Osmanlı Bilim Ortamından TÜBİTAK'a

Fatih'in bilgisine hayran olup genç yaşta kendisine hoca yaptığı ilk İstanbul kadısı Hızır Bey'in oğlu ve 1479'da bir yıl sadrazamlık yapan Sinan Paşa bir kelamcı (mütekellim) ve şairdi. Maarifname adlı kitabında aklın yaşamak için gerekli olduğunu, fakat şeriat karşısında susması gerektiğini söyler. (M.Tolun , Tazarruat, çeviri, Tolun'un girişinden) 15. yüzyıldan sonra Osmanlı bilimi bu aşamada kalmıştır. Bugünün insanlarının hiç okumadıkları Osmanlı düşünce tarihinden bazı olayları anımsamak gittikçe daha gerekli oluyor.

Yayınlanma: 17.04.2009 - 08:55
Abone Ol google-news

Cehalet hastalığının geçmişinden örnekler: 1571 yılında Müneccimbaşı Mustafa Çelebi’nin yerine Taküyiddin Bin Ahmed Dımışki adlı bir Mısırlı Astronom, müneccimbaşı olarak atanmıştı. Onun ziç hesaplarının düzeltilmesi için yeni rasatlar yapmak istemesi üzerine III. Murat Tophane’de bir gözlemevi yaptırmıştır (1578). (Osmanlı başkentinde bu tarihe kadar bir rasathane olmaması da ilginçtir.)

Taküyiddin, Galata gözlemevi yapıldıktan sonra burada yaptığı gözlemleri içeren ünlü bir astronomi kitabı yayımlamıştı. Ne var ki yapılan gözlemevi, üç ay sonra Şeyhülislam Şemseddin Efendi’nin gökleri gözlemenin uğursuz bir şey olduğunu ve devletin mahvına sebep olacağını anlatan arizesi (jurnalı) nedeniyle Sultan III. Murat tarafından yıktırılmıştı.

Evliya Çelebi aynı yerde bir müneccim kuyusunun da IV. Murat zamanında müftü Yahya Efendi’nin fetvası ile doldurulduğunu yazar. IV. Murat dönemi bilim düşmanlığı ile maluldur. Padişahın başhekimi Emir Çelebi, Enmuzec-ut-Tıp adlı kitabında kendi deneyimi olmadan eskilerin söylediklerini kabul etmenin doğru olmadığını yazan bir bilim adamı idi. Fakat düşmanlarının fitnelemesi üzerine Emir Çelebi, sultanın zoruyla çok miktarda afyon yedirilerek 1638’de intihara zorlanmıştı.

IV. Murad (1623-1640) döneminde medreselerde okutulan Akaid-i İslam kitabında, ilmihal dışında öğretilen derslerin yaşamsal bir önemi olmadığı anlatılıyordu.

Kâtip Çelebi Mizan ül-Hakk adlı kitabında, Abbasi döneminde Hakayik-i Eşya (müspet ilim) geliştiğini söylerken kendi döneminin tutuculuğundan şikayet eder. Felsefe ve müspet ilimlerin medreselerden kaldırıldığını ve ‘Rum’da suk-i ilme kesat geldiğini’ söyler.

Ali Paşa, rüştiye ve idadilerde okutulacak bir dünya tarihi için Türkiye’de yazacak biri olmayınca, Fransızcadan bir kitap çevirtmişti. İlgili Maarif Encümeni kitapta yazılanların Kısas-ı Enbiya’ya uymadığı nedeniyle okullarda okutulmasına izin vermemişti.

Tanzimat, rüştiye ve idadileri açarak Türkiye’de eğitime büyük bir sıçrama getirmiştir. Mordtmann Isparta’da Türk nüfusun yarısı kadar olan Rumların, Türklerin bakımsız ve hocasız rüştiyelerine karşı, hocaları Yunanistan’dan gelen bakımlı iki rüştiyeleri olduğunu yazar.

II. Darülfünun açıldığı zaman (1870) Hoca Tahsin Efendi oksijensiz yanma olmadığını göstermek için öğrencilere bir deney yaptığı, arkadaşı olan Cemaleddin Afgani ise biraz liberal bir konferans verdiği için üniversite kapatılmış ve 1909’a kadar doğru dürüst çalışmamıştı.

Bu Türkiye’de cehaletin neden hâlâ ağır bir hastalık olduğunu anlatan bir geçmiştir. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda Türkiye’de okuma yazma oranı %10’du. Köyde okuma yazma yoktu. Onlar da nüfusun %90’ı idiler. Türkiye’nin en büyük kara deliği okumamış olmaktır.

Müteferrika Matbaası 1727-1794 arasında ancak 18 yıl açık kalmış ve sadece 18 kitap basabilmişti. Avrupa’da 1450-1500 arasında yirmi milyon cilt kitap (yapıt sayısını bilmiyorum) basılmıştır. Bu sayı da bugün Türkiye ile Avrupa arasındaki kültür yoğunluğunun değişmediğini gösterir.

 

Evrim yalnız değil

Dünyada hiçbir çağdaş ülkede evrim kuramının okutulmadığı bir devlet okulu yoktur. Türkiye’ye ilk kez Ahmet Mithat Efendi tarafından getirilen evrim kuramına karşı çıkmak onunla ilişik olarak şu bilimlere de kuşkuyla bakan insanların varlığını kanıtlar: Jeofizik, jeoloji, mineroloji, paleontoloji, antropoloji, biokimya, biyoloji, genetik ve evren araştırmaları.

Çağdaş toplumların düşünsel ve psikolojik yapısı şizofreniktir. Amerika’da bir kitapçı dükkânına girerseniz, New Age diye bir bölüm görürsünüz. Bu akım geleneksel Batı kültürünün dinde, tıpta, çevrede, musikide ve genelde bilimsel dünya görüşüne karşı çıkan birtakım inançlar karmaşasıdır. Bir ticari yayıncılık etkinliğidir. Amerika dünyanın en kalabalık bilim ordusuna, en büyük bilimsel araştırma olanaklarına sahip, araştırma kurumları zengin ve örgütlenmiş bir toplumdur. Bilim karşıtları da yetiştirir. Bunlar teknolojinin en son olanaklarını, tıbbın en son gelişmelerini kullanır fakat fakir insanların hayal bile etmeyecekleri batıl inançlarla yaşarlar.

Ne var ki fakir toplumlarla zenginler arasında bir fark var. Amerika dünya bilimine ve en üst düzey teknolojiye sahip olmaktan vazgeçmeden, Amerikan toplumu homoseksüellerin evlenmesine, pornoya, alternatif yaşam şekillerine izin verebilir. Bu çocuğunu besleyip şımartan ve acayipliklerine göz yuman çok zengin bir ailenin davranışına benzer. Olasılıkla kendi intiharını bile besleyen ilkelliklere de izin verebilir: Silah taşımak gibi. Bunlar bir demokratik özgürlük gösterisi olarak algılanmaktadır.

Ama karnı aç toplumların buna tahammülü olanaksız. Araştırma yapacak parası olmayan üniversiteleri ‘evrim kuramı’ konusunda kuşkuya düşürecek politikalar, toplumu çobanlığa geri çevirebilir. Bize otomobille birlikte, New Age’i de alalım, Amerika’ya benzeyelim düşüncesi topal bir düşüncedir.

Nasıl demokrasi bir kuram değil bir uygulama ise evrim kuramı da biyolojik bilimler için bir gerçektir. Genom projesi Amerika’da gerçekleşti. Evrim kuramını destekleyen yepyeni bir bilim. Dünyada evrim kuramının öğretilmediği çağdaş bir ülke yoktur. New Age’in bir moda olduğu Amerika’da dünyanın en güzel evrim ve jeoloji kitapları basılır.

 

İnsan şizofrenisinin kaynağı

B. Russel, Batı Felsefesi Tarihi adlı kitabında modern felsefenin ortaçağ düşüncesinden farklı bir akli bakışa dayandığını söyler. Bu bakışın en önemli bileşeni kilise otoritesinin azalışı ve bilimin otoritesinin artmasıdır. Sorunu yanlış anlamazsak modern çağda kilise etkisinin azalması, dinin yaşamsal etkisinin azaldığı anlamına gelmiyor. Sadece bilimsel düşüncenin güçlenmesi anlamına geliyor. İnsan şizofrenisi de bu ikiliği yaşamaktan kaynaklanıyor.

Türkiye’de Aydınlanma devrimine yapılan vurgu laiklik bağlamında doğrudur. Fakat Türkiye’de iyi anlaşılmamış bir olgu var. Türkiye’de bir kilise yoktur. Din Osmanlı döneminde de, Cumhuriyet döneminde de zaten devlet yönetimi içinde örgütlüdür. Din ve devlet olarak her iki dönemde de, aynı devlet kurumsallaşmasının parçasıdır. Osmanlı döneminde de Cumhuriyette de kontrol devletindir.

Bugün New Age, dini inancın güçlenmesi gibi olgular dünyanın bilimden uzaklaştığı anlamına yorumlanamaz. Bilim-sanayi- üretim üçlüsü kapitalizmin varlık nedenidir. Yakın gelecekte enerji yokluğu, iklimsel değişiklik, açlık dünyayı bilime daha çok bağımlı kılacaktır.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra dünya çapında bilimsel bir işbirliği gösterisi 1957’deki Uluslararası Jeofizik Yılı idi. O sırada Amerika’da basılan 3 centlik pulda güneş yüzeyindeki sıcak gazların varlığını gösteren bir resim vardı. Onun üzerine de Michalangelo’nun Capella Sistina Şapeli’nde yaptığı yaratılış sahnesinde Tanrı’nın Adem’e hayat verişini gösteren birbirlerine uzanmış iki kol ve uzanan işaret parmakları yerleştirilmişti. Bu, eski ve yeni yaratılış kurgularını psikolojik olarak birleştirmeyi amaçlayan bir simgesel tablo idi.
 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler