Anayasa ve vatandaşlık tanımı

Yayınlanma: 16.04.2009 - 04:58
Abone Ol google-news

Devletin temel ögelerinden biriyle ilgili olan vatandaşlığın (yurttaşlığın) temel ilkesinin anayasa ile belirlenmesi gerekir. Bu ilke, devletin çağdaş ve demokratik niteliği açısından da önemlidir. Vatandaşlık, etnik, dinsel vb. ayrımlardan uzak, kişiyle devlet arasındaki hukuksal bağdır. “Türk ulusu, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarından oluşur” hükmü, vatandaşlık konusunda ortak bir anlayışa temel olabilir.


Devleti oluşturan temel ve vazgeçilmez ögeler vardır. Bunlar; ülke, bu ülke üzerinde sürekli olarak yerleşmiş bir insan topluluğu (insan ögesi) ve ülke üzerinde egemenlik kurmuş bir kamu gücü olarak özetlenir. Devlet kavramı, belirli bir insan topluluğunda ayrı olarak düşünülemez.

Devletin insan ögesinin belirtilmesi için çeşitli deyimlerin kullanıldığı görülmektedir: Ulus, millet halk, ahali, tebaa, uyruk, nüfus gibi. Ama hangi deyim kullanılırsa kullanılsın, devletin insan ögesinin bireylerden (tek tek insanlardan) oluştuğu apaçık bir gerçektir. Bu insanlar arasında hukuksal bakımdan farklılıklar olup olmaması, devletin niteliğiyle ilgili bir durumdur. Osmanlı Devletinde, uyruklar (tebaa) arasında Müslümanolup olmamaya göre dayanan önemli statü farkları vardı. Devlet hizmetine alınma, vergi ve kişisel statü konularında görülen bu farklılıklar, uyrukluk konusundaki anlayışla ilgiliydi. Müslüman olmayan uyruklar (zimmiler), dinlerine ve mezheplerine göre gruplara ayrılmıştı. Osmanlı yönetiminin uygulamalarında bu grupların her biri bir milletoluşturuyordu.

Buna karşılık, Müslüman uyruklar arasında milletfarkı yoktu. Sünnimezheplerden birine mensup her Müslüman, örneğin Araplar, Boşnaklar haklardan yararlanmada eşit sayılırdı. Osmanlı Devletinin çöküş döneminde, Müslüman olmayan Osmanlı uyrukları, yabancı devletlerin müdahaleleri ve kapitülasyonlar nedeniyle, Müslüman uyruklara göre ayrıcalıklı bir konuma gelmişlerdi. 1869 yılında yayımlanan Tabiiyet-i Osmaniye Kanunu, uyruklar arasında din ve mezhep farkına son vermeyi ve bir Osmanlı Milletiyaratmayı amaçlamışsa da başarılı olamamış; gayrimüslim uyruklar, yabancı devletlerin korumasından yararlanmayı sürdürmüşlerdir.

Cumhuriyet dönemi

Bu alanda Cumhuriyet döneminin getirdiği ilk değişiklik, monarşilere yaraşan tabiiyetdeyimi yerine, Cumhuriyete yakışan vatandaşlık (yurttaşlık)deyiminin benimsenmesidir. Cumhuriyet döneminin ilk anayasası (1924) Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk ıtlak olunur (denir)hükmünü getirmiştir. Böylece, çağdaş ve laik bir vatandaşlık anlayışı benimsenmiştir.

1961 Anayasası, vatandaşlık konusunu bir anayasa için oldukça ayrıntılı biçimde düzenlemiştir. İlgili maddenin birinci fıkrası, Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk olduğunu belirtmiştir. Bu hükümle vatandaşlığın; ırk, dil, din, etnik köken ayrımından uzak bir hukuksal bağ olduğu anlayışı benimsenmiştir. 1982 Anayasasına da aynen alınan bu hüküm, bir Anayasa Mahkemesi kararında şöyle açıklanmıştır:

Bu ilke, evrensel bağlamda vatanı ve ulusuyla bir bütün olan Türkiye Cumhuriyetinde bireysel insan hakları yönünden eşitliği sağlamak için getirilmiş, ulusu kuran herhangi bir etnik gruba ayrıcalık tanınmasını önleyen; birleştirici ve bütünleştirici bir temel oluşturmuştur. Burada Türklük, ırka dayalı bir anlam taşımamaktadır. Her kökenden gelen vatandaşların vatandaşlığı ve ulusal kimliği anlamına gelmektedir.

Türkiye Barolar Birliğince R. Aybay, S. Batum, F. Bilir, E. Göztepe, K. Kanadoğlu, F. Sağlam, O. Uygun ve T. Ergülün katılımıyla oluşturulan kurulca hazırlanarak, 400 sayfayı aşan bir kitap biçiminde 2007 yılında yayımlanan Anayasa Önerisinde, öteki anayasal konular gibi vatandaşlık (yurttaşlık) da gerekçeli bir madde biçiminde düzenlenmiştir. Öneride temel ilke şöyle konulmuştur: Türk ulusu, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarından oluşur.

Gerekçede şu açıklama vardır: Türk ulusu, Mustafa Kemal Atatürkün 1934 tarihli Medeni Bilgilerkitabında verdiği tanımla; köken, din, dil gibi farklılıklar dikkate alınmaksızın yurttaşların tümü olarak ifade edilmiştir. Ulusun, tüm yurttaşlar için ortak ve birleştirici bir kavram olarak bu şekilde belirtilmesi, çağdaş anayasal ilkelere ve günümüz demokrasi ve insan hakları anlayışına uygun bir yaklaşımdır. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı ırka veya etnik kökene dayanan değil, her kökenden gelen insanların ortak kimliği anlamına gelmektedir.

Sonuç

Uyrukluk Konusunda Avrupa Sözleşmesi, vatandaşlığı (uyrukluğu) şöyle tanımlamıştır: Uyrukluk, bir kişiyle bir devlet arasındaki hukuksal bağı ifade eder; kişinin etnik kökenini göstermez.

Org. Başbuğun yıllık değerlendirmekonuşmasından sonra, vatandaşlık konusunun, önümüzdeki dönemde siyasal ve hukuksal planda tartışmalara konu olacağı anlaşılmaktadır. Devletin temel ögelerinden biriyle ilgili olan vatandaşlığın (yurttaşlığın) temel ilkesinin anayasa ile belirlenmesi gerekir. Bu ilke, devletin çağdaş ve demokratik niteliği açısından da önemlidir. Vatandaşlık, etnik, dinsel vb. ayrımlardan uzak, kişiyle devlet arasındaki hukuksal bağdır.

Türkiye Barolar Birliğinin 2007 Anayasa Önerisi, başka önemli anayasal konularda olduğu gibi vatandaşlık konusunda da araştırmalara katkı yapacak bir çalışmadır. Önerinin Türk ulusu, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarından oluşur hükmü, vatandaşlık konusunda ortak bir anlayışa temel olabilir.

 

Prof. Dr. Rona AYBAY


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler