Avrupa gözüyle Türkiye

Avrupalı eski cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, milletvekilleri ve üst düzey diplomatlardan oluşan akil adamlar komisyonunun Türkiye raportörlüğünü üstlenen eski Avusturya Dışişleri Müsteşarı Albert Rohan, "Ergenekon davasının Türkiye'nin geçmişindeki hataları gözler önüne serdiğini" söyledi.

Yayınlanma: 07.09.2009 - 15:09
Abone Ol google-news

Açık Toplum Vakfı ve British Council'in desteğiyle akil adamların oluşturduğu Bağımsız Türkiye Komisyonu'nun Türkiye hakkındaki ikinci raporu "Avrupa'da Türkiye: Kısır Döngüyü Kırmak", düşünce kuruluşu Avrupa Politika Merkezi'nde düzenlenen açık oturumla kamuoyuna açıklandı.

Raportör Rohan, burada yaptığı konuşmada, "Hazırladıkları raporda Türkiye'yi dışardan analiz ederken çok fazla detaylara girmekten kaçındıkları için Ergenekon davasına yer vermediklerini" belirterek, "Fakat bu dava Türk sisteminde uzun yıllardır süregelen yanlışları göstermesi bakımından önem taşıyor. Bu yanlışların mahkeme tarafından ortaya çıkarılıp çözümlenmesi olumlu bir gelişme. Bence emekli ya da görevdeki askerlerin böyle bir dava kapsamında yargı önüne çıkarılmaları iyiye işaret" dedi.
Albert Rohan, "Ergenekon davasının nasıl ilerletileceğini belirlemek bize düşmez. Eğer normal şekilde ilerler ve bir gün sonuçlanırsa bu Türkiye için, demokrasi için ve hukukun üstünlüğü için iyi olacak" diye konuştu.

Bağımsız Türkiye Komisyonu üyelerinden eski İspanya Dışişleri Bakanı, eski Avrupa Konseyi Genel Sekreteri ve eski AB Komisyonu Üyesi Marcelino Oreja Aguirre ise "Ergenekon davası konusunda uzman olmadığını fakat Türkiye'nin 'geçiş döneminde olduğunu' düşündüğünü" belirterek, kendi ülkesinden örnekler verdi:
"İspanya'da 1981 yılında yeni hükümetin güvenoylaması yapılacakken parlamentoyu askerler bastı. Tüm milletvekillerini ve hükümet üyelerini saatlerce rehin aldı. Sonuçta ne oldu? Kral ve hükümet başta olmak üzere istisnasız tüm siyasi güçler darbe girişimine tepki gösterdi. Ergenekon davasında da ordunun bazı üyelerinin karıştığı hareketleri görüyoruz. Ordu mensuplarının evlerinde silahlar bulunuyor. Bunlar hükümet tarafından ortaya çıkarıldı. Dışardan algılama siyasi güçlerde, en azından hükümette Ergenekon'a karşı güçlü irade bulunduğu yönünde. Hükümet göstermesi gereken tepkiyi gösterdi ve anladığım kadarıyla bu sorun geride kaldı. Birçok general yargı önünde ve eylemlerinin hesabını verecekler. Halkın çoğunluğu, siyasi güçler ve hükümet darbe girişimlerine doğru cevabı verdi."

İtalya senatosu Başkan yardımcısı Bonino

Akil adamlar komitesi üyelerinden İtalya Senatosu Başkan Yardımcısı Emma Bonino ise Avrupa'da Türkiye konusunda yaşanan duygusallığı aşmak için Avrupa Parlamentosu'nda geniş katılımlı bir konferans düzenlenmesini önerdi.

Burada Türkiye'nin kapsamlı bir resminin çıkarılarak AB üyeliği ve bu yolda kamuoylarının ikna edilmesi için yapılması gerekenlerin belirlenmesini isteyen Bonino, dini gerekçelerle Türkiye'nin üyeliğine itiraz edenlere tepki gösterdi.

"Türkiye'nin kültürünü ve kimliğini soranlara AB'nin kimliğini sormak gerekiyor. Bu kesinlikle din değil. AB'nin kimliği bence açık toplum, demokrasi ve hukukun üstünlüğü" diyen Bonino, Türkiye'nin bu değerlere dayanılarak üye alınması durumunda Avrupa'da kimsenin "işgal ediliyoruz" korkusu yaşamasına gerek olmadığını vurguladı.
Bonino, Kıbrıs sorunu nedeniyle Türkiye'nin üyelik müzakerelerinin yavaşlatılmasına da itiraz ederek, AB'nin öncelikle Annan planına "evet" diyen Kıbrıslı Türklere söz verdiği şekilde izolasyonları kaldırması gerektiğinin altını çizdi.

Eski Hollanda Dışişleri Bakanı Van Den Broek

Eski Hollanda Dışişleri Bakanı ve eski AB Komisyonu Üyesi Hans Van Den Broek ise Türkiye'nin büyük jeostratejik önemi yanında ekonomik potansiyeli, İslam ve demokrasinin birlikte yaşayabileceğinin gösterilmesi ve küresel siyasetten kaynaklanan nedenlerle AB üyesi olması gerektiğini kaydetti.

Bunun için üyelik müzakerelerinin ilerletilmesini isteyen Van Den Broek, AB'nin Kıbrıs Rum kesimini üye alırken Kıbrıs sorununun çözülmesini şart koşmayarak Türkiye ile müzakerelerde şimdi bu üyesine "imtiyazlı bir konum" sunduğunu anlattı.
AB'nin 2004'te yaptığı bu hatayı telafi etmek için Kıbrıslı Rumlara baskı yapmasını isteyen Van Den Broek, Türkiye'nin üyeliğini referanduma götüreceğini açıklayan bazı AB üyelerini de "hile yapmakla" suçladı.

"Müzakereleri tıkamak AB'nin çıkarına değil"

AB'ye petrol ve doğalgaz arzında Türkiye'nin vazgeçilmez konumuna vurgu yapan eski Fransa Başbakanı Michel Rocard ise enerji faslının bir an önce müzakerelere açılması gerektiğini söyledi.

Türkiye'nin son yıllardaki aktif dış politikasıyla bölgesindeki sorunlarda "kaçınılmaz barış yapıcı" haline geldiğini anlatan Rocard, "komşularıyla tüm sorunlarını çözmek isteyen Türkiye'nin Suriye ve Irak'la büyük mesafe alırken Ermenistan'la da futbol diplomasisiyle hızlı bir sürece girerek ilişkileri normalleştirmeyi hedeflediğine" dikkat çekti.
"Ermeni diasporasının bugüne dek asla Ermeni halkının temsilcilerine Türkiye ile sorunları müzakere etme ve çözme şansı vermediğini" hatırlatan Rocard, Türkiye ve Ermenistan yönetimlerinin mevcut süreci başarıyla tamamlamaları halinde "büyük iş başarmış olacaklarını" ifade etti.

Türkiye ile imtiyazlı ortaklık düşüncesine, "İmtiyazlı ortaklık zaten var, ortaklık anlaşmamız var" diyerek karşı çıkan Rocard, "Türkiye'nin üyelik müzakerelerini tıkamanın AB'nin gerçek çıkarlarıyla örtüşmediği ve AB'yi daha tehlikeli kıldığı her geçen gün çok daha açık şekilde ortaya çıkıyor" dedi.

Eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Ahtisaari

2008 Nobel Barış Ödülü sahibi, eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari ise AB'deki Türkiye konusunda gözlenen duygusallığı rasyonel bir tartışmayla yenmek için bu raporu hazırladıklarını anlatarak, Türkiye ile müzakerelerin ilerletilmesini istedi.
Bunun sadece AB'nin güvenilirliği açısından önem taşımadığını ve küresel rol oynamak isteyen AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı olduğunu belirten Ahtisaari, "Nasıl olsa sürecin sonunda tüm AB üyeleri ve Avrupa Parlamentosu Türkiye'nin üyeliği konusunda karar verecek. Umarım biz Avrupalılar diğer genişlemelerde olduğu kadar Türkiye söz konusu olunca da kendimize güvenebiliriz" diye konuştu.

Raporda "Avrupalı liderlerin (Türkiye konusundaki) olumsuz yaklaşım ve politikaları, AB'nin inandırıcılığı, güvenilirliği ve ahde vefa ilkesine uyumu konusunda soru işaretleri doğuruyor" tespiti yapıldı.

Komisyonun raporunda, Türkiye'nin üyelik müzakerelerinin başladığı Ekim 2005'ten bu yana Avrupalı siyasetçilerden gelen olumsuz açıklamaların ve Avrupa kamuoyunda genişleme konusunda artan tereddütün Türkiye'de "üyelik için gerekli tüm şartları yerine getirsek bile üye alınmak istemiyoruz" izlenimi yarattığına işaret edildi.

Müzakere sürecinde fasılların yarısının AB tarafından dondurulmasının ya da engellenmesinin bu izlenimi güçlendirdiği anlatılan raporda, "Türkiye'de hem AB üyeliğine, hem de zor ve bazen maliyetli reformlara olan destek azalmıştır. İktidardaki AK Parti'nin, İslamcılığın yükselişte olduğu iddiasıyla ve kısmen laik prensipleri savunma kisvesi altında harekete geçen Avrupa karşıtı Türklerden gelen ciddi baskıya maruz kalması gibi bazı iç siyasi zorluklar nedeniyle AB üyeliği için gerekli siyasi ve toplumsal reformları geciktirmeye kalkışması durumu daha da ağırlaştırmıştır" görüşüne yer verildi.

Türkiye'de reformların yavaşlamasının Avrupa'da Türkiye'nin üyeliğine muhalefeti daha da artırdığına dikkat çekilen raporda, Türk kamuoyunda ortaya çıkan dışlanma hissinin ise reform yanlılarının heveslerini kırarak Türkiye'nin AB sürecini bir kısır döngüye dönüştürdüğü anlatıldı.

Bu kısır döngüden nasıl çıkılacağını araştıran raporda, AB'nin taahhüt ettiği şekilde Türkiye'ye diğer aday ülkelerle eşit muamele yapması, "imtiyazlı ortaklık" ve "özel ilişki" söylemlerinden vazgeçilmesi, Türkiye'nin Avrupalılığını sorgulanmaması, Müslüman ülkelere çifte standart yapıldığı izlenimi verilmemesi ve dondurulan fasıllarda müzakerelerin başlatılması önerileri öne çıkıyor.

Türkiye'de kaçırılan reforma fırsatları

Raporda, 2000-2005 yılları arasında "reformlarda altın çağını yaşayan" Türkiye'nin AB ile üyelik müzakerelerinin başlamasının ardından "yavaşladığı" belirtildi ve buna gerekçe olarak Avrupa'dan gelen kötümser kararlar ve açıklamalar yanında "AK Parti hükümetinin fırsatlar kaçırması ve iç politikada dikkatini dağıtacak pek çok gelişme öncesinde reform hızını sürdürememesi" gösterildi.
"2007 yılından itibaren iktidardaki AK Parti, devletin kurulu düzeni içinde asker, yargının bir kısmı ve ana muhalefet partisi CHP'nin oluşturduğu koalisyonlardan doğan çeşitli zorluklarla mücadele etmek zorunda kaldı" görüşünün savunulduğu raporda, bu kapsamda Genelkurmay Başkanlığının 27 Nisan bildirisi ve AK Parti'nin kapatılması istemiyle açılan davaya yer verildi.

Raporda, Ergenekon yapılanmasının da Türkiye'de reformları yavaşlattığı ileri sürülerek şu görüşlere yer verildi:
"Reform sürecini kesintiye uğratan bir diğer olay da 2007 yılında, hükümeti devirmeyi planladığı düşünülen Ergenekon adlı bir örgüte ait olduğu sanılan silah depolarının bulunmasıydı. Savcıların Ergenekon davasını araştırmak için her türlü gerekçeleri var gibi görünmekle birlikte devamında 100'den fazla kişinin tutuklanması ve yüksek rütbeli askerlerle devlet yetkililerinin soruşturulması sonucunda tartışmalar daha da alevlendi."

Raporda, hükümetin 2005 sonrası dönemde Kürtler için reform yapma selahiyetinin de AB ve başkalarınca terör örgütü olarak kabul edilen PKK'nin eylemleri nedeniyle kısıtlandığı ifade edildi.

Türkiye'nin Avrupa demokrasileriyle tam uyum için reform sürecine yeniden sarılması gerektiği vurgulanan raporda, hükümetin reformlar konusunda eylemleri ve açıklamalarıyla son aylarda olumlu işaretler verdiği kaydedildi.

Kıbrıs

Kıbrıs'ta kapsamlı çözüm müzakereleriyle yeni ve kritik bir kavşağa yaklaşıldığı belirtilen raporda, Kıbrıs Rum kesiminin AB'ye üye alınmasıyla belirsiz geçen 5 yılın ardından "Ada'nın daimi olarak bölünüp bölünmeyeceği, büyük ihtimalle önümüzdeki yıl yaşanacak gelişmelere bağlı olacaktır" tespiti yapıldı.

AB'nin Kıbrıs'ta çözüm olmadan Rum tarafını üye kabul ederek Türkiye'nin üyelik müzakerelerini de olumsuz etkileyen bu sorunu kendisinin yarattığı hatırlatılan raporda, "AB bilerek ve ısrarla Annan Planı'nın desteklememiş olmalarına rağmen Kıbrıslı Rumların AB'ye Ada'nın tek temsilcisi olarak girmelerine izin verdi. Rumların üye olarak ilk icraatlarından biri, AB'nin Annan Planı'na 'Evet' oyu veren Kıbrıslı Türkleri ödüllendirmek için verdiği siyasi sözleri tutmasını engellemek oldu" denildi.

Kıbrıs'ta çözümün herkesin çıkarına olduğu ifade edilen raporda, AB liderlerinin Ada'daki her iki toplumu ve liderleri sık sık ziyaret ederek, çözüm için moral vererek halkın sürece olan ilgisini artırmaları ve iki toplumlu projeleri destekleyerek birleşme isteğini canlandıracak etkileşimler başlatmaları istendi.

Kürt sorunu

Raporda AKP hükümetinin "Kürtlerin durumunu iyileştirmek konusunda bugüne kadarki bütün hükümetlerden daha fazlasını yaptığı" savunularak, Türkiye'de kalıcı toplumsal barış için Kürt meselesinde hala atılması gereken birçok adım bulunduğu ifade edildi.

Bu kapsamda "Kürtçenin her türlü yayında, kamu binalarında, okullarda ve siyasi konuşmalarda kullanılabilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin ve anayasal güvencelerin hazırlanması, Kürtçe yer adları üzerindeki yasakların kaldırılması, üniversitelerde Kürt enstitülerinin kurulması ve anayasada bir etnik kökene ayrıcalık tanıma anlamını doğurabilecek maddelerin yeniden yazılması" önerilen raporda, AB üyelerinden terör örgütü PKK ile mücadeleye daha aktif destek vermeleri talep edildi.
Raporda, "Bazı AB üyeleri istihbarat birimlerinin bilgi karşılığı PKK elemanlarıyla anlaşmalar yapmasına izin vermiş, bilinen PKK militanlarının AB ülkelerinde kanunları çiğnedikten sonra adaletten kaçmalarına göz yummuş ve bu kişilerin Türkiye'ye iadesi veya ilgili ülkede yargılanması konusunda Türkiye ile işbirliğinden kaçınarak PKK'ya çok fazla müsamaha göstermiştir" tespiti yapıldı.

Türkiye'nin önemi

Türkiye'nin stratejik konumuna ve dış politikadaki açılımlarına değinilen raporda, Türkiye'nin krizlerin çözümüne yaptığı katkı ve enerji naklinde kavşak noktasında bulunması nedeniyle AB açısından vazgeçilmez önem taşıdığı vurgulandı.

Türk liderlerinin Rusya ve Suriye, İran ve İsrail gibi çok farklı ülkeler arasında seyahat edebildikleri, hem saygıyla karşılandıkları, hem de önemli siyasi hedefleri bu kadar geniş kapsamlı görüşebildikleri kaydedilen raporda, Türkiye'nin tek başına herhangi bir krizi AB adına çözemeyeceği, fakat "Türkiye olmadan AB'nin bölgede işinin çok zor olacağı" belirtildi.

Türkiye'nin Ermenistan ile ilişkileri normalleştirme çabalarından övgüyle bahsedilen raporda, başka ülkelerin parlamentolarda kararlar alarak iki ülke arasındaki yakınlaşma sürecini olumsuz etkilediği kaydedildi.

Bazı Avrupalılardaki "Türkiye'nin İslamlaştığı" korkusunun ve "mahalle baskısı" iddialarının gerçeği yansıtmadığı belirtilen raporda, "80 yıl sonra laikliğin Türkiye Cumhuriyeti'nin üzerinde yükseldiği sağlam bir temel olduğuna şüphe duyulmaması" istendi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler