Kürt Açılımı - Sosyolojik Kriterler...

Yayınlanma: 12.08.2009 - 06:06
Abone Ol google-news

Bir ülkede etnik ya da dini bir gruba karşı ayrımcılık olup olmadığının bilimsel göstergesi var mıdır? Evet, sosyoloji bilimine göre, ayrımcılık “sosyal hareketlilik” (dikey) (social mobility) ve yatay hareketlilik adı verilen önemli bir kıstasla ölçülüyor.

Adına ister “Kürt sorunu” ister “Güneydoğu sorunu” deyiniz, bu konuda son aylarda bir hareket başladı. Öncelikle önemli bir noktayı açıkça belirtmekte yarar var. Ne oldu da, Cumhurbaşkanı’ndan, gazete yazarlarına kadar herkes birdenbire bu sorunun çözümü için seferber oldu?

Aslında bir “Kürt açılımı”ndan ziyade Kuzey Irak konusuyla karşı karşıyayız. ABD Irak’tan ayrılmak zorundadır. Kendisine 2002’den beri Irak’ta yardımcı olan Kuzey Irak’taki Barzani ve Talabani liderliğindeki feodal yapıdır. Ancak görülüyor ki, ABD’nin ayrılmasından sonra bu yapı zor durumda kalacak; güneyden ve batıdan Araplar, doğudan İran’ın tehdidi altında olacaktır.

Ancak Kuzey Irak’taki bu özerk Kürt oluşumu gerek ABD, gerekse İsrail için yaşamsal önem taşımaktadır.

Kuzey Irak’taki oluşumun bu iç ve dış tehditlerden korunması için ona destek verecek güçlü bir aktöre gereksinim vardır... ABD çekilirken istikrarlı bir Irak bırakmak istiyor.

Birdenbire ABD’de ortaya atılan Kuzey Irak’la Türkiye’nin birleşmesini konu alan raporlar, Barzani’nin geçmişi unutarak Türkiye’ye sıcak mesajlar vermesi, Kürt sorununun çözümüne hiçbir dönemde olmadığı kadar yakın olunduğu söylemleri işte bu kesişen çıkarlar ortamından doğmuştur.

Uzun yıllar ABD ve AB ülkeleri tarafından kullanılan PKK artık terk edilmek isteniyor. Bu husus da herkes tarafından unutulmayacak bir biçimde not edilmelidir.Kimi zaman süper gücün çıkarları ile bir ülkenin çıkarları örtüşebilir, doğaldır ki PKK sorununu çözmek Türkiye için de yararlıdır.

Bu konuda kesişen çıkarlar vardır, işte ABD büyükelçisinin partileri dolaşması ve liderlerle görüşmesini de bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

Burada çok hassas bir çizgi var. AKP iktidarı, 1980 sonrasından bugüne çeyrek asırdır süren bu konunun çözümü için dış güçlerin talimatlarıyla mı hareket edecek, yoksa iç dinamiklere değer vererek iç uzlaşmaya mı yönelecektir?

Ankara’da Polis Akademisi’nde yandaş basından seçilen yazarlarla yapılan toplantılarla arzulanan bir iç uzlaşma sağlanamaz.

Şimdi konuya akıl süzgecinden ve serinkanlı olarak bakalım.

Ayrımcılık kriterleri

Bir ülkede etnik ya da dini bir gruba karşı ayrımcılık olup olmadığının bilimsel göstergesi var mıdır? Evet, sosyoloji bilimine göre, ayrımcılık “sosyal hareketlilik” (dikey) (social mobility) ve yatay hareketlilik adı verilen önemli bir kıstasla ölçülüyor.

Yatay hareketlilik, coğrafik hareketliliğe işaret eder ki, renk, dil, din, etnik farkı gözetmeden herhangi bir vatandaşın ülke sınırları içinde istediği bölge, kent ve kasabaya gidip yerleşebilmesi özgürlüğünü içerir.

Türkiye’de böyle bir yatay hareketlilik sorunu ya da yasağı yoktur. Hatta yapılan bir nüfus hareketlilik araştırmasına göre Kürtlerin yüzde 40’ı batı illerinde yaşamaktadır (M. Sönmez, Cumhuriyet, 3.8.2009).

Buna göre en büyük metropol İstanbul nüfusunun dörtte birini, Adana’nın yüzde 22’sini, Mersin’in yüzde 21’ini, Kocaeli, Yalova, İzmir ve Gaziantep’in yüzde 18’ini Güneydoğu’dan göç eden vatandaşlarımız oluşturmaktadır.

Kuşkusuz bunun anlamı, TC vatandaşı olan Kürtler Türkiye’nin herhangi bir bölge ve kentine özgürce gitmekte, orada yerleşmekte, iş bulmakta, çalışmakta, ailesiyle yaşamakta, şirket ve para sahibi olmaktadır.

Birçok ülkede gözlenen etnik kimliklerin sadece belli bir coğrafyada yaşadığı gerçeği (İspanya’da Basklılar, Fransa’da Korsikalılar gibi) Türkiye için geçerli değildir.

Türkiye’nin her bölgesi, her ili herkese açık ve serbesttir.

Dikey hareketlilik

Şimdi gelelim dikey sosyal hareketliliğe. Türk vatandaşı, hangi kökenden olursa olsun, yerel yönetimlerden, il genel meclislerine ve milletvekilliğine kadar özgürce seçimlere girmekte, seçme ve seçilme hakkını kullanmaktadır. Üniversitelerde öğretim üyesi olmakta, yargıda ve bürokraside en üst makamlara çıkabilmektedir.

Eğer 1923 yılından bu yana TBMM’nin yapısı ciddi bir incelemeden geçirilirse Kürt kökenli vatandaşlarımızın TBMM’de her dönemde kendi sayısal güçlerinin üzerinde temsil edildikleri görülecektir. İki dönem milletvekilliğim sırasında her partiden Kürt kökenli arkadaşlarımızla çok yakın bir çalışma içinde bulundum. Şurası da gerçektir ki, hemen her hükümette Kürt kökenli vatandaşlarımız yer almışlardır hatta başbakanlık, içişleri, dışişleri, sağlık ve bayındırlık bakanlıkları gibi önemli bakanlıklarda bulunmuşlar ve hiçbir zaman kendilerine bir ayrımcılık yapılmamıştır.

Moda deyimiyle “Kürt açılımı” denilen politika için, çözümler üretilirken yukarıda değindiğimiz son derece önemli olan bu gerçekler hiçbir biçimde gözden uzak tutulmamalıdır. Aslında Güneydoğu sorununa sınıfsal açıdan bakmak gerekir. Temel sorun Güneydoğu’da süregelen feodal yapının kendisidir. Çözüm önerileri yapılırken Kürt asıllı kardeşlerimiz özellikle, 30 yıldır çekilen acıları, verilen şehitleri unutmamalıdır. Kabul edilmesi olanaksız olan, ayağı yere basmayan (bölge meclisleri, federal yapı vs. gibi) fantezilere kapılmamalıdırlar. Ya da açıkça ve içtenlikle biz ayrılmak istiyoruz, referandum yapılsın demelidirler.

Abdülmelik Fırat’ın dile getirdiği şu husus unutulmamalı:

“Türkiye Cumhuriyeti’ni Türklerle birlikte kurmuşken, 5 milyon Kürt ve Türk evlenmişken niye ayrılalım?”

Bu gerçeğe şu olgular da ilave edilmelidir:

- Kürt kökenli vatandaşlar İstanbul’da, İzmir’de, Adana’da, Mersin’de iş kurabiliyor, İstanbul’da en zengin onlar olabiliyorlarsa durduk yerde ayrılık tohumlarının yeşermesi doğru mudur?

- Kürtler her istedikleri partiden milletvekili, belediye başkanı ve bakan olabiliyorlarsa neden sürekli etnik milliyetçiliği kaşıyalım?

- Bin yıldır birlikteliğimizi unutup, kimi süper güçlerin kendi çıkarlarına alet olarak birbirimize karşı düşmanlık tohumlarını neden yeşertelim?

- Kürt sorunu evet çözülmelidir. Özellikle kültürel haklar, kabul edilmelidir. Ancak devlet ve ülkenin bütünlüğünü kısmen bile olsa tahrip edecek girişimlere destek verilmemelidir.

- Türkiye’yi ileride etnik nitelikte federatif bir yapıya götürecek herhangi bir gelişime karşı çıkılmalıdır.

Bunlar dışındaki her türlü kültürel girişim ve istemler karşılanmalıdır. Bin yıldır birlikte yaşamış olan Türkler ve Kürtler süper güçlerin çıkarlarına alet olmamalıdır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler