"Derneğe sızan bir polis bize komplo düzenledi"

Ergenekon'un 12. dalgasının en çok konuşulan ismi, ABD'de bulunan ve hakkında gözaltı kararı bulunan, ÇEV Başkanı Gülseven Yaşer ile Cüneyt Özdemir Washington'da bir söyleşi yaptı. PKK iddialarından, iddianamede haklarında yer alan bilgilere kadar pek çok soruya Yaşer cevap verdi.

Yayınlanma: 06.05.2009 - 12:42
Abone Ol google-news

Ergenekon soruşturmasının 12. dalgasının en çok konuşulan ismi, Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) Başkanı Gülseven Yaşer ilk kez beşNbirK programına konuştu. ABD’nin başkenti Washington’da, beşNbirK programının yapımcısı Cüneyt Özdemir’in sorularını yanıtlayan Gülseven Yaşer merak edilen pek çok soruya cevap verdi.
 
Yaşer, ÇEV’in kuruluş amacı ve faaliyetlerinden, Ergenekon soruşturmasında neden hedef gösterildiğine dair tüm soruları yanıtladı.
 
Cüneyt Özdemir’in ‘siz kaçak mısınız?’ sorusunu, ÇEV Başkanı Yaşer şöyle yanıtladı: ‘9 Ocak 2009’da ABD’ye geldim. Zaten bu çıkışlar da, pasaportta tarih olarak belirgindir. Tamamen gerçek dışı. Bana 4, 5 sene evvel yine strese bağlı olarak tiroid bezi kanseri teşhisi kondu ve ABD’de ameliyat oldum. Hastalık 2-3 defa tekrarladı ve biliyorsunuz, o tedaviler çok garip, kurşunlu odada kalıyorsunuz 2-3 gün ve gece, kimseyle temas etmiyorsunuz. Şimdi son olaylar sonucunda yine tekrarladı ve şu anda tedavideyim.’
 
Cüneyt Özdemir’in Gülseven Yaşer ile yaptığı söyleşide sorduğu sorulardan biri de neden ABD’den dönmediğiyle ilgiliydi. Yaşer, Özdemir’in bu sorusuna şu yanıtı verdi:
 
Cüneyt Özdemir: Şimdi çekineniz var mı, çünkü Türkiye’ye geldiğinizde göz altına alınacaksınız, belki de tutuklanacaksınız? Çekindiğiniz için mi dönmüyorsunuz yoksa?

Gülseven Yaşer:  Hayır, bu tedavinin devam etmesi lazım. Aksi halde kendimi ölüme doğru götürmüş olacağım. Önce sağlık önemli benim için gerçekten ama Türkiye’de oluşagelen olaylar muhakkak aydınlığa kavuşacaktır ve ben tedavim biter bitmez Türkiye’ye döneceğim ve bağımsız Türk adaletinin karşısına çıkacağım. Zaten inanıyorum ki bu tamamen gerçek dışı beyanlar ve suçlamalarla ortaya çıkan bir olaydır. Göreceksiniz, bütün bu gözaltına alınanlar, tutuklananlar hakkında, mahkemelerin sonunda biz beraat edeceğiz. Beraat sonrasında da kamuoyunun karşısına çıkarak gerçekleri bir kez daha dile getireceğiz.
 
C.Ö.: Siz 2. iddianameyi okudunuz mu? Çok ciddi iddialar var hakkınızda, farkında mısınız?
G.Y.: Çok genel hatları ile okuyabildim. Ben de farkındayım…
 
C.Ö.: Mesela sizin e-mail adresiniz nedir? [email protected] sizin adresiniz mi? Kullanıyor muydunuz?
G.Y.: O değil, değişti. 2-3 sene önce kullanıyordum. Benim adıma başkaları sahte elektronik postalar düzenleyeme başladılar ve daha sonra biz Superonline’a başvurduk ve o tarihlerde asla böyle bir şey olmadığı söylendi.
 
C.Ö.: İnanılmaz bir iddia var. Siz 23 Ocak 2002 tarihinde Hayri Canöz isimli kişiye bir e-mail göndermişiniz. Tanıyor musunuz bu kişiyi?
G.Y.:Gerçek değil efendim. Evet tanıyorum.
 
C.Ö.: Ve bu e-mail’e göre diyorsunuz ki “Sevgili Mesut, Fethullah davasıyla ilgili aleyhte yeni tanıklar bulmamız lazım. Bizim avukat Hüseyin Bey mahkemenin dönebileceğini söyledi. Şu bizim Serhat’ın bir akrabası varmış. Cihat isminde bir çocuk. Biraz para vererek Fethullah aleyhinde mahkemeye çıkartmayı düşünüyorum. Bu konuda bizim emekli Albay Cem Bey de çocuklarla konuşarak teklifin sanki askerden geldiğini ima edecek ve benimle irtibatta olduğunu söylemeyecek.” Buraya kadarını bir konuşalım isterseniz…

G.Y: Bu tamamen gerçek dışı, çünkü biz bununla mahkemeye gittik. 3 numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılandık ve bu maillerin sahte olduğu orada ispatlandı. Tekrar gündeme getirip ayrıca iddianameye koyabiliyorlar. Bu ayrıca korkunç bir şey. Şimdi kimdir Hayri Canöz? Hayri Canöz bizim 2000 yılında ki Fethullah Gülen davasında, yani Ankara’da dava açılmıştı ya biz Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, ADD, Çağdaş Eğitim Vakfı olarak müdahil olmak istedik. Bizim müdahilliğimiz kabul edilmedi ama bu şekilde bize çok büyük bir karalama kampanyası başlatıldı. Tantan zamanında, kendisi İçişleri bakanıydı, kendisine başvurarak ‘bakın bize internet kanalı ile imzasız mektuplarla bizi yıldırmaya çalışıyorlar. Bizi yıldıramazlar ama lütfen siz bunun gereğini yapın’ dediler. O da beni İstanbul Emniyet Müdürlüğüne gönderdi ve bir toplantı yaptık. Ve ‘hocam hiç merak etmeyin’ dediler ‘biz inceleriz, size sonucu bildiririz ve gerekeni de yaparız cezalandırırız. Bunların isimleri, hepsi var bu mailler ve belgeler var elimizde.’
 
C.Ö.: Peki, bu Mesut Hayri Canöz kimdir?
G.Y.:Bu bir polis memuru idi. O zaman komiser yardımcısı idi ve terör şubesinde çalışıyordu ve benim İstanbul’daki Emniyet’teki toplantım sonrasında birkaç kişiyi araya sokarak 68’ler Vakfı Başkanı Haşmet Atahan’la gelerek ‘Hocam Fethullah Türkiye’ye hakim oldu. Ben Alevi’yim, kahroluyorum ve sizi toplantıda gördüm dışarıdan ve ne olur beni siz kimseye deşifre etmeyin, çünkü çocuğum var, ailem var. Ben size içeriden yardım etmek istiyorum’ dedi. Ve de geldi, bizim güvenimizi aldı ve bir yıl vakıfla beraber çalıştı.
 
C.Ö.: Sonra…
G.Y.: Fakat sonradan, Fethullah Gülen’in Ankara’daki DGM’deki karar aşamasında, vakıfta gizli çekim yaptığı ve benim seslerimi montajlayarak, benim görüntü ve seslerimi mahkeme başkanına verdiler ki, Fethullah Gülen masumdur ve bütün bu olayı Gülseven Yaşer ve arkadaşları planlamıştır.
 
C.Ö.: Albay Cem kim?
G.Y.: Albay Cem o sırada bizim için çalışan, halkala ilişkilerimizi götüren Cem Beydi bu 4,5 sene önceydi.
 
C.Ö.: Emekli Albay… Şu anda sizinle mi?
G.Y.: Evet emekli, hayır şu an değil.
 
C.Ö.: Aynı şeyin devamı çok ilginç devam ediyor. Diyor ki “Durumlar bildiğin gibi değil. Acilen yeni tanıklar bulmamız lazım. Fevzi Paşa ve Kemal Yavuz Paşa vasıtasıyla görüştüm. MGK Genel Sekreteri, o dönem MGK genel sekreteri idi Tuncer Kılınç’la bir kez daha bu konuyu görüşeceğiz.  Senin söylemek istediğin bir şey varsa bana mail olarak gönder veya 1 numaralı Bike’nin evinde görüşelim.” Bu isimleri tanıyor musunuz?
G.Y.: Efendim tabi tanıyorum. Efendim şimdi bir kere Kemal Yavuz Paşa bizim mütevelli üyemizdi. Fevzi Paşa’yı çok uzaktan tanıyorum. Çok sık ilişkilerimiz olmadı, fakat Tuncer Kılıç ile Milli Güvenlik Sekreteri olarak başımıza gelen olayları anlatmıştık, belgeleri sunmuştuk. İlgilenmişti gerçekten. Şimdi neden bu isimler var…
 
C.Ö.: Bike kim? “Bir numaralı Bike’nin evinde görüşelim.” Ne demek 1 numaralı Bike?
G.Y.: Efendim tamamen uydurma şeyler. Hepsi gerçek dışı. Nitekim iddianamede yer almış, tekrar tekrar Superonline’a soracağız bu tarihlerde böyle mailler geçti mi diye. Bunların hepsinin kayıtları var, hepsi ispatlanacak şeyler. Şimdi olay şudur efendim: İçimize girdikten sonra bu komiser yardımcısı, Emniyet mensubu, bütün telefonlarımız dinlenmeye başladı. Ben kimlerle telefonda konuşurum hepsini saptamış. Ne Kemal Yavuz Paşa’nın ve Tuncer Kılıç Paşa’nın, ne de Fevzi Paşa’nın bunlarla asla ilgisi yok. Sonra ben kamuoyuna şunu aktarmak istiyorum. Bizim Fethullah Hoca’ya suç itham etmemiz için gerçekleri bilmemiz lazım. Gerçekleri nereden bilebiliriz? Kendileri zaten kasetlerinde neyi düşündüğünü, bir din adamı olmasına karşın anayasal güçleri nasıl ele geçireceğini bizzat söyledi. Ben bunun üzerine daha nasıl gidebilirim?
 
 
 
‘Gülen hakkında bir kitap yayınladık her şey değişti’
C.Ö.: Biraz daha devam edelim. En kuvvetli delil olarak karşımıza gazetelerde bu çıkıyor. Deniliyor ki Bike kim? Tanıyor musunuz?
 
G.Y.: Bike Hanım o zaman yönetim kurulu üyemizdi. Bike Hanım, Bike Karabulut yönetim kurulu üyemizdi. Çok zaman bu polis bize dedi ki ‘eğer dışarıda görüşürsek beni deşifre etmiş olursunuz,s lütfen evde görüşelim.’ Rica minnet, yalvararak. Hatta, başka ihtiyaçları için bizden başka şeyler alarak, bu polis Bike Hanım’ın evinde görüşme imkanı sağladı.
 
C.Ö.: Peki,Polise suç duyurusunda bulunmadınız mı?
G.Y.: Bulunduk efendim. Bakın mahkeme safhasını bütün size getirdim. Görevden alındı önce, sonra çeşitli mahkemelerde ne yazık ki şöyle bir olay ortaya çıktı. Bu komiser yardımcısı sadece tek başına değil. Şunu anlıyoruz biz, hukuken tespit edildi ve tamamen organize bir hareketin uzantısı bu bize gelen. Geride bir organizasyon var.


C.Ö.: Mahkeme tarafından bir karar mı çıktı yoksa bu sizin öngörünüz mü?
G.Y.: Öngörümüz şöyle: ilk sefer görevden alındı. Tazminata hükmedildi bazı mahkemelerde. Fakat sonra aşama aşama onu kurtaracak raporlar hazırlandı Emniyet tarafından. Ve o en son davada beraat etti.
C.Ö.: Şimdi hukuk önünde beraat etmiş gözüküyor?
G.Y.: Tam anlamıyla değil. Henüz Yargıtay safhasında.
 
C.Ö.: En azından mahkemede yargılanıyor diyelim. Bu çünkü bu kavramlar çok tehlikeli kavramlar…
G.Y.: Şu an mahkemede yargılanıyor. Şimdi olay şudur efendim bizim 1999 yılında, başını söylemem lazım ki nereden bu polis bizim içimize girebiliyor? İki tane öğrenci bize başvuruyorlar. Bizim üniversite komisyonu ile konuşuyorlar. Onlara burs veriliyor, bu öğrencilere yardım ediliyor. İşte Fethullah Gülen’in okullarında kalmışlar. Izdırap çekiyorlar, ‘bize yardım edin’ diyorlar. Benimle tanıştırdılar, ben bu çocukları karşıma aldım, ‘gelin bakalım oğlum, nedir?’ dedim. O sırada Fethullah Gülen ağlayarak çok tuhaf bir şekilde boy gösteriyordu.  
 
Bu kasetler Fethullah Gülen’in kendi karargahında, bizzat kendi müritlerine verilmek üzere, kendi inananlarına verilmek üzere hazırlanan özel kasetler. Ne oldu biliyor musunuz? Biz “Hocanın Okulları” adlı kitabı Sivil Toplum Kuruluşları Birliği tarafından yayınladıktan sonra inanılmaz davalarla karşılaştık. Tazminat, ağır ceza davaları, inanılmaz bir şey. Ben 2000 yılına kadar TRT’de 22 sene çalıştım, Vehbi Koç ile çalıştım ama asla mahkeme yüzü görmemiştim. Şu anda sayısını bilmediğim mahkemede hesap vermek zorunda kaldım ve hepsinden beraat ettim. Olay şudur: Bu kitaptan sonra bu çocuklar hayatlarını anlattılar. Ve o kitap basıldı “Hocanın Okulları” ve daha sonra bir basın toplantısı yaptı bu çocuklar ve ikisi de orada basının karşısına çıktılar. Sualler soruldu ve bütün bu kayıtlar mevcut. Ondan sonra benim, bizim gibi kitaba destek verenlerin hepsi gözaltında tutuklu isimler. Çok ilginç.
 
C.Ö.: Yani siz bu yüzden mi gözaltına alınıp tutuklandığınızı düşünüyorsunuz?
G.Y.: Kesinlikle. Çünkü 10 yıl önce başlayan suçlamalar aynı şekilde 10 yıl sonra karşıma gözaltına alınma ve hukuki bir dava olarak sonuçlandı.
 
‘1999 depreminden sonra Dünya Kiliseler Birliği’nden yardım aldık’
C.Ö.: Aynı mailin devamında çok ilginç bir iddia var. Bu mailde, doğru veya yanlış bilmiyorum ama iddianamede yer aldığı için size aynen sormak istiyorum. “Sakın telefonda açık konuşma. Dünya Kiliseler Birliği ile Lions’lardan Arif  Bey vasıtasıyla para yardımı sözümü aldım. Hiç korkma her şey yoluna girecek.” Nedir bu Dünya Kiliseler Birliği?
G.Y.: Tamamen gerçek dışı… Şimdi bakın deprem zamanında, 1999’da Sakarya depreminde biz çok aktif olarak çalıştık. Bir gençlik merkezi açtık. Sakarya üniversitesi tamamen yıkılmıştı. Bir öğrenci yurtluğu yaptırdık, çocuk ve gençlik kulüpleri açtık. Orada hakikatken çok aktif olarak çalıştık. Şimdi o cümleyi okur musunuz efendim?
 
C.Ö.: ‘Dünya Kiliseler Birliği ile Lions’lardan Arif Bey vasıtasıyla para yardımı sözümü aldım. Hiç korkma her şey yoluna girecek.’
G.Y.: Bakın efendim tamamen gerçek dışı…
 
C.Ö.:
Arif Bey kim?
G.Y.: Arif Bey o zaman yönetim kurulu… Bu polis içimizde çalıştığı zaman yönetim kurulunu biliyor. Beraber çalıştık bir sene içersinde, dedi ki ‘hocam ben de bileyim tanık çocukların kim olduklarını, çok zor durumdalar ben onlara yardım edeyim. Maddi ve manevi destek veririz. Çocukları koruruz’. O çocuklarla beraber, o tanıklarla beraber bütün adreslerini bunlara verdik. Yönetim kurulunda kimler var, kimlere burs veriyoruz. Ben diyordum ki ‘aman bak yanlış bir şey yapmayalım.’
 
C.Ö.: Dünya Kiliseler Birliği’ nden mi para alıyordunuz?
G.Y.: Deprem sırasında Dünya Kiliseler Birliği sayısız kuruluşa para göndermiş. Biz de onlar arasındayız ama belki 80-90 kuruluş ondan para almış vaziyette. O ani şeyle deprem sırasında…
 
C.Ö.: Yani siz aldık diyorsunuz?
G.Y.: Tabi kesin aldık. 2000 dolar civarında almışızdır. Ama bütün bunlar resmi kanallar vasıtasıyla olmuştur. Asla hukuk dışı hiçbir vakıf yardım almamıştır. Bütün bunlar hukuki yollarla…
 
C.Ö.: Lions’lara girmiyorum çünkü onlar legal dernekler… Fakat American Board diye bir yer var. Nedir Amerikan Board?
G.Y.: Sağlık  Eğitim Vakfının bir kuruluşu zannediyorum. Tam emin değilim.
 
C.Ö.: Sizin American Board ile ilişkiniz nedir?
G.Y.: Aynı şey. Dünya Kiliseler Birliği ile beraber American Board ile de deprem sırasında ortak projeler yürütülmüştür. Bütün bu projelere, çok emin olarak söylüyorum, gerektiği yerden izin alınmıştır. Ve depremde zaten çok komik rakamlar bunlar…
 
C.Ö.: Sadece deprem zamanında mı alındı?
G.Y.: Ondan sonra asla.
 
C.Ö.: Hiç mi olmadı?
G.Y.: Hayır. Olamazdı çünkü o vakıf çok farklı bir vakıf. Bizim Çağdaş Eğitim Vakfı çok farklı çalışma, faaliyeti olan bir vakıf.
 
C.Ö.: Aynı mailin devamı, çok ilginç bir mail bu 8-10 başlıkta bir mail… “Şu PKK’lı Ramazan denilen çocuğa burs vermeye devam ediyorum ama resmi kayıtlarda göstermiyorum. Bu çocukla tekrar bir görüşmemiz lazım. İkna edebilirsek Fethullah aleyhine tanıklık yapalım. Yoksa işimiz yaş. Sevgiyle kal. Gülseven” “Yeni telefonumu vermişsiniz eski telefonum dinleniyor. Senin avea hattını da aldırıyorum.” Kim bu PKK’lı çocuk?
G.Y.: Efendim anlatayım. Bu Ramazan zavallı, hakkında bir dava açılmış ama çocuk beraat etmiş. Fakat bu polis bize geldiği zaman baktı listeye, bizzat verdim. ‘Aman dedim bir bak, bir problem olmasın.’ ‘Bu çocuk PKK’lı’ dedi, biz bursunu kestik. Fakat çocuk sonra bütün şeylerini getirdi. Bir şüphe altında bir ihbarla suçlanmış ama beraat etmiş. Buna rağmen hassas bir konu diye, yine de biz ona burs vermedik. Şimdi bu çocukla konuşmak istedi kendisi, yani biz vakıf içerisinde birbirimize yardım ediyoruz diye biliyorum. Çocuğa nasıl yardım ediyor karşılaştırdık. Kendisi de konuştu. Şimdi Süleyman hayattadır muhtemelen. Mezun olmuştur gitmiştir ama bütün bunlar gerçek. Ve ben şuna inanıyorum. Bu müthiş organize bir yıldırma hareketi. Kendisi terör şubesinde çalıştığı için bu kadarını düşünemem. Nasıl oturmuş bizim bütün telefon kayıtlarından, konuştuğumuz kişilerden, yönetim kurulu isimlerinden öyle bir senaryo yazmış ki muhakkak cezasını görecektir. Göreceksiniz mahkemede tüm bunlar ispatlanacak. Ve bu kişi, ben çok hayret ediyorum Cüneyt Bey, bu kişi geldiği zaman ellerimi öpüyordu “Hocam gidiyor Türkiye, ben sizi televizyonda izledim. Ne kadar duyarlı olduğunuzu biliyorum. Yardım edeyim” diyen bir insan. Ve sonradan bana bu şekilde uydurma…
 
C.Ö. : Gülseven Hanım burada inanılmaz bir iddiada bulunuyorsunuz. Arkamızda Beyaz Saray var. Bu kapalı kapılar ardında Hollywood filmi anlatıyorsunuz şimdi. Farkında mısınız, şu an anlattığınız şey hani birisi geliyor ve diyor ki ‘ben Fethullah Gülen ilgili sizlere şey yapacağım.’ Bir yıl boyunca sizin içinize giriyor bu, sonra sizi dinliyor, telefonlarınızı alıyor. Bu mailleri o mu düzenliyor?
G.Y.: Aynen.

C.Ö.: Emin misiniz?
G.Y.: Eminim.
 
C.Ö.: Mahkemeye başvurdunuz?
G.Y.: Aynen başvurdum. Benim şu anda konuştuklarım mahkemede başkanlığa sunacağım bilgilerdir.
 
C.Ö.:
Sundunuz mu, sunacak mısınız?
G.Y.: İtiraz dilekçemiz var yanımda zaten getirdim.
 
C.Ö.: Demek istediğim şu, siz bir olay anlatıyorsunuz. Mesut Bey diye biri geliyor size ve böyle şeyler yapıyor. Normal şartlarda mahkemeye gidip sizin hemen suç duyurusunda bulunmanız lazım. Böyle bir insan var aramıza girdi, yalan yanlış şeyler yaptı diye. Böyle bir şey yaptınız mı?
G.Y.: Tamamen yapıldı, bir klasör dosyamız var. Bunu biz sunacağız. Amerikan filmi diyorsunuz ya bu “Akbabanın Üç günü” gibi bir film. Bu maalesef bizim çok hafife aldığımız bir organizasyonmuş. Biz Fethullahçıları tesadüfen çocuklara yardım etmek için ortaya çıkardık. Burs verdik, üniversite mezunu olmalarını sağladık. Ama sonra başımıza gelenler inanın, zaten basında çıktı. Kaç defa aklandık biliyor musunuz Cüneyt Bey bütün bunlardan… 6 ayda bir Maliye’nin Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün, Milli Eğitim Bakanlığı’nın denetimlerine tabi olduk. Ve bütün o teftişlerdeki vakıf çok önemlidir. Dernek gibi de değil Vakıf hukuku çok hassas bir konu, bunu özellikle söylemem lazım bütün hepsinden beraat ettik. Teşekkür aldık müfettişlerden. 1 ay önce de aynı şeylerle, amaçlarla İstanbul Valiliği’nin vakfın kapatılması talebine, siyasetle uğraşıyor gerekçesiyle, Beyoğlu Savcılığı’nca takipsizlik kararı aldık. Diyor ki vakıf eğer bu görevleri yapmasaydı görevini yerine getirmeyecekti. Gülseven Yaşer ve vakfın yönetim kurulu tamamen amaçlarına uygun çalışmalar yapmışlardır. Gereğini yerine getirmişlerdir.
 
C.Ö.: Şener Eruygur’u tanıyor musunuz?
G.Y.: Tabii ki tanıyorum.

C.Ö.:
Nereden tanıyorsunuz?
G.Y.: Şener Eruygur Jandarma Genel Komutanı olduğu zaman onların bir önerisi oldu. Tüm sivil toplum kuruluşlarına öğrenci bursları konusunda destek vermek istediler. Bütün sivil toplum kuruluşlarını yani cumhuriyet değerleri, cumhuriyet felsefesi amacıyla çalışan tüm sivil toplum kuruluşları buna destek verdi. Biz de destek verdik. Ben gidip tanıştım. Ve şöyle bir proje gerçekleştirdik. Çok önemlidir. ‘1800 deniz yıldızı’ şeklinde bir proje başlattık. Bu nedir? 900 tane ilçemiz var. Her ilçeden ortaöğretim kurumundan başarılı ama maddi yetersizlikten okumayan çocuklarımıza öğrenim bursu vermeye başladık. Bu çocukları okullardan istedik. Bütün okullara yazılar yazıldı. Okul idaresi kendi çocuklarını seçtiler. Her öğrenciden başarı belgelerini devam ettirmek koşuluyla eğitimin sonuna kadar burs verdik.
 
C.Ö.: Şimdi Şener Eruygur 1. ve 2. iddianamede geçiyor. Siz Özden Örnek günlüklerini okuma fırsatı bulmuşsunuzdur. Şener Eruygur’un bir darbe planladığı iddiaları var, siz bundan haberdar mıydınız?
G.Y.:
Asla bir kere ben zaten bir de darbeci olarak vasıflandırılıyorum.
 
C.Ö.: O örgütün bir üyesi olarak hani darbenin psikolojik kanatının üyesi olarak anılıyorsunuz aynı zamanda.
G.Y.: Cüneyt Bey ben 12 Mart’ı ilk televizyonun Eğitim Kültür Sorumlusu olarak yaşadım. Ve 12 Mart’ta neler çektiğimi ben bilirim. Benim oradaki arkadaşlarım çok iyi bilirler. Ben görevden alındım ve pasif bir göreve verildim. Yayından alındım yani. Ondan sonra 12 Eylül’ü İstanbul televizyonunda prodüktör olarak çalışırken yaşadım. Gerçekten çok büyük problemler yaşadım. O dönemde benim darbeci olmam için kendimi reddetmem lazım.
 
C.Ö.: Peki hiç böyle kullanıldığınızı ya da derneğinizin kullanıldığınız hisettiniz mi?
G.Y.: Kullanılmak çok hoş olmayan bir ifade. Çünkü asla böyle bir şey olamaz. Biz nasıl kullanılmış olabiliriz. Bu güne kadar bütün anayasanın ve yasanın önerdiği çerçeveler içerisinde çocuklarımıza öğrenim bursu vermişiz. Okullar açmışız, yurtlar açmışız. Bunun dışında biz başka ne yapmışız.
 
C.Ö.: Ama darbe planlamalarında kimi sivil toplum kuruluşları haberdar ya da haberdar değiller ama bu darbe zihniyetindeki bazı insanlarında farkında olarak ya da olmayarak kullanıldığı iddiaları var en azından…
G.Y.: Onlar her şeyi söyleyebilirler. Ben şimdi Şener Eruygur’u tanıyan biri olarak söylüyorum. Öğrencilerimize çok zaman hitap etti. Her zaman Şener Eruygur, Kemal Yavuz Paşa her zaman demokrasiden, hukuk devletinden, hukuk devletinin özelliklerinden ve erdeminden bahsederlerdi. Asla böyle bir konu geçmemiştir. Ben onu hissetmedim bile, değil kullanılmak.
 
C.Ö.: Ama şimdi baktığınız zaman silah arkadaşlarının mahkeme tarafından tescil edilen kabul edilen günlüklerinde bir darbe planladığı, Ay ışığı, eldiven gibi birkaç darbe planı yaptığı da artık en azından mahkeme kararı ile bazı günlüklerde tescil edilmiş durumda. Daha bunun davası devam ediyor ama...
G.Y.: Cüneyt bey siz bana inanmıyorsunuz ama benim başıma Fethullah Gülen dolayısıyla gelen şu öykü var ya, Çağdaş Eğitim Vakfı’nın başına 10 yıldan beri gelmeyen kalmadı. Evim kurşunlandı. Tehdit altındayım, telefonlarım dinlendi. Şu anda İstanbul Valiliği’nin koruması altındayken bu olay başıma geldi. Benim Emniyet mensubunun, cumhuriyeti korumakla görevli olan bir polisin, bir komiser yardımcısının yaptıklarını anlatıyorum. Bu olayı yaşadığım için bütün olanları iftira olarak görüyorum. Çünkü ben onları yakından tanıdığım zaman asla hissetmedim. Şu var: Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üst düzey yöneticilerini tanıdım. Sonsuz saygı duydum ama hiçbirinden darbe ile ilgili en ufak bir şey hissetmedim.
 
‘İddianameyi okumadım’
C.Ö.: 2. İddianamede Danıştay ile ilgili ilginç bir mail var. Burada sizin kardan adam kod adlı birine 27 Temmuz 2008 tarihinde 00.02 sıralarında gmail.com kullanıcına gönderilmiş olan bir ihbar var. Biri sizi ihbar ediyor Emniyet’e. Diyor ki şöyle şöyle oluyor. Sizinle ilgili de şöyle bir şey geçmiş. ‘Yargıdaki işlerimize Ergun Poyraz üzerinden Ankara DGM Savcısı Hakan K., Danıştay’daki işlerimizi de Gülseven Y. üzerinden yürütüyorduk. Kürşat ile bir dava ile ilgili olarak Gülseven Y.’yi Ankara’ya davet etti. Gülseven’ i Ergün Poyraz ve biz resmi araçlarla alarak Danıştay’a  getirdik. Görüşme sonrasında konuyu hallettiği müjdesini verdi. Eski davalara ilişkin dokümanları da savcı Nuh Mete Yüksel’den temin edebiliyorduk.’ Var mı sizin Danıştay’a hiç böyle gitmişliğiniz?
G.Y.: Bizim davalarımızla ilgili olarak gitmiş olabilirim. Çünkü ben Mülki İdare mezunuyum. Orda benim arkadaşlarım vardı. Onları ziyaret etmiş olabilirim. Ama asla böyle bir dava için gitmedim. Ve ilk defa ben bunu duyuyorum. İddianameyi okumam lazım çok saçma sapan şeyler var.
 
C.Ö.: Hala okumadınız mı?
G.Y.: Ben nasıl okuyabilirim? Şunu biliyorum sadece, çünkü itiraz dilekçesini avukat bana gönderdi. Bana doktorum izin vermiyor. Ben bugün sizin karşınıza çıktım ama çok zor koşullarda çıktım.
Çok zor izin alarak çıktım gerçekten. Ama kamuoyuna bütün bildiklerimi açıklamak istediğim için bu koşullara razı oldum. Hemen şimdi sizden alacağım hepsini okuyacağım. İçimizdeki polis bütün bunları biliyor. Danıştay’a gittiğimiz zaman niçin gittiğimi bile biliyor olabilir ama uydurulmuş şeyler bunlar.
 
C.Ö.: Ergün Poyraz’ı tanıyor musunuz?
G.Y.: Evet yazar. Biliyorum. Çalışmalarını, kitaplarını her zaman okudum. O şekilde tanıyorum.
 
C.Ö.: Peki kitapları okumanın dışında bir tanışıklığınız var mı?
G.Y.: Muhakkak şimdi ben Ergün Poyraz’ı her zaman takdir ederim. Desteklemek isterdim ama imkanlarımız çok kısıtlı. Ergün Poyraz’ı son derece küçük imkanlarla çalışan bir kişi olarak tanıdım. Ne oldu biliyor musunuz, nerede tanıştık? Fethullah Gülen davasında müdahil olmak istemiş. Ve orada bakın şuna şahit oldum: Ona yapılan çok büyük bir teklif vardı. Valizle para getirmişlerdi. Tanıklık yapmaması için. O bunu reddetti ve tanıklık yaptı. Fethullah Gülen aleyhinde başına gelenlerin çoğu maalesef şimdi onun da…
 
C.Ö.: Peki Gülseven Hanım siz ÇEV diye bir vakıf kurdunuz. Gayet güzelde götürüyorsunuz. 155 arkadaşınızla kurmuşunuz. Amacınız Türk çocuklarını eğitmek ama bakıyoruz, ben size soruyorum iddianamede ismi geçen kişileri, kimi adı darbeye karışmış emekli komutanlar var. Çok siyasi taraflar var, acaba siz biraz fazla siyasetin içine girmemiş misiniz? Bir eğitim vakfının paşalarla, MGK genel sekreteriyle, emekli komutanlarla ne işi var?
G.Y.:Cüneyt Bey bir şey söyleyeceğim. Hemen hemen herkesin böyle bir ilişkisi olabilir. Kemal Yavuz Paşa bizim mütevelli üyemiz. Bundan fazla olağan bir şey yok. Vakıf kurulduğu zaman o da mütevelli olarak katılmış. Kendi arzusunu bildirmiş. Bunda anormal olan ne var? Şener Paşa emekli olduktan sonra az önce bahsettiğim proje, 1800 denizyıldızı diye başladı 3 bine, 4 bine çıktı. Proje son derece başarılı olarak Türkiye’de ilerlemeye başladı. Şener Paşa emekli olduktan sonra vakfa geldi ve girdi. Şimdi bir askerin, yüksek derecelerde çalışmış bir askerin emekli olduktan sonra, ‘hayır hiçbir yerde çalışamaz, sivil toplumda çalışamaz’ zihniyetini ben son derece yadırgıyorum. Bakın bizim sorunumuz ne biliyor musunuz Cüneyt Bey? Biz Türkiye’de yüzde beş insan bir sivil toplum kuruluşunda çalışıyor. Meslek sahibi insan kadınlarımız ve erkeklerimiz evde oturuyorlar ama ben ABD’de görüyorum yüzde 95’i bir sivil toplum kuruluşunda çalışıyor ve çok olağan karşılanıyor, takdir ediliyor. Bizde yadırganıyor yani.
 
C.Ö.: Yok ama bunu yadırgayan yok. Belki de bunlar soğutuyor insanları. Bu tür girişimler, insanların iyi niyetine, bizim sorguladığımız neden bunu emekli askerler yapıyor veya askerler yapmasın değil. Bir yanlış anlama olmasın Gülseven Hanım ama silah arkadaşları bir dönem ya da mahkeme kararları ile bir şekilde teşhir edilmiş artık ortalığa saçılmış bir darbe planlaması yapan insanların böyle girmesi ve sizin gibi iyi niyetli insanları söylüyorum ben.
G.Y.: Darbe planları ne zaman çıktı efendim, Şener Paşa ne zaman bizle çalıştı. Darbe Söylentileri…en son 2 yılın konusudur.
 
C.Ö.: Ne zaman çalıştı?
G.Y.: En son iki yılın konusudur.
 
‘Doktorlarım müsaade ettiğinde döneceğim’
C.Ö.: 2004 yılında planladığı söyleniyor?
G.Y.: Ben nereden bilebilirim, ben gerçekten hayret ediyorum. Ve yazık bu kişileri bizi nasıl iftira ile suçladıkları zaman nasıl itiraz ediyorsam onlara da itiraz ediyorum. Çünkü tanıdığım zamanlar asla böyle bir şey olmadı. Bizim sadece bu polisin yaptıkları bu kadar değil. 2002 yılında ne yaptılar biliyor musunuz? Yine benimle ilgili bir karar almışlar benim haberim olmadan derdest edilip getirilsin. Ne demek dedim? Elleri kelepçelensin Ankara’ya getirilsin. 2002 yılında ama mesela daha önce İçişleri Bakanı ile ANAP döneminde çok ilişkilerimiz oldu. Bütün bursları onlar kanalı ile götürdük. Anadolu’ya öyle gidiyoruz onlardan öyle destek alıyoruz. Bizim sivil toplum kuruluşu olarak bütün resmi kurumlarla bağlantımız vardır. Valiliklerle, İçişleri Bakanlığı ile Savunma Bakanlığı ile Milli Güvenlik Kurulu MGK ile neden oldu?
 
C.Ö.: Sivil toplum kuruluşu neden MGK ile bağlantısı olur?
G.Y.: Anlatacağım. Şimdi kelepçelenip getirilsin denildikten sonra ertesi günü o kararı kaldırıyorlar. Nasıl kaldırıyorlar bilmiyorum, İçişleri Bakanı müdahale etti tanıdığı için. Vakfa 35 polis giriyor, ben Ankara’daydım. 2002 yılında vakfı arıyorlar bütün her şeye el koyuyorlar ve orada kütüphanede PKK broşürleri bulduklarını söylüyorlar. Ayrıca kasetten de Sayın Nuh Mete Yüksel’in çok özel bir kasedi çıkıyor.
 
C.Ö.: O kaset ÇEV’den çıktı değil mi?
G.Y.: Çıktığı söylendi evet. Bakın şimdi ben biliyorum ki öyle bir şey yok. Ne yapmışlar bütün elemanları bir yere toplamışlar. Bizim 5 katlı binada dolaşmışlar etmişler. Akşam çıkarken ‘ahh bak kasada bu cd var. Ah’ kütüphanede broşür var.’ Ve bizi 3 numaralı DGM’ye gönderdiler. Yönetim kurulu olarak ben gitmeyeyim de kim gitsin MGK’ya? Gittik oraya, DGM’de bütün yönetim kurulu olarak yargılandık.
 
C.Ö.: Ne oldu sonuç?
G.Y.: Beraat ettik tabi. Biz ağır cezada da yargılandık, Atatürk’e hakaret etmekten. Neden? Çünkü Fethullah ona hakaret ettiği için kitabımızda onu bahsetmişiz. Ben gittiğim mahkemelerin sayısını bilmiyorum.
 
C.Ö.: Tuhaf bir durum oldu. Türkiye’ye dönmekte zorlanıyorsunuz sağlık nedenlerinizden dolayı ve neden olarak Fethullah Gülen ile ilgili açtığınız davaları gösteriyorsunuz. O da burada, o da aynı nedenlerden dolayı Türkiye’ye gitmiyor. Çok garip değil mi hayat Türkiye’de?
G.Y.: Belki de bunu bilhassa yaptı. Bir şey söyleyeceğim, ben bir din adamına her zaman saygı duymuşumdur. Hatta ilk bu konu ortaya çıktığı zaman bana yardımcılarını gönderdi. Neler teklif ettiler, size dünyayı dolaştıralım, okullarımıza götürelim. Ben kendim gidiyorum, görüyorum zaten dedim. Eğer arzu ediyorsa gelsin, ben o zaman İletişim Fakültesi’ndeyim, lisansa gidiyorum. Gelsin sizin hocanız ve öğrencilerin karşısında mülakat yapalım. Belki de söylendiği kadar suçsuzdur. Ama gelemedi, çıktı TV karşısına başkalarının sorularını cevapladı. Bakın Cüneyt Bey, ben cumhuriyet çocuğuyum, benim babam bir gazidir. İnandığım ilkelerden asla vazgeçmem…
 
C.Ö.:
Ne zaman döneceksiniz?
G.Y.:  Ben doktorlarım müsaade ettiği zaman hemen döneceğim. Gerçekten Türk bağımsız adaletinin karşısına çıkmak istiyorum. Yargıçlarımızın, cumhuriyet savcılarımızım karşısına çıkmaya hazırım.’


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler