Çad, Fransa kıskacında

Çad'da son yıllarda meydana gelen gelişmeler "tarih tekerrür mü ediyor?" sorusunu akıllara getiriyor. Fransa'nın 1994 yılında Ruanda'da meydana gelen soykırım öncesinde ve sırasında, baskıcı rejimi askeri ve siyasi alanda desteklemesi ve taraflar arasında bir uzlaşma zemininin oluşturulmaması gibi unsurlar bugün Çad'da yaşananlarla büyük benzerlik gösteriyor.

Yayınlanma: 11.09.2008 - 08:37
Abone Ol google-news

Afrika'nın petrol kaynakları bakımından oldukça stratejik bir bölgesinde bulunan Çad, 20. yüzyılın başında fiilen Fransız hâkimiyeti altına girmiştir. Fransa, 1960 yılında bağımsızlığını ilan eden eski sömürgesiyle bugün hala siyasi, ekonomik ve askeri alanlarda işbirliği yapmaktadır. 1990 yılında işbaşına gelen ve hâlihazırda görevde bulunan, yolsuzluk ve totaliter yönetim suçlamalarının odağındaki Devlet Başkanı İdris Debi'ye yoğun destek sağlayan Fransa, söz konusu baskıcı rejime arka çıkmak için ülkede BM Barış Gücü adı altında 2100 askerini de bulundurmaktadır. Fransa'nın uğruna askerini silahlı muhalif gruplar karşısında tehlikeye attığı Debi rejimi, sömürge dönemi sonrasında ülkeye konuşlandırılan "kukla yönetimlerinin" devamı niteliğindedir. Bugün, Çad'da sayısı on binlerle ifade edilen işgalci askeri güçler yoktur ancak yönetimde Fransa güdümlü devlet adamları ve sembolik sayıda da olsa Fransa çıkarlarının bekçisi Fransız askerleri bulunmaktadır. Sömürgeci sistem, yeni-sömürgecilik (neocolonialism) anlayışıyla Afrika'daki varlığını sürdürmektedir.

2003 yılında petrol üretimini arttırma yoluna giden Çad, 2004 yılına gelindiğinde petrol ihracatı yapabilecek oranda petrol çıkarmaya başlamıştır. Ne var ki, bu gelişmeler ülkede birkaç petrol zengini yaratmaktan öteye gidememiş, geriye kalan 10 milyon insanın yaşam standardına adeta ambargo koymuştur. Ortalama yaşam süresinin kadınlar için 50, erkekler içinse yalnızca 46 yaşla sınırlı olduğu ülkede halk, Başkent N'Camena dışındaki bölgelerde bir damla suya muhtaç durumdadır. Debi rejimi hakkındaki yolsuzluk iddialarını kanıtlar nitelikteki söz konusu mahrumiyetler, muhalif grupların oluşumuna da zemin hazırlamıştır. Zamanla silahlanmaya başlayan gruplar bugün, Sudan sınırında ve bazı iddialara göre Sudan'ın doğu bölgelerinde etkinliklerini sürdürmektedir.

Çad- Sudan gerginliği

Çad'da yaşanan karmaşaya yol açan unsurları, komşusu Sudan'dan bağımsız değerlendirmek olanaksızdır. Çad, Sudan tarafından desteklenen militanların doğu sınırındaki köylere saldırdığını, Sudan ise Debi rejiminin Darfur'daki muhalif gruplara destek verdiğini iddia etmektedir. Yakın geçmişe baktığımızda ABD ve AB'nin Sudan'ı sıkıştırmak için Darfur'daki kargaşa ortamını kullanarak Çad'dan lojistik anlamda yararlandığını ve Çad'ın buna izin verdiğini görmekteyiz. Kısaca Sudan bugün Batı'ya, Batı'nın metotlarıyla karşı gelmektedir. Sudan'ın bu tavrı, Batı güdümlü Çad yönetimini ve bölgede çıkarları tehlikeye giren Fransa'yı tedirgin etmektedir. Sudan'ın isyancıları kışkırttığını ve himaye ettiğini öne süren Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Fransa'nın "geçmişte olduğu gibi" bu gün de Çad'ın yanında olduğunu ve gerekirse ülkeye bir "müdahale" gerçekleştirmekten kaçınmayacağını ifade etmiştir.

'Fransa evine dön'

Fransa'nın, Orta Afrika'daki geleceğe dönük çıkarları Debi yönetimiyle diplomasinin sorunsuz bir şekilde sürdürülmesini gerektirmektedir. Öyle ki, geçtiğimiz yıl Fransız "hayırseverlerin" Çadlı çocukları Fransa'ya kaçırma girişimlerinin ortaya çıkmasıyla gerginleşen ilişkiler, Paris'in özür dilemesi ve zanlıların Çad'ın isteği doğrultusunda mahkum edilmesi üzerine tatlıya bağlanmıştır. Debi'nin söz konusu olay karşısındaki tepkisinin eleştiri boyutundan öteye gidememesi de, zaten Fransa'ya borçlu olduğu koltuğunu tehlikeye atmak istememesinden kaynaklanmaktadır.

Fransa'nın BM Barış Gücü kapsamında Çad'a müdahale talebi, AB Parlamentosu'nda çekincelerle karşılanmıştır. Hollanda Temsilciler Meclisi, Fransa'nın eski kolonisine tarafsız yaklaşamayacağını ve AB ordusunun hedef olabileceği endişesini dile getirmiş ancak Fransa yoğun diplomatik çabalar sonucu Hollanda'yı ikna etmeyi başarmıştır. Fransa'nın Çad'a müdahalesi Çadlı muhalif parti, sendika, işçi ve öğrenci grupları tarafından da tepkiyle karşılanmıştır. Fransız askerlerinin dahil olduğu bir barış gücüne tarafsız olmayacağı gerekçesiyle karşı çıkan muhalifler, Fransa dışındaki BM üyesi ülkelerin Çad'a asker göndermesinden herhangi bir rahatsızlık duymayacaklarını belirtmişlerdir. Paris'in Çad konusunda "uluslararası" destek arayışlarının, doğacak herhangi bir sorunda sorumluluğu üzerinden atma isteği doğrultusunda ortaya çıktığı söylenebilir. Ancak Mart 2008'de ülkeye gönderilen AB Barış Gücü'nde (EUFOR) Fransız askerlerinin diğer ülke askerlerine göre sayıca üstün olması önemlidir. Aynı şekilde Lübnan'a da BM Barış Gücü (UNIFIL) kapsamında çok sayıda asker ve askeri donanım malzemesi gönderen Fransa, eski sömürgeleri üzerinde hâkimiyet kurma çabası içinde olduğu izlenimi uyandırmaktadır.

Bugün, Fransa bilinen ikili antlaşmalar doğrultusunda, lojistik destek sağlanması ve isyancıların yerlerinin belirlenmesi gibi konularda Çad yönetimine yardım sağlamaktadır. Bu bağlamda iki ülke arasında teknik işbirliği antlaşmaları imzalanmıştır. Söz konusu antlaşmalarda; Fransız askeri personelinin, Çad askeri birlikleri içinde hizmet verebileceği, ancak operasyonlara hangi koşulda olursa olsun müdahale edemeyeceği karara bağlanmıştır. Buna rağmen isyan bölgelerindeki keşif uçuşları sırasında, Çad askeri birliklerinin başında Fransız askerlerinin bulunması iki ülke arasında gizli antlaşmalar olduğu yönündeki iddiaları güçlendirmektedir. Silahlı direnişçilerin, Fransa'ya ait savaş uçaklarının bazı bölgelerde hava saldırısı düzenledikleri yönündeki beyanları ve Fransa'nın her fırsatta muhalif gruplara karşı, Çad Devlet Başkanı Debi'nin yanında bir askeri müdahaleden kaçınmayacağı yönündeki açıklamaları da söz konusu iddiaları haklı çıkarır niteliktedir. Söz konusu gizli antlaşma, açık ki Debi rejimi ve Fransa'nın çıkarları için bir hayat sigortası niteliğindedir ve Çad liderine içinden çıkamadığı durumlarda Paris'ten yardım isteme izni vermektedir.

SOYKIRIM TEHLİKESİ

Çad'da son yıllarda meydana gelen gelişmeler "tarih tekerrür mü ediyor?" sorusunu akıllara getirmektedir. Fransa'nın 1994 yılında Ruanda'da meydana gelen soykırım öncesinde ve sırasında, baskıcı rejimi askeri ve siyasi alanda desteklemesi ve taraflar arasında bir uzlaşma zemininin oluşturulmaması gibi unsurlar bugün Çad'da yaşananlarla büyük benzerlik göstermektedir. Öte yandan AB'nin Çad'ın, Sudan sınırında bulunan Darfurlu mültecileri korumak için ülkeye barış gücü göndermesi de Srebrenitsa'ya ve Ruanda'ya gönderilen ancak görevini yerine getirmekte yetersiz kalan barış güçlerini hatırlatır niteliktedir.

Çad-Sudan sınırında gerçekleşmesi muhtemel soykırımı önlemek ve Çad'da silahlı muhalif gruplarla Debi yönetimi arasında her geçen gün yükselen tansiyonu düşürmek, bölgeye daimi etki alanı olarak yaklaşan Batı'nın ve başta Fransa'nın görevidir. Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy, cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında dile getirdiği gibi Afrika'nın bundan böyle "arka bahçe" olarak görülmeyeceği vaadine sadık kalmalı ve Afrika politikalarını, yalnızca Fransa'nın çıkarları doğrultusunda değil, Fransa-Afrika ekseninde adil ve dengeli bir biçimde şekillendirmelidir.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler