Burada Buluşuyorsak Uzat Elini Obama!

Yayınlanma: 05.02.2009 - 06:51
Abone Ol google-news

Küresel bunalımın başkenti Washington. Küresel egemenliğin başkenti de Washington.Washington, şu günlerde gömlek değiştiriyor.

Gömlek değiştiren “küresel bunalım” mı olacak, küresel egemenlik stratejisi mi değişecek!

Bizim için daha önemli olan, Türkiye, Washington’ın gündemine hangi yüzüyle alınacak? Laik, sosyal bir hukuk devleti, bağımsız bir ulus kimliğiyle mi? Sevr haritalarına yansıyan, Ermenileri, Rumları, Kürtleri kesmiş barbarlar kimliğiyle mi?

“Ulusal irademiz”in ve ulus olarak varlığımızın yol haritasını biz mi belirleyecek ve çizeceğiz, yoksa Washington çizmeye devam mı edecek?

Masamıza ve önümüze, 12 Mart yarı-askeri darbesi, 12 Eylül cuntası ve bunların çizmeleri altında Kızılırmak olup akmış kandan kotarılmış menü mü konacak, yoksa ayaklarımızın altına Çekiç Güç ile açılan Kandil ve Ararat ile açımlanabilen “Yeni-Sevr” haritaları mı serilecek?

Walt Whitman’ın “Oy Reis Koca Reis” şiirinde öldürülüşü çığlıklanan Abraham Lincoln’ün yol haritasında, insanlık, insanlığın demokrasi ülkülerini ve doğal özgürlük susuzluğunu mu soluyacak? Yoksa bu canımız, özümüz, varlığımız, tutsaklığımız ve özgürlüğümüz ülkemiz, yeniden, Aksoy’un başına sıkılan ve Mumcu’nun gövdesini ikiye biçen kurşun ve bombaların karanlığına mı gömülecek?

Cumhuriyet’te (22 Ocak 2009) “Yeni ABD Başkanı’nın isteği üzerine Guantanamo tutsaklarını ‘yargılayan’ askeri mahkemeler 120 gün süreyle durduruldu” haberinin yayımlandığı gün, Evrensel’de, Barack Obama’yı, “ABD ve Asya borsasının sert düşüşle karşıladığı” haberi yer alıyordu.

Reagan, seçildiği zaman, Kasım 1980’de, ilk olarak, ABD Doları’nı “dünya altını” yapacağını söylemişti. Belki o zaman dolar dünya altını olmadığı için “para”ydı. Ama Sovyetler Birliği’nin çözülmesiyle birlikte, ABD, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne, Yeşil Kuşak’tan ılımlı İslama değin bir dizi senaryonun kalbine Türkiye’yi yerleştiriyor ve ABD, dolar ile petro-doları çiftleştirerek, kan dökerek, can alarak, yakarak ve yıkarak, yeryüzünün yeni altınına, yani altın-dolara ulaşmaya çalışıyordu.

Simyacılık eski bir meslektir. Dolar bir kâğıt olarak altın ile değişilse de doğal ki altın olmayacaktı. Ama bir sabah uyandığı zaman, kendisini böcek olarak bulmuş olan Kafka gibi, dolar da kendini “Tanrı” olarak bulmaya başlamıştı. “Barış”ı özleyenlere, insanlığın birikmiş ve gasp edilmiş emeğinden ürettikleri/yarattıkları doların, yalnızca kendini yaratanları buyruğu altına almakla kalmadığını, onları, insanlığı kendisine kurban etmeye hazır robotlara dönüştürdüğünü yazmıştım.

Obama Hüseyin’i borsanın negatif selamlamış olmasından şu sonuca varabiliriz ki, sanal tanrı dolar, düşten uyanabilir; Guantanamo’da 120 gün duruşmaların ertelenmesi, bize, altın olmak için binlerce insanın kanını döken doların, bir kâğıt parçasından başka bir şey olmadığının bilincine varabilir.

Soru şu: Dolar, okyanuslardan, Akdeniz’den ve Basra Körfezi’nden, üstümüze doğrulttuğu namluların gölgesinde, halkları olduğu kadar emeği ve emekçiyi dize getirmeye, kolları uzuyorsa kırmaya, kafası dikleşiyorsa boynundan koparmaya devam mı edecek, yoksa Abraham Lincoln ile kucaklaşan insanlığın “demokratikleşme ülküsü”nü yeşerterek “doğal özgürlük susuzluğu”nu gidermeye mi yönelecek? Binlerce kilometre kat- ederek Washington’a gelmiş kara, boz, sarı, ak tenleri ve giysileriyle rengârenk coşkulu yığınların, söylenen sözlerin ve çığrılan türkülerin ezgisinde duyulan doğal özgürlük susuzluğu yaşama geçebilecek mi?

Çünkü ve hiç unutmayalım ki, Amerika, emperyalizmin kanlı ve kirli kimliğinin çelik kafesi içinde solumaya çalışan kocaman bir halkla birlikte Amerika’dır. Lincoln’ün, o Koca Reis’in, o Özgürlüğün Büyük Babası’nın dalgın, derin ve kaygılı bakışlarının altında, emperyalizmin ezdiği, çiğnediği yeryüzünün halklarının özlemiyle kucaklaşmayı özleyen kocaman bir Amerikan halkı var.

1974 Helsinki Yurttaşlık Bildirgesi’yle, etnik, dinsel, mezhepsel ayrımcılığı, Sovyetler Birliği’nin, ardından Yugoslavya’nın önüne koyan ve bu ülkeleri etnik ve dinsel kökenlerine göre ayrıştırmış bulunanların, Türkiye’yi hedefe aldıklarını, bir zamanların ABD Ankara Büyükelçisi olan Abramowitz’in sözleriyle, “Türkiye’nin ikiye, üçe bölüneceğini sanıyordum, beşe, altıya bölüneceği için gecikti bölünmesi” diyenleri anımsayalım. Türkiye, beşe, altıya bölünememişti ama, ABD, yani Birleşmiş Devletler, “birleşmemiş” devletler olarak, etnik, dinsel, ırksal ayrılmanın eşiğine gelmişti. Ayrılmanın eşiğine gelmiş, Huntington’ın sözleriyle, “küreselleşme, çok kültürlülük, kozmopolitiklik, göçler, alt-milliyetçilik ve karşı milliyetçilik, Amerikan bilincini yıpratmış, etnik kimlik, ırk kimliği ve cinsiyet kimliği ön plana geçmiş, ulusal bütünlük ve ulusal kimlik duygusu erozyona uğramış, 2000 yılından önce Amerikan bayrağı yarıya indirilmişti. Diğer bayraklar (yani etnik, dinsel, ırksal bayraklar) Amerikan bayrağının çekildiği gönderde daha yükseklerde dalgalanıyordu”.

Yazar, “Ciddi tehditlerle karşı karşıya kalan toplumlar ulusal kimlik duygularını, ulusal hedeflerini, ortak kültürel değerlerini canlandırarak çöküşlerini erteleyebilir, parçalanmalarını sona erdirebilirler. Amerika 11 Eylül’den sonra bunu yaptı” diyor.

Bir başka deyişle, 11 Eylül baskını, Amerika’nın ulusal kimlik duygularını, ulusal hedeflerini, ortak küresel değerlerini canlandırarak çöküşlerini erteleyebilmiş ve kendi içindeki parçalanmaları sona erdirebilmişti. Aması vardı. Ama, aynı zamanda, 11 Eylül’den (2001) aldığı güçle, ABD, küresel egemenlik yolunda, küresel egemenlik amacının karşısına çıkanları bertaraf ederek ve bunun için de, hedefteki ülkeleri etnik, dinsel, mezhepsel anlamda paramparça edip lime lime doğruyarak yol almış, kan tazelemişti.

Gladyo örgütünü ortaya çıkaran isim olarak bilinen eski İtalya Cumhurbaşkanı Francesco Cossiga’ya göre “İtalyan merkez solu olmak üzere, Amerika ve Avrupa’nın bütün demokratik unsurları gayet iyi biliyorlar ki, 11 Eylül Saldırıları, CIA ve MOSSAD tarafından, Arap dünyasını suçlamak ve Batılı güçleri Irak ve Afganistan’a müdahaleye tahrik etmek için planlanmıştı.” (Evrensel, 14 Ocak 2008.)

NATO ise New-York ve Washington’da gerçekleştirilen saldırıları, NATO’yu oluşturan devletlere ve NATO ile korunan sisteme bir saldırı olarak nitelemiş ve bu saldırının terörist bir örgüt ya da örgütler tarafından değil, devlet ya da devletler tarafından yapıldığı görüşünü benimsemiş, NATO-dışı alanlara askeri müdahalenin, NATO ile korunan sistemi korumak olacağı kararına varmıştı.

Afganistan’da NATO, Irak’ta ABD, 11 Eylül’ün çocuklarıydı. ABD, “Çekiç Güç” ile Irak’ta amaçladığı sonuca, 11 Eylül’ün açtığı kulvardan varmıştı. Guantanamo, 11 Eylül’ün çocuğunun çocuğu, yani Bush’un gayri-meşru çocuğuydu. Obama Hüseyin, bu “veledi zina”yı, Beyaz Saray’da kundağa yatıracak mı, yoksa bu mirası reddedecek mi? Çünkü Aksoy da, Mumcu da katillerini tanımamızı istiyor bizden...

Obama, “Biz bir ulusuz, bir halkız, biriz!” diyor.

Unutulmasın biz de bir ulusuz, daha doğrusu, ABD’den de önce, biz bir ulusuz, bir halkız, biriz.

Burada buluşuyorsak uzat elini Obama?..

Bizim elimiz, demokratik ülküler elidir, doğal özgürlük tutkusuyla tutuşan insanlığın elidir. (Muzaffer İlhan ERDOST TİHAK / Türkiye İnsan Hakları Kurumu Başkanı)


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon