Küresel piyasalar, toplumun değerleriyle uyumlu olmalıdır

İnsan hakları, çalışma şartları, çevre sorunları ve yolsuzlukla mücadele olmak üzere 4 ana başlıkta toplanan ilkelerin amacı, ortak bir kalkınma kültürü oluşturmak üzere iş dünyasına yeni bir kurumsal sorumluluk anlayışını benimsetmek. Toplantıya katılmak için İstanbul'a gelen BM Küresel İlkeler Sözleşmesi Direktörü Georg Kell, Cumhuriyet'e konuştu.

Yayınlanma: 15.06.2009 - 17:15
Abone Ol google-news

Yaşadığımız son ekonomik kriz, sürdürülebilir kalkınmanın sadece ekonomik gelişmeyle değil, aynı zamanda sosyal ve çevresel sorumlulukla birlikte gerçekleşebileceğini gözler önüne serdi.

Birleşmiş Milletler (BM) tarafından sürdürülebilir ve kapsamlı küresel ekonominin oluşması amacıyla yapılandırılan Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin (Global Compact) yıllık değerlendirme toplantısı bu yıl 9-10 Haziran 2009 tarihlerinde İstanbul Sabancı Center’da yapıldı.

İnsan hakları, çalışma şartları, çevre sorunları ve yolsuzlukla mücadele olmak üzere 4 ana başlıkta toplanan ilkelerin amacı, ortak bir kalkınma kültürü oluşturmak üzere iş dünyasına yeni bir kurumsal sorumluluk anlayışını benimsetmek. Toplantıya katılmak için İstanbul’a gelen BM Küresel İlkeler Sözleşmesi Direktörü Georg Kell, Cumhuriyet’e konuştu.


- BM Küresel İlkeler Sözleşmesi nasıl ortaya çıktı?

Küreselleşmenin kırılgan olduğu zamanlarda, dünya ekonomik büyümeye odaklanmışken sosyal meseleler ve çevre sorunları ihmal edilmişti. BM bu noktada, sosyal meseleler ve çevre sorunları için daha fazla yükümlülüğün nasıl geliştirilebileceğini tartışmaya başladı. Hükümetler bu tür meseleler için ödün vermek istemiyorlardı. Bu durum bizi başka bir yol arayışına yöneltti. Ticaret günümüz dünyasında önemli bir yere sahip, bu nedenle BM özel sektörle işbirliğine gitmeseydi, büyük resmin bir parçasını kaçırmış olacaktı. O zamanki BM Genel Sekreteri Kofi Annan Ocak 1999’daki Dünya Ekonomik Forumu’nda bir konuşma yaparak iş dünyasına, “Sosyal meselelere ve çevre sorunlarına daha fazla önem vermezseniz, meşruiyetinizi kaybedebilirsiniz. Çünkü böyle bir durumda insanlar liberalleşmeyi artık desteklemezler. Unutulmamalıdır ki, insanlar liberalleşmeyi desteklediği müddetçe açık pazar devam edebilir” mesajını verdi. Sonra bunu pratiğe dönüştürmeye karar verdik. 2000 yılında Kofi Annan bana vakıf fonundan 20 bin dolar verdi, bu parayla projeleri hayata geçirmemi istedi. İşte BM Küresel İlkeler Sözleşmesi böyle ortaya çıktı. 26 Temmuz 2000’de New York’taki ilk toplantımıza 50 şirket ve 10 sivil toplum örgütü katıldı ve büyük ilgi gördü. Bugün 130 ülkeden 5 bin 200 şirket ve 82 yerel ağımız var ve hızla büyüyoruz. Her ay yaklaşık 100-150 yeni firma bünyemize katılıyor.
 

- Şirketlerin bu ilkelere uyup uymadığını nasıl denetliyorsunuz?

Sözleşmeye katılım gönüllülük esasına dayanıyor. Şöyle bir sistem geliştirdik: Her şirket yılda bir kez ilkeleri nasıl uyguladığına dair halka açık bir rapor yayımlamak zorunda. Bu raporlar hem şirketlerde şeffaflık sağlıyor hem de bize şirketlerin ilkeler doğrultusundaki gelişimini izleme imkânı veriyor. İlkelere sistematik bir şekilde uymayan şirketler listeden çıkarılıyor. Şirketlerin insan haklarına saygılı bir anlayışla çalışmasını bekleyebilirsiniz ancak devletin sorumluluğunu onlara yükleyemezsiniz.


- Küresel ekonomik kriz insan hakları ihlallerini meşrulaştırabilir mi?

Ben bu argümanı bu şekilde ortaya koymazdım. Genellikle işverenler işçi çıkarmak veya işçilerine kötü davranmak istemezler, şirketlerinin batmasını istemeyecekleri gibi. Ancak ekonomik krizin şirketler üzerinde kurduğu baskı çok güçlü. İşverenlerin krizi işçilerini sömürmek için bahane olarak kullanacaklarına inanmıyorum. Krizi birçok sosyal sorunun kaynağı olarak gösterebilirsiniz, ama işverenlerin bu durumu kasıtlı olarak yarattığını düşünmek yanlış olur.


- Bugün, 1930’lardakini anımsatacak büyüklükte bir küresel krizle karşı karşıyayız. Bu krizden alınabilecek dersler nelerdir?

İş dünyası son ekonomik krizden önemli dersler çıkardı. Birincisi, şirketler kısa-dönem kâr maksimizasyonu üzerine odaklanmıştı. Kısa erimli planlar sürekliliği tehlikeye atar. İş dünyası artık uzun dönem planlar yapmalı. İkincisi, risk yönetimi önemsenmiyordu. Ancak bugün yaşadığımız çağda her şey ve herkes; ticaret, finans, fikirler ve iletişim yoluyla birbirine bağlı. Bu nedenle geleceğe dönük ortak risk yönetimi metotları oluşturmak zorundayız. Bu, sosyal ve çevresel sorunlarla da ilgilenmek anlamına geliyor. Üçüncüsü, küresel piyasaların, iç piyasalar gibi, toplum tarafından meşrulaştırılması gerekir. Yani iş dünyası içinde bulunduğu toplumun toplumsal değerleriyle uyumlu olmalıdır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler