Balbay bilirkişi raporu istedi

Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilcisi ve yazarı Mustafa Balbay, “Benim önerim dosyadaki bilgisayar çıktılarının ne ölçüde delil değeri taşıyacağı konusunda, mahkemenin seçeceği uzman bilirkişiler bir rapor hazırlasınlar'' diye konuştu.

Yayınlanma: 18.09.2009 - 07:20
Abone Ol google-news

İkinci Ergenekon davasında tutuklu yargılanan Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilcisi ve yazarı Mustafa Balbay, dosyadaki bilgisayar çıktılarının delil olup olamayacağı konusunda bilirkişi raporu alınmasını istedi. Balbay, 1980’li yıllarda suç delili olarak kitapların gösterildiğini anımsatarak “Şimdi o kitapların yerini bilgisayarlar aldı. Ben inanıyorum ki bir süre sonra bilgisayar üzerinden iletişimin, bu ağdaki bilgilerin suç üretiminde kullanılması gülünç hale gelecek” dedi.

İstanbul 13.  Ağır Ceza Mahkemesi’nce Silivri Cezaevi bitişiğindei salonda görülen davanın dünkü 7. oturumuna Balbay’ın da aralarında bulunduğu 45 tutuklu sanık ile tutuksuz sanıklar Prof.Dr. Yalçın Küçük, teğmen Noyan Çalıkuşu, emekli askerler Tanju Güvendiren ve İlyas Çınar katıldı. Duruşma salonuna alınan tutuklu sanıkların üzerlerinin aranması gerginliğe yol açtı. Sanıklar ve avukatları, “savunma haklarının kısıtlanacağını” belirterek uygulamaya tepki gösterdiler. “Burada boşuna bulunmuyorum ben. Tutukluyum ben” diye bağıran eski polis müdürü Adil Serdar Saçan’ı avukat sakinleştirmeye çalıştı. Tutuklu sanık Emcet Olcaytu sinirli bir ses tonuyla, “Duruşma salonuna giriş çıkışlarda tekrar tekrar aranamayız” dedi. Sanık avukatlarından Celal Ülgen de, “Burada sivil yargılama olduğu söyleniyor, ancak savunma hakkı kısıtlanıyor. Sanıkların üzerindeki savunma amaçlı belgeler aranamaz” dedi.

Mahkeme heyetine başkanlık yapan yargıç Hasan Hüseyin Özese, birinci Ergenekon davasında yargılanan sanıkların birinde “civa” bulunduğunu ve işlem yapıldığını anımsatarak “Güvenlik nedeniyle bu uygulamaya gerek görüldü. Savunma hakkının kısıtlanmasına neden olmaz” dedi. Oturumda öğleye dek Cumhuriyet Savcıları tarafından iddianame okundu. 


“Bilirkişi raporu alınsın”

Talepler bölümünde söz alan Balbay, iddianameye “ithamname” dediğini, içerisinde yüklenen suçla ilgisi olmayan notların da olduğunu söyleyerek 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in konuşmalarının bile iddianameye konulduğuna dikkat çekti. Duruşmanın başında yapılan bir hatanın sonuna dek devam edeceğini dile getiren Balbay, “Benim önerim dosyadaki bilgisayar çıktılarının ne ölçüde delil değeri taşıyacağı konusunda, mahkemenin seçeceği uzman bilirkişiler bir rapor hazırlasınlar. Bilgisayara nasıl müdahale edilebileceği ve ne şekilde kopyalanacağı gibi genel kurallar açısından. TCK ve CMK’de bu konuyla ilgili hükümler var” diye konuştu. Balbay harddiskinin numarasının alınmadığını ve bilgisayarının imajının da gözaltına alınıp sorgulandıktan sonra alındığını belirtti.

 

“Gazeteci tanıklığa bile zorlanamaz”

 “Yargılanmayı  en çok ben istiyorum. Masumiyet karinesi gereği tutuksuz yargılanma hakkımız” diyen Balbay, tahliye talebinin reddine İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde itiraz ettiklerini kaydetti. Gazeteci olduğunu, değişik önerilere karşın hiçbir başka amaç gütmeden, bu mesleği yapmayı yeğlediğini belirten Balbay, şöyle konuştu: “İddianameden, Özden Örnek’in günlükleri okundu. Orada bile 'Balbay aradı haber doğru mu diye sordu' yazıyor. Gazetecilerin görev yapma ortamı olması için AİHM özel kararları var.  Bu kararlar, gazeteciye her türlü bilgi ve belgenin geleceğini, kaynağının sorulamayacağını belirtiyor. Gazeteciler tanıklığa dahi zorlanamaz. Ben en ileri anlatımla tanık olabilecekken hakkımda suçlama üretilmiş.”

 

“Ayrıcalık istemiyorum”

Ayrıcalık istemediğini, ancak tutukluluğun mesleğini yapamaz hale getirdiğini dile getiren Balbay, bir gazetenin çok tartışılan bir habere ilişkin yargılandığı davada, savcının, ‘gazeteci her türlü belgeyi toplar, haber yapar’ diyerek beraat istediğine dikkat çekti. “Tutuklanmasaydım, suç işlemeye devam edecektim” diyen Balbay, son aylarda her kesimin gazeteler üzerinden birbirlerine bir şeyler söylediğine dikkat çekti. Gazeteci olarak kimi görüşmelerin perde arkasını almaya çalışacağını dile getiren Balbay, basın özgürlüğüne değinerek, görevini yapamadığını vurguladı. Gazetecilik arşivinin sorgulanmasının insan ve meslek hakkı ihlali olduğunu vurgulayan Balbay, “Bir gazeteciye belgelerini sormak, polise neden silahın var diye sormaktan farksız” dedi.

 

Arkeolojik kazı

Bilgisayarlarda bir nevi ‘arkeolojik kazı’ yapıldığını ifade eden Balbay, “İstenseydi karşınıza 1 milyon sayfa getirilirdi. Ben bir gazetenin temsilciyisim. 5 bin köşe yazısı, 23 kitap yazdım. 2 bin radyo televizyon programına katıldım. Köşe yazılarımdan birinde teröre övgü gösterilsin bu mesleği bırakmaya razıyım” dedi. Kendisine atfedilen notların montajla yan yana getirildiğini, tümünün kopya olduğunu yineleyen Balbay, “Daha görmeden montaj olduğunu söylemiştim. Şimdi daha emin söylüyorum. Tümü 2 dakika 33 saniyede oluşturulmuş” diye konuştu. Bu kadar tartışmalı bir delili değerlendirmeyi sonraya bırakmayı, “temelin sağlam olup olmadığına çatıyı kapatırken bakalım” demeye benzeten

Balbay, şöyle devam etti:
 “Geç gelen adalet adalet değildir. Özgürlüğüm, ailem ve mesleğimden uzaktayım. Sorulunca yanıt veremeyeceğim hiçbir şey yok. Gizli denilen görüşmelerin tamamı ilgililerin makamında yapılmıştır.”

Refah Partisi ve Koray Aydın davalarında kanuna aykırı delillerin kullanılmadığını, bu dururumun Anayasa’ya da aykırı olduğunu  anımsatan Balbay, “1980’li yıllarda kitapların suç unsuru diye yan yana dizilmesi gibi bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. Bilgisayarlar bir süre sonra bu hale gelecek” dedi. 

Balbay, Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara Bürosu’nun telefonlarının dinlendiğinin “hatalı” olduğunun kabul edildiğini anımsatarak “Böylece Cumhuriyet Gazetesi Ankara Bürosu'nun hukuka uygun olmayacak şekilde dinlendiğini doğrulamış oldular” dedi. Tutuklu sanık Durmuş  Ali Özoğlu, gazeteci ve yazar olduğunu, gözaltına alındığında tarikatlarla ilgili bir kitap yazmakta olduğunu anlattı. Özoğlu, daha önceki celselerde Ergenekon soruşturmalarını yürüten savcı Zekeriya Öz’ün hangi sağlık sorunu nedeniyle askerliğini yapmadığını sorduğunu belirterek, “Ya psikiyatrik bir rahatsızlık nedeniyle rapor aldıysa. Bu iddianameyi yazan savcı ne kadar sağlıklıdır” diye sordu.

Gazeteci Tuncay Özkan da 1998’de Susurluk ilişkilerinin gösterildiği 58 kişilik listeyi yayımladığını ve 57. sırada bulunan Fethullah Gülen’in isteği üzerine üç kez kendisiyle görüştüğünü anlatan Fethullah Gülen’nin kendisine, “Bu listenin Başbakan Necmettin Erbakan’ın emriyle hazırlandığını bana MİT Müsteşarlığı'nda görevli Cevat Öneş anlattı” dediğini aktardı. Savcıların 4. iddianameyi emekli Orgeneral Çevik Bir ile ilgili yazdığını söyleyen Özkan, savcıların kendi kitaplarından alıntılar yaptıklarını ifade etti.

 

“Mahkeme taraflı”

Tutuklu sanık Saçan, savcının mütalaasında avukatlık yapmasının yasaklanmasını istediğini anımsatarak “Ben zaten yıllardır dava almıyorum. Bu taleple ne amaçlanıyor? İki de bir baroya yazı yazıyorlar. Bu iyi niyetli bir girişim değil” dedi. Saçan, haklarında müebbet hapis istenen sanıkların tahliye edildiğini, mahkemenin tutuklama konusunda taraflı olduğunu söyledi. Başkan Özese, “Mahkememizin adil olduğundan emin olun” deyince Saçan, “Ben emin değilim. Örgütün üst düzey yöneticisi olduğu iddia edilen, savunması alınmamış insanı bıraktınız. Bunu bana objektiflikle izah edemezsiniz ” dedi. 


Başkanla polemik

Tutuklu sanık Birol Başaran da, iddianamenin ‘çok kısa özetlenmesi’ kararına karşın, savcılarca satır satır okuduğunu belirterek “Karar uygulanmıyor. Burayı  savcılar mı yönetiyor? Sizin karizmanız çiziliyor” dedi. Başkan Özese’nin, savcıların nereyi okuyup nereyi okumayacaklarını bildiklerini ifade etmesi üzerine Başaran, “Bu özet değil Bari araya girmeyin size güvenimiz kalmıyor” dedi. Başaran’ın “Tutuklamayı CMK’ye mi, savcıların görüşüne göre mi değerlendiriyorsunuz?” sorusuna  Özese, “Sizin yargılama makamına soru sorma hakkınız yok” yanıtını verdi. Başaran da, “Sizin benim özgürlüğümü almaya hakkınız var mı” karşılığını verdi. İddianamenin Özden Örnek’in günlüklerine dayandırıldığına dikkat çekerek “Örnek nerede, sanık mı şüpheli mi? Tuncay Güney’i buraya getirmiyorsunuz. Örnek’i getirmeyi düşünüyor musunuz?” diye sordu. “Bizi tutuklayın ama aptal yerine koymayın. Biz akıllı insanlarız” diyen Başaran’a, iddianameye suç tarihi olarak tutuklandıkları tarihin yazıldığını belirtti.

 

Ersöz’ün hayatı tehlikede

Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz’ün avukatı Ali Rıza Dizdar, müvekkilinin sağlık durumuna ilişkin İstanbul Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanlığı tarafından yapılan tetkikler sonucu hazırlanan 17 Eylül 2009 tarihli raporu mahkeme heyetine sundu.  Mart 2009 tarihindeki prostatektomi ameliyatı sonrası gelişen deri ve doku enfeksiyonu nedeniyle birçok kez ameliyat edildiği ve 25 Ağustos 2009 tarihinde Acil Cerrahi Birimi’ne sevk edildiği anlatıldı. Raporda ameliyat yerinde uyluk apsesi geliştiği ve antibiyoterapi uygulandığı kaydedilerek günde iki kez yara yerinin pansuman edildiği anlatıldı. Ersöz’ün halen ağızdan ve damar içine verilmekte olan ilaçlarla tedavi edilmekte olduğu anlatıldı. Raporda, “Nekrotizan fasit” adı verilen bir bakteri nedeniyle Ersöz’ün tedavisinin hastane koşullarında devam etmesi gerektiğinin altı çizilerek şöyle devam edildi:
“Tedaviden sonra tablonun nüksedip etmeyeceği önceden bilinememekle birlikte nüks ettiği takdirde yine hayati tehlike yaratabilecektir.”
 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler