Cem Yılmaz mı daha komik, bakanlar mı?

Türkiye siyasi tarihi kavga ve gerginlikler kadar esprili durumlarla da doludur. Ancak AKP iktidarı ve bakanları geldiğinden beri gülemez olduk. Çünkü onların ağzından dökülen her laf, onlara oy vermeyen yüzde 50 'azınlık' için bir tehdide dönüşüyor. Ama belki de suç bizde, onları gereğinden fazla ciddiye almakla hata ediyoruz...

Yayınlanma: 24.06.2012 - 07:24
Abone Ol google-news

Onlar konuşuyor, biz tartışıyoruz. Bazen öyle şeyler söylüyorlar ki yanlış duyduğumuzu düşünüyor, doğru olduğunu anlayınca hayrete ama çoğunlukla kızgınlığa sürükleniyoruz. Kimlerden mi bahsediyorum, hükümetimizin neferlerinden, bakanlardan ve tabii ki Başbakan’dan. AKP hükümetinin icraatlarının, neo-liberalizmin vahşiliğinin ve dolayısıyla tehlikenin farkındayım, ancak bazen, mahallede çocukların birbirlerine laf yetiştirmelerini andıran bu söylemleri ve dolayısıyla iktidarı bu kadar ciddiye alarak yanlış mı yapıyoruz, diye düşünmekten de kendimi alamıyorum. Sonuçta Cem Yılmaz'a taş çıkartacak söylemler bunlar. Okuyun, bakalım hak verecek misiniz?

Bağış kamyon sürdü, Leonardo Vinci

Kim bilir kaç kere izledi o videoyu, kuşkusuz hepsinde çok güldü. Sonunda olan oldu, kafasında nasıl bir yer ettiyse, sinirlendiği ilk anda dışa vurdu: “Oğlum bak git”. Kendisine meydan okuyan bir çocuğu bu lafla ikaz edip, sonunda sopasıyla başını yaran bir çöpçünün, sosyal medyada çok tutulan videosuna ait bu sözleri, Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu toplantısında PVV parlamenteri Barry Madlener’a söyledi, AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış. Bu ilk icraatı değil, geçen yıl da kendisine karikatür veren yine aynı milletvekiline “Al onu müsait bir yere koy” demişti. Avrupa Parlamentosu’nda düzenlenen “Dini Özgürlükler: Türkiye’nin AB’ye Köprüsü” konferansındaysa Türkiye’deki gayri Müslimlerin nüfusunun artması için önerisi de evlere şenlikti: “Başbakan’ın üç çocuk yapın önerisine uyun.”

Sadece “içeri”ye önerilerde bulunsa iyi, Prens William’a da düğününden sonra fındık gönderdi, kendi deyimiyle “üç çocuğun önemini dünyaya anlatmak” için! Ama durun, asıl bomba şimdi geliyor. “Mesleki Eğitimde Yeni Fırsatlar: Leonardo da Vinci Programı'nın Mesleki Hareketliliğe Katkısı” konulu izleme toplantısında en bomba konuşmasını yaptı: “Geçen gün kamyon sürdüm, Leonardo da vinci”.

Bakıyor, bulamıyor

Hava soğuk, sıfır derecenin altında… Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın (solda) “Potansiyelimizi görmek istediğimiz için dışarıdan yardım kabul etmedik” dediği Van depreminden “kendi potansiyelleri”yle kurtulmayı başaranlar, ikinci bir sınavdan geçiyor, donmaktan kurtulmaya çalışıyor. İçişleri Bakanımız İdris Naim Şahin teftişte. Vay, çadırkentte tatlı bile dağıtılıyormuş; tulumba, baklava, bülbül yuvası… Nasıl ağzı sulanmasın Şahin’in; Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’e “Sayın Başkanım yani biz de bir çadırla burada bir mekân tutalım” demesin de ne yapsın! Ama sadece tatlıya içi gitse iyi, çadırları da kıskanıyor: “Koskocaman sarayda oturuyorsunuz hiç gel dediğiniz yok”.

Şahin’in gafları yazmakla bitecek gibi değil. Ne yapsın, öyle “saçma” sorular çıkıyor ki şansına. Hele o “Kürt sorunu” üzerine olanlar yok mu?

“Uzaktan Çankaya’dan, Nişantaşı’ndan, Etiler’den boğaza bakarak, denizi seyrederek, yeşilliklere bakarak, gökyüzüne bakarak kâğıdı kalemi eline almış, muhtemelen de saatine göre içeceğini yudumlayarak yazı yazan birileri benim yaşadığım gerçeği, benim gördüğüm Hakkâri’yi, Muş’u oradaki gerçeği farklı yazıyorlar. Kürt sorunu diyorlar. Sorun, sorun diyorlar. Sorun ne? Ben arıyorum sorunu bulamıyorum”.

Bakıyor, bakıyor, bulamıyor, ne yapsın? Hem ne zorunuz var ki bakanımızla? Ne olmuş yani, 5 TEDAŞ işçisinin öldüğü Erzurum'daki gölete inceleme gezisine çıkarken kendisini gördüğü için sevindiğini söyleyen bir vatandaşa, “Nereden bileyim sevindiğini, hadi bir takla at, oyna da göreyim” demişse. Herkes sevildiğini bilmek istemez mi?

Uzun lafın kısası; “çocuklar gibi şen” bakanlarımız biraz daha çalışırlarsa, dünya siyasi tarihinin “unutulmayan” lafları arasında yer almayı başarabilir.

Bülent Arınç

Ben Lenin’in ölüsünü sevdim

Biz alışsak da Bülent Arınç'ın şakacılığı kimi ülkeleri korkutmuş olabilir. Tokyo Camii'ni ziyaretinde, “Umarım Japonlar da İslamiyeti tanıdıkça, bu camiye gelip ibadet edenleri gördükçe, hak dinini intisap edeceklerdir” demesi mi, resmi ziyaret için bulunduğu Moskova'da Lenin'den “Kendisini ölü görmek çok güzel” diye söz etmesi mi daha korkutucu, bilemedim. Ama benim favorim 23 Nisan resepsiyonu davetiyelerine eşinin adını neden yazdırmadığını soran gazetecilere yanıtı:

“Bunun karşılığı, şeyini şey ettiğimin şeyidir. Bunu bana tekrar niye soruyorsunuz”

Tabi, Manisa Dericiler Sitesi Başkanı Hüseyin Akdede'nin “Sayın Başkanım size ağabey olarak hitap etmek isterim” demesi üzerine gösterdiği performansı da atlamayalım: “Bülent Ersoy deme de, ne dersen de.”

Fatma Şahin

Evlenmek hayat kurtarır

İlk üç isim kadar iyi olmasalar da, diğer bakanlarımız da “şakacılık”ta sınır tanımıyorlar. Mesela Aile Bakanı Fatma Şahin, kendisine “Dört kez özürlü memurluğu sınavını kazandım ama mülakatlarda elendim. İş istiyorum, yardım edin” diyen 33 yaşındaki yürüme engelli Mehmet Şimşek'e şaka gibi bir öneride bulundu: “Seni evlendirmek gerekir.”

Ama Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Şahin'i sollayacak bir söylemle karşımızda:

“Bekârlık nükleerden daha riskli.”

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'sa, Milas'ta yeni keşfedilmiş tarihi mezarda incelemelerde bulunurken, “Arkadaşlara dedim ki” yerine “Hz. Muhammed'e dedim ki” diyerek kendini bile şaşırtan bir performans sergilemişti. Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ı da unutmadık. Kürtajla ilgili açıklamalarını yazmaya bile değmez, ama maddi yönden zorlandığını söyleyen, asgari ücretle çalışan, altı çocuk babası görme engelli Nurullah Mehmetoğlu'na ettiği “görmediğin halde sana iş vermişiz” deyişini de es geçmek olmaz. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in Zonguldak’taki maden patlamasında ölen 28 işçi için “Güzel öldüler. O konuda ben acı çekmediklerini ve fiziki olarak da güzel öldüklerini rahatlıkla söyleyebilirim” deyişini ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın telefon dinleme eleştirilerine karşılık, “yasadışı işiniz yoksa, istediğiniz kadar konuşun” tavsiyesini de unutmayalım.

Baş köşe Tayyip Erdoğan’ın

Mersin’de bir çiftçi ile arasında geçen diyalog:

Mustafa Kemal Öncel: Sayın Başbakan bu çiftçinin hali ne olacak, anamızı ağlattınız be, aşk olsun size...

Erdoğan: Böyle bağırılmaz ki, terbiyesizlik yapma.

Öncel: Terbiyesizlik yapmıyorum. Lütfen bana hakaret etmeyin.

Erdoğan: Artistlik yapma.

Öncel: Artistlik yapmıyorum, ben sanatçı değilim.

Erdoğan: Lan terbiyesizlik yapma.

Öncel: Lan mı? Canın sağolsun.

Erdoğan: Şu anda çiftçiye ne verildiğinin farkında mısın?

Öncel: Benim mahsulüm öldükten sonra mı? 2 senedir anamız ağlıyor.

Başbakan: Hadi, ananı al git buradan.

Atıksu arıtma tesisinin temel atma töreni için gittiği Uşak’ta, bir vatandaşın “Satılık böbrek” yazılı döviz açması üzerine, “Kusura bakma, sakatatçı dükkânı değil burası” dedi!

“Yatırım için dünyanın tüm girişimcileriyle görüşürüm. Bakanlarıma da her yerde görüşmelerini tavsiye ederim. Çünkü ben ülkemi adeta pazarlamakla mükellefim.”

Kuşkusuz, iktidarı boyunca en iyi götürdüğü yükümlülük buydu. Sonuç; şehirleri, suları satarak, on binlerce insanı yerinden etti, ediyor. Memurlar, işçiler, sağlıkçılar sokakta.

Rize’de “çevrecilerin boş vakitlerini değerlendirmek için bu işi yaptıklarını” savunarak, “Ben çevrecinin daniskasıyım. Asıl çevreci benim” dedi.

Balıkesir’de terörle mücadeleye değindiği sırada dinleyicilerden bazılarının “Şehit cenazesi görmek istemiyoruz” tepkisi üzerine “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir canım kardeşim” diye cevap verdi.

Hopa'daki olayları protesto etmek için tank üzerine çıkan ve polis tarafından kalçası kırılan Halkevleri üyesi Dilşat Aktaş’ı “O kadın, kız mıdır kadın mıdır?” diye niteledi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler