MİT şemasını hazırlayanlar suç işledi

Ergenekon davası kapsamında tutuklu yargılanan İşçi Partisi (İP) Merkez Karar Kurulu üyesi Mehmet Adnan Akfırat, 2003 yılında MİT tarafından hazırlanan ve ''Ergenekon Şeması'' olarak adlandırılan şemanın, emekli Orgeneral Hilmi Özkök'ün o dönemde Genelkurmay Başkanı olması için imal edildiğini öne sürdü.

Yayınlanma: 09.02.2009 - 08:05
Abone Ol google-news

Ergenekon davasının 50. oturumunda savunma yapan tutuklu sanık İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu üyesi Adnan Akfırat, MİT şemasının, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ve Türkiye'nin milli bütünlüğüne karşı bir tertibi açıkça ortaya koyduğunu belirterek "Davanın temeli olan bu MİT şemasını hazırlamak büyük bir suçtur" dedi.

Akfırat, şemanın dönemin genelkurmay başkanı Hilmi Özkök'e gönderildiğini belirterek "Orgeneral Özkök'ün genelkurmay başkanı olması için yalan dolan tertipler kuruldu. Bu şema arkasındaki tertip olmasa bugün Çankaya'da Nakşibendi müridi oturmayacaktı" diye konuştu.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Cezaevi'nde görülen Ergenekon davasına Adnan Akfırat'ın savunmasıyla devam edildi. MİT'in şemaya "Tuncay Güney'in verdiği bilgilerden hazırlandığı" notunu düştüğüne dikkat çeken Akfırat "Kimse suçu Güney'in sırtına yıkamaz. Tuncay Güney'in anlatıkları için 'kepazelik, deli saçması' değerlendirmeleri yapılıyor. MİT; Türk Silahlı Kuvvetlerini, devlet kurumlarını hedef alıyor. Görevdeki Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nu yasadışı oluşum içinde gösteren şemayı MİT hazırlıyor. Genelkurmay Başkanı'nı böyle bir şemada göstermek suçtur. Bu şemayı yapanların sorumluluğu yok mu? MİT bunu neden yapmış ve devlet kurumlarına yollamış?" diye sordu.

MİT'in, şemayı 10 Temmuz 2003'te dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'e yolladığını bildirmesine karşın Genelkurmay Başkanlığı'nın "şemanın bulunamadığı" şeklinde açıklama yaptığını anımsatan Akfırat "Özkök bu şema ile özel ilişki içine girmiştir. Şemayı cebine koyup götürmesi de suçtur" dedi.

Organize'de tertip


Şemaya, Tuncay Güney'e 2001'de söyletilenlerin dayanak olduğunu belirten Akfırat şu görüşleri savundu: "Şemanın yeni bir siyasal rota için kullanıldığı anlaşılıyor. Güney'in alınmasının tertip olduğu tüm televizyonlardan izlenen Organize Şube'deki mülakattan da anlaşılıyor. Tezgah kurulmuş. Mülakatta TSK ve İP, Amerika Birleşik Devletleri adına suçlanacak. 2001'de bu suçlama kayda geçiriliyor"

Şema Güney'e yaptırıldı


Güney'in mülakatında bulunan emniyet amiri Ahmet İhtiyaroğlu'nun savcılığa verdiği dilekçede "Başsavcı Aykut Cengiz Engin çağırdı, dosyayı fırlattı" şeklinde anlatımların olduğunu belirten Akfırat "Tabii ki fırlatacak. Genelkumay Başkanı'na tertip düzenleniyor. Başsavcı sonra 'duyumlara dayalı, soyut ifadeler, kurumları koruyun' diye yazı yazıyor" diye konuştu.

Tuncay Güney'e el yazısıyla şema yaptırıldığını anlatan Akfırat, Organize Suçlar Şube Müdür Yardımcısı Ahmet İhtiyaroğlu'nun "Kurulmuş gibiydi" şeklindeki sözlerine ve Adil Serdar Saçan'ın "Emniyet'te F tipi örgütlenme" olduğuna ilişkin sözlerine dikkat çekti.

Akfırat "Genelkurmay başkanları ve orgeneraller İsmail Hakkı Karadayı, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Eşref Bitlis, Teoman Koman, Rasim Betir, Güven Erkal gibi paşaların bu örgütün içinde olduğunu kayda geçirildikten sonra bunlar rakiplerin bertaraf edilmesi için el altından kullanıldı" dedi.
 

Kıvrıkoğlu, Özkök'ü sakıncalı görüyordu

Bülent Ecevit  başbakanlığındaki hükümetin Irak'a saldırıyı önlemek istediğini anımsatan Akfırat şöyle devam etti:
"Genelkurmay ve Dışişleri Bakanlığı, ABD'nin Irak'a müdahalesini engellenmek için bir çalışma grubu oluşturdu. Kıvrıkoğlu'nu başında,

Yaşar Büyükanıt'ın içinde olduğu çalışma grubu Irak'ın kuzeyinde Türkiye için bir güvenlik bölgesi oluşturmak istiyordu. Türkiye'nin bu kararlılığını bertaraf etmek için bu tertip düzenlendi. Hüseyin Kıvrıkoğlu, Hilmi Özkök'ün Genelkurmay Başkanı olmasını Türkiye'nin güvenlik politikaları açısından sakıncalı buluyordu. Özkök'ün genelkurmay başkanı olması için bu şema yaratıldı. Özkök 2002'de genelkurmay başkanı oldu."

 

Çankaya'da mürit

MİT'te TSK'ye karşı tertip yapan Eymür ve ekibinin TSK'ye karşı ulusal suç işlediğini savunan Akfırat "Biz bu suçun savcılarıyız. Bu suçun sorumluları ortaya çıkacak yargılanacak. Türkiye'yi mahvettiler. Bu suçu işleyenlerin kendilerini kurtarmaları mümkün değil" dedi. Akfırat şunları söyledi:

"Orgeneral Özkök'ün genelkurmay başkanı olması için yalan dolan tertipler kuruldu. Bu şema arkasındaki tertip olmasa bugün Çankaya'da Nakşibendi müridi oturmayacaktı. BOP Eşbaşkanı Başbakanlık koltuğunu ele geçirmeyecekti. Özkök, hükümetle ilişkisini 'şiir gibi ilişki' diye anlatıyordu. Bu şiir gibi ilişki bu tertiplerin üzerine kuruluydu."

 

"Özkök çuvalla dolaşıyor"

"Şener Eruygur'un suçu Türkiye'nin 80 bin askerle işgalini tasarlayan tezkerenin reddidir. Ergenekon tertibinin arkasındaki hınç da budur"
diyen Akfırat, 1 Mart'ta tezkere kabul edilseydi Türkiye'nin işgal altında olacağını savundu. Abdullah Gül ile Colin Powel'in 2 Nisan 2003'te dokuz maddelik gizli bir anlaşma yaptıklarını ifade eden Akfırat, "Asker bu gizli anlaşmaya uymadığı için çuval geçirdiler. O çuvalı Türk milletinin kafasından öte Hilmi Özkök'ün kafasına geçirdiler. Özkök hala o çuvalla dolaşıyor. O nedenle silah arkadaşlarını gammazlıyor. Özkök, baştan beri bu tertibin her aşamasında var. 'Darbe günlükleri var mı?' sorusuna, 'ne vardır, ne yoktur' diyor. Çuvalın içinde olduğu için bunu söylüyor" dedi.

"Genelkurmay yetkilerini kullansın"

Bu yargılamanın Türkiye'nin geçmişine ve Atatürk'e yapılmış bir saldırı olduğunu savunan Akfırat, "Vatansever olduğu için insanları hapse atarsanız, Türk ordusu nasıl ayakta duracak. Genel Kurmay'ın çok büyük sorumluluğu var. Kahramanlara saldırı yapılıyor. Türk ordusunun komutanlarına yapılan ağır hakaretlere karşı hak ve yetkilerini kullanmaları lazım" dedi.

DGM'deki hukukun bile bu mahkemede olmadığını söyleyen Akfırat, Ergenekon davasının, 1. Dünya Savaşı sırasında İstanbul'un işgal edildiği dönemde yapılan yargılamalarla benzer olduğunu kaydetti.

İntihar eden albay Abdülkerim Kırca ile işgal döneminde hakkındaki soruşturma nedeniyle intihar eden Diyarbakır Valisi Reşit Bey'i benzeten Akfırat, "O dönemde Mustafa Kemal de kara listede. Anadolu'ya çıkınca tutuklamadan kurtuluyor. O dönemdeki Ermeni ve Rum şubelerinin yerine Fethullahçı polisler almış. Listeler hazırlanıyor. O dönemin savcıları da Osmanımlar bulmuşlar. Yalancı tanıklarla yargılamalar yapmışlar" diye konuştu.

"Güney yalancı biriydi"

Tuncay Güney
'i Aydınlık'ta haber araştırma müdürü olduğu dönemden, 1995 yılından beri tanıdığını söyleyen Akfırat, Güney'in 2000'e Doğru Dergisi'nin arşivinden yararlanmak istediğini belirtti. Akfırat, şöyle konuştu: "Tuncay Güney'in istihbarat elemanlarının elinde oyuncak olduğunu anlamak için özel bir yeteneğe gerek yoktu. Üzerinden akıyordu. Gazetelerde böyle tipler vardır. Gazeteciler bunları pek benimsemezler. Güney'e de gazeteci olarak değer verilmezdi. O da kendini göstermek için, gizli bilgilere sahip olduğunu anlatırdı. Yani o dönemde kim olduğunu biliyorduk. Ayrıca çok kolay yalan söylerdi. Güney, yasadışı yollardan 2007 ve 2008'de Türkiye'ye getirildi, operasyonda savcılarla çalıştı. Gözaltına alındığımda beni nezarathaneye götüren polis memuruna sordum. Güney'i sorguladıklarını söyledi. 2001 yılındaki sorgulamayı kastetmiyordu"


Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde savunmasını sürdüren Akfırat, soruşturma sırasında savcıların basına “gerçek dışı, iftira amaçlı” bilgi sızdırdıklarını öne sürerek suç duyurusunda bulunduğunu söyledi. Akfırat “Ergenekon tertibi, Amerika'nın  'Yabancı İç Savunma Operasyonu' stratejisi'nin bir parçasıdır. 1998’den itibaren ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin önünde engel olan Türkiye’nin milli kuvvetlerini tasfiye etmek üzere tezgâhlandı” diye konuştu.

Akfırat iddianamede hakkında yalanlara dayanan 24 suç bulunduğunu ve hepsini çürüteceğini ifade etti.  Akfırat “Ulusal Medya 2001” belgesini yazmakla suçlandığına dikkat çekerek “Bu belge Cumhuriyet gazetesi aleyhinde, Uğur Mumcu’ya düşman, İlhan Selçuk’a düşman, Belgede Ulusal Kanal ve Perinçek’e, alçakça suçlamalar var. Ancak tertibi düzenleyenler ya da aklından zoru olanlar bu metnin benim tarafımdan yazıldığını ileri sürebilir” diye konuştu. Gözaltına sorgulanırken polislerin bütün F harflerine tepki gösterdiğini anlatan Akfırat “Ne kadar Fethullah ile ilgili bir şey varsa hemen kaplan gibi atladılar” dedi.


İlhan Selçuk'a soru

Gazetemiz imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk ile  “örgütsel ilişki içinde” olmakla suçlandığını ifade eden Akfırat, iddianemedeki “Önceki yıllarda samimi ilişkileri olmasa bile şüpheliler İlhan Selçuk ve Adnan Akfırat'ın 1999 yılında Ergnekon terör örgütünün re-organizasyonu amacıyla oluşturulan yeni örgütlenmede birlikte yer aldıkları toplanan delillerden anlaşılmıştır” suçlamalarına dikkat çekti. İlhan Selçuk'a 1998 yılın gönderdiği bir sorudan hareketle bu suçlamaların yapıldığının altını çizen Akfırat “Ben gazeteciyim, soru sormamdan daha doğal ne olabilir ki? Hani örgüt 1999'da kurulmuştu” diye konuştu.


Eymür, Gülen ve Güney
 
Mehmet Eymür, Fethullah Gülen ve Tuncay Güney’in ortak bir eylemine dikkat çekeceğini söyleyen Akfırat, “Onursal Başkanlığını Fethullah Gülen'in yaptığı Abant Platformu, 15–16 Şubat’ta Irak'ın Erbil kentinde toplanacak” dedi.  Abant toplantılarının,  Amerikan politikalarının topluma kabul ettirilmesi için kullanılan araçlardan biri olduğunu belirten Akfırat şöyle devam etti: “Erbil, Amerikan’ın kurduğu kukla devletin başkenti. 2003 yılında Abdullah Gül'ün Collin Powell ile imzaladığı 2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşmanın en önemli maddesi kukla devleti Türkiye'ye kabul ettirmekti. Kukla devletin savaş nedeni olduğunu Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu söylemişti. 15-16 Şubat'taki Erbil toplantısı Türkiye’yi parçalayan BOP Haritasını hayata geçirmenin güncel adımı olacak.”


Erbil'de Işık Üniversitesi 

Erbil'deki 15-16 Şubat toplantısının  düzenleneceği Erbil Işık Üniversitesi'nin Fethullah Gülen, Mehmet Eymür tarafından kurulduğunu, getir götür işlerinin de Tuncay Güney tarafından yapıldığını anlatan Akfırat şöyle devam etti: “Erbil'de Fethullahçı okul açma bir Amerikan projesiydi. Erbil'de üç eğitim kurumu bulunuyor. Bu okulların parası CIA'nın kontrolündeki Ulusal Demokrasi Vakfı'ndan (NED) alınıp Fethullahçıların ABD'deki vakıflarından biri üzerinden Kuzey Irak'a aktarıldı. 1994 yılında faaliyete geçen Özel Işık Koleji'nin 140 öğrencisi, 16 personeli bulunuyor. 1995 yılında kurulan Işık Türk Dil Merkezi'nde iki kişi çalışıyor. Özel Nilüfer Koleji ise 1996 yılında faaliyete geçti. 44 öğrencisi, 8 personeli bulunuyor. 2007 yılında, Fethullahçılar Işık Üniversitesi’ni Erbil’de açtılar.”


Gülen'den PKK'ye 15 bin dolar

Tuncay Güney'in mülakatında Fethullah Gülen ile ilgili bölümlerin makaslandığını anlatan Akfırat, Erbil'de o dönem PKK'nin güçlü olduğunu belirterek “Gülen, Işık Koleji'ni açabilmek, rahat faaliyet gösterebilmek için PKK ile anlaştı.  Işık Koleji'ni temsil eden Tuncay Güney ile PKK arasındaki ilişki, Erbil kalesinin hemen altında bulunan Taurus Oteli'nde kuruldu. PKK'ya 15 bin dolar rüşvet verildi. PKK’nin okula müdahalede bulunmama koşulu, Fethullahçılar'ın Türkiye Cumhuriyeti devletinin sivil ve askeri istihbarat personelini okula sokmamasıydı” diye konuştu.


Eymür'ün rolü

Gülen'in Kuzey Irak'taki okulunu MİT ile birlikte açtığını açıkladığını ve 1994'te Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür ile birlikte hareket ettiğini anlatan Akfırat, “Eymür bu okulları üs olarak kullanıyordu. 1996'da Saddam'ın tankları Erbil'e girdi. O tarihte Tansu Çiller Başbakan'dı. 7 bin 500 CIA Peşmergesinin Türkiye üzerinden çıkarılıp Guam Adası'na taşınması işine Mehmet Eymür yürüttü. CIA Peşmergelerinin ilk toplandığı merkez Özel Erbil Işık Koleji idi.”


Vaizlikten imparatorluğa

Fethullah Gülen'in Erzurum'dan yola çıkan yoksul bir vaizken 200 ülkede 800 okulu olan bir imparatorluk kurmasının “gladyo ile açıklanabileceğini söyleyen Akfırat Gülen, şeriatçı örgütünün temelini, Komünizmle Mücadele Derneği 'nde attı. İlk şubesini İzmir'de ikincisini memleketi Erzurum'da açtırdı. 1960 sonrasında Komünizmle Mücadele Dernekleri gladyonun Yer altı faaliyetlerinin örgütlendiği yerdi. Nur kamplarında fiziki dayanıklılık eğitimi yapıldı. Komando kamplarında dersleri gladyo subayları veriyordu.  Nur kamplarıyla irticacı hareketleri silahlı hale getirildi. Türkiye'yi 12 Eylül'e getiren süreçte bu rol Ülkü Ocakları'na verildi. 1969'da Amerikan 6. Filosu'nu protesto eden gençlere saldırıyı Milli Türk Talebe Birliği'nin Kırklar Komitesi düzenlemişti. O komitenin üyelerinden biri Abdullah Gül şimdi Çankaya'da oturuyor.


12 Eylül'ün rolü

12 Eylül Amerikancı askeri darbesinin "Türk İslam sentezi"ni resmi kültür politikası olarak benimsediğini, Gülen'in 1980'de esas sıçramasını yaptığını anlatan Akfırat, Gülen'in 13 Eylül 1980'de tutuklanma kararı üzerine kaçtığını, 1986'da yakalanıp serbest bırakıldığını söyledi. Cezaevleri'ndeki ülkücü gençlerin gruplar halinde bir gece içerisinde “Fethullahçı” olduklarını belirten Akfırat “Işıkevleri kuruldu, dergahlar tarikat, tarikatlar Gülen cematı oldu. MHP'nin ikiye bölünmesi ve

Muhsin Yazıcıoğlu'nun Büyük Birlik Partisi'ni kurması, Fethullah Gülen operasayonuydu. Şeriatı esas alanlar Muhsin Yazıcıoğlu etrafında toplandılar. Tuncay Güney, mülakatında ''Gülen, Yazıcıoğlu'na 10 bin dolar gönderdi' dediği için özür diledi ama bu bölümler makaslanmış” diye konuştu.

Hrant Dink'in öldürülmesi davasından yargılanan Ogün Samast, Yasin Hayal, Erhan Tuncel'in, Danıştay'a saldırı düzenleyen Alparslan Arslan'ın  Nizamıalem Ocakları çevresinde örgütlendiklerine dikkat çeken “Nizamıalem Ocakları gladyonun Türkiye'ye karşı tertipleriyle anılır oldu” dedi. 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon