Umut otobüsü yeniden yola çıkmalı

Türkiye'de her gün genç, çocuk, yaşlı çok sayıda insan çeşitli nedenlerden kayboluyor. Bazıları bulunurken, bazılarından aradan yıllar geçse de ne bir haber alınıyor ne bir ize rastlanıyor.

Yayınlanma: 16.01.2013 - 08:52
Abone Ol google-news

Kayıp vakalarının en çok olduğu İstanbul’da her yıl 9 bin çocuk, yani her bir saatte bir çocuk kaybolurken, bu rakamların yetişkinlerde 4 bine kadar ulaştığı belirtiliyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre 2008-2011 yılları arasında kaybolan çocuk sayısının 27 bini geçtiği belirtiliyor. Kayıp yakınları, devletin kendilerini unutmaması gerektiğini belirterek “Maddi olanaksızlıklar nedeniyle depoda bekleyen, kayıplarımızın fotoğraflarının bulunduğu Umut Otobüsü’müzün yeniden yollara çıkmasını, TBMM Kayıp Çocuklar Komisyonu’nun çalışmalarına ağırlık vermesini, gerek kayıpları önleme, gerekse kayıp sonrasında arama çalışmalarının yeterli düzeyde olmasını istiyoruz” dediler.

Devlet bizi unutmasın

13 Nisan 1994’te Şişli İzzetpaşa Mahallesi’ndeki evinden tuhafiyeye çıkan ve bir daha kendisinden haber alınamayan 8 yaşındaki Ebru Gönül’ün annesi Feride Gönül “Mahallemizdeki tuhafiyeden çok istediği kareli bir kot pantolonu almıştım, onu değiştirmek için çıktı. Gittikten 5-10 dakika sonra içime öyle bir acı düştü ki o acıyı anlatmam mümkün değil ve bir daha geriye dönmedi” dedi. 15 yıldan bu yana kızından bir haber alamadığını anlatan Gönül, psikolojisinin bozulduğunu, gözüne uyku girmediğini söyledi ve “Televizyona, gazetelere çok çıktım. Asılsız ihbarlar geldi. Ne bir düşmanımız vardı, ne bir tehdit aldık” dedi. 21 ve 14 yaşında bir oğlunun olduğunu, kızı kaybolduktan sonra dünyaya gelen oğluna “Umut” adını verdiklerini, umutlarını hiçbir zaman yitirmediklerini anlatan anne Gönül, şunları söyledi: “Kendi çabamızla hiçbir şey olmuyor. Benim çocuğum kayboldu, başka Ebrular kaybolmasın. Yıllardır soruyorum kendi kendime ‘kızıma n’oldu?’ Kızım çok akıllıydı kaybolacak bir çocuk değildi. YAKAD’ın ‘Umut otobüsü’ yeniden yola çıkmalı. Bizim aşımız, ekmeğimiz umut. Devlet bizim elimizden tutarsa çok şeyler başaracağız, kayıplar bulunacak. Ben kızımın ölmüş olmasına da, bir kemiğinin bulunmasına bile razıyım. Yaşasaydı 22 yaşında olacaktı.”

• İstanbul Fatih’te 1992 yılında okuldan çıktıktan sonra bir daha kendisinden haber alınamayan kızı 8 yaşındaki Serpil Şimşek’i bulmak için yollara düşen baba Erdal Şimşek ise diğer kayıp yakınlarına göre şanslı. Şimşek, “Eşimden ayrılmıştım ve kızımın velayeti bendeydi. Kaybolduktan sonra sokak sokak dolaştım. Kızım kaybolduktan sonra kendimi kayıp insanlara adadım ve o günden sonra 17-18 kayıp insanı bulup aileleriyle bir araya getirdim. Duyarlı bir vatandaş 1996’da ihbarda bulundu. Kızımı eski eşim kaçırmış ve okula dahi gitmesini engellemişti. Gelin, derneğimizi görün, acılarımıza ortak olun. ”

• İstanbul’da düzenlenen “Kayıp çocuklar sorunu” konulu panelde konuşan İstanbul Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürü Dr. Murat Koçak, kayıp çocuk sayısının her yıl arttığına dikkat çekerek “Bu artışa dur demeliyiz. Kayıp çocukların yüzde 97’si evden kaçan çocuklar” dedi. Koçak, vakalarda ilk 24 saatin, kaçırılan çocuklar için ise ilk 3 saatin çok önemli olduğunu ve zaman geçtikçe çocukların suça karışma ihtimallerinin de arttığını söyledi.

 

Ateşin içinde olsa kurtarırım

Iğdırlı olan ve Zeytinburnu’nda yaşayan Sarıcan ailesinin oğlu Caner Sarıcan ise 1991 Mart ayından bu yana kayıp. Emniyette bekçilik yapan baba Celal Sarıcan, gözyaşları içinde oğlunun nasıl kaybolduğunu anlattı. Sabah işe giden oğlunun, akşam eve dönmediğini mesaiye kalmış olabileceklerini düşündüklerini ifade eden baba Sarıcan “Akşam yemek yerken kapı çaldı. Gelenler alt sokağımızda oturan ve eroin, esrar gibi işlerle uğraşan komşularımızdı. ‘Caner gelmedi mi?’ diye sordular. Sonra da ‘Caner, bizim çocuklarla Eminönü’nde birlikte balık tutmaya gitmiş, orada denize düşmüş’ dediler. Ben de ‘Ne zaman düştü’ dedim. ‘Sabah 8’de’ dediler. Oğlumun sabah 9’da evden çıktığını bunun olamayacağını söyledim” dedi. Baba Sarıcan, “TV programlarına çok çıktık. 1 yıl aradan sonra bir telefon geldi ‘Baba televizyonlara çıkmayın, ben geleceğim’ dedi ve ‘Gelen var’ dedi telefonu kapadı. 10 dakika sonra yine aradı, ‘Annemin de sesini duymak istiyorum’ dedi, annesiyle konuştu. Eşim kahretti, kanser oldu ve öldü. 1-2 yıl sonra oğlumun Almanya’da terör örgütüne katıldığını söylediler. Şimdi de hiç haber alamıyorum. Deseler ki ateşin içinde, gider ateşin içine girer oğlumu oradan alırım.”

 

Bir gün gelecek

29 Mayıs 2009’da Muş’un Bulanık ilçesinde gündüz vakti, sokakta arkadaşlarıyla oynayan 12 yaşındakı Nurullah Daşkın’ı bir daha gören olmadı. Ağabeyi Özgür Daşkın, “Sokakta oynarken arkadaşlarına ‘Ben çarşıya gidiyorum gelen var mı?’ diye sormuş. 2 arkadaşı çarşı girişinde iki adamla konuşurken görmüşler. Arkadaşları, kardeşime ‘Gel eve gidelim’ demişler. O adamlar da ‘Sen git, biz onu bırakacağız’ demişler. Arkadaşları da amcası sanmışlar” diye anlattı. Ağabey Daşkın,“Çok ihbar telefonu geldi ama hepsi asılsız çıktı. Annem ilaçlarla ayakta duruyor. Bir gün bulacağımıza inanıyoruz” diye konuştu.

 

Kayıp oğluna ömrünü adadı

Kayıp oğlunu bulabilmek için yollara düşen ve 1994 yılında İstanbul Fatih’te Yakınlarını Kaybetmiş Aileler Derneği’ni (YAKAD) kuran İsmet Özbilici de oğlunu kaybetmiş ve yıllarca izini aramış babalardan yalnızca biri. 7 yıl oğlunu arayan ve ömrü bulmaya yetmeyen babanın bu görevini ise şimdilerde oğlu Zafer Özbilici devam ettiriyor. Özbilici, otistik olan ağabeyi 23 yaşındaki Abdülhamit Özbilici’yi en son 6 Eylül 1992 yılında Fatih’teki evlerinin önünden ticari taksiye bindirilirken görüldüğünü, o günden bu yana da bir haber alamadıklarını belirterek “Babam İsmet Özbilici o günden sonra binlerce el ilanı bastırarak bütün Türkiye’yi şehir şehir, köy köy, kapı kapı dolaştı. Bir yıl sonra kardeşimiz Özgür, ağabeyimi beklerken pencerenin yanındaki yatakta ölü bulundu. Babam yaşanılan bu olayların üzerine kendini kayıplara adadı ve ne yazık ki ağabeyimi bulamadan 1999 yılında yaşamını yitirdi” dedi.

 

Dolandıran bile çıktı

Ağabeyinin kaybolduğu yıllarda karakollarda kayıplarla ilgili özel birimlerin olmadığını, derneğin kurulmasının ardından emniyetin içinde kayıp bürolarının kurulduğunu anımsatan Özbilici, “Benim ağabeyim cinayet işleseydi cinayet masası, hırsızlık yapsaydı hırsızlık masasınca aranırdı. Ama kayıplarla ilgili o dönemde bir büro yoktu. Hatta Gayrettepe’de yalnızca bir polis memuru bu işler için görevlendirilmişti. Kayıplar dosyalanıyordu ve rafa kaldırılıyordu, aranmıyordu” dedi.

Aramalar sırasında bazı kişilerce dolandırıldıklarını, suiistimale uğradıklarını anlatan Özbilici, YAKAD’ın kurulmasının ardından toplumun bu konuya ilgisini çektiklerini, seslerini duyurabildiklerini anlattı. Maddi zorluklar nedeniyle birçok etkinliği artık yapamadıklarını söyleyen Özbilici, destek beklediklerini söyledi.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler