Siyah-beyaz hikâyeler...

Siyah ya da beyaz herkesin bir hikâyesi var. Tarih Vakfı, bu hikâyeleri duyurmak için Afrikalılar Kültür ve Dayanışma Derneği ile bir proje hazırladı. Üç kuşaktır bir arada yaşadığımız Afrika kökenli Türkler, kendilerini anlatıyorlar, karşılaştıkları önyargıları, sorun ve geçmişlerini... Bu onlar için de bir keşif süreci.

Yayınlanma: 14.09.2008 - 13:48
Abone Ol google-news

Siyah, Afrikalı, Arap, Afro-Türk... Türkiye’de yaşayan Afrika kökenli Türk vatandaşlarına verilen pek çok isim var. Yıllardır birarada yaşıyoruz, bu topraklarda doğup, büyüdüler, anne-babaları hatta dedeleri de... Yine de “yabancılar” olarak algılanmaktan kurtulamıyorlar. Birkaç yıl öncesine kadar, varlıkları bile bilinmeyen Afrika kökenli Türkiye vatandaşları yavaş yavaş görünürlük kazanıyor. Sorunlarını dile getirmek için bir de dernek kurdular, Afrikalılar Kültür ve Dayanışma Derneği. Ancak hâlâ pek çok önyargıyla mücadele etmek zorundalar. Tarih Vakfı, Afrika kökenli Türklerin geçmişlerini araştırıp, bugünkü durumlarını anlamak ve anlatmak için bir araştırma yaptı. Afrikalılar Kültür ve Dayanışma Derneği ile yapılan “Sessiz Bir Geçmişten Sesler: Afrika Kökenli ‘Türk’ Olmanın Dünü ve Bugünü Üzerine Bir Sözlü Tarih Çalışması”, Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye Delegasyonu tarafından da destekleniyor. Balıkesir, Ayvalık, Torbalı, İzmir, Aydın ve Muğla’da 100 Afro-Türkle görüşülerek sözlü tarih arşivi oluşturuldu. Tarih Vakfı Projeler Koordinatörü Dr. Gürel Tüzün araştırmayla ilgili sorularımızı yanıtladı. Afrikalılar Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Mustafa Olpak ve Afrika kökenli Fatma Konaçer ise yaşadıklarını anlattılar... Önce söz, Dr. Gürel Tüzün’de.

- Afrika kökenli vatandaşlarla ilgili araştırma yapma fikri nereden çıktı?

Bir süredir Türkiye’deki etnik gruplar arasında keskinleşen farklarla adeta çatışma ortamına sürükleniyoruz, bunun önemli bir kaynağı önyargıları, düşmanlıkları körükleyen bilgisizlik. Türkiye’de çok fazla bilinmeyen şey var, tarih, sosyoloji çalışmaları dar bir alana hapsolmuş. Farklı grupların birbirini daha iyi anlayabilmesi, birbirinin farkında olmaları; dolayısıyla demokrasi kültürünün ve hoşgörünün yerleşmesi için bu bilgilenme gerekli. Bu yüzden birkaç yıldır, Türkiye’nin insanları diye bir çalışma yapıyor; bu grupların köklerini, nasıl var olduklarını, kültürlerini araştırıyoruz. İlkin “Benim Mardin’im” projesinde Süryaniler, Kürtler, Araplar ve diğer gruplarla sözlü tarih çalışması yaptık.

- Mardin’den sonra niye yüzünüzü Afrika kökenli Türklere döndünüz?

Aslında onlarla çok eskiden tanışıyorum, çocukluğumun geçtiği Bursa Karacabey’de kimsenin görmek istemediği bir noktada bir Arap mahallesi vardı...

Mardin’den sonra niyetimiz Doğu Karadeniz’e gitmekti. O sırada Afrikalılar Derneği kuruldu. Bunlar bilinmeyen şeylerdi. Esmeray gibi bazı görünür Afrika kökenliler vardı, ancak onlar farklılık olarak algılanmıyordu. Projenin adını o yüzden “Sessiz bir Geçmişten Sesler” koyduk.

- Afrika kökenliler kültürlerini koruyabilmişler mi?

Ortak bir kültürden söz etmek mümkün değil, çünkü toplumla iç içe geçmişler. 1920’lere kadar Dana Bayramı’nı kutlamışlar, ancak bir cemaat gibi algılandıklarından tekke ve zaviyeler kanunuyla yasaklanmış. Bu sene ilk defa yeniden kutladılar.

- Kökenleri hakkında neler bulabildiniz?

Bu konuda farklı kaynaklar var. Birine göre, çoğu Osmanlı döneminde köle olarak getirilmişler. Osmanlı’ya yılda on bin köle getirilmiş. Ayrıca 19. yüzyılda pamuk darlığı başlayınca, İngiliz sermayesi Adana’da, Muğla’da plantasyonlar kurmuş. Bunların işçilerini de Afrika’dan getirmişler. İlginç olan bir şey de, o dönem Osmanlı’nın elindeki Ege adalarına da köleler getiriliyor ve bunlar Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki mübadelede tekrar Türkiye’ye geliyorlar.

Bir üniversitenin Afroamerikalı İngilizce okutmanı da, İzmir’deki Afro Türklerde otoriter bir kadın kavramının, Godya’nın, Doğu Afrika kıyılarındaki Hausalarda da olduğunu buldu. Bu bize, İzmir yöresindeki Afrika kökenlilerin Hausa kabileleriyle alakası olduğunu gösteriyor.

- Kendileri, kökenlerini araştırıyorlar mı?

Şu an üçüncü kuşakla konuşuyoruz, onlar da pek geçmişlerinin peşine düşmemişler. Bunun nedenlerinden biri de köle geçmişleri ile anılmak istememeleri.

- İlginç bir hikâye var mı?

Eskiden hacca gidenler gelirken yanlarında bir iki siyah çocuk getirirmiş. Çünkü, Hac’ca gittiğini söyleyenlerin bunu kanıtlaması için yanlarında oradan bir şeyler getirmesi istenirmiş. Bir de bizim için kullandıkları bir deyimi öğrendik. Utanınca ya da heyecanlanınca kulaklarımız kızardığı için bize “kırmızı kulak” diyorlarmış...

- Üç kuşağın temsilcileri ile de görüştünüz. Peki ne değişmiş?

Yeniler ayrımcılıktan daha çok şikâyetçi. Çünkü onlar toplumun içine daha fazla giriyorlar. Üniversitede, Türkçe konuştuklarını görünce ne güzel Türkçe konuştukları söyleniyormuş, Amerikalı, Afrikalı filan sanılıyor. Rengin bozuk diye işten atılanlar da olmuş. Ancak Afrika kökenlilerin çoğu tarım işçisi, o bakımdan sorun yoksulluk.

- Bu yoksulluk da siyah olmalarının payı yok mu? Görüştüğünüz kişilerin meslek gruplarına bakınca eğitim alma şansı yakalamış çok kişi olmadığını görüyoruz; bir astsubay, iki memur, bir bankacı var ama...

Eğitimle ilgili engel sizin, benim karşılaştığımız güçlüklerden farklı değil, okul ortamında kuşkusuz bazı şeyler olabilir, ancak yoksul kalmak, işçi doğdukları için işçi ölmek zorunda kalınmasına dayanıyor.

- Araştırma sonuçlarından biri de kırsal kesimlerde karışık evliliklerin daha olağan karşılanması, kentlerde ise sorun yaşanması. Yine aynı şekilde kırsaldakilerin çoğu bir olumsuz davranışla karşılaşmadıklarını belirtirken, kentlerdekiler renkleri nedeniyle söz ya da davranışla en az bir kere tacize uğradıklarını söylemişler...

Küçük topluluklarda ayrımcılık yapmak zor, çünkü her gün yüzyüze bakıyorsunuz, yakından tanıştığınız için önyargıların çok da doğru olmadığını görüyorsunuz. Karışık evlilikler çok fazla, sayıları 5-10 bin tahmin edilse de, melezleri de katınca birkaç katına çıkıyor bu rakam. Ancak büyük şehirlerde on kişiyle konuşun, dokuzunun siyahları uyuşturucu kullanan, satan insanlar gibi gördüklerini anlarsınız. Böyle bir izlenim bilinçli de yaratılıyor. Festus Okey öldürülüyor, çok az ses çıkıyor.

- Proje devam ettirilip genişletilecek mi?

AB ile yaptığımız sözleşmeye göre sorumluluğumuz araştırmayla bitti. Bu işi derneğe bırakmak istiyorduk, ancak çok güçlü değil, zaten çok zor kuruldu, resmi kanallardan memleketi bölmek mi istiyorsunuz diye çok engelleme geldi. İzmir’de Ahmet Piriştina Kültür Merkezi ile görüşüyoruz, bir bölüm oluşturup sözlü tarih arşivini oraya bırakmak niyetindeyiz. Sözlü tarih görüşmelerini Afro-Türkleri eğiterek gönüllülerle yaptık ki, bu projeyi sürdürebilsinler. Ayrıca Amerika’da 19. yüzyılda siyahlar için kurulan, günümüzde herkesin eğitim aldığı “siyahi üniversiteleri” bizimle iletişim kurdu. Acaba, onlarla Afro-Türkler arasında bir bağ var mı, diye merak ediyorlar.



Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler