Gül ve Futbol Keyfi...
Aralarında işadamı, öğretim üyesi, yazar ve Ermeni sivil toplum örgütleri başkanlarının bulunduğu “Irkçılığa ve milliyetçiliğe dur de!” girişimi üyeleri, Gül’ün, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın Ermenistan-Türkiye futbol maçına davetini kabul etmesini istemişler. İstemekle kalmamışlar, “Kafkasya’daki acil durum nedeniyle Türk-Ermeni sınırının hiç olmazsa 10-15 gün için açılmasını acilen rica” etmişler. (Birgün, 2 Eylül 2008)
Türkiye-Ermenistan “sınırı”nın, Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Kafkas ülkelerinin birbiri ardına bağımsızlıklarını ilan etmeleri sürecinde, Ermenilerin, Azerbaycan’ın özerk bölgesi olan Dağlık Karabağ’ı ve Ermenistan ile Karabağ arasındaki Azeri topraklarını “ırkçı ve milliyetçi” amaçlarla işgal etmesi üzerine, Türkiye tarafından Karabağ’ın işgaline endeksli olarak kapalı tutulduğu biliniyor. Ama, aynı zamanda, 1991’de bağımsızlığını ilan eden Ermenistan Parlamentosu’nun, Türkiye-Ermenistan sınırının Türkiye ile Moskova arasında belirlendiğini ileri sürerek tanımadığı da biliniyor. Bağımsızlığını ilan ettiği zaman, Ermenistan’ı ilk tanıyan ülke, Türkiye olmuştu. Ama Ermeni Parlamentosu’nun, Türkiye-Ermenistan sınırını tanımadığını, biz, CIA yan kuruluşu RAND’ın yayını olan ve 1993’te yayımlanan Turkeys’s New Geopolitics’te (s. 66) yer alan CIA analisti Graham Fuller’in yazısından okuyacaktık.
Halk ise, Ermeni Parlamentosu’nun bu kararını, İngiliz Dışişleri Bakanı Robin Cooke’un, “zaman zaman Türk hükümetine bile belirsiz görünen Doğu sınırları” söyleminden öğrenecekti.
Mustafa Balbay, Cumhuriyet’te (30 Mayıs 1998’de) yayımlanan “Ermeni ‘Soykırımı’... Sevr... Kars... Lozan...” yazısında, Cooke’un sözlerini anımsatarak, 1991’de bağımsızlığını ilan eden Ermenistan’ın “Büyük Ermenistan” tanımının, Lozan ve Kars antlaşmalarını tanımamak anlamına geldiğinin altını çizmişti.
Kars Antlaşması, Ermenistan ile Türkiye arasında imzalanan Gümrü (2/3 Haziran 1920) ve Moskova (16 Mart 1920) antlaşmalarının ardından Kars’ta 13 Ekim 1921’de imzalanmıştı. Başlık adı, “Türkiye ile Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan Arasında Dostluk Antlaşması”ydı. Azerbeycan ve Gürcistan delegeleri yanında antlaşma, Ermenist Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti adına İçişleri ve Dışişleri bakanları tarafından imzalanmıştı. Ama Türkiye-Ermenistan sınırının tanınmamasının arkasında, “Büyük Ermenistan” projesi vardı ve bunun ilk somut aşaması, Sevr ve Türkiye ile sınırları ABD Başkanı Wilson tarafından çizilen Sevr’deki Ermenistan’dı.
Sevr Antlaşması’nın hazırlık konferanslarından ilki (1919 yılı başlarında) Paris’te gerçekleştirilmişti ve Ermenistan’ı temsil eden Boğus Nubar Paşa, bu konferanstan, “Kilikya ile ‘Ermeni Vilayetleri’ adı verilen altı Doğu ilini ve iki milyon soydaşının yaşadığını söylediği Rusya’nın bir kısmını içersine alan ‘mütevazı’ bir Ermenistan” istemişti. Ermeni Askeri Misyon Şefi General Torcom, Pall Mall Gazette’de (Şubat 1919) yayımlanan yazısında, “Akdeniz kıyısında Antalya’dan İskenderun’a, Karadeniz kıyısında Sinop’tan Batum’a kadar uzanan ve Hazar Denizi’nde bir limanı bulunan” bir “Ermeni devleti” haritası çizmişti.
“Büyük Ermenistan”ın “büyük”lüğü “amaç” olarak korunmakla birlikte, Sevr Antlaşması’nda (10 Ağustos 1920), çekirdek olarak küçüldüğünü görüyoruz. Bir kez daha Nutuk/Söylev’den aktaralım: “Sevr’de Türk-Ermeni sınırının belirlenmesi, Amerikan Cumhurbaşkanı Wilson’a bırakılmıştır. O da sınır olarak Karadeniz kıyısında Giresun’un doğusundan başlayıp Erzincan’ın batı ve güneyinden, Elmalı, Bitlis ve Van Gölü’nün güneyinden geçen bir sınır belirlemişti.” (c. II, s. 1003.)
Ne gam!.. Sevr Antlaşması ile aynı gün yürürlüğe konmasını kararlaştırdıkları ve (Sevr Antlaşması’nı hazırlayan İngiltere, Fransa ve İtalya başbakanlarının gizli olarak oluşturdukları) Üçlü Anlaşma ile, Sevr Antlaşması’nda Türkiye’ye bağlı özerk Kürdistan olarak belirlenen coğrafik alanın, Dicle’nin akış çizgisinin batısından Sıvas’a ve güneyde Çukurova’yı içersine alan Kilikya’ya değin olan bölge, sömürge olarak Fransa’ya veriliyor, böylece Ermenistan’ı İskenderun Körfezi’ne ulaştıracak Büyük Ermenistan projesinin ikinci aşamasının altyapısı oluşturulmuş bulunuyordu.
NATO ile korunan sistemi korumak
NATO’nun amacı NATO ile korunan sistemi korumaktı. İçerden dolaylı saldırı biçiminde, dışardan (Sovyetler Birliği’nden) doğrudan saldırı halinde, NATO, koruduğu sistemi, içerde gizli savaş yöntemleriyle (Gladyo), dışa karşı açıkça savaşarak, sosyalist dünya sistemine karşı kendi kapitalist-emperyalist sistemini koruduğu savındaydı.
Şu anda, “NATO ile korunan sistemi korumak” adına, Karadeniz’i dolduran Amerikan ve bazı NATO ülkesinden savaş gemilerinin baskısı altında bocalayan Erdoğan, bir yanda kendi varlığını korumaya çalışan Rusya’yı “komşu” olarak terazinin bir kefesine, öte yanda Rusya’yı küresel egemenliğinin tarihsel mirasında yiyip yutmak isteyen ABD’yi “müttefik” olarak terazinin öbür kefesine koyarak denge sağlamaya, Karadeniz’in ortasından Türkiye’yi Rusya’ya bağlayan enerji boru hattını kurtarmaya çalışıyor. Bir başka denge arayışı, Ermenistan odağında aranıyor. Bakû-Ceyhan boru yolunun topraklarından geçmesine izin vermemiş ve “soykırım” savlarını reddettiği için Türkiye-Ermenistan sınırını tanımamış olan Ermenistan’a karşın, Karabağ’ın işgaline endeksli olarak Türkiye tarafından kapatılmış bulunan Türkiye-Ermenistan sınırının, gene Türkiye tarafından açılmasının senaryosu sahneye ya da sahaya taşınmış bulunuyor. ABD’nin güdümünde tek taraflı olarak bu sınırı açacak olan Türkiye, 2001’de Fransa’nın, bu yıl ABD’nin kendi ulusal meclislerinde tanınan “Ermeni soykırımı”nı da tanıyacak mı? Soykırımın tanınmasıyla birlikte gündeme gelecek tazminat ve toprak talebini Türkiye karşılayacak mı? Ermenistan, Türkiye’den geçecek petrol ve doğalgaz yolu karşılığında, soykırım, tazminat, toprak ve “Büyük Ermenistan” talebinde bulunmayacak mı? ABD’nin küresel egemenliğiyle örtüşen stratejik işbirliğine Türkiye’yi kilitleyen Bakû-Ceyhan petrol boru yolu gündeme geldiğinde, ASALA, Beyrut’ta, “Pantürkçü boru hattının Batı Ermenistan’dan (yani Doğu Anadolu’dan) geçmesine izin vermeyeceklerini” açıklamış. (Cumhuriyet, 24 Ağustos 1993); Alman ARD televizyonuna konuşan Öcalan, “Açık söylüyorum, petrol meselesinin tek taraflı olarak halkımızın çıkarları aleyhine kullanılmasına izin vermeyeceğiz” (Özgür Halk, 27 Haziran 1995) demişti.
Gül’ü Çankaya’ya taşıyan “irade”nin arkasında nasıl ki ABD’nin küresel egemenlik projesi varsa, onun “Ermenistan” ziyaretinin arkasında, yalnızca Rusya ile ABD arasında yeğinleşen petropolitik savaşı değil, aynı zamanda ABD soykırım tasarısı, ABD tasarımı olan ve Doğu ve Güneydoğu’yu sıcak savaş alanına dönüştürme planının bir parçası olarak gündeme getirilmiş bulunan Bakû-Ceyhan petrol boru yoluna endeksli Ermenistan ve Kürdistan projeleri var.
Bütün bunların karşılığında ise bir “futbol maçı” izlemenin keyfi var.
Ne keyif ama!..
Muzaffer İLHAN ERDOST TİHAK / Türkiye İnsan Hakları Kur. Bşk.
En Çok Okunan Haberler
- Tartışmalar sonrası istifa etti! Yeni CEO eşi oldu
- 'Müzakere edilmez!'
- Yandaş ‘gazeteci’den tepki çeken çıkış
- Canlı yayında 'dolar' tartışması: Tansiyon yükseldi
- Erdoğan ve Steinmeier'ın diyaloğu gündem oldu
- Mersin’de hasat erken başladı: Kilosu 45 TL
- 'Bir milletvekilliğine her şeyi sattın'
- Neler konuşuldu?
- Mehmet Ali Yılmaz evinde ölü bulundu!
- Mehmet Ali Yılmaz'ın ailesinden açıklama