'Erken seçime evet denseydi...'

Eski Bakanlardan Agah Oktay Güner, 12 Eylül 1980'den önce Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan'ın erken seçime ''evet'' demeleri halinde darbe gerekçesinin askerlerin elinden alınmış olacağını söyledi.

Yayınlanma: 08.10.2012 - 13:24
Abone Ol google-news

TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu bünyesinde 12 Eylül Alt Komisyonu, AKP Amasya Milletvekili Naci Bostancı Başkanlığı'nda toplanarak eski bakanlardan Agah Oktay Güner ile MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası avukatlarından Şerafettin Yılmaz'ı ayrı ayrı dinledi.

Türkiye'de uzlaşma kültürünün zayıf olduğunu ifade eden Agah Oktay Güner, Türkiye'de yapılmış darbelerin hemen hemen hepsinin arkasında ABD olduğunu savundu. Güner, ''12 Eylül'de binlerce memleket evladı vurulurken buna sesiz kalan Genelkurmay Başkanı Evren ve arkadaşları (sabrettik hedefimize vardık) diyor. Bu, memleketi sevme hadisesi olsa beklemeye gerek yoktu'' dedi.

''12 Eylülcüler ihanet derecesinde sabır gösterdiler. İsteselerdi terör biterdi. Nitekim 12 Eylül'de terör bıçak gibi kesildi'' diyen Güner,uzlaşma kültürünün yokluğunun Türkiye'ye çok şey kaybettirdiğinin altını çizdi. Güner, ''Eğer Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan erken seçime 'evet' deselerdi, askerlerin elinden darbe gerekçesi alınacaktı ve sonrasında mutlaka güçlü bir siyasi iktidar doğardı'' ifadesini kullandı.

Solcuları ve ülkücüleri vuran silahların aynı olduğunu, bunun kayıtlarının bulunduğunu, o dönemde dışarıdan Türkiye'ye çeşitli yollardan silahların girdiğini anlatan Güner, ''Bu olaylar Türkiye'yi iç savaşa sokma gayretiydi. Türkeş ve yanındakiler iç savaşı önlemiştir. MHP, bu oyuna gelseydi Türkiye'de kan gövdeyi götürürdü'' diye konuştu.

12 Eylül'de cezaevinde gördükleri kötü muamelelerle ilgili bilgi veren Güner, 12 Eylül'ün gençliği yok ettiğini, kökünü kuruttuğunu, 12 Eylül'ün ''heyecansız, sorumsuz, ülküsüz; devlet, vatan ve millet kavramlarından kopmuş bir gençlik yetiştirdiğini'' söyledi
Güner, mahkemelerde ikinci dilde savunma hazırlıkları ve ikinci dilin ''Türkiye'yi bölmek anlamına geleceğini'' kaydetti.

''Önceden alt yapısı oluşturuldu''


MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası avukatlarından Şerafettin Yılmaz da MHP'lilerin 12 Eylül'de Ecevit Hükümeti döneminde kurulan özel bir TİM tarafından sorgulandığını ileri sürdü.

MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası'nın 12 Eylül'den önce alt yapısının oluşturulduğunu iddia eden Yılmaz, ''Bunun içinde MİT'i, Hasan Fehmi Güneş'i, Milliyet Gazetesi'ni görüyoruz'' diye konuştu.

Davada siyasi üst düzey olanlar hariç herkesin işkence altında sorgulandığını söyleyen Yılmaz, ''Sanki Türkiye'de sadece Diyarbakır'da eziyet edilmiş, işkence yapılmış gibi bir anlam çıkarıyorlar. Belki bu davada daha çok kötü muamele ve işkence yapıldı'' dedi.
Savcılıklarda da emniyetteki baskının aynen sürdürüldüğünü ifade eden Yılmaz, ''İhtilal dönemlerinde cezaevlerinde insanların devlete düşman olması için ne gerekiyorsa yapılmıştır'' diye konuştu.

Yılmaz, MHP Genel Merkezi'nde bulunan silahların, belgelerin sonradan oraya konulmasının ''büyük bir ihtimal'' olduğunu kaydetti.
MHP davasının arka planının karanlık olduğunu belirten Yılmaz, ''232 idam talebinin bulunduğu davada, iddia makamının bin şahidi dinlenmiş, savunma makamının bir şahidi dinlenmemiştir'' dedi.

Yılmaz, tutukluluk süreleri uzun olduğu için, sanıkların fiili olarak cezalarını çektiklerini ve beraat ettiklerini kaydetti.

''İmtina ederim''


''12 Eylül MHP'ye göre planlanıp başlayan bir harekattır'' ifadesini kullanan Yılmaz, şöyle konuştu:

''Ben geçmişte 12 Eylül'ün 'hayırlı olduğunu' söyledim. Silahların netice alması demek iç savaş demekti. Ancak bugün aynı şeyi söyler miyim diye sorarsanız, bundan imtina edebilirim. Çünkü o zatlar, '1 yıl önce karar verdik, ortamın olgunlaşmasını bekledik' diye açıklama yaptılar. Öldürülen her insanın, çöken her ocağın sorumlusu o zatlardır.''
Yılmaz, TSK İç Hizmetler Kanunu'nun 35. maddesinin kaldırılması durumunda Türkiye'de ihtilaller döneminin kapanacağını söyledi.

Kenan Evren'in ve Tahsin Şahinkaya'nın 23 yıl sonra yargılanmasının ''fanteziden öteye bir şey olmadığını'' öne süren Yılmaz, bu konuda hukukçular arasında kanunun uygulanmasıyla ilgili birlik olmadığını vurguladı.

Alparslan Türkeş'in eşi Seval Türkeş'e 12 Eylül davasına müdahil olmaması yönünde tavsiyede bulunduğunu aktaran Yılmaz, 12 Eylül'den 6-7 ay önce Alparslan Türkeş'in Cumhurbaşkanı'na mektup yazarak ''askerin müdahale etmesini istediğini'' sözlerine ekledi.

 

TİSK'in eski Başkanı Refik Baydur

28 Şubat sürecinde ''Beşli Sivil İnisiyatif'' adı altında, Refahyol Hükümeti'ne karşı bildiri yayımlayan 5 büyük sivil toplum kuruluşundan TİSK'in o dönem genel başkanlığını yürüten Refik Baydur, komisyona bilgi verdi ve milletvekillerinin sorularını cevaplandırdı.

''Gelinen bu süreçte, 28 Şubat'ı değerlendirdiğinizde hata ettik diyebiliyor musunuz?'' şeklindeki bir soruya Baydur, ''Hiçbir şekilde hata ettiğimize inanmıyorum'' karşılığını verdi. Kendisinin şahsi olarak ''Yeşil Sermaye'' adı verilen sermaye gruplarıyla bir sorununun olmadığını ileri süren Baydur, ''Yeşil sermaye ile MÜSİAD'la ve ona yakın kuruluşlarla bir ihtilafım olmadı. Bena göre bir ayrım yoktu. Ben MÜSİAD-TÜSİAD ayrımı yapmadım. Ben TÜSİAD'ın üyesi de değilim '' diye konuştu.

AKP'nin tarikatların kontrolünde yürüdüğüne inanmadığını belirten Baydur, ancak Refahyol döneminde tarikatların etkili olduğunu ve kendilerinin de buna tepki gösterdiğini söyledi. Baydur, ''Biz Erbakan'a 'git istifa et' demedik. Kendi kendine, ayağına mermi sıkmış iktidar'' şeklinde konuştu.

Baydur, dönemin Başbakanı merhum Necmettin Erbakan'ın tarikat liderlerini Başbakanlığa iftar yemeğine davet etmesinin kendilerini endişelendirdiğini, ''Beşli Sivil İnisiyatif'' olarak bu gelişmelere tepki gösterdiklerini, bunun dışında söz konusu platformun, Hükümetin istifasında dahlinin olmadığını iddia etti.

28 Şubat sürecinde askerden baskı görüp görmediği veya talimat alıp almadığına ilişkin soruya ise Baydur, ''Hiçbir komutan bana emir vermeye cesaret edemez'' diye cevap verdi.
''Dindar'' ve ''Dinci'' ayrımının önemli olduğunu belirten Baydur, ''Dinci, dini çıkar için kullanır'' şeklinde konuştu.

Baydur, 28 Şubat döneminde irticanın ''birinci tehlike'' olarak görüldüğünün hatırlatılması üzerine, ''Komünizm, irticadan daha önde gelen bir tehlikedir'' dedi.


Rıdvan Akar ve Hasan Cemal dinlendi

TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu bünyesindeki 28 Şubat-27 Nisan Alt Komisyonu, gazeteci Rıdvan Akar ve Hasan Cemal'i dinledi. Rıdvan Akar, komisyona yaptığı sunumda, darbeler karşısında basının önemli sorumluluğu olduğunu belirterek basının genellikle darbecileri destekleyen daha sonra ondan beslenen bir tutum içine girdiğini söyledi.

Darbelerin yaşanmaması için, öncelikle toplumun artık darbelerden medet ummayacak hale getirilmesi gerektiğine işaret eden Akar, bunun da eğitimle sağlanabileceğini ifade etti. Bu kapsamda TSK'nin eğitim modelinin de sorgulanması gerektiğini kaydeden Akar, kendisini devletin sahibi gören bir eğitim modeli içinde yetişen askerde, darbecilik duygu ve düşüncesi oluştuğunu vurguladı.

Rıdvan Akar, 28 Şubat sürecine ilişkin hazırladığı belgeselde yayımlanmayan bir belge ya da bilgi olup olmadığı yönündeki soru üzerine, dönemin önemli bir isminin kamera kaydı dışında verdiği bir bilgiyi paylaşabileceğini söyledi. Akar, ''İsmini veremeyeceğim bu kişi, 28 Şubat'ta, tankların kışladan çıktığı bilgisinin kendisine ulaştığını, bunun üzerine telefonla dönemin Genelkurmay Başkanı'nı aradığını anlattı. Uzun bir konuşmadan sonra Genelkurmay Başkanı'nı ikna etmiş ve tanklar geri dönmüş'' diye konuştu.

Bunu üzerine Komisyon Başkanı Nimet Baş, ''Bunu Sayın Demirel'e sorabilir miyiz?'' diye sordu. Akar'ın, ''Evet sorabilirsiniz'' yanıtını vermesi üzerine Baş, ''Tamam, cevabımı aldım'' dedi.

 

'Açık darbe isteyenler başarısız olunca'

Hasan Cemal de 28 Şubat sürecinin, askerin siyasete acımasız müdahalelerinden biri olduğunu, bu süreci aklamanın inandırıcı olamayacağını ifade etti. 28 Şubat sürecinde medyanın demokrasi adına kötü bir sınava verdiğine işaret eden Cemal, bunun söz konusu süreçte belirleyici unsurlar arasında olduğunu dile getirdi. 28 Şubat'ta ''açık darbe'' isteyenler ile ''muhtıra'' isteyenler olduğunu belirten Cemal, ''açık darbe'' isteyenlerin başarısız olduğunu kaydederek, ''28 Şubat sürecinde açık darbe isteyenler başarısız olunca, AK Parti'den sonra, 'Sarıkız', 'Ayışığı', 'Balyoz', 'Ergenekon' gibi yeni darbe tertipleri oluşmaya başladı'' dedi.

''Açık darbe''nin önlenmesinde 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in rolünün göz ardı edilmemesi gerektiğini dile getiren Cemal, askerin nizamiyeden dönmesinde Demirel'in önemli bir unsur olduğunu kaydetti. ''Asker sorunu''nun henüz çözülmediğini belirten Cemal, bu konunun çözüme ulaştırılması için Anayasal ve yasal düzenlemeler yapılması, asker ve sivilde demokrasi kapsamında kafasal değişikliğin gerçekleştirilmesi gerektiğini söyledi.

CHP'li Öztürk ile Cemal arasında tartışma

Hasen Cemal, 1960'lı yıllarda darbe konusunda tutumuna ilişkin öz eleştiri yaptığını ve bu öz eleştiriyi bir kitap yazarak kamuoyu ile de paylaştığını anımsattı. CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk de ''Madem darbe tertipçiliği yaptığınız o zaman neden yargılanmıyorsunuz?'' diye sordu. Bunun kişisel bir eleştiri olduğunu belirten Cemal ise ''Siz beni 1969-70-71 dönemi ile ilgili eleştiriyorsunuz. Ben Halk Partisi'ndeki darbeci damarı burada konuşmaya başlasam,sizi çok üzebilirim'' dedi. Bunun üzerine tepki gösteren Öztürk, Cemal'in, kendisini, partisinin üzerinden eleştirmesini doğru bulmadığını vurgulayarak, ''Ama benimle siyasi polemiğe girerseniz, her zaman cevap veririm'' diye konuştu.

Öztürk ile Cemal arasındaki tartışmanın devam etmesi üzerine Komisyon Başkanı Baş, toplantıya ara verdi. Baş, aradan sonra, Cemal'in diğer soruları da yanıtlamasının ardından toplantıyı kapattı.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler