"Karargâh evleri bir kurgu"

Ergenekon davasında savunmasını yapan tutuklu sanık İşçi Partisi (İP) Basın Bürosu Başkanı Hikmet Çiçek, Karargâh Evleri'nin kurgu olduğunu, bu şekilde TSK'nin yıpratılmak istendiğine dikkat çekti. Emniyet Genel Müdürlüğü ve çeşitli dairelerinde Fethullahçı gücün hakim olduğunu ifade eden Çiçek "Ergenekon adı verilen bu davada tezahür eden bu kapışma, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlık yokluk, ölüm-kalım kavgasıdır" dedi.

Yayınlanma: 12.02.2009 - 08:27
Abone Ol google-news

Ergenekon davasında savunmasını yapan tutuklu sanık İşçi Partisi (İP) Basın Bürosu Başkanı Hikmet Çiçek, Karargâh Evleri'nin kurgu olduğunu, bu şekilde TSK'nin yıpratılmak istendiğine dikkat çekti. Emniyet Genel Müdürlüğü ve çeşitli dairelerinde Fethullahçı gücün hakim olduğunu ifade eden Çiçek "Ergenekon adı verilen bu davada tezahür eden bu kapışma, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlık yokluk, ölüm-kalım kavgasıdır" dedi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce görülen Ergenekon davasının 52. oturumunda savunmasını tamamlayan Hikmet Çiçek, Karargâh Evleri'ne ilişkin MİT'in Genelkurmay Başkanlığı'na gönderdiği şemada kendisinin de adının geçtiğini belirterek "Karargâh Evleri bir kurgudur, senaryodur. MİT imalatıdır. Uydurma şemalar, krokiler, CD'ler, Tuncay Güney'in ünlü mülakatı ve ondan ele geçirilen belgeler bu davanın en önemli delilleri ortaya çıkartılmaktadır" diye konuştu.

Karargâh Evleri'nin yöneticilerinden olduğunun iddia edildiğini dile getiren Çiçek, Karargâh Evleri şemasında adı geçen subay ve askeri öğrencilerle İP arasında bir bağlantının olmadığını ifade etti. MİT'in bu konuya ilişkin, TSK'ya ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdiği bilgi notunda, bu iddiaların duyumdan ibaret olduğunu söylediğini kaydeden Çiçek,İP'lilerin Ergenekon soruşturmasında tutuklanmasından bir yıl önce MİT'in Genelkurmay'a gönderdiği bu raporunun her sayfasının altında "bu bilgi hassas kaynaktan elde edilmiştir. Bilgilerin kontrolsüz kullanılması halinde kaynağın hassasiyeti zedelenir" ibaresinin yer aldığını vurguladı. Çiçek, "MİT, hassas kaynağa gösterdiği duyarlılığı şemada ismi geçen şahsiyetlere göstermiyor. 6'sı kurmay albay olan isimler şemada yer alıyor" dedi.

 

Genelkurmay yalanladı

Genelkurmay Başkanlığı'nın 18 Temmuz 2008'de "Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nda uzun süredir devam eden bir soruşturmanın yeni bir olay gibi kamuoyuna yansıtıldığını" belirttiğini kaydeden Çiçek, "bu soruşturmanın Türkiye'nin gündemindeki soruşturmayla ilgisinin bulunmadığının" açıklandığını anımsattı. Çiçek, mahkemeden talep etmesi üzerine Genelkurmay'dan gelen bir yazıda, "MİT'in raporundaki belgeler dikkate alınarak İP hakkında herhangi bir işlem başlatılmamıştır" dendiğini dile getirdi.

 

Fethullah nerede?

12 Mart 1971'de askeri rejim döneminde İzmir'de devrimci arkadaşlarıyla tutuklu bulunduğu sırada bir diğer koğuşta da Nurculuk davasından yargılananların kaldığını anlatan Çiçek şöyle konuştu:

"Saidi Nursi'nin önemli müritlerinden, Nur cemaati içinde önemli bir isim olan Avukat
Bekir Berk ve Fethullah Gülen de vardı. Aradan 40 yıl geçti. Gülen şimdi nerede? Milyarlarca dolarlık mali gücü denetleyen, yüzlerce yurt, okul, kurs, üniversiteyi kontrol eden, ulusal çapta yayın yapan gazete ve televizyonların yarısını denetim altına alan bir imparatorluğun başında, batı tarafından, ABD tarafından denetlenen bir din baronu. İçişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı'nda etkin olan bir güç. İşte Fethullahçı gladyo böyle bir kuvvet."

 

Gladyoyu açıklamak

Gladyo ya da kontrgerillanın siyasi iktidarları denetleme aracı olarak görülmediği takdirde anlaşılmasında zorluk çekileceğini vurgulayan Çiçek "Fethullahçı gladyo, TSK dışında Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin silahlı gücü olan Emniyet Genel Müdürlüğü'nde hakimdir. İstihbarat, Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Bilgi İşlem gibi daire başkanlıklarında çok önemli bir kuvvet haline geldiler. Cumhuriyet'in Atatürk'e bağlı, Emniyet teşkilatında görev yapan sıradan memurlarını sindirmiş bir kuvvet" diye konuştu.

 

Günaydın Mesut Yılmaz

Eski Başbakanlardan Mesut Yılmaz'ın "Emniyet içinde F tipi örgülenme olduğunu ben de duydum" dediğini anımsatan Çiçek şöyle devam etti: "Günaydın Mesut Yılmaz. Eski başbakanlardan biri gibi değil de Tapu Kadastro memuru gibi konuşuyor. Oysa bu örgütlenmenin bugün devasa bir güç haline gelmesi Tansu Çiller, Ecevit, Mesut Yılmaz döneminde oldu. Bu siyasiler, oy kaygısı ve başka hesaplarla Fethullahçı örgütlenmenin devlet için yuvalanmasının yolunu açtılar."

 

Neden listeye alındık?

Gülen'in emniyet içindeki kadrolaşmasına ilişkin 1999'da hazırlanan ve devlete sunulan raporun İP'e ulaştığını, kendisinin de bu raporu haberleştirdiğini söyleyen Çiçek, "Bu davanın sanıklarından İP Genel Sekreteri Nusret Senem de bu rapor üzerine iki kez suç duyurusunda bulundu. Çiçek bu raporu haber yaptığı için Senem de suç duyurusunda bulunduğu için listeye alındı" dedi. Devlet içindeki bu tarikat yapılanmasına karşı güçlü siyasi irade gösterilmediği için soruşturmadan bir şeyin çıkmadığını söyleyen Çiçek, Fethullahçı kadrolaşmaya ilişkin yaptığı haberleri mahkeme heyetine sundu. Kendisinde bulunan "MİT, Medya, Ajan Gazeteciler" adlı belge nedeniyle suçlandığını, bu belgenin 12 Ağustos 2001 tarihli Aydınlık Gazetesi'nde yayınlandığını ve beraat ettiğini anlattı.

 

Vatansever teröristler...

Gazetelerde "PKK tasfiye ediliyor" diye haberlerin çıktığına işaret eden Çiçek, "Meğer tasfiye edilen Türk ordusunun ta kendisiymiş" dedi. Çiçek, Ramazan Akyürek'in 2007 yılı Şubat ayında "bundan sonra hedefimizde ulusalcılar var" diye açıklama yaptığını, bu sırada Ümraniye'de bombaların bulunmamış olduğuna işaret etti. Ulusalcılık hedef alındığından beri mahkemelerin şimdiye dek karşılaşmadığı yeni bir suçla, "ulusalcılık-vatanseverlik" suçuyla karşılaştığını söyleyen Çiçek, böylece "vatansever terörist" adında yeni bir suçlu tipinin imal edildiğini ifade etti. Çiçek şöyle konuştu: "Gözaltına alınan değerli subaylara baktığınızda tertemiz, pırıl pırıl insanlar. Hayatları PKK ile terörle mücadele içinde geçmiş. Tamamı aklanacak ama sicillerine 'Ergenekon dalgasının bilmem kaçıncı operasyonunda gözaltına alındı', 'Ergenekon davasında yargılandı' diye not düşülecek. Değerli insanların terfileri bu operasyonla önlenmiş olacak."

Mahkeme heyetine, "ordunun pas pas gibi çiğnenmesine izin vermeyin" diye seslenen Çiçek, tahliyesini istedi.

 

Bolluk'un savunması, birleştirilen Ergenekon davası kapsamında alınacak

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, bu suçtan tutuksuz yargılanmasına başlanan Ergenekon davasının tutuklu sanığı Serhan Bolluk katılmadı.

Duruşmada söz alan Bolluk'un avukatı Osman Aydın Şahin, gazeteci olan müvekkilinin ajandasındaki notlara dayanılarak iddianame hazırlandığını ve iddianamede maddi yanlışlık bulunduğunu öne sürdü.

Avukat Şahin, terör örgütü DHKP/C'nin açıklamasında olay tarihinin 2 Şubat olarak belirtildiğini ancak cesedin 1 Şubatta bulunduğunu ifade ederek, örgütün bu eylemi benimserken yalan söylediğini savundu.

Bu olayın da çeşitli gazetelerde çıktığını anlatan Şahin, iddianamenin, terör örgütünün bildirisi doğru kabul edilerek düzenlenmesinin üzücü olduğunu dile getirdi.

Duruşmada görüşünü açıklayan Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Ayar, Bolluk'un dosyasının Ergenekon dava dosyasıyla birleştirilmesini istedi.

Bunun üzerine söz alan avukat Şahin, Ergenekon davasında 11 sanığın avukatı olduğunu, o dosyada bu eylemle ilgili hiçbir bulgunun yer almadığını ifade ederek, bunun kapsamlı olan Ergenekon dosyası ile birleştirilmesi halinde Bolluk'un aklanma hakkının da elinden alınacağını düşündüklerini söyledi.

Avukat Şahin, dosyaların birleştirilmemesini talep etti.

Mahkeme heyeti, aynı mahkemenin diğer heyetince bakılan Ergenekon dosyası ile Bolluk'un bu dosyası arasında şahsi ve hukuki bağlantı olduğunu, iddianamenin de birleştirme talebiyle düzenlendiğini kaydetti.

Bu dosyaların birleştirilerek sanığın hukuksal konumunun değerlendirilmesinde yarar olduğunu belirten mahkeme heyeti, Bolluk'un dosyasının Ergenekon dava dosyasıyla birleştirilmesini kararlaştırdı.

Mahkeme heyeti, Bolluk'un savunmasının da birleşen dosya üzerinden alınmasını hükme bağladı.

 

İddianameden

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianamede, 1 Şubat 2006 tarihinde bağla boğularak öldürülen Hakan Saraylıoğlu'nun Küçükçekmece İkitelli Organize Sanayi Bölgesi'nde cesedinin bulunduğu, terör örgütü DHKP/C'nin internet sitesinde de ''DHKC 355; bir halk düşmanı bir kontracıyı cezalandırdık'' başlıklı örgüt açıklamasında, ''Saraylıoğlu'nun örgüt elemanlarınca gözaltına alındığı, sorgulandığı, bütün suçları nedeniyle cezalandırıldığının'' yer aldığı kaydedildi.

Ergenekon soruşturması kapsamında Ulusal Kanal'a ait reji odasında yapılan aramalarda Serhan Bolluk'un 2005 tarihli ajandasının ele geçirildiği ifade edilen iddianamede, ajandanın 19, 20 ve 21 Şubata ait sayfalarında Bolluk'un el yazısı ile maktulün adının yazıldığı, terör örgütünün açıklamasındaki bilgilerle ajandaki bilgilerin de örtüştüğü belirtildi.

İddianamede, ajandada örgüt açıklamasında yer almayan fazladan bilgilerin bulunduğu, ismi geçen görevlilerin telefon numaralarının yazılı olduğu bildirildi.

Bolluk'un, Saraylıoğlu'nun kimliği belirlenemeyen DHKP/C militanları ile birlikte sorgusuna katıldığı, sorgu sırasında ajandasına el yazısı ile notlar aldığı, bu şekilde Saraylıoğlu'nun öldürülmesine iştirak ettiği öne sürüldü.

İddianamede, Bolluk'un ''tasarlayarak adam öldürmeye iştirak'' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılması istendi.

 

Soruşturmaya yeni savcı atandı

Ergenekon soruşturmasına bakan savcıların sayısı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliği'ne yeni atanan Cumhuriyet Savcısı Kasım İlimoğlu'nun da görevlendirilmesiyle 7'ye yükseldi.

Edinilen bilgiye göre, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından Beşiktaş'taki İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliği'nde görevlendirilen Rasim Işıkaltın, Kasım İlimoğlu ve Mustafa Çavuşoğlu, savcılıktaki çalışmalarına başladı.

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan gelen Kasım İlimoğlu Ergenekon soruşturmasında görevlendirilirken, diğer 2 savcı ise savcılıkta devam eden diğer soruşturmalara bakacak.

Soruşturma için Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel, Nihat Taşkın, Ercan Şafak ve Murat Yönder'in yanında bir süre önce de aynı savcılıkta görev yapan Fikret Seçen görevlendirilmişti.

Öğleden sonra Hikmet Çiçek'in çapraz sorgusuna geçildi. Cumhuriyet Savcıları Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın'ın iddianamede bulunmamasına karşın ek klasörlere yeni konulan belgelerle ilgili sorularına Çiçek'in avukatı Hüseyin Gökçe Aslan itiraz etti. Mahkeme heyeti Başkanı Köksal Şengün de itirazı kabul ederek iddianamede ilgili suçlama bulunmayan, sonradan dosyaya konulan belgelerin daha sonraki aşamalarda sorulabileceğini ancak bu aşamada sorulmayacağı konusunda savcıları uyardı.

Pekgüzel, Çiçek'e Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü'nün İstanbul Emniyeti'ne 17 Şubat tarihinde “çok gizli” ibaresiyle gönderdiği ve “Yasin Hayal'in Hırant Dink'i öldüreceğine” ilişkin belgeyi nasıl elde edildiğini sordu. Çiçek “Bu belgeyi hatırlamıyorum” derken Avukat Hüseyin Gökçeaslan “iddianamede olmayan hususların sorulduğuna” dikkat çekti. Savcı Pekgüzel'in 351 numaralı ek klasörde bulunduğunu, disklerin incelenmesinin daha sonra tamamlandığını ve bu şekilde çok sayıda belgeyi sormak istediğini belirtmesi üzerine Başkan Şengün iddianamede bulunmadı için sorulara izin vermedi.


Pekgüzel'in “Ergenekon örgütünü ne zaman tanıdınız, irtibatınız nedir” sorusu üzerine Çiçek şunları söyledi: “Ergenekon örgütü ile bağlantımı kabul etmiyorum. Ergenekon örgütünden ne zamandır söz edildiğini duydunuz derseniz 30 yıldır diyebilirim. 12 Mart 1971'de Türkiye kamuoyu kontrgerilla denilen oluşumdan haberdar oldu. İtalya'da gladyo denilen örgütün adı Türkiye'de nedir? 30 yıl önce buna kontrgerilla değil 'Ergenekon' diyenler çıktı. Ben ve Aydınlık hareketi, Türk tarihinin bu destanına hakaret olduğu için Ergenekon demedik.”


Mustafa Özbek sorusu

İşçi Partisi basın bürosunda bulunan “Avrasya kanalı, bütçe” yazılı notlara dikkat çekerek Mustafa Özbek ile ilgisini sorduğu Çiçek “2000'li yılların başında Ulusal Kanalı yalnızda Türkiye'de değil bütün Avrasya'da izlenen bir kanal haline getirme hayalimiz vardı. Böyle bir kanal için hayal bütçedir. Mustafa Özbek ve ART ile ilgisi yoktur” diye konuştu. Daha sonra söz alan Doğu Perinçek ise 


Savcı Pekgüzel, tutuksuz sanıklardan İsmail Paker'in çocuklarının Danıştay saldırganı Alparslan Arslan'a “amca” dedikleri, tutuklu sanık Zekeriya Öztürk, Ertaç Giray, Paker ve Denizci İstihbarat subayı şeklinde tanıtılan Bayram adlı şahış ve tabip yüzbaşı olarak tanıtılan bir kişi ile Bulgar uyruklu Osman adlı kişinin İstanbul Boğazı'nda haftada iki kez buluştuklarına  ilişkin belgeyi sordu. Çiçek, Basın bürosuna gelen her türlü belge ve bilginin arşivlendiğini anlatarak “Danıştay olayından sonra Alparslan Arslan'ın üzerinden Ulusal Haber kimlik kartının ele geçtiği yalan haberleri servis edildi. Danıştay saldırısının ulusalcı kurum ve kuruluşlara yönelik provokasyona yol açacağını düşündük. Bu konudaki bütün belgeleri inceledik. Bu bilgi notu da bize ulaştı” diye konuştu. Çapraz sorguda söz alan Doğu Perinçek Ulusal Kanal'ın ''Ulusal Haber'' şeklinde bir kart çıkarmadığını söyledi.


NATO düşmanıyım


Savcı Nihat Taşkın Ergun Poyraz'da “Ulusalcılar” başlıklı bir listede Çiçek'in adının  karşısında Süper NATO, ABD konularında çalıştığının kaydedildiğini belirterek İP İzmir Temsilcisi Hayati Özcan'da NATO Karargahının bombalanmasına ilişkin krokiler çıktığına dikkat çekti. Bu soruya bir anlam veremediğini söyleyen Çiçek “Listede adımın yanında Süper NATO uzmanı yazıyor diye bombalama uzmanını mı oluyorum” diye tepki gösterdi.

Taşkın'ın “Türkiye 60 yıldır NATO üyesi. NATO konusunda ne düşünüyorsunuz” sorusu üzerine Başkan Şengün kanaat sorusu olduğu konusunda uyardı. Avukatlar itiraz ederken Çiçek şunları söyledi: “Türkiye'nin başına son 60 yılda gelen her felaket NATO'ya üye olmamızdan dolayı geldi. 21-22 yaşlarında 'NATO'ya hayır' mitinglerine katılırdım, 40 sonra 'NATO'ya hayır' diyorum. NATO'nun düşmanıyım”


Selçuk-İlsever görüşmesi

Savcı Taşkın, “iddianamede olmamakla beraber sormak istiyorum” diyerek Çiçek'te bulunan bir taşınabilir bellekteki dosyada  Doğu Perinçek Haymana Cezaevi'nde iken Cumhuriyet Gazetesi imtiyaz sahibi İlhan Selçuk ile İP Genel Başkan Yardımcısı Ferit İlsever arasındaki görüşme kayıtlarının olduğunu anlattı. Çiçek, bu görüşmede bulunmadığını söyledi.

Doğu Perinçek daha sonra söz alarak İlhan Selçuk, ile Cumhuriyet Televizyonu ve Ulusal Kanal'ın birleşmesi konusunda görüşüldüğünü anlattı. Hikmet Çiçek'e “Telgrafçı Hamdi kimdir” diye soran Perinçek, “Kurtuluş savaşındaki başka, bizdeki telgrafçı Hamdi önemli açıklamaların gerektiği kadar yayılması için güçlerini seferber eden harekettir” dedi. 


CD'ler
 
İP'in Ankara'daki 4. katında Karargahevleri konusunda MİT tarafından hazırlanan ve çok gizli ibaresiyle Genel Kurmay'a gönderdiği nüshanın ele geçmesini ilişkin soru üzerine  Çiçek, Karargahevleri belgesi ve şemaların olduğu iddia edilen CD'leri Emniyet ve Savcılık ifadeleri sırasında görmediğini ancak daha sonra tutanaklara İP Genel Sekreteri Nusret Senem'in masasının üzerinde bulunduğu şeklinde yazıldığını söyledi. Nusret Senem ise söz alarak masasının üzerinde sözkonusu CD'lerin masasında bulunduğuna ilişkin tutanaklarda kayıt olmadığına dikkat çekti. 


Strateji Dergisi

Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan'ın bir dergi çıkarma hazırlığındayken Çiçek'i ziyaret ettiklerine ilişkin soru üzerine  haftalık siyasi haber dergiciliğinde Aydınlık'ın özel bir yeri olduğunu belirten Çiçek, bu nedenle Tuncay Güney ve Oğuztan'ın Ankara'ya bilgi almak için geldiklerini ve kendilerine haftalık bir dergide neler olması gerektiğini anlattığını söyledi. Tarihini tam anımsamamakla birlikte Tuncay Güney'i bir kez de İstanbul'da gördüğünü belirten Çiçek “6-7 sayı çıkarabildikleri Strateji dergisi ciddiyetten uzaktı, afaki haberler yapıyorlardı” dedi. Savcı Pekgüzel,  örgütsel dokuman olarak değerlendirilen “21. Yüzyılda Casusluk” belgesinin Veli Küçük'te de bulunduğunu, kendisinin nereden elde ettiğini, kimin kaleme aldığını,ayrıca “MİT, Medya ve Ajan Gazeteciler” belgesini sordu. Çiçek, her iki belgeyi de Aydınlık arşivinden aldığını, okuduğunu Medya belgesi ile ilgilendiğini, ancak casusluk konusundaki belgesini habere değer görmediğini, kimin yazdığını bilmediğini söyledi. 


Çiçek ilgili soru üzerine Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Başkanı (VKGB)Taner Ünal'ın Ankara'da Türkeli dergisinde tarihini anımsayamadığı bir MHP kongresinde Devlet Bahçeli'ye karşı aday çıkacağı haberi yapıldığını, derginin yazıhanesinin MHP'liler tarafından basıldığını söyledi. Çiçek bu nedenleMHP kongresi üzerine röportaj yaptı Ünal ile bir daha görüşmediğini, o dönemde VKGB'nin o dönemde kurulmamış olduğunu anlattı.

Çiçek, sorgusunda İşçi Partisi Basın Bürosu ile ilgilendiğinden Perinçek'teki bilgilerin bir kopyasının kendisinde olduğunu anlattı.

Büyük bir yayınevinin kendisine Cüneyt Zapsu ile ilgili bir kitap yazma teklifinde bulunması üzerine, kitaplarını okuduğu ve Zapsu ile ilgili yazılar yazmış olan tutuklu sanıklardan Ergün Poyraz ile evine gidip görüştüğünü anlatan Çiçek, “Ancak kitapları dışında malumatı olmadığını anladım. Daha sonra 20 Ekim'de ilk duruşmada karşılaştım” diye konuştu.

3 Kasım 1996'daki Susurluk kazasından 45 gün önce 21 Eylül 2006'da Doğu Perinçek'in basın toplantısında 2. MİT Raporu ile ilişkileri ortaya koyduğunu anlatan Çiçek “Susurluk'tan önce bu ilişkileri yazmamış gazetecilik başarısıydı. Adnan Akfırat, MİT raporunu bir gazeteciden nasıl aldığını yazdı. Ama ben kaynağını sormadım” dedi.
 


Özcan suçlamaları reddetti

Duruşmada daha sonra Ulusal Kanal İzmir Temsilcisi tutuklu sanık Hayati Özcan savunmasını yaptı. NATO'ya sabotaj iddialarının doğru olmadığını söyledi. Kişisel verileri kaydetmek ve örgüt üyeliği ile suçlandığın söyleyen Özcan, “Bu suçlamayı onuruma, hayatıma yapılmış bir saldırı olarak görüyorum. Şiddetle, nefretle reddediyorum” dedi. Türkiye'de gladyo örgütlenmesinin olduğunu İP'e üye olduğu 1979 yılından beri bu kontrgerilla örgütlenmeye karşı mücadele verdiğini söyleyen Özcan, kendisinde bulunduğu iddia edilen ve içinde Şirinyer'de bulunan NATO karargahına ait fotoğrafların olduğu CD'nin de gladyonun tertibi olduğunu savundu. Bu CD'nin arama tutanaklarında da olmadığını ileri süren Özcan, bilgiyasar kullanmayı 2007 yılında öğrendiğini, bilgisayarı yalnızca daktilo olarak kullandığını belirtti. Bilgisayarının kapasitesinin bu CD'leri kaldırmayacağını ifade eden Özcan, İstanbul emniyetinde bulunan bilgisayarının incelenmesini istedi.
 

NATO'ya karşıyım

Evinde ve parti binasında yapılan aramaların hukuksuz olduğunu kaydeden Özcan, “Sabotaj bize değil gladyoya yakışır. Birlik isteyenler böyle bir şey yapmaz” dedi. NATO üssü denilen yerin NATO'nun idari binası olduğunu ifade eden Özcan, 1980 yılında burada Amerikan kolejinin olduğunu, Cumhuriyet'ten sonra ise buranın Köy Enstitüsü yapıldığını söyledi. Türkiye NATO'ya girdikten sonra buranın yeniden Amerikan üssü olarak kullanılmaya başladığını ifade eden Özcan, “Hayatta NATO'nun binasına girip fotoğaf çekmem söz konusu olamaz. Ben NATO'ya akredite değilim. Ama NATO'ya karşıyım. Bu bir vatandaşlık görevidir.”

Davanın görülmesine bugün saat 9.30'de devam edilecek. 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler