Tabiatı Koruma Yasa Taslağı...

Yayınlanma: 04.03.2013 - 08:01
Abone Ol google-news

Ülke yurttaşları özellikle koruma altına alınacak bölgelerin yakın çevresinde yaşayan insanlar, doğal, devredilemez, kutsal haklarının olduğu bu alanlar üzerinde alınacak koruma kararlarının fiili uygulayıcısıdırlar. Bu insanların koruma fikrine katılmaları ve destekleri için uygulama yöntemleri hakkında bilgilendirilmeleri gerekir

Ekosistemler, belirli bir alanda bulunan canlılar (üreticiler, tüketiciler, ayrıştırıcılar) ile bunları saran cansız (sıcaklık, su, toprak, ışık vb.) çevrelerinin karşılıklı ilişkileri sonucu oluşmuş süreklilik gösteren biyolojik sistemlerdir. Yeryüzünün farklı bölgelerinde sıcaklık ortalamaları, su varlığı ve toprak yapısı değişiktir, bu nedenle bitki varlığı yani üreticiler farklı formasyonlarda, yani; orman, maki, step vb. tanımları altında gözlenir. Bu karmaşık etkileşim sonucunda tüketici türleri de belirli bölgelere özgü olarak çeşitlenir ve sayıları üreticilerin elverdiği ölçüde artar-eksilir. Böylece yeryüzünde yani biyosferde değişik genişliklerde, karakterlerde ve biyolojik çeşitlilikte bir ekosistemler mozaiği oluşur. Güncel durumda bu mozaiğin kimi parçaları diğerlerine göre daha üretken, daha ilginç, daha güzel ya da doğal yaşam, dolayısıyla insan yaşamı bakımından diğerlerine göre daha önemli olabilir.

Yeryüzü oluştuğundan ve ilk canlı türleri göründüğünden bu yana ekosistemler sürekli değişime uğramıştır ve değişim sürmektedir. İnsan adı verilen canlı türü de yaklaşık 200.000 yıl önce ekosistemler içinde tüketiciler grubunda yerini almaya başlamıştır. İnsan türünün son 10.000 yıl öncesine kadar, bulunduğu ekosistemler içinde sistemin bir parçası olmaktan öte bir önemi olmamıştır. Ancak son 10.000 yıldan bu yana yerleşik düzene geçip topluluklar halinde birlikte yaşamaya başladığından beri yakın çevrelerini öncelikle yerleşim alanı ve tarımsal amaçlı kullanımlar yoluyla belirgin biçimde etkilemeye başlamışlardır. 200 yıl öncesine kadar da bu davranışlar bulundukları ekosistemler bütünü içinde hazmedilmiştir.

141 yıl önce alınan \tönlem

19. yüzyıla gelindiğinde insanlar yarattıkları çevrenin doğal ekosistemleri ve peyzaj değerlerini olumsuz etkilediğinin farkına varmaya başlamış, 1872 yılında, yani bundan sadece 141 yıl önce Amerika’da Yellowstone adıyla anılan bir alanın, sahip olduğu ilginç doğal oluşumları ve estetik değerlerinden gelecek kuşakların da yararlanmasına yönelik insan etkinliklerinden korunması yönünde kararlar alınmıştır.
Daha sonraki yıllarda yeryüzü ekosistemlerindeki bitki örtüsünün diğer canlıları sadece beslemekten öte başka işlevlerinin de olduğu, örneğin; yeryüzündeki su döngüsü ve karalar üzerindeki su bilançosunun, karbon döngüsü dolayısıyla sıcaklık bilançosunun, vazgeçilmez aktörleri olduğu bilincine varılmış, toprak varlığının korunmasında önemli etkileri olduğu gözlenmiş, salt bu gerekçelerle önemli kimi ekosistemlerin tüm tüketiciler adına insan etkinliklerine karşı korunması gerektiği kanısına varılmıştır.

Milli park

Koruma kararlarının uygulanmasına yönelik ulusal ve uluslararası düzeylerde çeşitli yasal ve teknik araçlar aranmış, korunması bilimsel gerekçelerle gerekli görülen alanlara önem derecelerine ve alan genişliklerine göre “mutlak koruma alanları, milli parklar, habitat-tür koruma alanları, peyzaj koruma alanları, doğal sitler, doğal anıtlar” vb. yasal statüleri verilerek yasal koruma altına alınmıştır. Doğal alanların korunması düşüncesi Türkiye’de ilk kez 1948 yılında gündeme gelmiş, 1956 yılında 6831 sayılı Orman Kanunu kapsamında Milli Park tanımıyla gerçekleşmiştir. Sonraki yıllarda yukarıda sözü edilen uluslararası koruma statüleri Türkiye sınırları içinde önemli görülen diğer alanlara da verilerek koruma kapsamı genişletilmiştir.
“İnsan nesliyle birlikte diğer canlıların geleceğinin güvenceye alınması amacıyla kimi üretken ekosistemlerin olumsuz insan etkinliklerine karşı korunması kararı kamu yararı ve doğal varlıkların korunması adına alınmış en üstün karardır ve bu karar güncel ekonomik ve politik kararların çok üzerindedir.”
Şüphesiz önemli görülen üretken alanların belirlenmesi, hangi tehlikelere karşı hangi yasal yöntemlerle korunacağı, bu alanlardan yararlanma sürekliliğinin hangi teknik yöntemlerle nasıl sağlanacağı kararlarını alacak, bu alanlar üzerinde düşünülen herhangi bir girişimin ekolojik etki değerlendirmesini yapacak kişiler salt ekonomik ve politik hedeflere yöneltilmiş bürokratlar olamaz. Kararı verecek kişi ve kurumlar, biyolojik - ekolojik temel bilgi birikimine sahip (öncelikle ekolog, biyolog, orman mühendisi, peyzaj mimarları, ziraat mühendisleri vb.) uzman kişiler ve bu uzmanlardan oluşan örgütlerdir (üniversiteler, odalar ve diğer sivil toplum örgütleri). Alınacak kararlarda ilgili diğer kurumların görüşleri ve katılımları uygulamaların sürekliliği yönünden çok önemlidir. Ülke yurttaşları, özellikle koruma altına alınacak bölgelerin yakın çevresinde yaşayan insanlar, doğal, devredilemez, kutsal haklarının olduğu bu alanlar üzerinde alınacak koruma kararlarının fiili uygulayıcısıdırlar. Bu insanların koruma fikrine katılmaları ve destekleri için uygulama yöntemleri hakkında bilgilendirilmeleri gerekir.
“Tabiat ve Biyoçeşitliliği Koruma Yasası” başlığı altında hazırlanan yasa taslağı önemli hatalar içermektedir. Geçmişten kalan ve gelecek kuşakların hakkı olan mirasın sorumsuzca telef edilmemesi için bu taslak, hatalar düzeltilmeden Meclis’te tartışmaya açılmamalıdır.

İlçin ASLANBOĞA Orman Y. Mühendisi – Peyzaj Mimarı


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler