Güvenç Dağüstün: "Genelevdeki namuslu kadın" Barbaros Şansal

Uzun zamandır ne dese okuyorum, ne yapsa takip ediyorum. Manyağın teki. En sevdiklerimden. “Bu adamla arkadaş olmalı” diyip duruyorum uzundur çevreme.

Yayınlanma: 02.08.2012 - 15:43
Abone Ol google-news

Barbaros Şansal, Odatv'den Güvenç Dağüstün'e konuştu...

Odatv’de söyleşiler yapmaya başlayınca da bu deli dahi ile konuşmak şart oldu. Aradım “nerede buluşalım” dedim. “Sen otur, ben Burgazada’ya geleyim” dedi. Şehir Hatları vapurundan inmesi uzun sürdü; yolda tanıştıklarıyla sohbetteydi. İskeleden masamıza gelmek de hayli zaman aldı. Yolda karşılaştığı herkesle selamlaştı, konuştu. Sungur Tekin Şansal ve Güner Eczacıbaşı’nın çocuğu. Kendi deyimiyle “terzi yamağı”, dört dil konuşuyor, eşcinsel, ateist, yurt dışında okumuş, bir kız çoçuğu sahibi, ileri aktivist, şimdilerde akademide ders veriyor. Çok konuda fikri var, hiç boş konuşmuyor. Tam bir aydın. Güzel bir sohbet yaptık. Sonra da bota atladık, Burgaz ile Heybeli arasında fotoğraf verdik adalı dostum Ercan Doğan’a. Bakın iki deli neler konuştuk.

Yıldırım Mayruk ile ortaklaşa yürüttüğün ve teması “2023’e Hikayeler” olan defileyi izledim. Finalde selama tek bileğinde kelepçe ile çıktın. Ergenekon, Balyoz, Oda Tv yargılamalarınıprotesto ettin. Ama bunu anons da etmedin öncesinde. Sence anlaşıldı mı proteston?

-Çok tebrik aldım. “Çok başarılıydı eylemin” dediler. Anlamayan da olmuştur tabii. Daha önce Filistin bayrağı açmıştım, anlamamışlardı.

Karşısına çıktığın kalabalıklarda seni anlayacak çok kişinin olmamasına üzülmüyor musun?

-Ben öyle düşünmüyorum. Sosyal entellektülellerin bir araya gelip beraber hareket edememelerinden rahatsızım. Kedi köpek gibi birbirimizi yiyoruz. Sosyal entelektüleller birbirlerini çekemiyorlar Türkiye’de. “Ben en iyiyi bilirim, ben en üstünüm” kavgası var. Öbür tarafta da şu var: “Ben en ulemayım, ben en günahsız cemaatim.” Hep “öteki” var. Bunun en güzel örneği; bu sene bana vermeyi düşündükleri“hormonlu domates” ödülü! Transfobik diyorlar bana.

Evet, Bülent Ersoy ile ilgili “Bizim kıyafetlerimiz ona uymaz, çünkü kadın terzisiyiz” demişsin. Bir de “Ben hala kendimim; mavi nüfus kâğıdımı değiştirmedim. Ben kamburumu onun gibi zımparalatmadım!” diyorsun ve seni Pembe Hayat Derneği’nden atıyorlar. Nedir konu tam olarak?

-Bülent benim kırk yıllık arkadaşım. Küfür de ederim, severim de!  Sonra dernekten attılar beni. Ben o derneğin kurucu üyesiyim. Eşcinsel hakları için hep savaştım, hala dasavaşıyorum. Olayın aslı şu: Bülent, Yıldırım Bey’e bir elbise diktirdi, daha sonra da almadı. Sonra bir televizyon programında “Yıldırım Mayruk bana elbise dikti, ama ben beğenmedim” dedi. Bülent Ersoy’un, Yıldırım Mayruk’un dikişini beğenmeme gibi bir lüksü yok. Bu Ferrari alıp, onu beğenmemeye benzer. Elbiseyi diktirdi, parasını da ödemedi. Benim için de “Onu ben sesimle döverim, bilgimle gömerim” demiş. Önce cevap vermedim. Sonra da “Haklı. Kütük gibi bilgisiyle döver, kazma kürek gibi sesiyle de gömer” dedim. Bir hanımefendinin ağzına gömmek, dövmek gibi fiiller yakışmıyor. Ayrıca yine haklı; biz bir elbiseyi dikiyoruz, ediyoruz, giyiyor, ama ona olmuyor, çünkü biz kadın terzisiyiz. Benim nüfus kağıdım hala mavi, kamburlarımı zımparalamadım onun gibi. Bunda hakaret yok. Arkadaşıma bir mesaj verdim ben.


Aradı mı sonra seni?

-Tabii yahu. Yemek yedik beraber, oturduk sohbet ettik, bira içtik. Kırk yıllık arkadaşım benim. Daha sahneye çıkmadığı zamanlardan tanırım. Sonra iki tane fakülte bitirmiş falan, ben oraları kaçırdım. Deniz Gezmiş ona gazoz ısmarlamış.

Onu neden söyledi sahi?

-Boşver onu da başından doğru teşhis etmek lazım. İnsanların yüzde onu eşcinsel, yüzde onu heteroseksüeldir. Kalan yüzde seksen ise öğretilenle idare edenlerdir. Doğanın genelinde vardır bu. Referans bile verebilirim. Canan Barlas hayvanların cinsel yaşanstısıyla ilgili bir kitap yazdı. Ordan da referans alabilirsin. Bütün canlılarda eşcinsellik vardır. Ayrıca herkes gibi eşcinseller de kavga, münakaşa edebilirler. Ben bir gruba ya da derneğe birşey söylemedim. Kaldı ki Kaos GL, Pembe Hayat, LGBTT, hepsinin eylemlerinde katıldım. Kendi cebimden uçak bileti alıp, elime gökkuşağı bayrağı alıp en önde yürüyen benim. Bu hakların savunucusuyum. Başıma çok şey geldi. 1980 öncesi Eskişehir’e sürüldüm, saçlarım kazıtıldı. Sansaryan’a girdim. Beyoğlu Emniyeti’nde başımıza gelenler var. Klüplerden yaka paça alınıyorduk karakollara. Ayağımda kırmızı ayakkabı, kulağımda küpe var diye!Ben bütün insanların tercih ve yönelimlerinin yanındayım. Bir “Eylem” var, Beyoğlu’ndaki köpek, bir de ben. Her eylemin daimi katılımcılarındanız. Her Cumartesi bir pankart kapıp kim yürüryorsa yürüyorum onlarla. Total muhalefet ya da ileri aktivistlik. Nasıl adlandırırsan adlandır.

Kızınla görüşüyor musun?

-Görüşüyorum tabii. Evlendi. İsviçre’de. Ama gelmez buralara. Yıllar önce verdi Türk pasaportunu. Anneannesi öyle bir eğitti ki beni İslam teröristi falan zannediyor.

Ailenle görüşüyor musun peki? Tepkililer mi sana bu sert muhalif duruşunla ilgili?

-Lider kimliklerin ailesi olmaz. Altı yıldır ailemle görüşmüyorum zaten.

Red mi edildin?

-Hayır reddedilmedim. Ama aile içi ensestleri de yaşadık çocukken. Zaten herkes yaşar. Bilinçli ya da bilinçsiz yaşar.

Yani “ben de yaşamış olabilirim” diyorsun?

-Yok ben açık seçik yaşadım. Önce çok suçladım karşımdaki kimliği, o aile bireyini. Aaa sonra bi baktım ki benim albenim varmış, ben tahrik etmişim, suçlu benmişim.

Cinsel tercihinin biçimlenmesinde yaşadığın bu tacizin etkisi olabilir mi?

- Olamaz. Cinsel tercih yoktur. Yönelim vardır. Yani önünde bir tane yoğurtlu makarna bir tane peynirli makarna varsa birini tercih edebilirsin. Ama biri makarna, biri pilavsa birine yönelirsin. Benim fonksiyonel bir bozukluğum yok ki. Cinsiyet değiştiren arkadaşlarım seks işçisi olamıyorlar artık. Erkekler arabadan atıyorlar artık penisleri yoksa. Bir erkeğin ne istediğini en iyi yine bir erkek bilir, unutma.

Örgütsüz mücadelede yalnız hissetmiyor musun hiç kendini? Bir partiye üye olmayı hiç düşünmediğini söylemiştin. Ama bir de “benim arkamda 140 bin kişilik bir örgüt var” diyorsun. Nedir o örgüt?

-Gençler! Ben 55-56 üniversitede altı yıldır etkinlikler yapıyorum.

Onları sokağa dökebilir misin ki?

-Ben sokağa kimseyi dökmek istemiyorum. Şu anda Türkiye Gençlik Birliği ile birlikte faaliyet yürütüyorum.

Neden üye olmuyor musun bir partiye?

-Olmuyorum, çünkü benim kendi siyasi ideallerim var. Zamanı gelince. Ben onla alakalı altyapı çalışmalarımı yıllardır hazırlıyorum.

Aman böyle üstü kapalı konuşma. Örgüt üyesi falan demesinler sonra?

-Tamam ne güzel. F tipi dolu zaten, yumuşak G tipine alsınlar beni. Telefonlarımı dinliyorlar diye telefon kullanamıyorum. Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın eski ortağıyla CHP’li Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan’dan tehtit ve santaj yoluyla para sızdırmakla suçlandım. Bunlar komik şeyler. Herşey komedi. Kürtaj, çılgın proje, anal İstanbul, üçüncü köprü, sezaryen… Bir sağlık bakanı çıktı televizyonda “bir kadın ilk doğumunda sezaryen yaparsa bir daha çocuk doğuramaz” dedi. Bunu bir doktor söyledi. Osman Müftüoğlu’nu Sağlık Bakanı yapsak herşey daha iyiye gidecek. Gülben Ergen’i de Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı yapalım. Hiç olmazsa meclisimiz bir gazino sahnesine dönsün.

Dağlıca’da şehit verdik, Bülent Arınç çıktı “ama teröristlerin sayısı çok fazlaydı, ayrıca silahları vardı” dedi. Benim Doğan Medya grubunda yasaklı olmam da bir önceki Dağlıca baskını ile alakalı. Cumhuriyet Balosu için Ankara’da Devlet Konukevi’ndeydik. Rahmetli Ayten Alpman da o gece ordaydı. Ayla Büyükataman da. Benim masamda o gece Anayasa Mahkemesi Başkan yardımcısı o gün seçilmiş Osman Paksüt ve eşi vardı. Sabih Kanadoğlu vardı. Dışişlerinden Osman Çetintaş vardı. Hikmet Sami Türk ve eşi vardı. Diğer masalarda Belma Simavi, Çiğdem Simavi, Sema Doğan vardı. Emin Çölaşan ve ben ulusal eğitime destek ödülü aldık o gece. Dağlıca şehitleri için saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı söyleniyordu. O sırada Sema Doğan telefonla konuşuyordu.

Emin Çölaşan ödül alırken güzel bir konuşma yaptı. Eski patronu da yeni patronu da salondaydı. “Kovulduk ey halkım. Unutma bizi!” diyerek bitirdi konuşmasını. Bende podyuma ödül almak için çıktığımda “Ben büyük patron değilim, küçük patronum. Kovulmam,ama kovma lüksüm her zaman vardır” dedim.Parmak kaldıran enkaz altında kalır. O sırada Namık Kemal Zeybek’in kızı, Yiğit Bulut’un boşandığı eşi Şule Bulut o gece çekilmiş resimleri yırtıp attı ve“Bu ne terbiyesizlik” diyerek etrafındaklilerle salonu terk etti.Daha sonra Ertuğrul Özkök’ü arayıp “Yıldırım Mayruk veBarbaros Şansal’ın haberleri kesinlikle yapılmayacak” demişler.

Nereden biliyorsun?

-Paris’teki Hürriyet muhabiri Muammer Elveren’e çekilmiş faksı gözümle gördüm “ Bu adamların haberleri yapılmayacak” diye.

Var mı sende o belge?

-Yok. Tutmam ki öyle şeyleri elimde. Hürriyet beni yazsa ne olur, yazmasa ne olur. Ertuğrul Özkök’ün sperm hayalleri, kafasına hindistan cevizi düşmesi, Fatih Altaylı ile nasıl bir seyahat yaptıklarını anlatması falan filan. Yani, yandaş, paydaş, yoldaş, candaşla benim işim olmaz. Ben dike dike hayatımı kazanıyorum. Delikanlılarsa gelsinler yüzüme konuşsunlar.

Hükümetin komikliklerini konuşuyorduk, böldüm sözünü...

-Cezaevinde yangın çıkıyor, Adalet Bakanı “30 liralık vantilatör yüzünden çıktı” diyor. Suçlu bir vantilatör bir de vibratör bu ülkede zaten. Ben cezaevlerindeki yatak ihalesini yakinen takip ettim. Özellikle E tiplerini. Hatta bir E tipi formasyonunda ben Sinop’taydım. İzlanda’da volkanın patladığı tarih. E tipi yeni cezaevine taşınırken yün ve pamuk yatakları yakarak imha edeceklerdi. Sünger yataklar alınıyordu. Biz kent konseyinden çocuklarla gittik cezaevinin önüne CHP’nin kamyonunu çektik. Adalet Bakanlığı’nın kamyomundan imha edilecek yatakları aldık diğer kamyona taşıdık sırtımızda.

Fotoğrafları var bende hala. O yatakları tepedeki radarın ordaki hayvan barınağı olarak yapılmış kullanılmayan binaya yağmur almayacak şekilde yerleştirdik. Proje neydi? Doğal yünlü ve doğal pamuklu yataklardan dolgu bebekler yapıldı. Sinop’a gelen giden gemilere satıldı. Elde edilen gelirle engelli vatandaşlarımız için sekiz tane akülü araba alındı. Ben o gün cezaevine de girdim Sinop E tipine. Çayını da içtim yeni müdürün. İşte bu süreçte İstanbul’da benim emniyet müdürü bir arkadaşım bana cezaevlerinde yatak ihalelerinin başlandığını, bütün yatakların değiştirildiğini ancak cezaevlerinde zaten bir yatakta iki kişinin yattığını bu nedenle yere de 99yatakların alınmaya başlandığını söyledi. Bunları bana söyleyeli üç yıl oldu.

Yaşanan trajedi sürpriz olmadı diyorsun yani...

-Tabii ki. Cezaevleri ıslah evi olmalı, ceza değil. Bak dereleri ıslah ediyorlar, insanları ıslah ediyorlar, yolları ıslah ediyorlar. Allah ıslah etsin denir hani. Islah olması gerekirken cezaevine dönüştürdüler. “Adalet Sarayı” diyorlar. Hangi saray şimdiye kadar adalet dağıtmış ki.Zaten Simit Sarayı ile sünnet sarayı arasına sıkışmış bir toplumda yaşıyoruz. Şimdi bin kişiyi 300 kişilik yere 45 derece sıcaklıkta doldursan olacağı belli. Cezaevi nakil aracıda yandı içinde mahkûmlarla.

Bir moda tasarımcısı olarak Türkiye’deki türban ile ilgili ilginç bir tesbitin var, öyle değil mi?

-Evet. Türkiye’de türban yüz on santime yüz on. Bak dünyada İslami formatta başörtü ikiyüzyirmiye yetmiştir. Bütün Arap yarımadasında bu böyledir. Başka yerlerde mesela yüz kırka yüz kırktır. Bir tek Türkiye’de yüz ona yüz ondur. Yüz ona yüz on zaten Yahudi zifaf çarşafıdır. Tensel haz yasaktır. Üç çocuk yapmak için ortadan delikli kullanılır. Siyonizmin öğretilerinde var bunlar. Nedense çok müslüman olan Türkiye Cumhuriyeti’nde tamamen siyonist öğretileriyle yürütülüyor bu tekstil.

İşin temeline indiğin zaman şöyle: Ben 1962’de çok küçüktüm.Kalyoncu Kulluk Mahallesi’nde Akkiraz Sokak’ta anneannemin evinde otururken üsk kat komşumuz Madam Claude adında bir Rum. Kocası balıkçı Ali. Alt katta da bir Musevi kiracımız vardı. O her sene Filistin’eportakal bahçelerine ücretsiz olarak çalışmaya giderdi. 1948’leri falan geç ama gerçek anlamda İsrail’in zenginleşerek büyümesini Türkiye Cumhuriyeti sağladı. Türkiye Cumhuriyeti ve İsrail ilişkilerine, ticaret hacmine bugün baktığında da ticari ilişkiler katlanarak büyüyor. Hükümet doğruyu söylemiyor.

Korkmuyor musun?

-Hayır.

Akit gazetesi seni hedef gösterdi geçenlerde. Biliyorsun bu onların geleneği.

-Akit’ler falan nakite çevrilmek için varlar.Ben neticede 55 yaşına gelmiş iki iktidar, üç harekât görmüş, 9 yıl sürgün yaşamış, başına gelmeyen kalmamış iyi ki de gelmiş, dinginleşmiş bir adamım.

Nazlı Ilıcak’a da dikmişsin?

-Evet, müşterimiz bizim. Ama ben söylerim ona hep düşüncelerimi. O da zaten benimle ilgili “Barbaros Şansal konuşunca iyi dinlemek lazım. Ağzından çok farklı cümleler dökülebilir” dedi.

Nagehan Alçı da müşterin mi?

-Tahammülüm yok o kadına. O kredi kartına dört taksit zaten. Bize gelemez o. Önce saçını düzeltmesi lazım, sonra elbise.

Kocası?

-Ona bayılıyorum. Nöbetçi programcı mübarek. Her programda var. Hıncal Uluç gibi biraz da. Her şeyden anlıyor. Çakma Hıncal.

“Sahte Hermes çantalar belli olmasın diye yere konuyormuş, kiralıklar ise koltuğa. Ama hakikiler kucakta taşınıyormuş defile seyrederken” demişsin. Ama bir yandan da defilene gelenlerin çoğu onlar?

-Onlar bizim için figüran. Heybeyle götürülüyor bu ülke, düşün. Ama bunlar spastik çocuklarımız için yüz lira bağış bile yapmazlar.

Ateist misin?

-Evet.

Fazıl Say “ateistim” dedi, kıyamet koptu. Twitter’da bir Ömer Hayyam şiiri paylaştı diye bir buçuk yıl hapis istemiyle hakim karşısına çıkacak. Ne diyorsun?

-O davadan hiç birşey çıkmaz. Fazıl Say böyle birşeyden mahkum edilirse bu ülkede sosyal medyayı kullanan herkesin hapse girmesi lazım. Bu ülkenin bu kadar fakiri varken lüks içindeki gezilerinin fotoğraflarını Twitter’da paylaşıyorlar. Bu özendiriciliktir, hırsızlığa azmettiriciliktir, adam öldürmeye azmettiriciliktir. Hukuk içi boş bir çuvaldır, ne doldurursan onu alırsın. Yüz elli bin kişi aynı anda dilekçe verirse Cumhuriyet Savcılıklarına kitlenir bu ülkede her şey. Ben de o zaman hükümete dava açayım “Hedef 2023” için. Benim “2023’e Hikayeler” marka tescilli. Yirmi birinci gösteriyi yapmışım. Ben başladığımda AKP yoktu iktidarda.

Bazen podyumdan aşağı bakıp “ben bunlara mı dikiyorum” dediğin olmuyor mu?

-Saydığım idealleri gerçekleştirmek için bu hayatı yaşamak zorundayım. Genelevdeki namuslu kadınım ben.

Röportaj: Güvenç Dağüstün
Fotoğraflar: Ercan Doğan
Odatv.com


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler