Milletvekili Dokunulmazlığı

Yayınlanma: 24.03.2009 - 06:54
Abone Ol google-news

Yasama dokunulmazlığı kurumunu, çağdaş hukuk devleti ilkesinin gerekleriyle bağdaştırmak da zorunlu hale gelmiştir. Milletvekili seçilmeye engel nitelikte bir suç işlendiği savı karşısında, şimdiki gibi çok geniş bir koruma sağlanması, dokunulmazlık kurumunun amacıyla uyuşmamakta ve sonuç olarak yasama organının saygınlığıyla ilgili olumsuz bir durum yaratabilmektedir.

Milletvekili dokunulmazlığı konusu, Türkiye’de çok partili yaşamın siyaset ve hukuk alanındaki başlıca tartışma konularından biri olagelmiştir. Anayasanın deyimiyle “yasama dokunulmazlığı”nın iki boyutu var (madde 83): Birincisi “kesin dokunulmazlık” yani milletvekillerinin Meclis çalışmaları sırasında verdikleri oylardan, söyledikleri sözlerden hiçbir biçimde sorumlu tutulamamaları (“salt dokunulmazlık”: sorumsuzluk); ikincisi, milletvekillerinin bu görevde bulundukları sürece, Meclis kararı olmadıkça tutuklanamamaları, suç savı nedeniyle yargılanamamaları, kısaca “göreli dokunulmazlık” (yargı bağışıklığı) diye özetlenebilecek durumlar.

Bu düzenlemelerin amacı, milletvekillerinin “yasama” işlevlerini yerine getirirken görüşlerini açıklayabilmelerinde, davranışlarını belirlemelerinde baskılardan uzak, “özgür” olmalarının sağlanmasıdır. Milletvekilleri, böylece, yasama işlevleriyle ilgili çalışmalarında, gözaltına alınma, tutuklanma, yargı önünde sanık olarak hesap verme gibi engellerle karşılaşmadan çalışabileceklerdir. Ancak, dokunulmazlık uygulamasının, bu kabul edilebilir amacı dışında işlediği; Meclis’in komisyonlarında yıllardır sonuca bağlanmadan bekletilen dosyaların, sayıca ve içerdikleri suçların niteliği bakımından Meclis’in saygınlığı konusunda duraksama yaratacak ölçüde arttığı görülebilmektedir.

Hakkında suç savları ve açılmış ceza davaları bulunan milletvekilinin, bu durum karşısında dokunulmazlığının kaldırılması istemi de dokunulmazlığın, milletvekiline tanınan “kişisel” bir “ayrıcalık” değil, “kamusal” amaçlı bir kurum olduğu gerekçesiyle kabul edilmemektedir.

Yeni bir dönem mi başlayacak?

CHP milletvekillerinden Atilla Kart’ın, bu sorunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önünde bir dava konusuna dönüştürmesi, bu alanda yepyeni bir dönemin başlangıcı olabilecektir. Milletvekili Kart, AİHM’ye yaptığı başvuruda 2002 ve onu izleyen 2007 seçimlerinde milletvekili seçilmesi nedeniyle, hakkında açılmış iki ceza davasının devam edemediğini ve bu nedenle, kendini savunup “adını temize çıkarma” olanağından yoksun kalmış olduğunu belirtmiş ve bunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6. maddesinde düzenlenen “dürüst” (adil) yargılama ilkesine aykırılık oluşturduğunu ileri sürmüştür. Sayın Kart, dokunulmazlığının kaldırılması için Meclis’te kendisinin istemde bulunduğunu da belirterek bu istemin dikkate alınmaması sonucunda yargıya başvuru hakkından yoksun bırakılmış olduğunu da ileri sürmüştür.

AİHM, 8 Temmuz 2008 tarihli kararında, başvurucu Kart’ın davasında, AİHS madde 6/1 hükmüne aykırılık bulunduğu sonucuna varmıştır. Mahkemenin 1 oy farkla (4-3) aldığı bu karar, Türkiye tarafının istemi üzerine 1 Aralık 2008 tarihinde Büyük Daire’ye gönderilmiş bulunmaktadır. 4 Mart 2009’da Büyük Daire önünde duruşması yapılan bu davada varılacak sonuç, daire kararının onanması yönünde olursa,“dokunulmazlık” konusunda yepyeni bir dönem açılacak; deyim yerindeyse bu konuda anayasa hukuku kitaplarının “yeniden yazılması” gerekecektir.

Bu kararın uygulanmasının, anayasa açısından tartışmalı durumlar yaratacağı da düşünülmelidir. AİHM kararı karşısında Meclis’in dokunulmazlık konusunu yeniden değerlendirip düzenlemesi beklenir.

AİHM kararlarını uygulamak, Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan bir yükümlülüğüdür; bu husus başta anayasa olmak üzere kanun hükümleriyle de kabul edilmiştir. Ancak, bu yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak “yürütme organının” (hükümetin) görevidir; dokunulmazlığın kaldırılması kararı ise “yasama” organınca alınabilir niteliktedir. Meclis çoğunluğu ile iktidar partisi (partileri) arasında ilişkinin durumu, çoğu zaman hükümete yasama organı üzerinde siyasal açıdan egemenlik sağlayabilir ama hukuk açısından, hükümetin yasama organına “talimat” vermesi söz konusu olamaz.

Barolar Birliği’nin önerisi

Türkiye Barolar Birliği’nin 2007 yılında kamuya sunulan anayasa önerisinin, bu konuyla ilgili bölümü, yapılması zorunlu hale gelecek değişiklik için bir temel oluşturabilir. R. Aybay, S. Batum, F. Bilir, E. Göztepe, K. Kanadoğlu, F. Sağlam, O. Uygun ve T. Ergül’den oluşan bir kurulca hazırlanarak 400 sayfayı aşan bir kitap olarak yayımlanan bu öneride, öteki anayasal konular gibi dokunulmazlık da gerekçeli bir madde biçiminde şöyle düzenlenmiştir:

“Seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, TBMM’nin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz.

Ancak, milletvekili seçilmeye engel bir suç ile taksirli suçlar dışında toplam bir yıl veya daha fazla hapis cezası gerektiren bir suç işlediği ileri sürülen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılabilir. Seçimden önce başlanmış soruşturma, kovuşturma ve yargılama işlemleri devam ettirilebilir. Bu durumda dahi Meclis’in kararı olmadıkça milletvekili gözaltına alınamaz, tutulamaz, tutuklanamaz.”

Öneride, burada ayrıntısına girmediğimiz başka düzenlemeler de vardır; örneğin, milletvekilleri hakkındaki ceza davalarının Yargıtay’ın özel bir dairesinde görülmesi öngörülmüştür.

Sonuç

Milletvekillerine, hiçbir baskı ve tehdit altında bulunmadan ve engelle karşılaşmadan çalışmalarını sağlayacak bir ortam yaratılmasında kamu yararı vardır. Ancak, yasama dokunulmazlığı kurumunu, çağdaş hukuk devleti ilkesinin gerekleriyle bağdaştırmak da zorunlu hale gelmiştir. Milletvekili seçilmeye engel nitelikte bir suç işlendiği savı karşısında, şimdiki gibi çok geniş bir koruma sağlanması, dokunulmazlık kurumunun amacıyla uyuşmamakta ve sonuç olarak yasama organının saygınlığıyla ilgili olumsuz bir durum yaratabilmektedir. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası Batı demokrasilerinde görülen eğilime de uyarak çok ayrıksı durumlar dışında, milletvekilinin “tutulamaması” yani fizik anlamda serbestçe hareket edebilmesinin engellenememesi yeterli sayılmalıdır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler