının bu bağlamda benzerliğini de vurguluyorsunuz kitabınızda..

- Nasıl benzemesin? 12 Mart'ın, 27 Mayıs'tan geriye dönüş, intikam cephesinin gösteri davası, aydınlarla askerleri aynı gizli örgüt çatısı altında toplaması girişimiydi Madanoğlu davası. Hukukun geri plana atılması, tek tek adam toplamalar' Zamanlaması ile de Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırılarla iç içe geçmişti. Sonra ortaya çıkacak iddianame, mahkeme sorgulamasında kendi ifadesinde değindiği üzere, 'bütün gizli örgüt toplantılarının içinde ben de vardım' açıklamasına uygun Mahir Kaynak organizasyonu olarak ortaya çıkmış davadaki Kaynak rolü çok önemli. Bugünkü Ergenekon savcısının rolüne çok uygun düşüyor. Her ikisi de kendi mantıkları çerçevesinde, aynı safta gördükleri ve birbirlerini sadece ismen tanıyor olan ya da yıllarca görüşmemiş olan askerler, gazeteciler, aydınları aynı örgütün mensubuymuşça gizli örgüt sanığı konumuna sokuyorlar.

 

'AKP'nin doğumuna tanığım'

- AKP kök salacak mı sizce?

- İdeolojisi olabilir ama parti sanmıyorum. AKP bugünün sürecinde Türkiye'den beklenen role en uygun olarak yaratıldı. Yaratılmış bir şey bu. AKP kökeni olan bir parti değil, bir örgüt değil. Kuruluşuna çok çarpıcı bir şekilde tanığım. Bizim iş güvencesi vardı gazetecilerin, kapsam dışına atılmıştı medya patronları yüzünden. Gerçi bir işe yaramadı o iş güvencesi ama işçiler için gelen yasada gazeteciler yoktu. O yüzden biz onu Meclis'te komisyonlarda çıkardık. O tarihte Refah Partisi medya patronları ile çatışma halinde olduğu için bizi savunuyordu, bizden yana destek verecekti. Son dakikada Refah Partisi ikiye bölündü, medya patronları ile bir grup anlaşıp, seçimlerde desteklenmeleri karşılığı oylamaya iki gün kala yer değiştirdiler. Erdoğan grubu, bugünkü AKP kadroları Refah'ın içinde bölünmüş olarak gazetecilerin iş güvencesine karşı oy kullandılar ve Meclis'te konuşmalar yaptılar. AKP ondan sonra kuruldu.

 

Yeni yüzler, yeni roller

Bu çağda dünyanın her yerinde sistemin gereksinimlerine bağlı olarak siyasi parti ve lider yaratılıyor. ABD Başkanı Barack Obama da yaratıldı. Sosyolojik, toplumsal bir sürü nedenleri var. Bush da yaratıldı yani, o dönem uygulanması gereken politikalar için Bush gibi biri lazımdı. Bugün uygulanması gereken politikalar için Obama gibi biri lazımdı. Ayrıca da sistem şu anda demokrasi falan değil, yaratılan yeni yüzler var yeni rollere göre. Yeni yüz, yeni rol. Ve bu çok hızlı değişiyor. Onun için çok kökenli bir parti, ideoloji falan yok artık.

 

'68 kuşağı yitmedi'

- Son sorum '68 kuşağının işi 12 Mart'ta bitmiyor, belki de en çok ondan sonra başlıyor' sözleriniz üzerine olacak-olmalı..

- 78 kuşağının, gençliğinin 68 kuşağından etkilenmesi, bir başka biçimde bedel ödemesi, yitik kuşağı oluşturması bir yana, 68 kuşağı yitmedi. O günlerden bu yana kaldığı yerden ayağa kalkmış olarak, bir biçimde siyasal, toplumsal yaşamın içinde, biçimlendirilmesinde etkin rol almayı sürdürüyor. Hâlâ gündemde, değerleri ile örnek oluşturmanın ötesinde, etkin roller üstlenebiliyor.

gamzeakdemircumhuriyet.com.tr

Bizim 68'liler/ Şükran Soner/ Cumhuriyet Kitapları/ 221 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler