''Değişimin adresi CHP olmalı"

CHP'den İstanbul Belediye başkanı adayı olan ve partisinin oylarını önemli oranda artıran İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, CHP oylarının eridiği Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde "başarı kazanmanın yolları" bulunduğu belirterek, "Kültürel hakların verilmesi, insanların daha özgürce yaşayabilmeleri gibi talepleri var. Bu talepleri de bir şekliyle bizim karşılamamız lazım" dedi.

Yayınlanma: 08.04.2009 - 21:01
Abone Ol google-news

Yerel seçimlerde partisinin İstanbul’daki oylarını yaklaşık 10 puan arttıran CHP’den İstanbul Belediye başkanı adayı olan Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a seçim çalışmaları sırasında halktan gelen “değişim taleplerini” ilettiğini açıkladı. “Türkiye’de değişimin adresi Cumhuriyet Halk Partisi olmak zorundadır” diyen Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin evrensel boyutta karşılaştığı sorunları aşabilecek olan tek adresin CHP olduğunu söyledi. AKP’nin izlediği politikaların, edilgen bir politika üzerine inşa edildiğini anlatan Kılıçdaroğlu, NATO Genel Sekreterliği seçimi, Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına girişi, Kıbrıs politikasının edilgen politikanın örnekleri olduğunu belirtti. Kemal Kılıçdaroğlu'nun sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:


- Yerel Seçimleri genel hatlarıyla yorumlarsanız ortaya çıkan tabloyu CHP açısından nasıl okumalıyız? Özellikle Doğu ve Güney Doğu'da CHP'nin hemen hemen olmaması hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyim? Sizin İstanbul varoşlarında oluşturduğunuz etkinin bir benzeri bu bölgelerde de gerçekleşebilir mi, değerlendirir misiniz?

KK: Şimdi şunu kabul etmemiz gerekiyor. Doğu ve Güneydoğu'nun Türk siyaseti açısından geldiği nokta çok ilginç, oranın özel bir değerlendirmeye tutulması gerektiğini biliyoruz. Ama bu süreçte CHP'nin Doğu ve Güneydoğu'da başarı kazanmasının bana göre yolları var. Biz o insanlara daha fazla ilgi göstermeliyiz, o bölgeye daha fazla gitmeliyiz. O bölgedeki insanlarla daha fazla diyalog kurmalıyız ve biz CHP olarak kendimize ve onların sorunlarına nasıl çözüm getirdiğimizi daha iyi anlatmalıyız. Aramızda ciddi bir diyalog kopukluğu var. O diyalog kopukluğunu bizim bir şekliyle gidermemiz gerekiyor. Doğu ve Güneydoğu'daki yurttaşların elbetteki talepleri olacak, elbetteki onların beklentileri olacak. Onların kültürel hak talepleri olacak, onların kendi kimliklerine saygı gösterilmesiyle ilgili Türkiye'nin bütünlüğü içinde talepleri olacak.  Madem ki biz beraber Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı verdik. Bu topraklarda beraber bağımsız Türkiye'yi kurduk. O zaman biz beraber kardeşce yaşamasını da bilmek zorundayız, bileceğiz. Bunun yolu nedir, bunun yolu toplumun her kesimine o bölgede yaşayan insanların da sorunlarına çözüm üretmek, çözüm getirmektir. Şimdi bakıyorsunuz işsizlik varsa o bölgede de var yoğunluk olarak o bölgede yaşanıyor. Ciddi bir yoksulluk süreci yaşanıyor o bölgede, o bölgede başka taleplerde var başka beklentiler de var. Örneğin kültürel hakların verilmesi, insanların daha özgürce yaşayabilmeleri gibi talepleri var. Bu talepleri de bir şekliyle bizim karşılamamız lazım. Bunları oturup konuşacağız ve karşılayacağız. Bölgedeki insana daha fazla ilgi gösterirsek, CHP olarak daha fazla gidersek, hem birbirimizi daha iyi tanıma hem birbirimizi daha iyi anlama olanağı bulmuş olacağız diye düşünüyorum.

 

- Yerel Seçimler tamamlanmış olmasına karşın siz hala yoğun tempoda çalışıyorsunuz. Uzun vadedeki planlarınızı öğrenebilir miyiz?

KK: İstanbul'da Anakent Belediye Başkanlığı adaylığı sürecinde daha çok yerel seçim atmosferi hakimdi. İstanbul'un sorunları ve onların çözümleri üzerine düşünce üretiyorduk. Parlamentodaki görevle beraber bu ulusal düzeyde olacak. Türkiye'nin sorunları tabii ki İstanbul da dahil olmak üzere, sorunları çözme ile ilgili çabalarımız olacak. AKP'yi eskiden olduğu gibi daha yakından izleme, AKP'nin açmazlarını ve Türkiye'de ekonomiyi getirdiği noktayı onlara daha iyi anlatmanın yollarını bulacağız. Bir şekliyle bunu anlatacağız. Eğer bunu yapabilirsek, biz CHP olarak halka güven vermiş olacağız . İkincisi AKP'yi sadece eleştirel bir gözlükle görmememiz gerekiyor, aynı zamanda AKP'nin yaptığı yanlışlara karşı bizim ürettiğimiz çözümleri de halka anlatmamız gerekiyor. Çünkü sadece eleştiri mantığı üzerine bir siyasetin toplumda kabul görmediğini görüyoruz. Toplum aslında bizim eleştirdiğimiz konuları çok iyi biliyor. Bütün sorun şu eleştiriyorsunuz ama siz neyi üreteceksiniz? Siz bu sorunlara nasıl yaklaşıyorsunuz ve nasıl çözeceksiniz. Eğer biz bu çözümlerimizi mantıklı ve tutarlı kamuoyuna aktarabilirsek anlatabilirsek, herşeyden önce o sorunları böyle çözebileceğimize inandırabilirsek toplumun her kesimine ulaşma şansımız zaten olacaktır diye düşünüyorum.
 


- ABD Başkanı Barack Obama Ankara'dan ayrıldıktan sonra CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'la özel bir görüşme yaptığınız ve bu görüşmede, "4G formülü" denen bir rapor sunduğunuz iddia edildi. Gerçekten böyle bir rapor var mı, varsa raporun içeriğinde neler var? Bu görüşmede, Baykal'a "Kurultaya gidelim, aday olmayacağım" dediğiniz de yazıldı. Neler söylemek isterisiniz?

KK: Şimdi bakınız Deniz Bey ile olan görüşmemi açıklamak istemiyorum zaten açıklamadım da. Çünkü o Deniz Bey ile benim yaptığım özel bir görüşmedir, bu konuda açıklamayı ancak Genel Başkanımız yapabilir benim yapmam doğru olmaz. İkinci önemli nokta, ben zaten seçim çalışmaları sırasında da hemen hemen her ortamda bir değişim talebi olduğunu, toplumdan böyle bir beklenti olduğunu ifade ettim. Ben Sayın Genel Başkanımıza da, değişim talebimizi aktardım. Şöyle söyleyeyim eğer bir cümleyle bunu aktarmak gerekirse: ''Değişimin adresi Cumhuriyet Halk Partisi olmak zorundadır, Türkiye'de değişimin adresi Cumhuriyet Halk Partisi olmak zorundadır."  Eğer Türkiye dünyada saygınlık kazanacaksa, Türkiye evrensel anlamda karşılaştığı sorunları aşabilecekse bunu tek adresi Cumhuriyet Halk Partisi olmak zorundadır. Çünkü AKP'nin izlediği politikalar, Türkiye'nin tarihsel süreci içinde edilgen bir politika üzerine inşa edilmiştir. Bunu Rasmussen'in adaylığında da görüyoruz. Fransa'nın NATO'nun askeri kanadına girşinde de görüyoruz. Kıbrıs politikasında da görüyoruz. İç ekonomik politikada görüyoruz. Öyle bir noktaya taşıdı ki Adalet Ve Kalkınma Partisi, biz başkalarının ürettiği politikalarla kendimize yön veren bir ülke haline geldik. Ağrımıza giden nokta budur. O halde yapmamız gereken; biz kendi politikalarımızı kendi ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel gerçeklerine uygun olarak kendimiz üretmek zorundayız. Bizim bu politikaları üretebilecek bilim insanlarımız var, politikacılarımız var, düşünürlerimiz var. Tek eksiğimiz bu politikaların üretebileceği alanda bulunmak yani iktidarda bulunmak. İktidarda bulunmanın yoluda CHP'nin o değişimi yakalamış olmasıdır.
 


- İstanbul'da yaşattığınız oy patlamasında Gürsel Tekin'in olumlu etkisini hakkında ortak bir kanı var. Siz Gürsel Tekin'in size olan desteğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

KK: İstanbul İl Başkanlığımız gerçekten de  CHP açısından İstanbul'un üzerindeki ölü toprağını kaldırdı, hareketlilik geldi. Yeni isimler öne çıktı, iyi çalışmalar yapıldı. İstanbul'un sorunları ile ilgili temel bazı çalışmalar üretildi. Su konusunda, deprem konusunda İstanbul'un sorunları ile ilgili güzel çalışmalar yapıldı. Toplumun her kesimine bir şekliyle yansıdı. İstanbul'un özellikle varoş dediğimiz çevrelerine de yansıdı, toplumun entellektüel birikimi olan çevrelerine de yansıdı. Her çevreden olumlu ya da olumsuz tepkiler gelmesini doğal karşılıyoruz zaten. Ama genelde olumlu tepkiler aldık, olumlu tepkileri biz bu süreçte siyasete dönüştürdük. Özellikle CHP'nin ulaşmakta geçmişte zorluk çektiği ya da CHP oralara gitmiyor diye eleştirildiği kesimlere gidildi, o kesimlerle diyalog kuruldu. Öyle anlaşıldı ki eğer siz toplumun hangi kesimi olursa olsun; oraya gidebiliyorsanız, onlarla diyalog kurabiliyorsanız, onların sorunlarını dinleyip, onların sorunlarına ürettiğiniz çözümleri anlatıyorsanız. Onları kazanmamanız için hiçbir neden yok. Geçmişte şöyle bir yargı oluştu. Kategorik olarak belli insanlar belli bir grubun ve belli bir siyasal iktidarın egemenliği altındadır, onlar siyasal iktidarın arka bahçesidir gibi görülüyordu ve bunu biz kırdık. Yani varoşlarda böyle olmadığını, pekala biz gittiğimiz zamanda o insanlarla sağlıklı bir diyalog kurulabileceğini gördük. Bunu CHP açısından.Türk siyasetinde önemli bir açılım olarak ortaya koyduk. 
 


-  Gandhi benzetmesi hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?

KK: Gandhi dünya siyaset tarihinde çok önemli bir lider, özellikle şiddetten beslenmeden  bir devrimi gerçekleştiren liderdir. Uzak Doğu felsefesinin o engin ve hoş görülü dünyası üzerine Gandhi tarafından inşa edilen bir düşüncedir . Yani Gandhi'ye benzetilmek bana onur verir. Keşke Gandhi ve benzerleri sadece Türkiye'de değil dünyanın her tarafında  olabilse. Öyle bir benzetme beni aşan bir benzetme ama saygı duymak gerekiyor.
 
 

- Oylar sayılırken bilgisayar sistemindeki arızaları ile özellikle Ankara’da yaşanan elektrik kesintileri ve ardından gelen oyların çalındığı iddiaları sonrasındaki itirazlar hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyim? Bir de sandık görevlileri konusunda CHP'ye yöneltilen eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

KK: Her eleştiriyi biz de yaptık. Her seçimden sonra seçim sendıklarının kaybolması, mühürlerin açılmış olması, bazı seçim sandıklarından şaibeli oyların çıkması, çöplüklerde oyların bulunması gibi konularda pek çok eleştiri gelebilir. Burada açık yüreklilikle şunu yapmamız gerekiyor. Bu eleştirilerin aslında öncelikli muhatabının biz olması gerekir, yani CHP olmalıdır. Siz seçim sandıklarına sahip çıkarsanız bunlar olmaz. Demek ki eksiklik bizde,  yani eleştirilere saygı duymakla beraber; iğneyi önce kendimize batırmalıyız ki çuvaldızı başkasına batırabilme hakkımız olsun. Biz seçim sandıklarına diğer seçimlere göre biraz daha fazla sahip çıkmakla beraber, bu konudaki yetersizliğimiz ortaya çıktı. Bu yetersizliğimizi mutlaka gidermemiz gerekiyor. Yani seçim sandıklarını partinin, partinin kadrolarının, gençlik kollarının, kadın kollarının samimiyetle ve sonuna kadar sahip çıkması lazım. O zaman bu tartışmalar büyük ölçüde ortadan kalkmış olur.
 
 

- AKP'ye yakın medya organları size karşı takındığı saldırgan tutum ve iftira niteliği taşıyan haberlere karşı görüşlerinizi alabilir miyim?

KK: AKP yanlısı medyanın benim açığımı bulmak, ailemin açığını bulmak için olağanüstü çaba harcadığımı biliyorum. Bunu da doğal karşılıyorum. Çünkü korkuyorlardı. Acaba biz bir şey bulabilir miyiz diye. Abartılı iftiralar edildi, bir iftira zaten haber olamaz. Ama bunlar da yapıldı. Televizyonlarda söylendi. Büyük bir kısmına ben zaten dava açtım, davalar devam ediyor. Sizin başarınız birilerini ürkütmüş olacak ki, bunun önünü kesmek için özel bir çaba harcanıyor. O özel çabanın sonucunda da tabii ki iftira makanizması çalıştı. Ama toplumun sağ duyusu var ve ben o sağduyuya güveniyorum. Sonuçta, yani herşeyimizle kamuoyunun önündeyiz. Kamuoyu bizi en iyi değerlendirecek olan organdır. Ben zaten kamuoyuna güvendim. AKP medayısının yaptığı iftiralar, iftirayı aşan çok sayıda çirkinliklerde maalesef oldu. Bunları da dediğim gibi korkunun getirdiği bir unsur diye düşündüm, ona bağladım.
 


- Seçim sürecinde sürekli olarak sizin projeleriniz var mı? üzerinde söylemler oluştu. İktidarın bizzat kendisi söylediği gibi, bazı solcu yazarlar da sizin İstanbul'a dair projeniz olup olmadığını köşelerinde yazdı. Siz bu noktada size yakın durması gerekenlerin de böyle eleştiri getirmesini nasıl değerlendirisiniz?

KK: Sol kesim özellikle entellektüel birikimi olan kesım, İstanbul ile ilgili bizim ne tür projeler üretmek istediğimizi, projelerimizi öğrenmek istedi. Biz bu projelerimizi açıkladık ama buna rağmen yine bu arkadaşların bir kısmı 'projeleri nedir?' diye sormayı sürdürdü. Demek ki ya olayları sağlıklı izleyemediler ya da biz onlara yeterince anlatamadık. Sonuçta ben şunu kabul ederim. Projelerin bana sorulması da son derece doğaldır ve benim projelerimi açıklamam da son derece doğaldır. Bunu yapmamız gerekiyordu ve ben bunu yaptım. Bir basın toplantısı yaptık. Çok sayıda medya mensubu izledi bunu, biz projelerimizi herkese dağıttık bütün köşe yazarlarına gönderdik, öyle anlaşılıyor ki bir kısmının eline ulaşmadı. Ama o ulaşmama bizim sorunumuz değil, yani sonunda biz onları gazetelere büyük ölçüde gönderdik. Onların gazetelerde açıkladıkları adreslere gönderdik. Ama aynı arkadaşlar, dönüp Kadir Topbaş'a şu soruyu sormadılar. 'Sayın Kadir Topbaş sizin önümüzdeki 5 yıl ile ilgili projeleriniz nedir?' Bu soru hiç sorulmadı. O zaman ister istemez şu kanıya kapılıyorum ben, Solcu gibi görünmekle beraber Kadir Topbaş'tan yana tavır almayı, ama o tavırı alırken de beni eleştirmeyi görev edindiler diye düşünüyorum. Ona da saygı gösteriyorum. Sonuçta herkes eleştirilebilir, bende eleştirilebilirim. Ama benim rahatsız olduğum; ben bu eleştiriler üzerine bazı köşe yazarlarıyla da telefonda konuşmak istedim. Eleştirilerinin haksızlığını onlara aktarmak için aramıştım. Telefonlarıma çıkmadılar veya görüşmek istemediler bilmiyorum, oysa ben iyi niyetle o yaptıkları eleştirilerin doğru olmadığını onlara anlatmak istiyordum. Kendi düşüncelerimi aktarmak istiyordum. Bir ikinci önemli nokta, o da tabii ki bana göre önemlidir. Sayın Kadir Topbaş'ın medya tarafından bir eleştiriye tabi tutulmaması dikkatimi çeken en önemli noktalardan birisidir. Örneğin Recep Tayyip Erdoğan'ı eleştiren medya Kadir Topbaş'a gelince eleştirmiyor. Neden eleştirmediğini hala merak ediyorum. Örneğin siz bir yere köprü yapıyorsunuz, sonra yaptığınız o köprünün yanlış yapıldığı ortaya çıkıyor. Köprüyü yıkıyorsunuz götürüp bu köprüyü bu kez doğru yere yapıyorsunuz. Ama o yıkılan köprünün faturasını kimse sormadı. Niçin sağlıklı sorgulanmadı. Bu bağlamda çok güzel şeyler yaptığı söylendi, Kadir Topbaş'a ben her seferinde sordum. 'Örneğin neleri yaptı Sayın Kadir Topbaş?' Metrobüs dediler. Bir insanın 5 yılı AKP'nin 15 yılı eğer gelip bir metrobüse bağlanıyorsa demek ki bir sorun var. Bizim bilmediğimiz başka bir sorun var demektir. Eğer siz 15 yılda hala metro sorununu çözememişseniz, o zaman bir sorun var demektir. Yani İstanbul'un hangi sorunu çözüldü, ben gerçekten merak ettim. Ve sordum yani İstanbul'a son 15 yılda 150 milyar dolar para harcandı. 'Sen hangi sorunu çözdün?' Açık, tutarlı, mantıklı bir yanıtı ben şu ana kadar alamadım. Örneğin ben İstanbul Anakent Belediyesi'ne bağlı 23 şirketin 21'inin bilançolarını gelir-gider tablolarını açıkladım. İkisini bulamadım. Bir Anakent Belediye Başkanı kendisine bağlı 23 şirketinin bilançosunu gelir-gider tablosunu açıklamazken; rakibi olan bir kişinin onu açıklaması Batı demokrasilerinde onun istifasını gerektirir. Ama o bile eleştirilmedi; tam tersine efendim yani burada bir şey yoktur dendi. Yani o kadar ciddi, bilançolar eğer tahlil edilebilseydi. O bilançolar, ekonomi basını tarafından da tahlil edilebilirdi, onları tahlil edebilirlerdi. İstanbul Anakent Belediyesi'ne bağlı şirketlerin dramını ortaya koyabilirlerdi. Biz o dramı ortaya koymak istedik. O bile görmezlikten gelindi. Burada hiçbir şey yoktur denildi. Böyle garip bir yapılanma diyelim.
 


- Danıştay'ın, Ankara'daki doğalgaz sayaçlarının değerinin üstünde satıldığı yönündeki iddiaların araştırılması için Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan soruşturma talep etmesini bunu ortaya çıkaran kişi olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Ve Gökçek ile canlı yayında karşılaştığınız programdan sonra Gökçek'in Uğur Dündar'ı hedef alan açıklamaları hakkındaki düşüncelerinizi nelerdir?

KK: Oraya geçmeden önce sayın Kadir Topbaş ile ilgili bir şey daha açıklayayım. Sayın Kadir Topbaş'ın başında bulunduğu İstanbul Anakent Belediyesi'nin yaptığı bazı ihaleler, kamu ihale kurumu tarafından iptal edildi. Ve Kamu İhale Kurumu soruşturma açılması için İçişleri Bakanlığı'na yazı yazdı. Bu konuda bir değil birden fazla yazı var. Bakın bunların hiçbiri gündeme gelmiyor. Niçin? Sayın Melih Gökçek ile ilgili olsa gazeteler yazıyorlar. Ama Kadir Topbaş ile ilgili olunca gazeteler yazmıyor. Neden? Bu benim kafamda çok ciddi bir soru ve ben bunu ısrarla dile getirdim. Kadir Topbaş hakkında soruşturma açılmasına İçişleri Bakanlığı izin vermiyor. Niçin? Ve gazeteler niçin bu olayın üzerine gitmiyorlar. Sayın Melih Gökçek'i biliyorum. Sayın Melih Gökçek ile ilgili Danıştay'ın izin vermesi olayı tamam; ama bu geç kalınmış bir uygulamadır. Benim tespitlerimden önce Rekabet Kurumu'nun Ankara'da fahiş fiyatla kömür satıldığına dair almış olduğu kararlar var. Ve Sayın Melih Gökçek'i kurtarmak için parlamentoda özel bir yasa çıktı. Düşünebiliyor musunuz yani, bir kişi için veya iki kişi diyelim Adana Belediyesi ile beraberdi onlar. İki kişi için onların yargılanma sürecini askıya alıp, onların yargılanmamalarını sağlamak için parlamentoda özel bir yasa çıkarıyorsunuz. Bütün bunlara baktığınız zaman Adalet ve Kalkınma Partisi'nin aslında yolsuzlukların odağına oturmuş bir parti olduğunu görüyorsunuz. Melih Gökçek bunun kamuoyunda bilinen bir simgesidir. Kadir Topbaş niçin tartışmaya çıkmaktan çekindi. Çünkü televizyon ekranlarında Kadir Topbaş'ın yüzüne İstanbul Anakent Belediyesi'ndeki bütün yolsuzluklar belgeleriyle önüne koyulacaktı. Bunun için çekindi. Katılmadı, medyada zorlamadı. Bir kişi eğer rakibiyle televizyonlara çıkmaya çekiniyorsa, o özgüveni yoksa; İstanbulluların ona güvenmemesi lazım. O özgüven eksikliğini Kadir Topbaş gidermiş değil. Nitekim o boşluğu Recep Tayyip Erdoğan gidermeye çalıştı. O devreye girdi Kadir Topbaş'ı savunmak üzere, bu da gösteriyor ki; bu sistemin içinde sağlıklı sorgulanması gereken unsurlar var. Henüz bunu sorgulamış değiliz. Bunu yapmamız lazım. Gökçek'in Uğur Dündar hakkındaki açıklamalarına gelirsek. Melih Gökçek açısından onu normal karşılıyorum. Çünkü Sayın Gökçek'in kişiliğini, kimliğini saldırganlığını herkes biliyor. Yani Sayın Uğur Dündar'ın üzülmesini istemem; başka biri yapsaydı üzülmesini isterdim de Melih Gökçek yaptığı için ona sadece gülüp geçmek gerekir. Yani ciddiye alınması gereken bir insan değil.  
 


- Son olarak DSP'de sizin adaylığınıza destek veren 5 milletvekili'nin, ihraç edilme istemiyle Parti Disiplin Kurulu'na sevkedilmesini ve Genel Başkan Zeki Sezer'in partisinin hafta sonu gerçekleştirilecek ''İl Başkanları ve Parti Meclisi Çalışma Toplantısı''nda istifa etmeyi düşündüğünü açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
 

KK: Ben DSP'nin iç işlerine hiç girmek istemem, karışmak istemem. O partiye saygı duyarım yaşananlar kendi iç işleridir ona bir şey diyemem. Çünkü biz DSP'yi farklı bir tüzel kişilik olmakla beraber, kardeş parti olarak görürüz. Yani sonuçta geçmişte işbirliğimiz oldu, beraberliklerimiz oldu. CHP listelerinden DSP'li arkadaşlar seçime girdiler. Daha sonra yine kendi özgür iradeleriyle ayrıldılar. O arkadaşlar parlamentoda bizimle ortak çalışmalarını sürdürüyorlar. Onlara saygı duyuyoruz. Dolayısıyla o süreç nasıl işler nasıl yapılır. Parti içindeki farklı görüşler, farklı tutumlar nedir o konuda ben bilinçli olarak yorum yapmak istemiyorum. Ama Ankara'daki tablonun İstanbul'a taşınmasını isterim. Yani benim gönlümde yatan buydu ama olmadı bunada saygı duyuyoruz. Sonuçta yapacağınız bir şey yok.     


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler