Demokrat Parti ve 27 Mayıs...

Yayınlanma: 30.05.2009 - 05:41
Abone Ol google-news

Geçen yıl Yargıtay Başsavcısı’nın açtığı dava nedeni ile halkın desteğine, halkın egemenliğine ve iradesine başvuranlar ve TV konuşmacılarının çoğunluğu 50 yılı aşan bir süreden beri o halkın nasıl elinin kolunun bağlandığını ve egemenlik hakkını kullanmaktan nasıl alıkonulduğunu görmezden ve bilmezden geliyorlar. Bir aydınlanma ve uygarlık savaşıdır bu.

Genç bir doktor, taze bir nöroloji uzmanıyım, İstanbul’da bir devlet hastanesinde görev yapıyorum. Hastane başhekimi ve tüm uzmanlarla birlikte Belediye Başkanı (Kemal Aygün) tarafından bir toplantıya davet ediliyoruz. DP’li başkan bir süre partisinin başarılarını sıraladıktan sonra “Arkadaşlar Vatan Cephesi’ne katılırsanız çok doğru bir şey yapmış olursunuz ” diyor. Devlet memurlarına onur kırıcı bir baskı.

O günlerde radyolarımız saatlerce Vatan Cephesi’ne katılan insanları, kedileri, köpekleri, yaşama veda etmiş olanları yayımlayıp duruyordu. Demokrat Parti çok başarılı bir bölme, parçalama stratejisi uyguluyordu. Halkın kahveleri, kıraathaneleri, gazinoları hatta camileri ayrılmıştı. Bu ayrılık tohumlarını hiç düşünmeden, hiç sakınca görmeden serpiyordu, adı demokrat olan parti. 1956 yılında, Urfa’nın Birecik ilçesinde, Fırat üzerindeki köprünün açılışı yapıldı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes bu açılışı izleyerek11 Nisan kurtuluş bayramını kutlamak üzere Urfa’ya geldiler. Geçit töreninde bir kara çarşaflılar topluluğu önlerinde geçit yaptı.

Oruç yiyenler

Açıkça “Sizin sayenizde bu özgürlüğe kavuştuk” demek istiyorlardı. Onları, Cumhurbaşkanı, DP markalı bastonuyla, diğer iki bakanla birlikte idamını esefle karşıladığım Başbakan Adnan Menderes ise şapkası ile selamladı. Bu olayın tanığı oldum. Yine DP’nin Urfa’ya atadığı belediye başkanı, benim de hazır bulunduğum bir yemekte, “Orucunu yiyenin katli vaciptir” demiştir. Köy ağalarını milletvekili yapan DP’nin ilk icraatı Arapça ezan olmuştur. Bunun ardından cumhuriyet karşıtı Saidi Nursi’yi ziyaret edip ona saygılarını sunmuşlardır. Cumhuriyet devrimlerini halkın tuttuğu ve tutmadığı diye ayıran, resmi ilanlarla besleme basın yaratan yine bu iktidardır.

6 -7 Eylül faciası ve kara sayfasının baş sorumlusu da bu partidir. Ama hiç utanmadan Aziz Nesin’i ve solcuları olaydan sorumlu tuttular. Kırşehir DP’ye oy vermediği için ilçe yapıldı. Meclis’te tahkikat komisyonu kurup ona mahkeme yetkileri vererek muhalefeti tasfiye etmek isteyen, Meclis’i yargı yerine koyan DP iktidarıdır. Köy Enstitülerini, Halkevlerini kapatan, böylece iki aydınlanma odağını yok ederek feodalitenin ve aşiret düzeninin süregelmesine yol açan yine adı demokrat olan parti olmuştur. İktidarın antidemokratik eylemlerine ve zorbalığına karşı duran üniversite hocalarını kara cüppeliler diye anan başbakan ve bir hukuk abidesi Ord. Prof. Sıddık Sami Onar’ı üniversite bahçesinde yerlerde sürükleyen bu iktidarın emrindeki emniyet güçleridir. Menderes’in Meclis’e dönerek “Siz isterseniz hilafeti getirebilirsiniz” diye seslenişi çok ünlüdür. “Ben bir odunu da aday koysam seçtiririm” deyişi de hiç unutulmamıştır. Tıpkı bugünküler gibi din istismarı için her fırsatı vicdansızca kullanmışlardır.

DP yönetiminde ülkenin bağımsızlığını yitirişi de ayrıca uzun uzun tartışılmaya değer. Bu iktidar Türkiye’nin yurtseverlerine büyük acılar yaşatmış ve demokrasi umutlarını daha başlangıcında yok etmiştir. Şimdi böyle bir iktidarın Türk demokrasisine vurduğu sayısız darbe göz ardı edilecek ve meşruiyetini kaybederek askeri darbe ile devrilen DP yerine gelen askeri yönetimin yaptığı 1961 Anayasası ve onun Türk halkına sağladığı haklardan hiç söz edilmeyecek ve 27 Mayıs kategorik olarak faşist bir yönetim yaratan 12 Mart ve 12 Eylül’le bir tutulacaktır. Bu sağduyudan tümü ile uzak, maksatlı bir yaklaşımdır.

1961 Anayasası

1961 Anayasası sosyal devleti, Anayasa Mahkemesi’ni, üniversite özerkliğini, sendikal hakları, yargı bağımsızlığını, sosyal güvenlik hakkını getirmiştir.

Bunların her biri kimsenin dilinden düşürmediği ve çok sözü edilen demokrasinin altyapısını oluşturan kurumlardır. 27 Mayıs bize düşünce özgürlüğünü, sol açılımını getirdi.

İnsan hakları, emekçi hakları, gelir dağılımı neredeyse ilk kez tartışılır oldu. Nâzım Hikmet’i ilk kez dergilerde okumaya başladık. Türk halkı onun bir vatan haini olmadığını, 27 Mayıs’tan sonra öğrenebilmiştir. Yön dergisi halka çok şey öğretmiş ve düşündürmüştür.

Evet, bu yönetim hakkında söylenecek daha pek çok şey var. Bazı CHP milletvekillerinin geçen yıllarda Tansel Çölaşan’ın açıklamaları üzerine 27 Mayıs’ı bir devrim değil, bir cunta darbesi olarak yorumlayanlara katıldığını izlemiştik. Hiç yakışmadı onlara.

Onlar Mehmet Metiner ve Taha Akyol’dan esinlenmiş olamazlar. 27 Mayıs bir darbe olarak başlamış ama bir demokratik devrime dönüşmüştür.

Devrim, halkın büyük çoğunluğunun yararına olan eylem ve değişim için yapılan nitelemedir. Ama bu askeri yönetim 147’liler olayı gibi büyük yanlışlıklar yapmaktan geri duramamıştır, karşıdevrimciler 1961 Anayasası’ndan memnun kalmamışlar ve kısa zamanda onu yok etmenin yolunu bulmuşlardır.

Sağcı iktidarlar

Hatırlıyorum, anayasa profesörü Sayın Ergun Özbudun, Yargıtay Başsavcısı’nın açtığı dava nedeni ile “O halde halkı kapatsınlar” buyurmuştu. Ben ondan yaşlıyım, göstermelik demokrasimizi başından beri yakından izledim. Bence tüm sağcı iktidarlar çok sistemli bir şekilde ve var güçleri ile halkı kapatmak, onu sahip olduğu egemenlik hakkını kullanamaz hale getirmek için çalışmış, bu uğurda tüm hünerlerini dış dinamikleri de kullanarak göstermişler ve ne yazık ki başarılı olmuşlardır. Köy Enstitülerini, Halkevlerini kapatan, öğretim birliğini yok eden 500 imam hatip okulu kuran bu iktidarlardır ve bunlar açıkça halk karşıtı politikalardır. Toprak reformu bu yüzden yapılamamıştır. Feodal yapı ve aşiret düzeni bu yüzden süregeliyor.

Geçen yıl Yargıtay Başsavcısı’nın açtığı dava nedeni ile halkın desteğine, halkın egemenliğine ve iradesine başvuranlar ve TV konuşmacılarının çoğunluğu 50 yılı aşan bir süreden beri o halkın nasıl elinin kolunun bağlandığını ve egemenlik hakkını kullanmaktan nasıl alıkonulduğunu görmezden ve bilmezden geliyorlar. Bir aydınlanma ve uygarlık savaşıdır bu. Bu savaşı mutlaka akıldan, bilimden, halktan, emekten yana olanlar kazanacaktır. 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler