Nasıl Bir Anayasa?/ 8

Prof. Dr. Süheyl Batum, AKP'nin hukuk anlayışının Anayasa Mahkemesi'ni devre dışı bırakmak olduğunu söyledi. Eski İstanbul Barosu Başkanı Avukat Turgut Kazan "AKP hukuk devletini güçlendirip özgürlük alanını genişletmeyi değil, Anayasa Mahkemesi’ni teslim alarak kendine bir koruma kalkanı yaratabilmeyi amaçlıyor" dedi.

Yayınlanma: 29.05.2009 - 13:23
Abone Ol google-news

Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Süheyl Batum, AKP’nin Anayasa Mahkemesi’ni dahi demokrasiye aykırı sanan bir zihniyeti savunduğunu belirterek “AKP, yeni anayasa kavramından sadece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’ndan ve Anayasa Mahkemesi’nden intikam alma yollarını arayan hukuk anlayışını algılıyor. İçinde bulunduğumuz anayasal sorunun özeti bu” dedi.

AKP’nin, “çağdaş çoğulcu demokrasi” yerine “çoğunlukçu demokrasi” anlayışını hâkim kılmaya çalıştığını belirten Batum, AKP’nin demokrasi anlayışının “Ben çoğunluğun oyunu aldım, hiçbir şey beni engelleyemez” şeklinde özetlenebileceğini söyledi. Anayasa değişikliğine ilişkin görüşlerini gazetemize anlatan Prof. Batum’un, anayasal düzenlemelere ilişkin önerileri özetle şöyle:

Hukuk devleti ilkesi: 1982 Anayasası’nın en çok eleştirilen yönü, hukuk devletinin temel güvencesi olan “yargı bağımsızlığını” sağlayamamış olmasıdır. Bunun nedeni, yargı yetkisini sınırlandırmış, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu güvencesiz, Anayasa Mahkemesi’nin yetkilerini de sınırlı bir biçimde düzenlemiş olmasıdır. Bu nedenle, yeni anayasanın, yargı bağımsızlığını güçlendirmesi zorunludur. Bu doğrultuda, “bağımsız ve tarafsız mahkeme” kavramının uygulamaya koyulabilmesi için HSYK yeniden düzenlenmeli.

Laiklik ilkesi: “Din eğitimi sorununun”, laik eğitim ilkesi de göz önüne alınarak yeniden düzenlenmesi amacıyla, “din ve vicdan özgürlüğü” ele alınmalıdır.

Sosyal devlet ilkesi: AKP iktidarıyla sosyal hakların bazıları, uygulanması güç hükümler olarak bırakılmış ve bu uygulam sonucunda, “yoksulluktan kurtulmak herkesin yararlanabileceği bir hak değil, iktidarın lütfuna bağlı bir imtiyaza dönüştürülmek” istenmiştir. Bu nedenle anayasa değişikliğinde, özellikle ulusal dayanışmayı sağlamaya yönelik sosyal hakları içeren ve güvence altına alan bir “hak ve özgürlükler rejiminin” yer alması gereklidir. Bu doğrultuda, “sendika hakkı”, “toplu iş sözleşmesi hakkı”, “grev hakkı” “sosyal güvenlik hakkı” gibi haklar yeniden düzenlenmeli.

Kadın-erkek eşitliği: Anayasa değişikliğinde, her şeyden önce “kadınların hukuksal eşitlik” talepleri, “Toplumsal engeller nedeniyle uygulamaya geçirilemeyen eşitliğin, hukuk yardımı ile gerçekleştirilmesine yönelik düzenlemelerle” gerçekleştirilmelidir.

Çoğulculuk: Çoğulcu demokraside hükümetler, ülkeyi yöneten güçlerden yalnızca birisidir. Yargı organları, Meclis, özerk kuruluşlar, meslek kuruluşları, sendika ve dernekler gibi sivil toplum kuruluşları da ülke yönetiminde doğrudan etkilidir. Siyasal iktidarların iradesine karşıt iradeler oluşturmaya yönelik bu kurumlar, “frenler ve dengeler sistemi” olarak adlandırılır. Anayasa değişikliğinde, “özerk kuruluşlara”, “özerk TRT ve üniversitelere” ayrıntılı olarak yer verilmesi ve “muhalefetin hukuksal statüsüne” ilişkin maddeler ele alınmalıdır.

İnsan hakları: Anayasa değişikliği, mutlaka “hukuk güvenliği”, “eşitlik” ve “insan onuru” kavramları etrafında biçimlenen “düşünce, ifade, örgütlenme, toplantı ve basın özgürlükleri”ne geniş biçimde yer vermelidir.


‘AKP kendine demokrat’

Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Levent Tüzel, toplumun farklı kesimlerini anayasa değişikliğine karşı çıkmak yerine nasıl bir anayasa istediklerini söylemek zorunda olduklarına dikkat çekerek, “AKP’nin anayasa değişikliğini demokratikleşme hak ve özgürlüklerin genişletilmesi için istemediğini biliyoruz. AKP, daha önceki hükümetler gibi yalnızca kendine ‘demokrat’tır” eleştirisinde bulundu.

EMEP’li Tüzel, 82 Anayasası’nın değiştirilmesi için güçlü bir kamuoyu oluşmasına karşın AKP iktidarının anayasa değişikliği tartışmalarına başlamasının ardından toplumun bir kısmının anayasa değişikliğine karşı çıkmasını eleştirdi. Tüzel, “Anayasa değişikliğini kabul etmek, AKP’nin önerdiği değişiklikleri kabul etmekle aynı şey değildir. Herkes değişikliğe karşı çıkmak yerine yapılması gerekenleri söylemek zorundadır. Demokrasiyi, demokratikleşmeyi ‘bölücülük’, ‘yıkıcılık’ gibi göstererek, halk anayasa konusunda ikiye bölünmek isteniyor. AKP’de demokrasi konusunda samimi değildir. Demokrasi ve demokratikleşme yalnızca işçi ve emekçi kesimler ile onlardan yana aydınlar tarafından savunulup, ilerletilebilir” diye konuştu.

Tüzel, siyasi partilerle ilgili hukuki sorunların Dernekler Kanunu’nda olduğu gibi esnek yasal düzenlemelerle giderilebilceğini anlattı. Tüzel, “Siyasi partilerin faaliyetlerini, program ve tüzükleri belirler. Parti içi demokraside yaşanan sorunlarla ilgili mahkemelere başvurulduğunda uygulanacak bazı düzenlemelerle yetinilebilir. Siyasi partiler kapatılamaz. Parti üyelerinden biri ya da bazıları suç işlediğinde, haklarında yasal süreç işletilmelidir. Bunun yanında, Anayasa Mahkemesi’ne gerek var mıdır, sorusuna da yanıt bulmak gerekir. Eğer gerek var ise bütün mahkemelerin yargıçları gibi Anayasa Mahkemesi’nin yargıçları da yargı içinden, yargıçlar tarafından seçilmelidir” dedi.
 

Emekçinin anayasası

Tüzel, yeni anayasa metninin içermesi gereken düzenlemelerle ilgili özetle şunları söyledi: “Anayasa işçi ve emekçilerin haklarının kısıtlandığı bir metin olmamalıdır. Grev hakkı, dayanışma grevi, genel grev dahil olmak üzere güvenceye alınmalı, lokavt kaldırılmalıdır. Yargı demokratikleştirilmeli, yürütmenin yargıya, askerinde siyasete müdahalesine son verilmelidir. Vatandaşlık tanımı, farkı kimliklerdeki yurttaşları rencide etmeyecek bir biçimde ‘Türkiyelilik’ tanımı üzerinde yapılmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılmalı, devlet dinlere ve mezheplere eşit mesafede durmalıdır. Okullardan zorunlu din dersi kaldırılarak, devletin din için kaynak ayırmasına son verilmelidir. ”



Sivil dikta uyarısı

Eski İstanbul Barosu Başkanı Avukat Turgut Kazan, AKP’nin anayasa demokratik bir Anayasa değişikliği yapmak niyetinde olmadığını belirtti.

Kazan, AKP’nin içeriği netleşmeyen anayasa değişikliğine ilişkin görüşlerini gazetemize değerlendirdi. 1982 Anayasası’na karşı olduklarını ve yargı bağımsızlığını sağlamak amacıyla değişiklikler yapılması gerektiğini vurgulayan Kazan, “Ama, bugün düşünülen değişiklikleri doğru teşhis etmek gerekiyor. AKP hukuk devletini güçlendirip özgürlük alanını genişletmeyi değil, Anayasa Mahkemesi’ni teslim alarak kendine bir koruma kalkanı yaratabilmeyi amaçlıyor. Bu operasyonda, bireysel başvuru türküsü tam bir bahanedir. Anayasa Mahkemesi 2 daireli olacak, dolayısıyla üye sayısı 17’ye çıkacak, yasama organına bu üyelerin çoğunluğunu seçme hakkı tanınacak. Ve böylece ‘laiklik karşıtı eylemlerin odağı’ sayılan parti, AİHM’ye yargıç adaylarını bildirirken yapıldığı gibi, kendi yargıçlarını atayarak, kendini garantiye alacak. Amaçlanan budur. Böyle bir arayış, hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmaz” dedi.

Anayasa Mahkemesi’nin yapısının değiştirilmesinin, partilerin kapatılmasının zorlaştırılmasının, Türkiye milletvekilliğinin, yargının meşruiyeti için Adalet Bakanı’nın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) başkan olmasının yeterli olmayacağını, yargıçların da yürütme ve yasama organlarınca atanması gerektiğini, AKP’nin bazı Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden örneklerle açıkladığını belirten Kazan, AKP’nin bu değişiklikle demokratikleşmeyi gerçekleştireceği yalanını öne sürdüğünü söyledi. Ancak, bu değişikliklerle hak ve özgürlüklerin koruma kalkanı olan yargının, bağımsızlığının tehdit altında kalacağını belirten Kazan, “Sivil diktanın yolu açılmış olur” uyarısında bulundu.
 

‘Hukuk devletinin özü boşaltılacak’

Bazı ülkelerde yargıçların belli oranlarda yasama organları tarafından seçildiğinin doğru olduğunu, ancak bu ülkelerde de uygulamanın sürekli eleştirildiğini söyledi. Kazan, özetle şöyle konuştu: “Nitekim, Avrupa Konseyi Tavsiye Kararları, ısrarla bakanla müsteşarın kuruldan çıkarılmasını, yargıç atama ve eğitimlerinde bakanlık etkisinin kaldırılmasını, HSYK’ye Cumhurbaşkanı’nca atama yapılmamasını, müfettişlerin ve sekretaryanın doğrudan kurula bağlanmasını istiyor. Vehiç bir tavsiye kararında, yargıçların yasama organınca atanmasını sağlayacak bir düzenleme önerilmiyor. Bu nedenle, düşünülen değişiklikleri AB süreciyle açıklamak gerçeği yansıtmıyor. Ayrıca, yüzde 10’luk barajı düşürüp seçmen sayısı yönünden iller arası farklılığı gidermedikçe, tek başına Türkiye milletvekilliği temsilde adaleti gerçekleştiremez. Parti kapatmalarında da, AİHM kararı yok sayıldığı gibi, Venedik Komisyonu raporu çarpıtılıyor. Raporda yer alan ‘hoşgörüsüzlük’ ilkesi atlandığı gibi, bu raporun ancak Refah Partisi hakkındaki AİHM kararıyla birlikte değerlendirilebileceği gerçeği unutuluyor. Özetle, tartışılan paket hukuk devletinin özünü boşaltacak bir tehlikeyi bağrında taşıyor. Yeni gerginliklere yol açacaktır. Mutlaka vazgeçilmelidir. Aksi halde, yine Anayasa Mahkemesi’nden dönüleceği bilinmelidir.”
 

‘AKP’nin önerileri özünde gerici’

Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Başkanı Erkan Baş, 1982 Anayasası’nın halk iradesinin değil, CIA’nın “Bizim çocuklar” diye tanımladığı bir askeri komuta kademesince hazırlandığının unutulmaması gerektiğini söylerek, “Türkiye’nin yeni anayasa tartışmalarına başlamadan önce 1982 Anayasası ile hesaplaşması gerekir ” dedi. Anayasa değişikliğinin temelinde Türkiye Cumhuriyeti’nin tasfiyesinin yattığını kaydeden Baş, “AKP’nin tüm önerileri özünde gericidir” diye konuştu.

1982’den bu yana yapılan değişikliklerin anayasanın özünü değiştirmeye yetmediğini de kaydeden Baş, “Halkımız, emperyalizme bağımlılık, eşitsizlik, adaletsizlik, yoksulluk, çürüme ve cehalet kaynağı durumundaki sermaye diktatörlüğünü korumaktan başka işe yaramayan bu anayasadan derhal kurtulmalıdır. Ancak AKP, farklı pek çok konuda olduğu gibi bu alandaki rahatsızlıkları da kendi işbirlikçi ve gerici siyasal hedeflerine uygun bir zemin olarak kullanmaktadır” diye konuştu.
 

‘Ülke çıkarlarına ters’

Baş, AKP hükümetince yeniden gündeme getirilen yeni anayasa tartışmalarının emekçi halkın talepleri ve ülke çıkarlarıyla hiçbir ilgisinin bulunmadığını söyledi. Baş, “AKP, 12 Eylül’le örgütsüzleşen toplumun, sömürücü sermaye sınıfı tarafından bütünüyle teslim alınmasının yasal dayanaklarını güçlendirme amacı gütmektedir. Bu nedenle AKP’nin değişim talebini 12 Eylül Anayasası’nın mantıksal sonuçlarına eriştirilme amacı olarak görülmesi gerekir. AKP, ‘bireysel özgürlükler’ tartışmasıyla, konuyu saptırma ve yeni anayasaya meşruiyet sağlama arayışındadır. Oysa 12 Eylül Anayasası ile asıl yok edilen toplumsal hak ve özgürlüklerdir” dedi.

Baş, TKP’nin alternatif bir anayasa metni üzerinde çalıştığına da değinen Baş, anayasanın içeriğine ilişkin şu noktaları vurguladı: “Ülkemizin ve halkımızın asıl ihtiyacı olan şey, bağımsız bir ülke, eşitlikçi ve özgürlükçü bir düzen ve bunların temel hatlarını çizen yeni bir anayasadır. Türkiye’nin bağımsız ve egemen bir ülke olarak toprak bütünlüğünün sağlanması da ancak ve ancak eşitlikçi bir toplumsal düzenle mümkündür. Bu görüşlerden hareketle toplumcu aAnayasa, dil, din, ırk, cinsiyet ayrımı gözetmeyen yeni bir toplumsal düzenin temel belgesi olarak hiçbir ulusu ya da dini referans göstermemelidir.”


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler