Döner, burgere karşı

Japonya’daki Türkler, yiyecek sektöründe iddialı. Çok sayıda Türk de otomotiv sektöründe.

Yayınlanma: 15.07.2019 - 22:42
Abone Ol google-news

Tokyo’nun görülmezse olmaz yerlerinden Asakusa’da Buda ve Şinto tapınaklarını, bahçe güzellikleriyle birlikte gördükten sonra kentin insanları nasıl dua ediyorsa öyle durup tapınaklara saygımızı gösterdik. Hiç heykeli olmayan, “sadece kendine inan” diyen Şinto Tapınağı’nın yanında bir de fal bölümü var. 100 yen (5 lira) karşılığı bir sayı çekiyorsunuz. Onun karşılığı çekmeceden çıkan kâğıda bakıyorsunuz. İyi şeyler varsa sevinin. Kötü şeyler varsa da sevinin!
Kötü falları düğümleyip asacağınız bir bölme var. Oraya bırakıyorsunuz. Böylece kötülükler sizden gitmiş oluyor. Her durumda; iyi ki fala bakmışsınız!

Tapınağın bahçesindeki tulumbadan elimizi yüzümüzü yıkadık. Belki 50 yıl öncesinden emme basma tulumba, bir gün önce gittiğimiz en son icatların pazara çıktığı Akihabara’dan sonra iyi çarptı.
Buradan Sumida Irmağı’na doğru yöneldik. Karşımızda güzel bir köprü. Üstünden geçip devam edeceğiz, ama iyice de acıktık. Ne demişler; aç insan gezmez! Japon mutfağı tadımlık iyi, doyumluk kötü... Karşı sağda Burger King var. Ne yapmalı derken, aa Saray Döner tabelası... Arşimet, hamamda tasın yüzdüğünü gördüğünde böyle “aaa” demiştir!

Sahibi Tahsin. Kastamonulu. 15 yıl kadar önce gelmiş. Bir Japon’la evlenmiş. “Şartım, Müslüman olman” demiş. Kabul etmiş. İki çocukları var: Muhammed ve Sahra.

Tokyo’da 15 Saray Döner şubesi açmış. Kendisi de işçi gibi çalışıyor. Özellikle 2015’ten sonra Türkiye’de işler iyi gitmeyince 10 kadar memleketlisini yanına almış. Her biri şubelerin başında... İçki tüketilen bölgelerde rakı da var. Dönerin başında Erdal var. O Japonla evliliğe karşı. “Kör topal olsun, Türk olsun” diyor. 6 kardeş: Ertan, Refik, Rıfkı, Şevki, Şevket. Onlar Bartın’da oturuyor. Türklerle bir arada kaldığı için Japoncaya ihtiyaç duymuyor. Bir tek şunu öğrenmiş: Şoganay!
“Yapacak bir şey yok”, “Kaderimiz buymuş” anlamına geliyormuş.
Tahsin, patron ama, öyle davranmıyor. “Ekmek parası için geldik” diyor. Japonlar döneri sevmiş. Her öğle vakti gelen varmış. Ayrıca “dürüm” severler de varmış. Hindistan, Endonezya Müslümanları da döneri görünce mıknatıs gibi yöneliyormuş. Arap turistler iyi para bırakıyormuş, ama zor beğeniyormuş. Şöyle anlatıyor:

“Araplar yiyebileceklerinin iki katı söyler, yarısını bırakır gider. Japonlar yiyecekleri kadar söyler, ola ki artarsa onu bırakmaz, sardırır. Bizim döner tutunca bir İsrailli de Türk bayrağı tabelasıyla dönerci açtı...”
Araya Erdal giriyor:
“Ben Türkiye’nin her şeyini seviyorum... Arada internete girip İstanbul dolmuşlarının korna sesini dinliyorum...”
Tahsin, geleceği Japonya’da görüyor. 2020 Tokyo Olimpiyatları nedeniyle çok yer açılacak. Olimpiyat sonrası çoğu boşalacak. Onlardan bazılarını alacak, zinciri genişletecek. Tam karşıdaki Burger King’in onu nasıl etkilediğini sordum:
“Müşterilerimiz ayrı. Aynı aileden bir kısmı oradan bir kısmı buradan sipariş veriyor. Çoğunlukla bizde yiyorlar... Sonuçta bizim döner, Burger King’i yener...”

‘Beni başka dönercilerle karıştırma’
Tokyo’nun Doğu Pazarı diye de bilinen Amayoko Caddesi’nde ilerlerken de yine Türk bayraklı bir dönerciyle karşılaştık. Antalyalı Zeki, “Jumbo Döner” açmış. 2015’ten sonra Antalya’da işler bozulmuş. Bir Japon turistle Tokyo’ya gelmiş. Memlekette iki çocuğu var, ellerimden öper. Burada çalışmak isteyene iş çok. Antalya’da sadece işler değil, evlilik de iyi gitmemiş. Bir Japonla evlenmiş. Adı Yazko. “Yasemin” diye çağırıyor. Çok iyi anlaşıyorlar. Demek ki onun ruh ikizi buralardaymış.
Evlilik çok güzel gidiyormuş ama... Aması şu:
“Evde her işi yapıyor... Ancak banyoyu benim temizlememi istiyor. İşimi bitirince duvardaki fayanslar dahil her şeyi silmeliymişim. Yasemin çok titiz. Her şeyden sınıfı geçtik, banyodan çaktık... Ama onu da yapıyorum artık...”

Yazko, Türkiye’de Göcek’i çok sevmiş. İleride çocukları olacak, onlar büyüyünce oraya yerleşecekler.
Döner işini yapan öteki Türklerle tanışıp tanışmadığını, ortak döner takma deposunu kullanıp kullanmadığını sordum. Yarım doz soğuyup ciddileşti:
“Beni öteki dönercilerle karıştırma... Ben dönerimi kendim sarar, takarım. Bak ye, fark edeceksin...”

Japon gelin iyi de, ya Japon damat?
Türklerle Japonlar arasındaki evliliklerde şöyle bir gözlemimiz oldu:
Japon kadınlarıyla evlenen Türk erkekleri genel olarak mutlu, mesut ilişkiyi sürdürüyor. Japon erkekleriyle evlenen Türk kadınları için aynı şeyleri söylemek zor. Altını çizelim; bu sadece seyahat gözlemi...
Bunu paylaştığım kişiler doğrulayıp şunu söylediler:
“Japon kadını geleneksel değerlere ağırlık verilerek yetiştirilmişse, Türk’le evlendiğinde zorluk çekmiyor. Ancak Türk kadını Japonla evlenince kimi kısıtlamaları kabul etmiyor. Örneğin karı kocanın aynı işyerinde çalışmasına burada iyi gözle bakmıyorlar. Ama Türk kadınları bunu takmıyorlar...”
Japon’la evlenip ayrılan bir Türk kadınıyla sohbet ettik, o da gözlemi doğruladı. Adını vermek istemedi. Boşanma nedeni olarak çevresine şu gerekçeyi söylemiş: “Şiddetli kültürel geçimsizlik...”
Yeri gelmişken vurgulayalım: Japonya’da boşanma iki tarafın kabulü ile olursa mahkeme gerekmiyor. Ayrılacak olanlar bir şahit bulup, “Şu kişi de şahittir ki biz ayrılmaya karar verdik” diye bir metin yazıp ilgili makama iletiyor. Japonya’da yaşıyorsanız, karşı komşunuz size evli gelip boşanmış gidebilir.

JAPONLAR KADAR JAPONCA

Japonya’da tren şirketleri Türkiye’deki otobüs firmaları gibi farklı sahipliklerde. Tokyo’dan Osaka’ya Hikari treniyle geldik. Türkler, Osaka için “Bizim Kayserimiz” diyorlar. Ticaret şehri. Kasım Tamamioğlu, 27 yıl önce üniversite bitiminde Türkçe okutmanı olarak gelmiş. Japoncayı çat pat konuşmaya çalışırken, telaffuzuyla alay etmişler. Bu onu bilemiş. Birkaç yıl içinde, tüm Japonya’daki yabancılar arasında yapılan Japonca yarışmasında üçüncü olmuş. Öğretim üyeliğine başlamış. 
Üniversite devam ederken, kütüphanede çalışan Satako ile tanışmış. Bir süre sonra Satako ona evlenme teklif etmiş. Güzel bir evlilikleri var. Satako, “zeki” demekmiş. Annesinin adı da Zekiye’ymiş, “İyi denk geldi” diyor. Evlilikte tek sorun, Satako’nun çok çalışması. Ateşi 38’i geçerse, yıllık izninden birkaç gün alıp doktora gidiyormuş, rapor nedir bilmiyormuş.

Kamil Hoca’ya göre dünyada ne kadar Türk varsa, o kadar çeşit Türk var. Anlattıkları:
“Buradaki Türkler birleşip bir dernek kuralım, dedik. Yürümedi. Herkes başka yere çekti. Bir sorun olunca, yalnız kaldım. Hep, Timur’un fillerini hatırladım. Türkler çoğunlukla Nagoya’da otomobil fabrikalarında çalışıyorlar. Bir de bina yıkım işlerinde. İyi yıkıyoruz! Türkler mahkemelik olunca tercüme için beni buluyor. Çoğunluk kaçak çalışmaktan. Bunu anlamıyorlar. Mahkemede, ‘Alın terimizle ekmek parası kazanıyoruz, kime zararımız var’ diye savunma yapıyorlar...”
Japonya Türklerden vize istemediği için çeşitli nedenlerle sınır dışı edilenler, Japonya’ya girmesi yasaklananlar, Türkiye’de dayısının nüfusuna geçip soyadı değiştiriyormuş. Başka bir kişi olarak yeniden geliyormuş. Japon aklı bu tür şeylere çalışmadığından başta çözememişler. Şimdi ülkeye girişte parmak izi alıyorlar. Yeni yöntemle kaçak girmeye çalışanlar yakalandığında bile, “Ben o değilim, parmak izi makinesi yanlış almış olabilir” diyormuş.

Kamil Hoca, aynı zamanda Türk restoranı açmış. Bizim ziyaret ettiğimiz gün arkadaşı Halit’in restoranındaydı. Orada buluştuk. Baş köşeye Atatürk’ü koymuşlar. “Dünyayı tanıdıkça Atatürk’ü daha çok seviyorum” diyor. Ölüdeniz posterleri, restoranın şark köşesinin hemen yanında.

İki ülkeyi birbirine bağlayan 3 olay

Japonya’da Türk olduğunuzu söylediğinizde genel bir sempatiyle karşılanırsınız. Biraz sohbeti derinleştirdiğinizde üç olay iki ülkeyi bağlar.

Japon prensinin İstanbul ziyaretine karşılık olarak 609 kişilik mürettebatla Japonya’ya giden, dönüş yolunda 16 Eylül 1890’da batan Ertuğrul Fırkateyni iki ülke arasında ilişkilerin kilometre taşı olmuş. Kazanın meydana geldiği Kuşimato’da bugün bir anı heykeli var. Kaybettiğimiz 547 denizciden biri olan Ali Bey, Hasan Ali Yücel’in annesinin babasıydı.

İkincisi İran-Irak Savaşı... 18 Mart 1985’te dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin, 24 saat sonra İran hava sahasında kuş uçurtmayacağını, hareket halindeki her şeyi vuracağını açıkladı. Bunun üzerine bütün ülkeler büyükelçiliklerini boşalttılar, Japonya hariç. Tokyo’dan bir uçağın kalkıp gün içinde Tahran’a gelişi mümkün değildi. Türkiye imdada yetişti. 215 Japon THY ile Türkiye’ye getirildi. Japonlar bu olayı büyük bir vefa örneği olarak görüyor.

1999 Marmara depreminde Japonların aklına ilk yukarıdaki iki olay geldi. Üstelik deprem konusunda da deneyimliydiler. 50’yi aşkın deprem uzmanlarıyla yaraların sarılması için katkıda bulundular.
Japonların Türkiye’deki en tarihi bağı Kaman’daki Kalehöyük kazısı. Japon arkeolog Omura başkanlığındaki kazıyla Hititlerin Anadolu’nun orta kesiminde de etkin olduğu tezine eser bulmak hedefleniyor.

Mehmet Akif Ersoy’un Japon sevgisi!

İslamiyetin Japonya’da resmen kabul görmesini sağlayan kişi 1857’de Sibirya’da doğmuş Tatar kökenli Abdürreşid İbrahim. 1915’te Sarıkamış’ta Osmanlı ordusunda Rusya’ya karşı savaşa katılan İbrahim, bir gezgin. Rusya Müslüman Türk Kavimleri Himaye Cemiyeti’nde çalıştı. Avrupa’yı, Arabistan’ı gezdi, 1934’te Japonya’ya gitti, yerleşti. Ona göre en temiz ve dürüst insanlar buradaydı. 
Japonlar da onu sevdi. İsteği üzerine Tokyo’da bir cami inşa ettiler. Bu cami halen Tokyo’daki tek cami olarak, Türkiye’nin de katkılarıyla hizmet veriyor. Saray Döner’in sahibi Tahsin, cuma günleri cemaate dürüm dağıtıyor, hayır olsun diye.
İbrahim, Mehmet Akif Ersoy’u da etkilemiş. Japon diplomatlar, Türkiye ile ilişkilerde öncelikle inşasını üstlendikleri Marmaray’ı, Osman Gazi Köprüsü’nü örnek gösterdiler. Sonra İstanbul’dan Osmaniye’ye, Sinop’tan Bursa’ya Türkiye’de faaliyet gösteren 193 şirketlerinin istatistiğini verdiler. Sonra da Mehmet Akif Ersoy’un şiirini koydular:
Siz gidin saffet-i İslam’ı Japonlarda görün!
O küçük boylu büyük milletin efradı bugün,
Doğruluk, ahde vefa, va’de sadakat, şefkat;
Acizin hakkını i’laya samimi gayret.
Şiirin her dizesi Japonlara ayrı bir övgü içeriyordu...

FETÖ kendini İngilizceye vurmuş!

Japonya’da arayıp sormasanız bile FETÖ konusu sizi buluyor. 15 Temmuz’a dek, Büyükelçiliğimizden daha güçlülermiş. Yıllar önce Türkiye’den AKP’nin çok güçlü bir belediye başkanı Tokyo’ya gelmiş. FETÖ’nün adının “Muhterem Hocaefendi” olduğu dönem... Tüm organizasyonu onlar yapmış. Türkiye Büyükelçiliği’ne şu bilgiyi lütfetmişler: “Başkan gelecek. Tüm planlama tamam. Sizin bir şey yapmanıza gerek yok. Sadece bilginiz olsun istedik!”
Büyükelçi küplere binmiş ama küplere binse ne olur...

15 Temmuz öncesinde Türkiye ile Japonya arasındaki ticareti de onlar yönlendiriyormuş. Bugün ne değişti? Bu sorunun net bir yanıtı yok. Japon makamları Türkiye’ye şunu söylemiş:
“Türkiye’de yaşanan olaylar nedeniyle kimseye yaptırım uygulayamayız. Topraklarımızda bize karşı bir suç işlemişler mi, ona bakarız...”
Bu bakıştan aldıkları, cesaretle kurdukları “Türk Dostluk Derneği”nin faaliyetini sürdürmüşler. Büyükelçiliğin bastırması sonucu bu ad kaldırılabilmiş. Onlar da “İngilizce dil eğitimi veriyoruz” deyip İngilizce isimler devam ediyor. Osaka’da bu tür yerlerden birinin dışarıdan fotoğrafını çektim. Daha önce Türk Koleji olan yerin yeni adı şu olmuş: Abroad Language Collage!
Tokyo’da da küçük isim değişiklikleriyle faaliyet devam ediyormuş. Japonya’nın tavrını Türk yetkililer şöyle özetliyor:

“Burası küçük Amerika... FETÖ orada nasılsa, o...”
Japonya’da İngilizceleşenlerin yanı sıra Orta Asya ülkelerinde rahatı bozulanlar da burayı tercih etmeye başlamış. Sorun katmerleşmiş.

 

YARIN: HİROŞİMA’DA BARIŞ ÇIĞLIĞI... JAPONLARIN ABD SEVGİSİ... HAÇİKO’NUN ÖNÜNDE FOTOĞRAF KUYRUĞU...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler