Sonu olmayan spor hikâyeleri

Her sporcu bir döneminde performansının en üst seviyesine çıkar, sonra inişe geçer. Elbette reflekslerin yavaşladığı, sinirlerin zayıfladığı, kolların kalkmadığı, ayakların gitmediği bir an gelecektir. Çoğu sporcu için bu belirtiler artık bırakma zamanının geldiğine işarettir. Ancak bazıları da bunlara hiç aldırış etmez. Yeni yetmelerce geçilmeyi umursamadan spor kariyerlerini sürdürürler. Kimisi küllerinden doğar, kimisinin içindeki ateşse hiç sönmez. Bu da onların hikâyesi.

Yayınlanma: 02.08.2009 - 13:05
Abone Ol google-news

Artık sadece bir emekliyim. Yıllarca ön sıralarda olmaya alışmıştım ama şimdi devam edemiyorum. İki hafta önce Las Vegas’ta kaza yaptığımda kararımı vermiştim. 2002’de 74 yaşında olan Hershel Mcgriff, emekli olurken bu sözleri söylüyordu. Zaten muhteşem bir kariyeri geride bırakmış ve yaşı da bir hayli ilerlemişti. Artık pistteki onca aracın içinde kendine uygun bir yer bulmakla uğraşmayıp ailesine daha çok zaman ayırabilirdi. İşinizi ne kadar severseniz sevin, ne kadar iyi yaparsanız yapın günün birinde herkes için bırakma zamanı gelecekti. Mcgriff için de farklı bir şey yoktu. O, artık unutulmaz yarışları ve kazandığı birinciliklerle hatırlanacak belki ilerde ismi bir yarış pistine verilecek.

Kısa süre öncesine kadar Mcgriff’in bundan sonraki hayatının böyle şekilleneceğini düşünmek mümkündü. Ancak tüm bu mantıklı düşünceler tek bir soruyla yıkıldı: “Neden olmasın?” Usta yarışçı yeniden pistlere dönerken, dalgasını geçmeyi de ihmal etmedi. “Sanırım bu dönüş benim yarış kariyerim için yeni bir başlangıç olacak. 1954’ten 2002’ye kadar tam 233 yarışta yer alan, bunların 37’sini kazanan, yedi yıl önce de emekli olan 81 yaşındaki bir adamın yarışmak için yeniden pistlere dönmesini açıklayacak tek kelime olabilir: Tutku. Mcgriff’e belki de bu yüzden kimse “ne işin var pistte bu yaştan sonra?” demedi. O da geçen hafta elemeleri geçerek, 1986’da birinci olduğu Portland‘daki pistte yarışma hakkı kazandı. Üstelik 21. sırada başladığı yarışı 13. bitirerek önemli bir başarı da kazandı. Belki yaşı itibariyle kendisi çok uç bir örnek olarak değerlendirilebilir. Fakat spor tarihi bu tip geri dönüşlere ve bırakamayışlara alışık.

80’li yıllarda, yani Tiger Woods henüz daha küçük bir çocukken, golf sahalarının en popüler isimlerinden biri Tom Watson’dı. ABD Açık da dahil çok önemli yedi turnuva kazanmıştı. Ancak 90’lı yıllarda oyunu fazlasıyla geriledi. Katıldığı turnuvalarda genelde ilk ona bile zor giriyordu. Kendince haklı bir sebebi vardı, “Bazen zaman geçtikçe tutkunuzu kaybediyorsunuz. Bu her golfçunun başına gelebilir. Hayattaki her şey gibi, golf oynamak da yaşamak için yapmanız gereken bir şeye dönüştüğünde, zirvede olmanız imkansızdır.” Bu kadar basit miydi? Basit olmadığını Watson birkaç yıl sonra çok iyi anlayacaktı.

2000’li yıllarla birlikte yeniden bir çıkış yakalamış ve birkaç turnuva kazanmıştı. Yine de golf oynamaya gerçekten mecbur kalacağı bir an gelecekti. 2003’teki Amerika Açık Turnuvası’nda ilk raundu birinci sırada tamamladı. O yaşta bir golfçü için beklenmedik bir başarıydı ama Watson toplara kendisi için değil yıllardır top taşıyıcılığını yapan ve ölümcül bir hastalıkla mücadele eden Bruce Edwards için vuruyordu. Kazanacağı her puan Edwards’ın hastalıkla mücadelesine biraz daha fazla mali destek sağlayacağı anlamına geliyordu. Edwards bir yıl sonra hayatını kaybetti. Watson ise golf oynamaya devam etti. Temmuz ayında yine gündemdeydi. 59 yaşında Britanya Açık Turnuvası’nda play-off oynamayı başardı.

Bunların aksi örnekleri görmek de mümkün. Spor değişiyor, artık neredeyse tüm spor dallarında henüz ergenlik çağını bitirmemiş gençler görebiliyoruz. En çılgın örnek yine bu ay Bolivya’da yaşandı. Eski ulusal takım teknik direktörü Julio Cesar Baldevisio çalıştırdığı Aurora takımının La Paz’a yenildiği karşılaşmada 12 yaşındaki oğlu Mauricio’yu oyuna soktu ve oğlunu gelmiş geçmiş en genç profesyonel futbolcu yaptı. 15 yaşındaki yüzücü Sarah Sjöstrom ise ard arda iki ayrı dünya rekoruna imza attı. Ancak başta bahsettiğimiz tutku hepsinin ötesinde bir his. Geçen yıl Pekin Olimpiyatları’nda en yaşlı kadın sporcu unvanını elde eden Japon binici Mieko Yagi bu unvanı elde edebilmek için 58 yaşında olmasına aldırmadan elemelerde rakipleriyle çılgınca mücadele etti. Belki Pekin’de dereceye giremedi ama kimin umrunda... Sözü Hershel Mcgriff’e verip bitirelim:

Şimdiki çocuklar çok hızlı. Araba yarışçıları için ‘ne kadar yaşlanırlarsa o kadar hızlanıyorlar’ denilmez mi? Maalesef işler o şekilde yürümüyor.”

 

Shilton: Tanrı’dan gol yiyen kaleci...

Tanrı’nın Maradona’nın şekline bürünüp avucunun içiyle topu kaleye ittiği anı birçok futbolsever iyi hatırlar. Peki 1986 yazında Mexico City’deki Azteca Stadı’nda Tanrı şut atarken kalede kim vardı? Peter Shilton profesyonel futbol kariyerinin başındayken İngiltere Dünya Kupası’nı yeni kazanmıştı, Pele futbolculuk çağının en iyi yıllarını yaşıyordu. Televizyondan renkli maç yayınlarına ise henüz bir kaç yıl vardı. Yıllar geçti... Shilton nihayet futbolu bırakıp emekli olmaya karar verdiğinde artık mahalle maçı yapan çocuklar top ayaklarına geldiğinde “Pele” değil “Zidane” diye haykırıyorlardı. İngilizlerin Dünya Kupası başarısının üzerinden 30 yıl geçmiş, birçok ülkede dijital maç yayıncılığına geçilmek üzereydi. İlk maçına 1966’da 16 yaşındayken çıkan Shilton tam 30 yıl boyunca futbol oynadı. Kariyerinin bitmesine yakın Coventry ve West Ham’da yedek kalıp hiç maça çıkamadı. Herkes emekli olacağını düşünüyordu. Ancak o Üçüncü Lig’deki Leyton Orient’e gitti ve 49 yaşında olmasına karşın tam dokuz maç takımının kalesini korudu.

Peter Shilton’ınki bırakamama, Martina Navratilova’nınkiyse geri dönüş hikâyesi. 19 Grand Slam olmak üzere 167 tekler turnuvası birinciliği, 109 maç üst üste kaybetmemek ve daha bir sürü rekor kendisinin zaten gelmiş geçmiş en büyük kadın tenisçi olarak anılması için yeterliydi. Ayrıca farklı cinsel tercihi, aktivist hareketlerdeki rolü ve İnsan Hakları Komisyonu tarafından Ulusal Eşitlik Ödülü’ne layık görülmesi gibi olaylar kendisini zaten popüler bir figür haline getirmişti. Navratilova bu geçmişine karşın 2000 yılında yeniden tenise döndü. Çoğunlukla çiftler maçlarında yer aldı. Geri dönüşünden sonraki ilk tekler maçındaysa dünya sıralamasında ilk yirmi içinde yer alan Tatiana Panova’yı yenmeyi başardı. 2003’te, yıllarca tarihi maçlar oynadığı Wimbledon’da çiftler turnuvasını kazandığında 46 yaşındaydı...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler