Bin bir suratlı olmayı seviyorum
Kirpi'de Mazhar Alanson'la başrolü paylaşıyor Güven Kıraç. Hiç oynamamaya çalıştığını, ticari filmlere kaliteli olması koşuluyla karşı durmadığını anlatan deneyimli oyuncu, Türk sineması hakkında ise "Mümkünse sayı kadar nitelik de çoğalsın" diyor.
Güven Kıraç, zeki, komik ve hoşsohbet bir adam. Kendisine senaryolar yağsa da o seçici davranıyor, belki de bu yüzden son 12 yılda çekilen hemen hemen her iyi filmde onu gördük. O ticari filmlere karşı değil ama bir koşulu var; kalite... Türk Sineması’nın silkelendiğini ve her hafta vizyona iki yerli yapımın girdiğini söylüyoruz, Güven Kıraç “mümkünse sayı kadar nitelik de çoğalsın” diyor. Politik müdahillik konusunu açıyorum, eylemin değil sözün tarafında olduğunu ve oportünistlerden nefret ettiğini anlatıyor.
İki ay önce bankacı Başak Hanım’la evlenen Güven Kıraç, bir iki yıl içinde çocuk sahibi olmak istiyor. Onunla önümüzdeki Cuma günü gösterime girecek olan başrolünü oynadığı Kirpi’den önce söyleştik.
- Aileniz ve çocukluğunuzla başlayalım isterim...
Kafkasya halklarındanız biz, savaşçı bir millet olan Abazalardanız. Dedemin babası Soçi’den gelmiş, Adapazarı’na yerleşmiş. Sülalemin birçok üyesi hâlâ Akyazı’nın Kuzuluk Köyü’nde yaşar. Kadın, erkek eşittir, kız ve erkek flört eder, birlikte eğlenirler de... Ancak saygı her zaman ön plandadır. Anne tarafım ise Balkan göçmenidir, Arnavut asıllıdır. İstanbul Haseki’de 1968 yılında doğdum. Babam Güner eskiden şofördü. Annem Ayla ise benim doğumumdan sonra bir dönem Eczacıbaşı’nda işçilik yaptı. Biz iki kardeşiz, benden 11 yaş küçük biraderim Gökhan da oyuncu (Kavak Yelleri, Adanalı)... Gökhan doğmadan önce ekmek parası uğruna Almanya ya gittik. O zamanlar henüz 4,5 yaşındaydım. Orada yuvaya gittim, bir buçuk sene sonra ise Türkiye’ye geri döndük. Liseyi Zincirlikuyu İnşaat Teknik ve yapı Meslek Lisesi’nde okudum.
Arayış içindeyim
- Peki, oyuncu olmak fikri nereden doğdu?
Lisedeyken amatör tiyatroya gönül verdim. Oyunculuk adlı virüs, kanıma bir kez girmişti. İlk kez sahneye çıkışım dün gibi hatırımda, Cevat Fehmi Başkut’un (Cumhuriyet’in eski genel yayın yönetmenlerinden) “Göç” adlı oyununda kapıcının çırağını canlandırmıştım.
- Ve peşi sıra konservatuar...
Yok, hemen değil. İki yıl kazanamadım ki... Ama istedim, sabrettim ve 1988’de Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’ne girdim. Tiyatrodaki ilk profesyonel oyunuma ise 1990 yılında eski İnci Sineması’nın bulunduğu pasajda Ahmet Uğurlu tarafından kurulan Karşı Tiyatro’da çıktım. Oyunun adı “Hamlet İki Orijinaline Beş Basar” idi. Yanlış anımsamıyorsam onun öncesinde (1986), devlet tiyatrosunda sahnelenen “Siz Ne Dersiniz?” adlı çocuk oyununun (Faik Ertener’in yazdı) kadrosunda yer aldım.
- Tiyatro sizin için ne kadar önemli?
Çok çok önemli... Şimdilerde tiyatro için arayış içindeyim. Sahnenin keyfi başka... Farklı bir lezzeti var. Ve üzülüyorum. Çünkü tiyatro kan kaybediyor. Eskiden İstiklal Caddesi’nde tiyatrolar vardı, şimdi koca cadde kuru bir bar kalabalığına dönüştü.
- Sinemada değişik rollerle seyircinin karşısına çıkmayı seviyorsunuz..
Sürekli değişmek, değiştirmek ve hep şaşırtmak... Örneğin içine kapanık bir aşığı (Masumiyet’te Yusuf) da, dışlak bir tip olan kadın satıcısını (Lalelide Bir Azize’de Aziz) da oynadım. Eşcinsel rolünden 8 ay sonra din adamını canlandırdım. Binbir suratlı olmayı seviyorum. Senaryoyu bir kez dikkatli okurum. Sırrımı bilmiyorum, daha doğrusu anlatamam sanırım. Hiç oynamamaya çalışıyorum. Festivaller, kırmızı halılar, bunlar her oyuncu için imrenilecek şeyler. Duvara Karşı ile Altın Ayı alındığı gün sanki bir rüyaydı. Fatih Akın, hiç de kolay değil, orada bu başarıyı Ken Loach’ı, Theodoros Angelopoulos’u geçerek kazandı.
Verilen söz tutuldu
- En çok beğendiğiniz üç filminizi sıralar mısınız?
Zeki Demirkubuz’un çektiği “Masumiyet”, benim en sevdiğim ve beğendiğim film... 1997’de oynadığım bu yapım, aynı zamanda benim ilk göz ağrım. (Masumiyet, Kıraç’a ÇASOD ve MGD ödüllerini kazandırdı, İsrail Uluslararası Film Festivali’nde de en iyi erkek oyuncu seçilmesini sağladı) Sonra “Gönül Yarası” ve “Anlat İstanbul” gelir. Bugüne dek 16 filmde oynadım ve hiçbiri tırışka değildi. “Duvara Karşı”, “Salkım Hanımın Taneleri” (19. Uluslararası İstanbul Film Festivali, En İyi Erkek Oyuncu), “Takva”, “Duruşma”, “Laleli’de Bir Azize”... Yabancı bir film olan Kebab Connection’da da rol aldım. Hepsi iyi filmlerdi.
- Sinema ve tiyatroda sizi gerçekten zorlayan rolleriniz hangileri?
“Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?” filmindeki “Pervane Kadı” rolü beni çok zorladı. Hatta Ezel Akay’a korkuyorum demiştim. Hem eski Türkçeye hâkim olacaksın, hem de bu zor rolün üstesinden geleceksin. Ancak zoru başardık. Tiyatro’da ise Steven Berkoff’un yazdığı Ferhan Şensoy’un yönettiği, “Dolu Düşün Boş Konuş” çetin bir oyundu. “Henry” zor olmayı hak eden bir roldü.
- 30 Ocak’ta son filminiz “Kirpi” vizyona girecek.
Kirpi, “Süper Baba, İkinci Bahar, Alacakaranlık, Yabancı Damat, Kiracı” gibi eserleri yaratan yazar Sulhi Dölek’in 1996 Büyük Edebiyat Ödülü’nü kazanan kitabından uyarlandı. Sulhi Dölek’in ölümünden önce yönetmenimiz Erdal Murat Aktaş’a “Bana söz verin ve alın bu kitaptan bir film yapın” demiş, işte Kirpi verilen bu sözün tutulmasıyla yaratıldı.
alperturgut.blogcu.com
En Çok Okunan Haberler
- Emekliye promosyonda yeni gelişme!
- 'Tutulma öncesi yiyecek, su, yakıt stoklayın!'
- Büyükşehirlerde başa baş seçim
- Bakliyat ve kuruyemiş devi iflas etti
- Erdoğan'dan 'emekli maaşı' açıklaması
- Murat Kurum'dan şaşırtan vaat!
- Kurum'un eşine: 'Onun eşine aşığım'
- Özgür Özel'den 'anket' açıklaması!
- Ali Koç'tan Ankara hamlesi!
- ‘İktidar yapsın, bugün çekeriz adayımızı’