'Karşılıklı suçlamalar' sürüyor

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Aydın Doğan arasındaki söz düellosu sürüyor. Erdoğan'ın bugünkü açıklamasında, Aydın Doğan ile ilgili iddialarına "mektup" savı damgasını vururken, Aydın Doğan Başbakan'a 'Ben sizin siyasi muhatabınız değilim. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı sıfatına yakışmamaktadır" sözleriyle sert çıktı.

Yayınlanma: 13.09.2008 - 17:23
Abone Ol google-news

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Beyoğlu İlçe Teşkilatı Kongresi'nde Aydın Doğan ve Doğan Grubu'yla ilgili sözleri üzerine Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan da açıklama yaptı. Doğan açıklamasında, Erdoğan'ın açıklamalarıyla ilgili olarak, "Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı sıfatına yakışmamaktadır" dedi. Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan'dan yanıt geldi.

Aydın Doğan'ın Hürriyet ve Milliyet internet sitelerinde yer alan açıklaması şöyle:
Başbakan, Doğan Grubu’na karşı artık mutat bir uygulama haline getirdi ve her hafta partisinin bir kongresinde tekrar ettiği mesnetsiz suçlamaları, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı sıfatına yakışmıyor. Demokratik bir ülkenin başbakanının, parti mitinglerinden bir medya grubunu hedef göstererek sindirmeye çalışması, kabul edilebilir bir tutum değildir. Tarih, bu tutumun vahim sonuçlarını gösteren pek çok örnekle doludur.”

Başbakan’ın kağıt kaçakçılığı iddialarına da yanıt veren Doğan, “Sermaye Piyasası Kurulu’nun 7 yıldır sürdürdüğü incelemede kaçakçılık iddiası yoktur. Kaçakçılık iddiası, bizzat Başbakan ve partideki yardımcısı tarafından uydurulmuştur. Bu iddiayı atanlar özür dilemelidirler. Aksi takdirde müfteri konumuna düşeceklerdir. Kağıdın pahalı alındığı iftirası ise 2001 yılında Uzan Grubu tarafından ortaya atılmıştır. Doğan Grubu, buna karşı açtığı davayı kazanmış, bunun iftira olduğu mahkeme kararıyla kesinleşmiştir. Bir kez daha tekrarlıyoruz: Türkiye’de gazete kağıdını en ucuz maliyetle temin eden medya kuruluşu Doğan Grubu’dur. Bunu bütün belgeleriyle kamuoyu önünde herkese ispat etmeye hazırız.”

Doğan açıklamasında, Başbakan Erdoğan’ın CHP lideri Deniz Baykal ve eşinin malvarlığı ile ilgili iddialara Doğan Yayın Grubu’nun yer vermediğini öne sürdüğünü anımsatarak,  “Gerçekler bunun tam tersidir. Örnek vermek gerekirse, bu iddialara ilişkin haber ve köşe yazıları Milliyet gazetesinin 3 ve 4 Şubat 2006 tarihli nüshalarında geniş bir şekilde yayımlanmıştır” dedi.

Başbakan Erdoğan’ın Gaziantep’deki yolsuzluk iddiaları ile ilgili eleştirilerine de yanıt veren Doğan, şöyle dedi: “Sayın Başbakan, Gaziantep Belediye Başkanı Asım Güzelbey’in , hakkındaki yolsuzluk suçlamalarına verdiği yanıtlara Doğan Grubu gazetelerinde yer verilmediğini de ileri sürmüştür. Bu iddia da temelsizdir. Belediye Başkanı’nın savunması Milliyet, Posta, Radikal gazetelerinde ve Hürriyet gazetesinin başyazısında ve internet sitesinde yayımlanmıştır. Bunlar yetmediği gibi, daha dün telefonda görüştüğüm Sayın Belediye Başkanı’na konunun tam olarak aydınlatılması için özel bir araştırma ekibini görevlendirdiğimi bildirdim. Keza, Başkanı kuvvetli bir şekilde savunan köşe yazıları da grubumuzun gazetelerinde çıkmıştır. Sayın Başbakan ne kadar inkar ederse etsin, bu durum grubumuzdaki çok sesliliğin ve fikir özgürlüğünün açık bir kanıtıdır.”

 

Deniz Feneri iddiası

Aydın Doğan Erdoğan’ın Deniz Feneri konusundaki haberlere ilişkin sözlerine ise şu karşılığı verdi:

“Sayın Başbakan, grubumuza karşı saldırılarını Almanya’da görülen Deniz Feneri Derneği’ndeki yolsuzluk iddialarına ilişkin dava haberlerinin gazetelerimizde yayımlanması üzerine başlatmıştı. Geçen hafta partisinin Güngören ve Bayrampaşa ilçe kongrelerinde yaptığı konuşmalarda, bu davayla ilgili hiçbir beyanda bulunmayan Başbakan’ın, bugün nihayet kendisini konuya girmek zorunda hissetmesi, bu saldırının gerekçesini haksız kılmıştır. Sayın Başbakan’ın sorumluların suçlarının kanıtlanması halinde en ağır şekilde cezalandırılmalarını istemesi ve konuyu takip edeceğini söylemesi memnuniyet vericidir. Bu sözleri saldırıya geçmeden önce söylemesini çok arzu ederdim. Kendisinin bu sevindirici adımı atması özgür ve bağımsız medyanın çok olumlu bir katkısı olarak görülmelidir.”

 

Doğan, mektubu açıkladı

Doğan, Başbakan’ın, kendisine gönderdiği 19 Şubat 2008 tarihli mektuptan da bazı alıntıları açıkladı:

“Bu mektuplardan dolayı benim alnım açıktır. Kendisi, istediği zaman bu mektupların tümünü kamuoyuna açıklayabilir. Ben de Başbakan’ın bugün değindiği 19 Şubat 2008 tarihli mektubumdan kısa bir paragrafı kamuoyuna sunuyorum: "Sayın Başbakan, sizden şimdiye kadar hiçbir özel talebim ve beklentim olmamıştır. Hiç kuşkusuz , hem bir işadamı, hem de bir yayıncı olarak yasal haklarımı aramak durumundayım. Herhangi bir ayrımcılığa tabi olmadan gerek bürokrasi , gerek hükümet nezdinde yasal işlerim için izin talebinde bulunmak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının bana verdiği bir haktır. Sizin de bu gibi normal işlemleri bir lütuf ya da bir cezalandırma aracı olarak görmemeniz dileğimizdir. Bu, hem hukuk devletinin hem de hükümetin bütün girişimcilere eşit mesafede davranmak durumunda olduğu serbest pazar ekonomisinin bir gereğidir. Mağdur olduğunu söylediğiniz kesimlerin hak ve özgürlüklerini korumaya çalıştığınız kadar , benim de hakkımı , hukukumu korumak ve güvenliğimi sağlamak durumundasınız. Bu, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak sizin görevinizdir.”

Doğan, Başbakan Erdoğan’ın kendisine ve grubuna yönettiği diğer eleştiri ve suçlamalara da özetle şu yanıtı verdi: “Sayın Başbakan’ın bugünkü konuşmasında 'mezhebi geniş, karnı geniş' gibi yakışıksız ifadelere başvurmuş olmasını esefle karşılıyorum. Bu seviyedeki bir üsluba cevap vermek yerine, takdiri yüksek ahlaki hassasiyeti herkesçe malum olan Türk halkına bırakıyorum. Sayın Başbakan, konuşmasında kendisini eleştiren saygın uluslararası basın örgütlerine de hakaret etmiştir. Türkiye , bu üsluba son olarak 12 Eylül askeri yönetimi döneminde tanık olmuştu. Bu vahim benzerliği kendisine hatırlatıyorum.
Devletin ve hükümetin tüm gücüne ve imkanlarına sahip olan ve dokunulmazlık zırhı ile korunan Sayın Başbakan’ın, tek güvencesi yasalar ve adalet olan bir kişi ve grubu bu şekilde hedef almasının, imha planları yapmasının, suç kanıtı olduğunu iddia ettiği bilgi ve belgeleri elinde tuttuğunu ifade ederek ağır baskılara başvurmasının demokratik hukuk devletinde yeri yoktur. Bu tarz bir siyaset anlayışı Cumhuriyet Türkiyesi’nin hukuk ve demokrasi alanındaki kazanımlarına ters düşmektedir. Sayın Başbakan’ın başvurduğu ölçüsüz güç gösterileri, kişileri ve kurumları mağdur ederken, ne yazık ki demokrasimizi ve devletin temelini de tahrip etmektedir.
 

'Ben sizin siyasi muhatabınız değilim'

Her hafta sonu bir parti toplantısında şahsımı ve grubumu hedef alan tek taraflı konuşmalar yapan Sayın Başbakan’ a şu hususu belirtmek istiyorum: Ben, sizin siyasi muhatabınız değilim. İşim de siyaset değil. Benimle ne meseleniz varsa, bir televizyon kanalında sizinle canlı yayında tartışmaya hazırım. Bugünkü konuşmanızda sizi destekleyen medyadaki eleştiriler seslere de tahammülsüz olduğunuzu gösterip, onlara da gözdağı verdiniz. Ben, kendi grubumda görüşleriyle mutabık olmadığım pek çok yazarla grubumuzun yayın ilkeleri çerçevesinde beraber çalışmaya devam ediyorum. Sizin de kendi medyanızdaki yazarlardan başlayarak bütün medyadaki yazarlara aynı hoşgörüyü göstermenizi dilerim.”

Başbakan’ın bu saldırılarının yayın grubunu yıldıramayacağını da belirterek, “Grubumuz, Deniz Feneri dahil tüm yolsuzluk olaylarının üzerine gitme kararlılığından vazgeçmeyecektir" diyen Doğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Son olarak şunu söylemek istiyorum: Avrupa Birliği’ne tam üyelik iddiasındaki Türkiye’de Sayın Başbakan’ın yolunu aydınlatacak olan isli fener ışıkları değil, hukukun üstünlüğüne dayalı demokrasi ışığıdır” dedi. Doğan, Başbakan ve bürokrasisinden, kanuni haklar dışında birşey isteyenin namert olduğunu dile getirerek, açıklamasını şöyle bitirdi: “Sayın Başbakan, konuşmasının sonunda, 'bütün vatandaşlarımız gibi eşit muamele göreceğinizden şüphe duymamanızı özellikle vurgulamak istiyorum' diye konuşmuştur. Ben de kendisine aynen şunu söylüyorum: Başbakan’dan ve bürokrasisinden kanuni hakları dışında bir şey isteyen namerttir. Sayın Başbakan’ın aynı eşitlik hassasiyetini kendine yakın medyanın sahiplerine de göstereceğinden emin olmak istiyoruz. Mesele budur.”

 Erdoğan'ın bugünkü açıklamalarından başlıklar

Başbakan, AKP Beyoğlu İlçe Kongresi'ndeki bugünkü 75 dakikalık konuşmasının 45 dakikasında Aydın Doğan'a yüklendi. Doğan'a daha önce "Sana hafta sonuna kadar süre, neyin peşinde olduğunu açıklamazsan ben açıklarım" diyen Erdoğan konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

"Geçen hafta sonu İstanbul'da Bayrampaşa ilçe kongremizde Aydın Doğan medyasının yayınlarıyla ilgili bazı sorular sordum. Dedim ki, size bir hafta süre. Biz hortumların kesileceğini söyleyerek iktidara geldik. Bu hortumlar kesildiği andan itibaren rahatsızlık başladı. Siyasetçilerde de bunların uzantıları var. Uzantılar da bunlarla dayanışma içerisinde "Biz de buradan ne kapabiliriz" beklentisi içine girdiler. Bir şey kapamazsınız, çünkü millet neyin ne olduğunu çok iyi biliyor.

Aydın Doğan medyası, müflis tüccarın eski defterleri karıştırması gibi bir çaba içinde.
Dedikoduyla uğraşan biz değiliz, sizsiniz Sayın Doğan Grubu.

Bugün bir tanesi de çıkıyor, akıl veriyor "Yerin altındakileri de hesaba katın" diye... Eğer TC Başbakanı'nı takip etmiş olsaydın, makamların gelip geçici olduğunu söylediğimi, hepimizin öleceğini söylediğimi görürdün. Benim boyum biraz daha 1.85 falan. Belki 2.5 metreküplük bir çukur olur. Biz nereye gideceğimizi biliyoruz, sen nereye gideceğini düşün."

İnsani yardım amacıyla toplanan paralarla ilgili hesaplarda usulsüzlük yapıldığı iddialarının "çok ciddi iddialar" olduğunu söyleyen Erdoğan, mahkemede kanıtlanması durumunda bunun sorumlularının hak ettikleri cezayı mutlaka almaları gerektiğini bildirdi. Erdoğan, "Bu iftiraları ispatlayabildi mi? Tam aksine her ikisinin de iftira olduğu ortaya çıktı. Başbakanlık makamına böyle ağır bir iftira atılır mı, soruyorum size. Kimsenin buna haddi de hakkı da yoktur. Bana elden herhangi bir paranın verilmesi sözkonusu olmadığı gibi, Başbakanlık hesabına yatırılan paranın sahibini de ben tanırım ne görürüm. Gelen her kuruş, Kızılay aracılığıyla gitmiş ve yatırımları da bizzat Kızılay yapmıştır. Bu da yaklaşık 21 milyon dolar civarındadır. Bu para mağdurlara ulaşmıştır. Okullar, konutlar, ibadethaneler yapılmıştır. Aynı zamanda Sri Lanka'ya da bu yardımlar yapılmıştır."dedi.

Recep Tayyip Erdoğan konuşmasına şu şekilde devam etti:

"Şimdi soruyorum. Aydın Doğan medyasında bu gerçeklerin yer aldığını gördünüz mü? Beş gün bekledim. Açıklamazsa neden yaptığını Aydın Doğan'a sormuştum. Kendi kanalında çıkmış, cevap veriyor, şıracı-bozacı meselesi. Eline tutuşturmuşlar soruları. Kendi adamları bile bizim patronun verdiği cevaplar pek iyi olmadı diyor.
Şunu bilmelerini istiyorum. Yerin kulağı var. Birçok şey yine açıklanacak. Yalan ve iftira devam etti. Bizim genç yaşta Kasımpaşa'da çıkıp Başbakan olmamızı takdir etti sağolsun. Ona çok ihtiyacımız vardı. Biz cevap hakkına saygı istiyorduk. Bunu yaptılar mı? Hayır. Ne dediler,'
Biz bağımsız ve özgürüz' dediler.

Uluslararası Basın Konseyi ültimatom çekmiş bana; sen kimsin yahu?
Bu ültimatomla diyormuş ki, Başbakan medyaya olan ültimatomunu geri çeksin. Bize siyaseti susturmak isteyenlere biz gerekli cevabı veriyoruz. Yaptığımız iş bu.
Bir de derler ki, milletvekillerinin dokunulmazlığı var. Böyle dokunulmazlık kimde var? Bunlar istediğini yazacak, kimse yanıt vermeyecek. Bunu kapatalım diye yazdılar. Böyle kirli pazarlık olmaz. Bizim karnımız sizin kadar geniş değil. Yolsuzluğun, usulsüzlüğün yalanı bile bize ağır gelir. Bulursanız yanlış bir iş, deliliyle belgesiyle ispatlayarak ortaya koyacaksınız. O zaman biz de gereğini yaparız.

Beş gün bekledim. Samimi olsaydınız, cevap hakkına saygı gösterir, iftiralarınızı geri çekerdiniz. Bunu yapmak yerine tek taraflı iftiralarla medya terörü estirmeye devam ettiniz. Bizi başkalarıyla karıştırmayın. Öyle kuru gürültüye pabuç bırakacak değiliz. Geçti o günler.

Bir iddia muhatabına sorulmadan gazete sayfasına taşınır mı? Tek yanlı yayınlarla mağdur ettiğiniz insanların durumu ne olacak? Günlerdir Gaziantep Belediye Başkanımıza yüklendiniz. Ne oldu? Bizzat kendi gazeteleri yalanladı.
Beş yıl önce
Asım Güzelbey nasıl bir Gaziantep aldı, bugün nasıl bir Gaziantep var. Bu kaynakları bu belediye başkanı nereden üretti. Yoksa sen mi onlara bir kaynak verdin? Şimdi onun hakkını kim iade edecek?

İsmini verdikleri adamın benim partimle uzaktan yakından ilgisi yok. İskenderunlu bir adamı AKP'li ve Gaziantepli diye yazıyorlar. Yazıklar olsun size. Velev ki benim partimin üyesi olsun. Benim partimin üyesi olup da böyle şeyler yapanlar çıkmaz mı? Çıkabilir. Ama önemli olan bizim buna karşı nasıl tavır takındığımız. Dersinizi çalışın, öyle çıkın karşıma. Görüyorum ki, hala cevap hakkının basın özgürlüğünün en önemli parçası olduğunu unutuyorsunuz.

Aydın Doğan'dan maaş alan kalemşorlara da bir sözüm var. Tarafsız ve bağımsız olmak demek, patronunuzun çıkarlarından da bağımsız olmak demektir. Biz bağımsız olsaydınız, patronunuz hakkında yayınlanan kağıt kaçakçılığı iddialarını da yazılarınızda sorgulamanız gerekmez miydi? Yoksa bunlar haber niteliği taşımıyor muydu? Hilton oteline rezidans talebi de mi haber niteliği taşımıyordu? Diyorlar ki, mahkemeye verseydin. Ben müsade etmedim ki mahkemeye vereyim. Belediye Başkanı'nı da aradım 'seni de arayabilirler, dikkatli ol' diye. Nitekim aradılar da. Bu mekanizmayı böyle çalıştırdılar.

Atatürk muhassır medeniyetler hedefini gösterdi. Bunu yapın diye gösterdi. Peki bugune kadar gelenler birşey yaptı mı... Sadece lafını yaptı. AKP ise icraatını yaptı. Biz Atatürkçü geçinenlerden değil, söylediğini gerçekleştirenlerdeniz. Farkımız bu."

 

"Gittikleri yeri kurutuyorlar"

İstanbul trafiğini rahatlatmak amacıyla yapılacak 3. köprü projesine muhalefetin “istemezük” diye tepki gösterdiğini dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eskiden 1. köprü için de, 2. köprü içinde bunu diyorlardı, ‘istemezük’. İyi bir iş yapıldığında bu sol hemen karşı çıkar. İstanbul'da biz CHP zihniyetinden belediye aldık. Bizim zamanımızda İstanbul’un suyu yoktu şimdi suya kavuştu. Çöplük olmuştu temizliğe kavuştu. Şimdi İstanbul'da su problemi yok. Ankara'da yok. Ama İzmir'de var. Gittikleri yeri kurutuyorlar. Çevre ve Orman Bakanımıza talimat verdim Gördes Barajı’nın yapımı hızlandırıp, yapımını bitirip teslim edeceğiz. Halbuki bu tür şeyleri belediye yapıyor. Hükümet bizi yalnız bıraktı diyorlar. Bu senin işin. Ha DSİ yapmaz mı, yapar ama zamanında yazarsın istersin biz de yardımı yaparız. Biz milletin beklentilerine cevap verdikçe bu saldırıların dozu daha da artacak ancak sonunda millet iradesi ayakta kalacak. Bu milletin çıktığı medeniyet yürüyüşünden döndürülmesine asla izin vermeyeceğiz. Hala kriz beklentleri olanlar varsa hiç beklemesinler. Vakit hala geç değil. Bu milletin onları hayır ile anacağı bir hizmet çerçekleştirsinler."

 

Doğan'a mektup

Başbakan Erdoğan, Aydın Doğan'ın geçmişte memleketin idaresinde bulunanlarla mahrem görüşme ve yazışmalarını, daha sonra sahibi olduğu gazetelerde kendi zaviyesinden tek taraflı olarak tefrika halinde yayınladığının bilindiğini belirtti.
Aydın Doğan'dan 5 gündür cevap beklediğini dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:

"Aydın Doğan’ın geçmiş iktidarlarla yaptığı yazışmaları daha sonra gazetelerinde kendi zaviyesinden tek taraflı olarak tefrika halinde yayınladığını biliyoruz. Her ne kadar şahsıma gönderilen mektupları açıklamak adetim olmasa da, 5 gündür Aydın Doğan’dan bekledim. Kendisi açıklamasa da ben söylemek durumundayım. Mektuplarında işadamı ve yayıncı olmak üzere iki ayrı şapkası olduğunu yazıyor. İşadamı şapkasıyla Başbakan olarak benden talep ve beklentilerini iletiyor. Ama öyle anlaşılıyor ki aksini söylese de bu şapkaları birbirine karıştırıyor. Eğer kabul ederse bu da benim gönderdiği mektuplara milletimizin huzurunda verdiğim cevap olsun. Şimdi tabi bu kayıtlara giriyor, televizyonlarda izleniyor...

“Sayın Aydın Doğan,

Medyada çok sesliliği demokrasimizin derinleşmesi bakımından hayati derecede önemli bulduğumu sizlerin de bilmesi lazım. Grubunuzun örneklerini verdiği yayıncılıkta işadamı ve yayıncı şapkalarınızı zaman zaman olduğu gibi karıştırmamanız kaydıyla bu çok seslilik içerisinde yerini almaktadır. Ancak medya grubunuzun muhalefete yakınlığının ifade edilmesinden neden rahatsızlık duyduğunuzu anlamakta güçlük çekiyorum. Aynı şekilde siyasetçilerin eleştiri ve muhalefete açık olması gerektiğini her fırsatta söyleyenlerin kendilerine yönelik eleştiri ya da cevap hakkı söz konusu olduğunda neden tahammülsüzlük gösterdiklerini hayretle karşılıyorum. Demokrasilerde çok sesliliği medya lehine tek taraflı buyurganlık ya da dokunulmazlık hakkı olarak değerlendirdiğinizi görüyorum. Bunun vahim bir yanılgı olduğu açıktır. Demokrasilerde eleştirme ve cevap verme hakkının siyasetçilere de tanındığını bilmenizi isterim. Size tavsiyem demokratik bir tavırla medyanın eleştirmek kadar eleştirilmesini de doğal karşılamaktır. Bundan sonraki süreçte yayıncı kimliğinizi kullanarak işadamı şapkanızla yürüttüğünüz diğer işlerinizde imtiyaz talep etmeyeceğinizi umuyor, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bütün vatandaşlarımız gibi eşit muamele göreceğinizden şüphe duymamanızı özellikle vurgulamak istiyorum. Mektuplarınızda belirttiğiniz yayıncı ve işadamı şapkalarınızı karıştırmama, bağımsız ve yansız yayıncılık yapma, medya grubunuzda çok sesliliği koruma şeklinizdeki sözlerinizi bundan sonrası için tarihe karşı taahhütleriniz olarak değerlendiriyorum. Mektuplarınızda yer alan diğer hususların keyfiyeti gerek tarihin kayıtlarında gerekse milletimizin hafızasında tahkik edilebileceğinden ayrıca değinmeye ihtiyaç hissetmiyorum. Cevap olarak şimdilik bununla yetiniyor, bu bahsi burada kapatıyorum.”

 


 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler