Orman Talanı ve 2/B...

Yayınlanma: 30.01.2009 - 06:48
Abone Ol google-news

İlk ve ortaöğretimde öğrencilerin bir bölümünün ders gördükleri okuldaki dersliklerinin belirlenmesinde kullanılan bu masum sınıf işareti, ne yazık ki ülkemizde yıllardan beri süregelen orman yağmasının hedefinde olan bir “arazi türünü” de anlatmaya yarıyor. Son günlerde parlamentoda ele alınarak 15.1.2009 günü 5831 sayılı yasa olarak kabul edilen yeni metin de işte bu 2/B arazisi ile ilgili. Gerçi yasa ile getirilen düzenin 2/B ile doğrudan ilgili olmadığı söyleniyorsa da bunun doğru olmadığı; düzenlemenin varacağı son “limanın” 2/B arazisini yağmalamak olduğu görülüyor. Tıpkı daha önce anayasa değişikliği girişimi ve Anayasa Mahkemesi kararıyla yürürlük kazanamamış 4766 sayılı yasanın 3. maddesi ile amaçlandığı gibi, bunun “nihai amacının” da yağma olduğu erbabınca çok iyi biliniyor.

Üzerinde çok konuşulmuş ve tartışılmış bu konu hakkında teknik düzeyde yapılabilecek açıklamalar bu yazının sınırlarını aşıyor. Bu düzeyde yapılan çalışmalar Orman Mühendisleri’nce tertiplenen “Orman Kadastrosu ve 2/B Sorunu” başlıklı Sempozyumda (Eylül 2004) ele alınmış ve enine boyuna tartışılarak irdelenmiştir. Bu toplantıya sunulan bildiriler ile tartışma metinleri kitap olarak da yayımlanmıştır. Bu meyanda, orman hukuku konusundaki davalara bakan yerel mahkemelerin kararlarını “temyiz” yoluyla inceleyen Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin Onursal Başkanı Yargıç Sayın Ferruh Atbaşoğlu’nun bir süre önce Cumhuriyet’te üç bölüm halinde çıkan inceleme yazısını (2/B Dayatmasında Yeni Senaryo) özellikle anmak gerekir.

İlk soru şudur: Nedir bu 2/B? 2/B, 1956 yılında yürürlüğe girip de o zamandan bugüne çeşitli tarihlerde birçok değişikliğe uğramış olan 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2. maddesinin (B) bendinde yer alan hükümde tanımlanan arazidir. Bu hükme göre orman kadastrosu yapılırken “31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş araziler ile şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanları, orman sınırları dışına çıkarılır.” 2/B bu arazidir.

Bu işlemin (orman sınırı dışına çıkarılmanın) anlamı bu yerlerde “orman rejimi”nin uygulanmayacağıdır; yani bu alanlar artık “orman değildir.” Öyleyse nedir? Bu alanların, toprak (arazi) olarak niteliği ne olacaktır?

İlk bakışta bu sorunun yanıtı kolaydır: Özel mülkiyete tabi olanlar dışında bu arazi, kamu mallarında “Hizmet Malları - Ortak Mallar – Sahipsiz Mallar” şeklinde yapılan sınıflandırmada, “sahipsiz mallar” kategorisine girer. Devletin “hüküm ve tasarrufuna” tabi bu malların bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılması “özel kanun hükümlerine tabidir” (MK.m.715/III).

Bu tablo göz önünde tutulursa 2/B uyarınca orman sınırları dışına çıkarılan bu alanlar için uygulanacak hükümleri MK.m.715’te sözü edilen “kamu mallarının rejimi ile ilgili özel yasada” aramak gerekir. Ne var ki mevzuatımızda bugün, bütün kamu mallarına ve bu meyanda sahipsiz mallara ilişkin sorunları çözecek böyle genel bir yasa mevcut değildir. Bunun için, çözümü, münferit özel haller için kamu yasalara konulan hükümlerde aramak icap eder.

Hemen belirtelim ki hukuk sistemimizde orman vasfını yitirdiği için orman alanı dışına çıkarılan ve bu suretle devletin hüküm ve tasarrufuna tabi sahipsiz mal kategorisine giren bu tür arazinin tabi olacağı hukuki rejim hem anayasamızda (AY.m.170), hem de 2924 sayılı yasada (17.10.1983) gösterilmiştir. Bu yerler sahipsiz mal rejimine tabi olarak kendiliğinden Hazine’nin “tasarrufuna” geçecek ve tapuya Hazine adına tescil edilecektir. Bunun ardından hak sahipleri saptanacak ve arazi buna göre ifraz edilip onlar adına tescil edilecektir. Bu tescil işlemi için aranan şartlar ise şunlardır: Bağ, bahçe, meyvelik, fındıklık vb. türünden tarım işleri yapılarak tarım alanına dönüşmüş olanlar, buraları bu suretle kullananlara rayiç bedelleri üzerinden satılacaktır (2924, m.11). Orman alanından çıkarılan yerlerdeki köy, kasaba, şehir yapılarının bulunduğu yerler de üzerindeki yapısı bulunan kişilere, rayiç bedeli üzerinden satılacaktır.

Buraya kadar özetlenen durum bakımından yasakoyucu pekâlâ işleyebilecek bir sistem oluşturmuştur diyebiliriz. Ama, uzun süre devam eden zilyetlikle hak iktisabı için yasalarda genel bir şart olarak aranan zilyetlik öğesi bakımından, ormandan çıkarılan yerlerin şagilinin (işgal edenin), genel şarta ilaveten (1) işgalinin tarım arazisinde yasada sayılan tarım türlerini içeren bir faaliyet şeklinde gerçekleşmiş olması; (2) Yapılara ilişkin kullanma şeklindeki işgalin bizzat müktesibin tasarrufu şeklinde olması; (3) Kendilerine satış yapılacak kişilerin (şagillerin) orman köyü nüfusuna veya köy nüfusuna kayıtlı olmaları ve en az beş yıldır orada ikamet etmiş olmaları gerekir. İşte, anayasa değişikliği talebinden, yürürlüğü durdurulan ve 3. maddesi iptal edilen 4706 sayılı yasaya kadar ortaya çıkan bu rejimi bozmaya yönelik girişimlerin sırrı bu ek koşullarda yatmaktadır. Orman sınırı dışına çıkarılan ve tasarrufu devlete ait olan ve bu nedenle de zilyetlikle iktisabı kesin olarak hukuken mümkün bulunmayan araziler, orman alanlarına ve çevresine fiilen egemen olan “Arazi Mafyası” tarafından “babalar gibi” satılmıştır.

Yukarıda belirtilen ek koşullar bir yana, köyle, ormanla hiç ilişkileri olmayan bazı kimseler, yani mafyadan satın aldıkları(!) arazide “zilyet bile olamayacak” kişiler (bu arada kamu mallarının muhafızı olması gereken kimi politikacılar) söz konusu arazi üzerinde, devlet malının “gaspından” başka anlamı olmayan fiili durumlarını kullanarak, buralardaki büyük arazileri işgal altında tutmaktadırlar. Kendilerinden “burada ne aradıkları” sorulunca, hiç utanmadan, “50 dönüm kadar zilyetlikten arazim var” diyebilmektedirler. Bu takım arazi ve arsa spekülatörleridir.

İşte 2/B ile ilgili çeşitli yasa tasarıları girişimleri bunların baskısı ile gündeme getirilmektedir. Halbuki bunlar, aslında mafyadan satın aldıkları(!) arazinin zilyedi olamazlar. Sorunun özü buradadır: Spekülatör takımı aslında bir “gasp”tan ibaret olan fiili durumu yasa değişikliği ile meşrulaştırmanın peşindedir. Son yasanın gizli hedefi de bizce (önceki girişimler gibi) kısaca budur. Çünkü araziyi satan(!) mafya da bu arazinin zilyedi değil “gâsıbı”dır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler