Kurşunlar Hepimize/ 1

90'lı yıllar Prof. Dr. Muammer Aksoy'un öldürülmesi ile başladı. Bu olay Türkiye'nin yeniden, adım adım, bir kanlı ortama doğru sürüklenmesinin başlangıcı olacaktı. Aksoy'un ardından Çetin Emeç, Turan Dursun, Doç. Bahriye Üçok, Musa Anter, Uğur Mumcu, Onat Kutlar, Metin Göktepe, Prof. Ahmet Taner Kışlalı, Gaffar Okkan, Dr. Necip Hablemitoğlu ve Hrant Dink bombaların ve kurşunların hedefi oldu.

Yayınlanma: 30.01.2009 - 10:24
Abone Ol google-news

Terör, Uğur Mumcu’nun vurguladığı temel konulardan biriydi. Terörün sadece Türkiye’ye özgü bir olgu olmadığını, uluslararası boyutu olduğunu, bu olayla baş edebilmek için, gerek ulusal, gerekse uluslararası alanda her bireyin ve devletin teröre karşı çıkması gerektiğini söylemiş, öldürülmesinden dört ay önce, şunları yazmıştı:

“Ortadoğu, emperyalizmin kol gezdiği, terör örgütleri ile çe­şitli istihbarat örgütlerinin kanlı ve kirli oyunlar oynadığı karanlık bir dipsiz kuyudur. Bu karanlık ve dipsiz kuyuda cinayetler birbirini izler. Halk deyişi ile Ortadoğu’da ‘kimin eli kimin cebindedir’ bilinmez. Kim, kimi, neden öldürüyor? Bu soruların yanıtlarını anında bulmanın olanağı da yoktur. Olaylar yıllar sonra aydınlanır. O da bir kısmı!”

Tarih Uğur Mumcu’yu hep haklı çıkardı. Türkiye’yi sarsan bu cinayetleri planlayanlar ülkemizin geleceğe dair umutlarını hedef almışlardı.

Cinayetlerin ardından yakalananlar ise hep “tetikçiler” oldu. Tetiği çektirenler meçhul kaldı. Her yeni olayda Uğur Mumcu’nun çığlığı yankılandı:

“Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi!..”

Okuyacağınız bu dizi önümüzdeki günlerde, Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı Yayınları’ndan çıkacak olan Neden Öldürüldüler?-4 “Kurşunlar Hepimize” adlı kitaptan özetlenmiştir.


Ölümüne savaştı

Bazı ülkelerde, bazı kimseler, devleti soymak için, politikacı kılığına girerler. Bunlar partilerde, parlamentolarda boy gösterirler. İthalat, ihracat, banka soygunu gibi işleri siyasal ilişkilerle yürütürler. Bunlar da çetedir. Çetelerin en aşağılığı da bunlardır. Bunlar yüzlerine, devlet adamı maskesi takıp halkı soyarlar. Allah’a çok şükür, memleketimizde böyle çeteler yoktur...

Uğur MUMCU
(Cumhuriyet, 22 Mart 1976)

Uğur Mumcu, aydınlanma devrimini özümsemiş, ödünsüz bir devrimciydi. Düşünce ve davranışları bu değerlerden oluşuyordu. Tüm yazıları, araştırmacılığı yaşama biçimine dönüştürmüş bir aydının duyarlığını yansıtıyordu. Uğur Mumcu, ülke sorunlarının hiçbir düşünce yasağı olmadan tartışılmasını istiyordu. Bir an olsun umutsuzluğa kapılmadı. Giderek toplumumuzun gözü, kulağı, beyni oldu.

Uğur Mumcu, öldürüldüğü güne kadar, yaşadığımız olayların perde arkasını, kamuoyundan saklanmaya çalışılan gerçekleri bütün belgeleriyle ortaya koyarak, yılmadan ve usanmadan hepimizi düşündürmeye, aydınlatmaya ve uyarmaya çalıştı. Bütün haksızlıkları, yolsuzlukları, kaçakçılıkları, cinayetleri tek tek sergiledi. Kaçakçılar, soyguncular, hırsızlar, katiller, mafyacılar, yobazlar, türlü çeteler onun ‘Gözlem’inden kurtulamadı. Canını ortaya koyarak doğrular adına ölümüne savaştı.

Özen Eksikti

Mumcu’nun, 24 Ocak 1993 aracına yerleştirilen bombanın patlaması ile yaşamını yitirmesinden bu yana 16 yıl geçti.

Suikasttan sonra birçok olay yaşandı. Olay anından itibaren soruşturmaya yeterli özen ve duyarlılık gösterilmedi. Davayı soruşturan DGM savcısı Ülkü Coşkun, Şubatın 18’inde, yani olaydan 25 gün sonra, Güldal Mumcu’nun bilgisine başvurmaya geldiğinde “Bu işi devlet yapmıştır. Siyasi iktidar isterse çözer” dedi.

Güldal Mumcu bir yıl sonra, Adalet Bakanlığı’na bir dilekçe verdi; soruşturmanın ne aşamaya geldiğini öğrenmek istediğini, savcının söylediklerinin ne anlama geldiğini sordu ve soruşturmanın savsaklandığını belirtti. Adalet Bakanlığı soruşturma başlattı. Bakanlık müfettişleri, Ülkü Coşkun’un soruşturmayı savsakladığı sonucuna ulaştılar ve disiplin cezası verilmesini istediler. Fakat bu istem uygulanmadı. Ardından Güldal Mumcu, bu istemin uygulanması için Askeri İdare Mahkemesi’ne başvurdu, çünkü Ülkü Coşkun askerdi. Askeri İdare Mahkemesi, bu cezanın uygulanamayacağını, neden uygulanamayacağı konusunun da açıklanamayacağını, çünkü bunun devlet sırrı olduğunu söyledi.

Art arda terör

Hükümetler değişip, davalar sürerken, Türkiye’nin aydınları birer birer teröre hedef olmaya devam etti.

1997 yılında TBMM’ce Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonu kuruldu. Bu komisyonun çalışmaları sonunda bir rapor hazırlandı. Raporda, birçok kişi ve kurum hakkında görev ihmalinde bulundukları ve eksik soruşturma yaptıkları gerekçesiyle inceleme, araştırma ve gerekli soruşturmanın yapılması istendi.

Ardından, Güldal Mumcu İçişleri Bakanlığı’na başvurarak TBMM komisyonu raporunun istemlerinin yerine getirilip getirilmediğini ve sonucun ne olduğunu sordu. Bütün bu girişimlerin sonunda yeni bir ekip kurulduğunu öğrendi ve “Umut Operasyonu” başladı. Bu operasyon sonucunda Kudüs Ordusu Savaşçıları adı altında bir örgüt yakalandı ve dava açıldı.

Bağlantılar

Bu örgütün, yalnızca Uğur Mumcu’nun değil, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Ahmet Taner Kışlalı ile bazı yabancıların öldürülmesi ve bombalama olaylarını da gerçekleştirmiş olduğu görüldü. Dava sonuçlandı. Ama bu kişilerin arkasında, bunlara emir veren kişi, kişiler ve örgütlerin ne olduğu ve bağlantıları aydınlanmadı.

Tüm bu gelişmelerden sonra, Güldal Mumcu, yalnızca tetikçilerin ortaya çıkarılmasının, siyasi suikastların tümüyle aydınlatıldığı anlamına gelmediğini vurgulayarak, “Cinayeti işleyenlerin ardındaki örgütlerin bağlantıları aydınlatılmadığı sürece hem devlet, hem de yurttaşların can güvenliği tehdit altında demektir” diyordu.

YARIN: Onat KUTLAR (Öfkenle çoğalacağız)


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler