'İnsanları hayata bağlamak istiyorum'
Sertab Erener, ABD'de Demir Demirkan ile bir grup albümüne hazırlanıyor. Sertab Erener, bu çalışmaların dışında yeni bir solo albüm hazırlığı içinde. Eski şarkıları söylemeye sıkıldığı noktada yeni şarkılar hazırlamaya başladı. Yeni albümlerin piyasaya çıkar çıkmaz internette yayıldığı bir dönemde şarkıları izleyiciye nasıl bir formatta ulaştırması gerektiğini düşünüyor: "Artık oyun tamamen değişti. Herkes yeni bir yayma şekli bulacak. Ne yapacağımı ben de bilmiyorum ama bence müzik insanı iyileştiren, güzelleştiren bir şey. Terapidir müzik, ya da sanatın kendisi. Kendinle baş başa kalmayı sağlar. Kötü örnekler vardır ama sanatçılar çok kötü insanlar olmazlar genellikle."
Sertab Erener geçen yıl çıkardığı "Otobiyografi" adlı konser kayıtlarının yer aldığı DVD’nin ardından, “Buda” şarkısına çektiği kliple yaşam felsefesini de dinleyicileriyle paylaşmış oldu. Erener bugünlerde Demir Demirkan ile uzun zamandır çalıştıkları albüm projesini tamamlamanın heyecanını taşıyor. "Painted on Water" adını verdikleri grupla aynı adı taşıyacak albümün son çalışmalarını yapmak için Demirkan ile New York’a yerleşen Sertab Erener, bu kez şarkıları grup müziği içerisinde söylüyor.
Erener ile Amerika’ya gidip gelmeleri arasında buluşup Painted on Water projesinden söz ederken müzik yaşamında “otobiyografik” bir gezinti yaptık. Erener ve Demirkan, çoğunlukla Amerikalı müzisyenlerle kurdukları “Painted on Water” grubuyla caz, blues ve etnik tınılarla bütünleşen bir dünya müziği albümü hazırlıyor. Geçen yıl kayıtlarını tamamladıkları albümün kapağı bile hazırlanmış. Haziranda ABD’de ve Avrupa’da satışa sunulacak albümün tanıtım işleri, röportajlar için adaptasyonu sağlamak amacıyla New York’ta bir ev tutmuşlar:
“Proje bizim çocuğumuz, biz doğurduk. Zaten ben çok egosantrik solist olmayı seven biri değilim. Konservatuvardan beri grup müziğinin tadını bilen biri olduğum için aslında solist olarak önde şarkı söylerken de kendimi bir grubun parçası olarak hissediyorum” diyor.
Kurban psikolojisi
Sertab Erener “Şarkılarımız her zaman ağlayan şarkılarıdır. Kimse pek mutluluğu anlatan şarkıların etrafında toplanmıyor” diyor ama kendisi hep umut veren ve ayakları yere basan bir dünya sunan şarkıları tercih ettiğini anlatıyor:
“Acı çekmek büyük bir motivasyon. Buna ‘kurban psikolojisi’ diyorlar. Kendini kadere teslim etmek ve kurban görmek. ‘Bu sahnede kendine nerede görüyorsun?’ derseniz.. Bu hissin insana mutluluk getirmediği doğrultusundaki felsefeyle ilişkili olarak hayatımda acı çekmek yerine mutluluğu seçmek gibi bir yolculuktayım. İnsanları daha çok motive eden, hayata bağlayan sözler söylemeyi tercih ediyorum. Hiçbir zaman ‘öldüm bittim, mahvoldum’ gibi sözleri söylemedim. Karakterime de uymuyor. ‘Dağ gibi taş gibiyim, vur yüreğim dayan’ gibi laflarım var.”
Otobiyografi
Sertab Erener’in müzik kariyerinin 15. yılı nedeniyle 11 Eylül 2007’de Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda verdiği unutulmaz konser, geçen aylarda “Otobiyografi” adıyla DVD formatında dinleyicileriyle buluşmuştu. Sezen Aksu, Demir Demirkan’ın da konuk olduğu konserin DVD’si Sertab Erener’in müzik yaşamının öyküsünü bir müzikal film gibi izleyicilerine sunuyor:
“Prodüksiyonunu Sezen Aksu’nun yaptığı ilk iki albümümdeki ‘Lal’ ve ‘Yalnızlık Senfonisi’ kendimi bir şekilde devam ettirebileceğimi gösterdiğim şarkılar olması açısından benim için dönüm noktalarıdır. Sonra ‘Sertab Gibi’ albümü müziklendirilmesi, prodüksiyonuyla, biraz toplumun önünde bir kalitede bir şey sunması anlamında benim için önemli. Risksiz başarılar gelmiyor bence. Bu dönemlerde kendi sözümü yazmaya, bestemi söylemeye başladım. ‘Sertab’ albümündeki ‘Vur Yüreğim’ bana ait ve umut veren bir şarkı olduğu için enteresandır.”
Kahraman pilot örneği
Eurovision 2003’teki birincilik Erener için kuşkusuz ki büyük bir dönüm noktası:
“Ben New York’tayken arızalanan uçağı Hudson Nehri’ne indiren pilot ‘kahraman’ olmuştu. Bir röportajda ‘Siz kahraman mısınız’ diye sordular. Pilot ‘Ben o uçağı kimsenin burnu kanamasın diye indirmeye çalışırken kahramanlık diye bir şey yoktu. Sadece insanların canını kurtarmak, ilk başta da kendi canımı kurtarmak vardı’ dedi. En önemlisi gerçekten işini iyi yapmaya çalışmak. ‘Sertab onurumuz’ gibi kelimeler değerli ama kariyerimi bunun üzerine de oturtmadım. Hayatımı sade tutmaya çalışıyorum. Ben tek başıma yaşamayı, kendi temizliğimi, alışverişimi, yemeğimi yapmayı seviyorum. Yoksa star kurumu bir bağımlılık ve kölelik noktasına getirebiliyor insanı farkında olmadan. Kendi koyduğun kurallardan hapishane yaratıyorsun.”
Yenik hissetmemiş
Erener, Türkiye’deki müzik kariyerinin bilinmediği Amerika’da kendini her şeye sıfırdan başlamış hissediyor ve bundan hiç rahatsız olmadığını anlatıyor: “Bence bu kendini nereye koyduğunu, kendi değerini azaltmadan, abartmadan sağlam durabilmeyi sağlıyor. Başka türlü bir kulüpte sıfır noktasından şarkı söylemek insanın pek de yedirebileceği bir şey olabiliyor. Yeniden başlamak bazı noktalarda insanın özgürlüğünü, yaratacılığını çoğaltan bir şey olabiliyor. Kendini tekrar ettiği bazı kalıplarını kırmaya neden oluyor.”
Erener, Amerika’daki müzik piyasası gözlemlerini anlatırken dünyayı etkileyen bir pazar olduğundan ve bağlı olarak büyük rekabetten söz ediyor:
“Kime dokunsanız çok iyi şarkıcı, çok iyi müzisyen. O kadar büyük bir rekabetin olduğu markette kendimi hiç yenik hissetmedim. Kendi birey özelliğimi, sahip olduğum farklılığı taşıyabildiğimi düşünüyorum. Beni ben yapan şeyleri elemeden, onların altını çizerek orada var olabilmek... Sahip olduğum, bu toprağın gırtlağını orada taşımak... Kimse benim gibi söyleyemez çünkü. Ama benim yorumumla onların kulağının yakın olduğu bir şeyi bir potada erittiğimde çok özel bir şey haline geliyor. Hem yetenek ile zekânı birleştirip, bütün entelektüel birikimini ve kültürünü de beraberinde taşıyarak farklılaşıyorsun. O zaman diğer bütün en yeteneklilerin içinden de sıyrılabiliyorsun.”
Uzakdoğu felsefesi
“Buda” şarkısına çekilen yeni klibinde, bağdaş kurup yıpratıcı dünya hallerinden uzaklaşmayı anlatan Erener, uzun zamandır Uzakdoğu felsefeleriyle ilgileniyor. Bu konuda okumuş, görüşmeler yapmış ve kendini tanımaya çalışmış:
“Bütün Uzakdoğu felsefesinin anlattığı şey ego ile nasıl başa çıkabileceğini öğrenmek. Çinlilerin bir simgesi var. Ego öküzle anlatılır, yani mankafadır, zor idare edilen bir hayvan gibidir. Onun üzerinde küçük bir çocuk oturur ve güler. O zihnin farkındalık yani aydınlanma hali. Egoyu öyle güzel kontrol etmiştir ki üstünde gülerek onu yönetir.”
En Çok Okunan Haberler
- 'Restoranlara gitmeyelim'
- Depremden bir saat önce '6-7.2 arası' diyerek uyarmıştı
- ‘Yok artık öyle beleşten hayat’ dedi: Mirasını açıkladı!
- 'Yarı finale çıkma şansları yok'
- ‘B.kunu çıkardılar ama’
- 'Yüzbinlerce kişi tespit ettik'
- Yatırımcılar dikkat! Gram altında yeni zirve
- AFAD: 231 ihbar geldi
- CHP'nin yeni grup başkanvekili belli oldu!
- ‘Artık şatafata son!’