85 yıllık çınar

Cumhuriyet gazetesinin kuruluşunun 85. yıldönümü coşkulu bir törenle kutlandı. Gecede, "63. Yunus Nadi Ödülleri" de sahiplerine sunuldu. Cumhuriyet gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Başyazarı İlhan Selçuk, "Fikirlerimiz işgal altındadır ve Cumhuriyet gazetesi şu anda yalnız. Baktığım zaman kimi arkadaşlarımız hapisteler. Sabahın köründe evler basılıyor ve insanlar, yazarlar bir takım yerelere götürülüyor hiçbir neden açıklanmadan" dedi.

Yayınlanma: 09.05.2009 - 07:19
Abone Ol google-news

Geleneksel yıldönümü etkinliği ve gazetenin 7 Mayıs 1924’te kuran Yunus Nadi’nin anısına bu yıl 63’ncüsü düzenlenen Yunus Nadi Yarışması ödül töreni, önceki gece Şişli’deki Grand Cevahir Otel ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. Törenin sunuculuğunu tiyatro sanatçısı Gülsen Tuncer üstlendi. Törende, Yunus Nadi ve Nadir Nadi’nin anısına, gazetemizin 1924 yılından 2009 yılına dek süren tarihinin anlatıldığı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihine ışık tutan belgesel gösterimi büyük beğeni topladı.

Ödül töreni öncesi konuşma yapmak için kürsüye çıkan Cumhuriyet Vakfı Başkanı İlhan Selçuk’u davetliler dakikalarca ayakta alkışladı. İlhan Seçuk, “Siz beni alkışlıyorsunuz ama ben içinizden biriyim. Kendi kendimizi alkışlıyoruz. Çünkü biz Cumhuriyetçiler, el birliği ile 20. yüzyılın ilk çeğreğinden 21. yüzyılın ilk çeğreğine büyük mücadelerle ulaştık” dedi. “Cumhuriyet bilinci diye bir bilinç var, bu bilinci sizler de iyi biliyorsunuz. Ben size ne anlatabilirim?” diye konuşan Selçuk, şöyle devam etti:

“Bu güzel günde her şey bana rüya gibi geliyor. Demek istediğimiz, demin izlediğimiz bu destan, rüya gibi. Şimdi bakın, 1920 demek İstanbul’un işgal altında olduğu yıl demek. Öyle bir yurt ki sokaklarda işgal kuvvetleri dolaşıyor. En başta İngilizler. Türk subayları işgal subaylarına selam vermek zorundalar. Bu sırada Yunus Nadi’nin evini işgal polisi basıyor ve Yunus Nadi bir sandığa saklınayor. O zaman biliyorsunuz eski evlerde büyük sandıklar vardı, Yunus Nadi bir sandığın içine giriyor. Eşi Nazime Nadi sandığın üzerine oturuyor. İşgal polisi geliyor, bakıyor etrafa, denetliyor, odaları geziyor ve Yunus Nadi’yi bulamayınca çıkıp gidiyor.

Nazime Nadi o zaman sandığın kapağını açıyor ve Yunus Nadi çıkıyor. Bunu bana Nadir Nadi anlattı. Şimri rüya gibi geliyor. Rüya gibi gelse de gerçek. Şu yaşadığımız an bize gelecekte rüya gibi gelecek. Rüya ve gerçek zaman zaman birbirine karışır ve insan hayatı da zaman ve mekan içinde rüya ve gerçeğin birbirine karışımıdır. Bir noktada Cumhuriyet gazetesinin tarihi size rüya gibi geliyor. Böyle bir gazete yeryüzünde yok. Olması da mümkün değil. Bu nasıl bir gazetedir ve bugünlere nasıl gelmiş? Bunu düşündüğünüz zaman inanılır gibi değil. Düşünün ki 1920’de dünyanın en büyük güçleri İstanbul’u işgal etmişler. Fransızlar, İngilizler, İtalyanlar vesaire... Şimdi bize rüya gibi geliyor, ama bugün yaşadığımız olaylar da doğrusunu isterseniz rüya gibi.”

“Geçmişin mirasını biz hepimiz omuzlamış ve içselleştirmiş durumdayız. Bu bizim insanlık bilincimizi yaratıyor” diye devam eden Selçuk, “Çünkü koskaca dünyada, İstanbul’da şu salonda bulanan insanların insan olma bilinci işte bu geçmişten geleceğe giden tarihi bir noktada insanın onuruna doğru verdiği mücadeden oluşuyor” dedi. Selçuk, bu durumun bir mutluluk olduğunu ve başka türlü yaşamanın olanaksız olduğunu belirtti. Selçuk, “Cumhuriyet gazetesi bugün 1924’teki durumunda. Beki daha kötü durumda” görüşünü dile getirerek sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı kazandıktan sonra Mustafa Kemal Atatürk, Yunus Nadi’yi çağırıyor. ‘Çocuk’ diyor, ‘Git İstanbul’a orada gazeteyi çıkar’. Cumhuriyet ilan edilmiştir ama İstanbul’da hilafat vardır ve İstanbul basını, şimdiki deyimiyle medyası, Ankara’yı ve Mustafa Kemal’i değil, onun karşıt güçlerini savunuyor. Atatürk, Yunus Nadi’ye diyor ki ‘Çocuk, İstanbul’a git. Cumhuriyet gazetesini çıkar ve bizim fikirlerimizi savun. Basında bir sese ihtiyacımız var.’ Bu durumda Yunus Nadi İstanbul’a geliyor. Cumhuriyet gazetesini çıkarıyor ama işi kolay değil. Çünkü mütareke basını o sırada İstanbuldadır ve mütarekenin bütün mirasını üstlenmiştir. Ankara’ya karşıdır ve elbetteki o sırada hilafeti ve aynı zamanda ülkeden ayrılmakla birlikte hala etkilerini sürdüren işgal kuvvetlerinin üstü kapalı olsa da yanındadır. Şimdi aradan aşağı yukarı 85 yıl geçti. Nerdeyse 100 yıla ulaşacağız. Şimdi baktığımız zaman durum nedir? Cumhuriyet gazetesi bugün neden yalnız? O zaman mütareke basını vardı. Mütareke basınını belki haklı görmek mümkün. Çünkü dünyanın en büyük kuvvetleri, başta İngilizler, Fransızlar olmak üzere İstanbul’u işgal etmişler. Bunlara karşı durulur mu? Durulamaz. Mütareke basının o zaman ki yazarları, bizim gençliğimizde tekrar yazmaya başladılar. Refi Cevat Ulunay değerli bir yazardı ama mütarekenin umutsuzluğu içinde kalemlerini Atatürkçülük, Kurtuluş Hareketi, Kemalizme karşı kullanmışlardır. Peki bugün acaba Cumhuriyet burda dururken buna karşı çıkan medyanın bir mazereti var mı? Hiçbir mazerati yok. Bugün Türkiye hem bağımsızlığını hem özgürlüğünü ve yeryüzündeki onurunu koruyacağı durumdadır. Bugün bir mazereti yok.”

 

"Cumhuriyet gazetesi yalnız"

İlhan Selçuk, Türkiye’nin değil ama fikirlerin işgal altında olduğuna dikkat çekerek Cumhuriyet gazetesinin de yalnız bırakıldığını vurguladı. Selçuk sözlerini şöyle tamamladı:
“Baktığımız zaman kimi arkadaşlarımız hapisteler. Sabahın köründe evler basılıyor ve insanlar, yazarlar bir takım yerelere götürülüyor hiçbir neden açıklanmadan. Hukuk devletine çok ters düşen baskınlarla insanlar içeri alınıyor. İnsan korkar, hepimiz korkarız, ben de korkarım. Aman bana ilişmesinler, ben biraz geri çekileyim, biraz sineyim, biraz öyle idare edeyim durumu, idare-i maslahat denen bir şey var. Bugün Türkiye’de bunu görüyoruz. Cumhuriyet gazetesi 85. yılında tekrar Türkiye’de laik Cumhuriyet’in kavgasını vermek sorumluluğu ile başbaşadır ve vazifesini üstlenmiştir.

İşte bu 85. yılda buluştuk. Bunun büyük bir zevki var, bunun bir acısı var ama bunun mutluluğu da var. İster içeride olun ister dışarıda insan gibi yaşamanın insana verdiği bir mutluluk bütün damarlarına yayılır. Ben insanım diyebilmek için bu mücadeleyi vermek lazım. Benim yaptığım iş, bizim yaptığımız iş çok büyüksenecek bir şey değil. Çalışma arkadaşlarımızla birlikte o tarihini gördüğünüz Cumhuriyet gazetesine layık olmaya çalışıyoruz. Görevimizi yapıyoruz. Herhangi bir kahramanlık yok, herhangi bir abartma yok. Alçakgönüllülük, görevini yapmaktır. İşte Cumhuriyet gazetesi ve Cumhuriyet gazetesinin tarihsel görevi 1924’te neyse bugün de o. Sizlere güveniyoruz, Cumhuriyet okurlarına güveniyor. Adlarını da koyuyoruz, ‘CUMOK’ diyoruz. Emin olun böyle bir gazete, böyle bir tarih, böyle bir okur, böyle bir mücadele şu anda yeryüzünde hiçbir yerde yok. Bu yüzden yüreğim rahat. Mutlulukla yürüyorum. Çünkü yaptığımız işin bilincindeyiz. Biz hepimiz yaptığımız işten çok mutlu ve onurlu olarak gazetemizin 85. yılını kutlamaya geldik. Türkiye’de bugün laik Atatürk Cumhuriyeti’ne inanan güçlerin tahmin edildiğinden daha büyük olduğunu biliyorum. Sırası geldiği zaman o güçler üstlerine düşeni yapacaklar. Hepinize çok teşekkür ediyorum, bu mücadaleyi kazanacağız arkadaşlar...”

 

“Ödüller saniplerine sunuldu”

Yunus Nadi’nin anısını yaşatmak, kültür, sanat ve yazın dünyamızı zenginleştirmek amacıyla bu yıl 270 kişinin katılımıyla 63’üncüsü düzenlenen Yunus Nadi Ödülleri sahiplerine sunuldu. 5 dalda toplam 8 ödülün verildiği yarışmada “Sosyal Bilimler Araştırması” ödülü, “Rus Basınında Türk Kurtuluş Savaşı ve Atatürk Devrimleri” adlı yapıtıyla Rasim Dirsehan Örs’e Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün tarafından verildi. “Roman” ödülünü Özcan Karabulut, “Amida Eğer Sana Gelemezsem” adlı yapıtıyla Hakan Yaman’ın “Fotoğraftaki Kadın” adlı eseri aldı. Karabulut ve Yaman’a ödülleri Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ve İstanbul Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Bülent Berkarda tarafından sunuldu. Gönül Çolak’ın “Komi ve Kemikler” adlı yapıtı ile Murat Özyaşar’ın “Ayna Çarpması” adlı yapıtı arasında paylaştırılan “Öykü” ödülünü Yıldız Teknik Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Ayhan Alkış ve UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik sundu. “Şiir” ödülünü “Çıplak Su” eseri ile kazanan Hüseyin Atabaş’a plaketi Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk tarafından verildi. “Karikatür” dalında Ali Şur ve Ahmet Ümit Akkoca arasında paylaştırdı. Şur ve Akkoca’ya ödülleri ise Türkiye Gazteteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç ve Cumhuriyet Vakfı Başkan Yardımcısı Alev Coşkun tarafından takdim edildi. Ödül törenin ardından yarışmacılar toplu fotoğraf çektirdi. Kokteylde Pınar Ertuğrul, Buket Ökten, Şule Çakar ve Burcu Oğuzöz keman dinletisi sundu.
 
Geceye siyaset, sanat, spor, iş ve eğitim dünyasının ünlü isimlerinin yanı sıra gazetemizin eski ve yeni çalışanları da katıldı. Kutlama törenine gelen isimlerden bazıları şöyle:
CHP İstanbul milletvekili Çetin Soysal, CHP eski Milletvekili Bülent Tanla, CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin, CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen, SODEV eski Başkanı Ercan Karakaş, PEN Yazarlar Derneği Başkanı Tarık Günersel, yazar Leyla Erbil, Orhan Birgit, DSP milletvekili Ahmet Tan, SHP Genel Saymanı İlhan Göğüş, Fenerbahçe eski Genel Sekreteri Köksal Özbek, Galatasaray eski As Başkanı Doğan Hasol,

Sanatçı ve yazarlar

Gülriz Sururi, Engin Cezzar, Suna Keskin, Aykut Oray, İzzet Günay, Selmi Andak, Korhan Abay, Mahmut Cevher, Nevra Bucak, Sadık Gürbüz, Öner Ciravoğlu, Ali Rıza Binboğa, Nejat Yavaşoğulları, Bora Gencer, Sali Turan, Engin Ayça, Tahsin Yücel, Adnan Özyalçıner, Gülsüm Cengiz, Tuncer Cücenoğlu, Hikmet Tarhan, Hikmet Altınkaynak, Tarık Günersel, Hürriyet Yaşar, Ülker Kurumsal İletişim Başkanı Zuhal Şeker, İmam Altınbaş, Nusret Altınbaş, İstanbul Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhçu, Can Çobanoğlu, Eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan, Nail Güreli, Yalçın Pekşen, Turgay Atasu, Prof. Dr. Aydın Aybay, Prof. Dr. Rona Aybay, Prof. Dr. Ömür Akyüz, Prof. Dr. Süheyl Batum, Doç. Dr. Cüneyt Akalın, TGC Başkan Yardımcısı Turgay Olcayto, Yılmaz Öğüt, Şaban Ali Yaşaroğlu.

 

Fotogaleri için: http://www.cumhuriyet.com.tr/?im=galeri&kid=243&sn=1#sd


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler