Beyinlerin genetik tasarımları farklı!

Bir ilişki içinde olanlar zaman zaman erkeklerin Mars'tan, kadınların Venüs'ten geldikleri görüşüne katılır. İki cinsin genelde farklı kafa yapılarına sahip oldukları bir gerçektir. Şimdi de bir başka gerçek ile karşı karşıyayız: İki türlü beyin var, erkek beyni ve kadın beyni; çünkü yeni yapılan araştırmalar kadın ve erkek beyinlerinin genetik tasarımlarının farklı olduğunu gösteriyor..

Yayınlanma: 22.08.2008 - 13:25
Abone Ol google-news

 

Kadın-erkek farklılığı bilinenlerin ötesinde:

Yeni yapılan araştırmalar eski bilgilerin doğruluğunu sarsıyor ve kadın ve erkek beyinlerinin genetik tasarımlarının farklı olduğunu gösteriyor. Yani şimdi de bir başka gerçek ile karşı karşıyayız: İki türlü beyin var, erkek beyni ve kadın beyni.

Kadınlar ağrıya daha duyarlı

* Her iki beyin imgenin farklı özelliklerini anımsıyor.

* Erkekler durumun özüne, kadınlar da ayrıntılara odaklanıyor.

* Erkeklerle kadınlar duygusal olaylarla ilgili bilgileri çok farklı biçimlerde işliyor.

Ne var ki, kısa bir süre öncesine dek cinsler arasındaki bu farklılıklar, erişkin cinsiyet hormonlarının işlevi ya da erkeklerle kadınları belli biçimlerde davranmaya iten toplumsal baskılar ile açıklanmaktaydı. Her iki cinsiyette de beynin yapısı ve temel işlevlerinin genelde aynı olduğuna inanılmaktaydı.

Gelgelelim, bu görüş giderek geçerliğini yitiriyor. Araştırmalar erkek beyni ile kadın beyninin genetik tasarımlarının çok farklı olduğunu, bunun da çok farklı anatomik özelliklere yol açtığını ortaya koyuyor. Bu araştırmalar her iki cinste beyin devrelerinin ve sinir hücreleri arasında ileti aktarımını sağlayan kimyasalların kimi farklılıklar sergilediğini de gözler önüne seriyor. Tüm bunlar insan beyninin yalnızca tek bir tür değil, iki türü olduğu sonucunu doğuruyor.

Bu da bir bakıma sinirbilim uzmanları arasında birtakım sıkıntılara neden oluyor. Beyin konusunda bildiklerimizin büyük bir bölümü erkek hayvanlar ve gönüllü erkek denekler üzerinde yapılan araştırmalardan kaynaklanıyor.

Bu araştırmalardan ulaşılan sonuçların çok ufak bir bölümünün bile kadınlar için geçerli olmaması, bir yığın araştırmanın sağlam temeller üzerine oturtulmadığı anlamına geliyor. Kadınların tam olarak ne gibi farklılıklara sahip olduklarının ortaya konması kadınlarla erkeklerin neden farklı türde hastalıklara duyarlı oldukları ya da kimi ilaçlaın neden bir cinste daha etili olurken öteki cinsi pek etkilemediği gibi, uzun zamandır insanların kafalarını kurcalayan birtakım sorulara da ışık tutabilir.

Farklılığın yeni kaynakları

Erkek beyni ile kadın beyni arasında kimi farklılıklar olduğu epeydir bilinmekle birlikte, bu farklılıkların öncelikle besin alımını ve cinsel dürtüleri düzenleyen hipotalamus bölgesiyle sınırlı olduğuna inanılmaktaydı. Östrojen ve projesteron düzeylerinin adet dönemlerinde inişli çıkışlı olması, sonuçlarla ilgili yorumları güçleştirdiği için, araştırmacılar hipotalamus bölgesi dışında, beynin öteki bölgelerini incelerken genellikle dişi hayvanlar üzerinde çalışmaktan kaçındılar. Ve hipotalamus dışında, erkek ve kadın beyninin aynı olduğuna inandılar.

Ne var ki, hipotalamus, öykünün yalnızca bir başlangıcı. Öncelikle, dişilerin beyinlerindeki birçok yapının erkeklerinkinden daha farklı boyutlarda olduğu görülüyor.

2001 yılında Harvard Tıp Fakültesi uzmanlarından Jill Goldstein ve arkadaşları tarafından yapılan bir araştırmada sağlıklı kadın ve erkek deneklerin beyinlerindeki 45 bölge karşılaştırıldı. Sonuçta, beynin ön tarafında karar verme ve sorun çözme işlevlerinden sorumlu frontal lob bölgesi ile duyguları düzenleyen limbik korteks bölgesinin oransal olarak kadınlarda erkeklerden daha büyük olduğu görüldü.

Başka araştırmalar da kısa süreli bellek ve mekansal-uzamsal gibi işlevlerden sorumlu hipokampus bölgesinin kadınlarda erkeklere kıyasla oransal açıdan daha büyük olduğunu ortaya koydu. Kadınların harita okuma konusundaki kötü ünleri göz önünde tutulduğunda, bu son derece şaşırtıcı bir bulguydu.

Erkeklerde oransal açıdan daha büyük olan bölgeler arasında duyu organlarından gelen sinyalleri işleyen ve uzamsal (mekan) algıdan sorumlu olan pariyetal korteks ile duyguları, toplumsal ve cinsel davranışları denetleyen amigdala gibi beyin bölgeleri yer alıyor.

Büyüklükler ve işlevler

Kaliforniya Üniversitesi nörobiyoloji uzmanlarından Larry Cahill, “Bir yapının yalnızca boyut açısından farklı olması bile işlevsel düzendeki farklılığı gözler önüne seriyor,” diyor. Kadın ve erkeklerden oluşan gruplara beyin görüntülemeyle ilgili deneyler uygulayan Cahill, cinsiyetin kimi beyin bölgelerinin kullanım biçimlerini etkilediğine de tanık oldu.

Deneklerden kendilerine daha önce gösterilen duygu yüklü imgeleri anımsamaları istendiğinde hem erkeklerin hem de kadınların bu görevi yerine getirirlerken sürekli olarak amigdala bölgesinden yararlandıkları, ancak erkeklerin sağ yanını, kadınların ise sol yanını kullandıkları görüldü.

Dahası,

*her grubun imgenin farklı özelliklerini anımsadığına,

*erkeklerin durumun özüne,

*kadınların da ayrıntılara odaklandıklarına tanık olundu.

Cahill’e göre, bu da erkeklerle kadınların duygusal olaylarla ilgili bilgileri çok farklı biçimlerde işlediklerini ve bunu yaparken farklı düzeneklerden yararlandıklarını gösteriyor.

Aynı durum, ağrıyı yatıştırmaya yarayan beyin devreleri için de geçerli olabilir. Süreğen ağrı durumunda genellikle kadınların erkeklerden daha çaresiz kaldıkları bilinir. Bunun bir nedeni kadınların sağlık hizmetlerinden erkeklere kıyasla daha fazla yararlanmalarıyla açıklanabilir.

Ancak salt bu gerçeğin dikkate alınması bile, kadınların ve dişi hayvanların ağrıya erkeklerden daha duyarlı olduklarını kanıtlıyor.

Atina Georgia Üniversitesi uzmanlarından Anne Murphy süreğen ağrının kadınları neden erkeklerden daha çok etkilediği üzerinde çalışıyor. Kesin bir sonuca varmak için henüz erken, ama kadınlarda erkeklerden farklı bir ağrı yatıştırma düzeneğinin ipuçlarını gördü. Bu durum, opinoid içeren ağrı kesicilerin farklı cinslerde neden farklı etkiler yarattığı sorusuna ışık tutabilir. Elde edilen bulgular zamanla farklı cinslerde daha etkili olabilecek yeni ağrı kesicilerin geliştirilmesine olanak tanıyabilir.

Kadınlar ve depresyon

Cinsiyetler arasında farklılıklar gösterdiği bilinen bir başka alan da ruhsal sağlık alanı. Örneğin, kadınlara depresyon tanısı konma olasılığı erkeklere kıyasla iki kat daha fazla; ve kadın beyni genelde erkek beyninin yarısı kadar serotonin (depresyonla ilintili bir nöroiletken) üretiyor.

İsveç Karolinska Enstitüsü’nden Anna-Lena Nordström bu yılın başlarında sağlıklı kadınlarda serotonin alıcısı düzeyinin erkeklerden daha yüksek, ancak serotoninin yeniden dönüşümünü sağlayan taşıyıcı düzeyinin daha düşük olduğunu ortaya koydu. Bu düzendeki farklılıkların kimi kadınları depresyona daha duyarlı kıldığı henüz kesin olarak kanıtlanmış olmasa da, Nordström, erkeklerle kadınlar arasındaki taşıyıcı farklılıklarına özellikle ilgi gösterilmesi gerektiğine, çünkü Prozac türü antidepresanların bu yönden etkili olduklarına dikkat çekiyor.

Dahası, kadınların serotonin dışındaki nöroiletkenler üzerinde etkili olan antidepresanlara kıyasla, bu tür ilaçlara daha fazla tepki gösterdikleri yönünde somut kanıtlar bulunduğunun da altını çiziyor.

Erkeklerde farklı hastalıklar

Erkeklerin depresyona girme olasılığı kadınlardan daha düşük olabilir, ama bu işlerinin kolay olduğu anlamına gelmiyor. Erkek çocuklarda otizm, Tourette sendromu, disleksi, kekeleme, dikkat eksikliği ve erken dönem şizofreni gibi bozukluklara kız çocuklardan çok daha sık rastlanıyor.

Maryland Üniversitesi’nden Margaret McCarthy bu durumun kısmen de olsa prostaglandin adı verilen ve doğumdan hemen önce ya da sonra erkek beyninin erilleşmesine katkıda bulunan hormon benzeri maddelerden kaynaklanabileceğine inanıyor. Prostaglandinler iltihaplanmaya da yol açtıklarından, McCarthy bunların işlevlerinin herhangi bir hastalık ya da kimi ilaçların etkisiyle değişmesi durumunda gelişmekte olan beynin zarar görüp görmeyeceğini araştırıyor.

Kadın ve erkeklerde uyuşturucu kullanımı da iki cins arasındaki farklılıklara ışık tutabilir. Erkeklerde kokain kullanımı, bir olasılıkla toplumsal etmenler nedeniyle, kadınlardan iki kat fazla olmakla birlikte, kokain kullanan kadınlar bunun çok daha kolay bağımlısı oluyorlar.

Uyuşturucu alışkanlığı

Yale Üniversitesi’nden Jane Taylor 2007 yılında genetik farklılıkların bu duruma açıklık kazandırabileceğini ortaya koydu. Genetik olarak erbezli erkek, yumurtalıklı erkek, erbezli dişi, ya da yumurtalıklı dişi biçiminde üretilen fareleri karşılaştıran Taylor, genetik açıdan dişi farelerde uyuşturucu alışkanlığının genetik açıdan erkek farelere kıyasla çok daha hızlı geliştiğine tanık oldu.

Michigan Üniversitesi’nden Jill Becker de araştırmasının sonucunda benzer bir durumla karşılaştı. Farelere burunlarını bir delikten içeriye uzatıp kokain koklamayı öğreten Becker, yumurtalıkları alınan dişi farelerle hadım edilen erkek farelerin kokain alım düzeylerini karşılaştırdı. Sonuçta, dişilerin kokaine erkeklerden çok daha düşkün oldukları görüldü.

Dahası, bu dişi deneklere östrojen verildiğinde alınan toplam kokain miktarının hemen hemen üç katına fırladığına tanık olundu. Bu da genetik bir kırılganlığın dönüşümlü cinsellik hormonları ile birleşmesinin insanı felce uğratan bir bağımlılığa dönüşebileceği anlamına gelmekteydi. Daha sonra yapılan araştırmalar sonucunda da kadınlarda östrojen düzeyi yükselip projesteron düzeyi düştüğünde kokainin çok daha olumlu bir etki yarattığı görüldü.

Kadının biyolojik yapısına en uygun ilaçların geliştirilmesi yönündeki çalışmalar da giderek hız kazanabilir. Ancak bu aşamaya gelinebilmesi için öncelikle erkek ve dişi hayvanların beyinleri arasındaki farklılıkları ortaya çıkartacak çalışmaların çok daha kapsamlı bir biçimde sürdürülmesi gerekiyor.

Kaynak: New Scientist, 19 Temmuz


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler