Fotoğraf karanlık bir uğraş

Mehmet Turgut fotoğraflarında zihnindeki bir görüntüyü yakalamaya çalışıyor. Gerçeği belgelemek gibi bir derdi yok. Fotoğraf çekmesinin temelinde de manevi tatmin ve ego yatıyor, sanat sonra geliyor. Önemli olan ise narsizmle barışarak bu işe başlamak.

Yayınlanma: 22.04.2009 - 09:17
Abone Ol google-news

Mehmet Turgut 1977 Ankara doğumlu. Fotoğrafçı bir ailenin üçüncü kuşak üyesi. İsmini fotoğrafçı olan dedesinden alıyor. Uzun yıllar teorik fotoğrafçılık, baskı teknikleri, boyama, kara kalem ve fotoğraf işleme üzerinde çalışmış. Sonra da artık zamanının geldiğine karar verip kendisini kurgusal fotoğraflar üretmeye ve çekmeye adamış. Viyana'dan İtalya'ya birçok Avrupa ülkesinde sergiler açmış, ödülleri de var. Vesikalık ve düğün fotoğrafı çekerken, İtalya'da sergi açmasının büyük bir değişim olmadığını söylüyor, çünkü kendini ve geçmişi inkar etmemenin ölümcül bir hata olduğunu düşünüyor.  Mehmet Turgut'un fotoğraflarındaki ana renk siyah. Sanatçı karanlık fotoğraflar çekmeyi seviyor, çünkü siyah onun için mücadele kadar kırılganlığı da simgeliyor. Turgut şimdi de alternatif medyanın tanınmış ismi Eren Erdem'in menajerliğinde çalışmalarını sürdürüyor. İşte Mehmet Turgut'un fotoğraf evreni üzerine anlattıkları...
 

-Sizde fotoğrafçılık ailenden gelen bir gelenek. Sen ne zaman başladın?

Dedem çok eskilerde, elektrik olmadığı zamanlarda, babaannemle birlikte yorganlardan karanlık oda hazırlayıp, gaz lambası ışığı altında baskı yapıyormuş. Hatta bir erkeğin, kadının fotoğrafını çekebilmesi bile sorunmuş. Dedem de kadın fotoğrafı çekemediği için babaanneme fotoğraf çekmeyi öğretmiş. Bu yüzden midir bilmem, babam da bu konuda sert ve idealistti. Bunu bir aile geleneği olarak görüyordu ve kim ne yaparsa yapsın mutlaka fotoğrafçılığı bilmesi gerektiğini düşünüyordu. Keza, ağabeyim ve ablam da başka meslekteler olmalarına rağmen çok iyi fotoğraf çekerler. Ben ise fotoğraf makinesini elime yedi yaşında aldım. İlk zamanlar  fotoğraftan kaçtım, ama o kovaladı. Bundan yedi yıl önce ailemin fotoğraf stüdyosunda çalışırken, “ben niye ruhumu fotoğrafa teslim etmiyorum” dedim ve kendim için fotoğraf çekmeye başladım. Zaten yıllarca teknik anlamda fotoğraf çekiyordum, artık “zamanım geldi” diye düşündüm.

 

- “Zamanım geldi” dedin. O noktadan sonra fotoğraf çekmenin nedenleri de değişti sanırım.

Bunu kendim için yapıyorum. Bu gerçek bir tatmin. Yani her şeyin başı ego, ondan sonra hisler ve duyguların işe ve sanata aktarımı devreye giriyor. Sanata da o zaman yaklaşıyorsun. Ben de narsizmimle barışarak işe başladım. Yıllar önce vesikalık ve düğün fotoğrafı çekiyordum. Sonra İtalya'da sergi açtım. Evet, bu kulağa farklı geliyor, ama değişen bir şey yok. Kendini ve geçmişi inkar etmek ölümcül bir hata. Biz ise bunu yapmayı severiz.

 

-Fotoğrafta ne görmek istiyorsun?

Benim derdim görsel anlamda yapabileceğim en iyi şeyi sunmak. Elbette bu kendi gözümle görmek istediğim şey, ama sanat bu dur. Yani bencilliktir biraz... Özgün ve özgür şeyler yapabilmenin peşindeyim. İnsanların gözlerini taciz edecek ve seyredilebilir işler yapmaya çalışıyorum. Zaten benim fotoğraflarım herkese hitap ediyorsa bir sorun var demektir. Pek çok kişi de onları beğeniyor, ama burada bir soru işareti geliyor aklıma, çünkü herkese yakın olmak gibi derdim yok. Aslında bu beğenme değil, farklı bir şeye gösterilen ilgi. Yani resime bakıp bir anlam verememe durumu çoğu zaman sevmek olarak algılanıyor.

 

-Fotoğrafların hep karanlık, kederli. Melankoli taşıyor. Rengin siyah sanırım.

Evet, siyah ana rengim. Ben de siyah bir adamım. Siyah hem güçlü hem kırılgan. Yani hem mücadeleyi, hayata karşı kalabilmeyi hem de kırılganlığı anlatıyor. Zaten fotoğraf her anlamda karanlık bir uğraş.

 

-Karelerin, animasyonla, gotik resimlere insanlara uygulanmış hali gibi. Nasıl bir düş dünyası bu?

Sürekli kayıt halinde ve bize rağmen çalışan bir zihnimiz var. Benim zihnimdeki çizgi roman kayıtları arşivi de çok geniş. Annemden yediğim bir tokat, karşılıksız aşklar yüzünden kafamı vurduğum duvarlar zihnimin kuytularında. Bunlar da fotoğrafı çekerken bir an da parça parça geliyor. İşte sanırım bu zamansız gelen şeye ilham diyorlar.

 

-Fotoğraflarına bilgisayarla ne kadar müdahale ediyorsun? 

Ben kafamdakini fotoğrafa yakalamak için çok emek harcıyorum. Bilgisayarla müdahalenin sınırlarını zorlamama rağmen, kurallarım var. “Sis makinesine ne gerek var, ya da niye boyalar için saatler harcıyorum” demedim hiç. Yani kırçıllı bir fon istediğim zaman bir torba çimento alıp onu kararım. Mesela Hayko Cepkin'in fotoğrafların çekerken, üç buçuk saatlik bir makyajdan sonra onu toprağa gömdük ve çekimi yaptık. Çünkü o ruha ulaşması için onun toprağın kokusunu duyması gerekiyordu.

 

-Hayko Cepkin demişken, Cem Adrian, Yüksek Sadakat ve Ogün Sanslısoy için de
albüm kapağı çekimleri yaptın. Çekimi neye göre yapıyorsun?

Sen de müzik yazıyorsun, bilirsin. Onları dinlemeden, içselleştirmeden, dertlerini anlamadan bir çalışmak çok zor. Önemli olan bir karşılaşma yaşamak.

 

-Fotoğraflarında bedenleri sıkça kullanıyorsun, ama erotizmden uzak estetik bir anlayışın var.

Çıplak bedenlerle fotoğraf çekerken seksi ve erotizmi görmüyorum. Eğer erotik şeyler çekmem istenirse o zaman erotik çekerim.

 

http://www.cumhuriyet.com.tr/?im=galeri&kid=129&sn=1#sd


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler