Emekli Büyükelçi Çelikkol: Şam rejimiyle diyaloğa şu an gerek yok

Kamuoyunun İsrail ile yaşanan 'Akçak koltuk krizi'nden hatırlaığı Emekli Büyükelçi Oğuz Çelikkol, "Rejim halkına karşı savaş suçu işledi. Bu aşamada Şam'la emasa gerek yok, belirleyici olan bizim için yeni anayasa olmalı" diyor. Çelikkol, Suriey'de Rusya ,ie Türkiye'nin pozisyonlarının taban tabana zıt olduğuna da dikkat çekti.

Yayınlanma: 17.09.2018 - 11:07
Abone Ol google-news

"Şam’la diyalog tartışma konusu. ABD’nin yaptığı hatalar, İran ve Rusya’nın tam desteğiyle Şam rejiminin kuvvetlendiği bir gerçek. Ancak, Şam rejiminin kendi halkına karşı varil bombaları dâhil sınırsız şiddet kullandığı, kimyasal silah kullanma dâhil insanlığa karşı savaş suçları işlediği de biliniyor. Şam rejimiyle diyalog ve diplomatik ilişki konusunda bugün bir karar alınması gerekmiyor. Ankara’nın önünde dolaylı ve farklı diyalog yolları da açık. Suriye’de nasıl bir anayasa ortaya çıkacak, geçiş süreci ne olacak? Biz Suriye’de istikrarlı, halkıyla barışık rejim istiyoruz." diyen  Emekli Büyükelçi ve Kültür Üniversitesi Öğretim Görevlisi Oğuz Çelikkol, AKŞAM'dan Pınar Işık Ardor'un sorularını yanıtladı.

<haber-dikey:1077596>

 “ESAD REJİMİNİN TOPYEKÜN SALDIRI BAŞLATMA TEHLİKESİ BÜYÜYOR”

 Tahran Zirvesi maalesef İdlib’teki durumun nasıl gelişeceğine açıklık getirmedi. Tahran Zirvesi’nden sonra Rusya ve Şam rejiminin İdlib bölgesine düzenledikleri hava saldırılarının maalesef arttığını izliyoruz. Şam rejiminin, Rusya ve İran’ın havadan ve karadan destekleriyle, İdlib’e karşı top yekûn bir saldırı başlatma tehlikesi giderek büyüyor. Türkiye Şam rejiminin İdlib’e karşı bir saldırısının büyük bir insani krize yol açmasından ve Türkiye sınırına doğru “kitlesel” bir göç hareketi başlatmasından endişe ediyor. Bu endişemiz Batı ülkelerinin tamamı tarafından da paylaşılıyor. Washington ve Avrupa’nın önde gelen ülkelerinin başkentlerinden gelen açıklamalar Şam rejimini bölgeyi ele geçirmemek için İdlib’e saldırmama, Rusya ve İran’ı da Şam rejimini desteklememe konusunda uyarıyor. Batı ülkelerinin de aynen Türkiye gibi, Şam rejiminin İdlib’e, bölgede bulunan aşırı ve ılımlı muhalefet unsurlarını birbirinden ayırmadan ve İdlib’te yaşayan sivil halkı da büyük ölçüde etkileyecek bir saldırı düzenlemesinin yaratacağı çok olumsuz sonuçlardan endişe ettiği görülüyor.

 “SURİYE’DE ASIL SORUN REJİM SORUNU”

 Batı ülkeleri Şam rejimine İdlib’te kimyasal silahlar kullanmama konusunda da uyarılarda bulunuyor. Geçmişe baktığımızda Şam rejiminin Suriye’de birçok kez kimyasal silah kullandığını biliyoruz. Şam rejiminin kimyasal silah kullanma konusundaki sicili çok kötü. Washington ve Paris, Şam rejiminin İdlib’te kimyasal silah kullanması halinde hemen harekete geçeceklerini ve Şam yönetimini cezalandırmak için misillemede bulunacaklarını açıkladılar. Moskova’dan gelen açıklamalarda Suriye’de aşırı grupların da elinde kimyasal silah bulunduğuna işaret ediyor ve Rusya’nın Batılı ülkelerin Şam rejimine karşı askeri müdahalede bulunabilmek için İdlib’te kimyasal silahların kullanılmasını sağlayacakları endişesini taşıdığını gösteriyor.

 Bakın Tahran Zirvesinde sadece İdlib konuşulmadı. Suriye’de asıl sorun rejim sorunu. Yani Suriye’nin nasıl yönetileceği, siyasi reformların nasıl gerçekleştirileceği konusu en önemlisi. Tahran Zirvesinde liderlerin ele aldığı ve Tahran “Ortak Açıklamasına” giren diğer önemli konunun da Suriye Anayasasının yazımı süreci olduğu görülüyor. Tahran Ortak Açıklamasının 5. maddesinde üç ülkenin “Suriye ihtilafına askeri çözüm getirilemeyeceğine ve ihtilafın yalnızca müzakere edilmiş bir siyasi süreç yoluyla sona erdirilebileceğine dair” inançları vurgulanıyor. Açıklamanın 6. maddesinde ise Soçi Zirvesinde kurulmasına karar verilen Anayasa Komitesi’nin “biran önce” çalışmalarına başlaması çağrısı yapılıyor.

 “YENİ ANAYASANIN SURİYE’NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ KADAR SİYASİ BİRLİĞİNİ DE KORUMASI LAZIM.”

 Nitekim üç ülke temsilcileri Tahran Zirvesinden hemen sonra Cenevre’de BM Genel Sekreterinin Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura ile birlikte toplanarak, anayasa yazım sürecinin hızlandırılması konusunu ele aldılar. Suriye’de yeni bir anayasayı ortaya çıkartacak komisyonun biran önce oluşturulması ve çalışmalarını tamamlaması önemli. Eğer gerçekten Suriye’de gerçek sorunların çözümü isteniyorsa Suriye’de birliği sağlayacak ve ülkenin siyasi geleceğinin önünü açacak bir anayasa yapılması ve bu anayasa çerçevesinde Suriye’yi yönetecek hükümetin, gerekirse bir geçiş döneminden sonra, demokratik standartlarda seçimle iş başına gelmesi büyük önem taşıyor. Suriye muhalefetinin beklentisinin yapılacak bu Anayasa’nın mümkün olduğu ölçüde demokratik, çoğulcu ve Suriye halkının ülkenin yönetimine gerçek katılımını sağlaması olduğunu biliyoruz. Yeni anayasa çerçevesinde yapılacak seçimlerin de hür ve serbest bir ortamda, uluslararası kuruluşlar ve Birleşmiş Milletler gözetiminde gerçekleştirilmesi gerekiyor. Yeni Anayasanın Suriye’nin toprak bütünlüğü kadar siyasi birliğini de koruması lazım. Tahran Zirvesi’nden sonra İran, Rusya ve Türkiye tarafından yapılan ortak açıklamada Suriye’nin “egemenliğine, bağımsızlığına, birlik ve toprak bütünlüğüne” saygı gösterilmesine yapılan vurgudan sonra “komşu ülkelerin ulusal güvenliğini zayıflatmayı amaçlayan ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlılığının” vurgulanması da dikkat çekiyor. Bu ifadelerin doğrudan Suriye’deki PYD/YPG yapılanmasını ve bu yapılanmayı destekleyen ABD’yi hedef aldığını söylemek mümkündür.

 “RUSYA VE ABD ÇOK FARKLI CEPHELERDE”

 Türkiye olmadan Suriye sorununu çözmenin imkân dâhilinde olmadığını herkes kabul ediyor. Suriye’de Rusya ve ABD ise çok farklı cephelerde. Sovyetler Birliği zamanında bu ülkenin Ortadoğu’daki tek askeri üssü Suriye’deydi. Putin döneminde Rusya tekrar Suriye’ye geri döndü. ABD’nin Suriye’yle ilgisi çok büyük değil. Daha çok Irak’la ilgileniyor. Suriye’ye de Irak bağlamında ve de İsrail’in güvenliği açısından bakıyor. Hatta Başkan Trump Suriye’den çıkacağız sözlerini de sıklıkla dile getiriyordu, ama Trump bir şekilde “kalmaya” ikna edildi.

 “ABD’NİN HATASI, İRAN VE RUSYA DESTEĞİ ŞAM REJİMİNİ GÜÇLENDİRDİ”

 Şam rejimiyle diyalog Türkiye’de üzerinde yoğun tartışma olan bir husus. ABD’nin yaptığı hatalar sonucu, İran ve Rusya’nın tam desteğiyle Şam rejiminin kuvvetlendiği ve Suriye’de kontrol alanını genişlettiği bir gerçek. Ancak, Şam rejiminin kendi halkına karşı varil bombaları dâhil sınırsız şiddet kullandığı, kimyasal silah kullanma dâhil insanlığa karşı savaş suçları işlediği de biliniyor. Türkiye’nin Suriye çözüm sürecindeki öneminin ve ağırlıklı rolünün Suriyeli ılımlı muhalif gruplarla olan ilişkilerinden geldiği de ortada. Bu çerçevede Şam rejimiyle diyalog ve diplomatik ilişki konusunda bugün bir karar alınması gerekmediği gibi, Ankara’nın önünde dolaylı ve farklı diyalog yolları da açık. Suriye’de nasıl bir anayasanın ortaya çıkacağı, geçiş sürecinin ne olacağı, seçimlerin yapılması ve sonuçları gibi konular bu hususta dikkate alınması gerekli gelişmeler olarak ortaya çıkacaktır. Reyhanlı’daki terör olayını düzenleyen teröristin Şam rejimi istihbaratıyla ilişkilerinin tümüyle ortaya çıkacak olması da dikkate alındığında, Şam rejimiyle ilişkilerin önümüzdeki dönemde zorlaşacağını düşünmek de gerekmektedir.

 “ABD’NİN SURİYE İLGİSİZLİĞİNDEN RUSYA BU BOŞLUĞU DOLDURDU”

 Dış müdahaleler kuvvetlendirdi. İlk önce Esad rejimi düşüyordu Hizbullah müdahale etti. Şam’ın düşmesi engellendi. Sonra bu da yetmedi. İran doğrudan müdahale etti. O da yetmedi Rusya girdi işin içine. Bu sırada ABD hemen hemen hiçbir şey yapmadı. ABD’nin Suriye ilgisizliğiyle Rusya bu boşluğu doldurmuş oldu. Bizde doğal olarak Rusya ve İran’la işbirliği yaparak sorunu çözmeye çalışmak zorunda kaldık. Türkiye Suriye’de istikrarı sağlayacak ve düzeni getirecek herkesle işbirliği yapmaya hazır. Bu Rusya’ysa o olur. Mesela Fransa ve İran’da giriyor devreye. Biz istikrar istiyoruz, 3,5 Milyon Suriyelinin ülkesine dönebileceği ortam kurulmasını istiyoruz. Suriye’de istikrarlı halkıyla barışık rejim istiyoruz.

 BİZ REJİM KARŞITIYIZ RUSYA REJİM YANLISI”

 Türkiye, Rusya, Almanya ve Fransa yetkililerinin İstanbul’da bir araya gelerek Suriye’yi görüşmüş olmaları Suriye’de barış ve istikrar sağlanması için önemli bir süreci başlattı. 14 Eylül toplantısının bu 4 ülkenin liderlerinin katılacağı ve İstanbul’da yapılacak bir zirveye hazırlık amacını taşıdığı anlaşılıyor. Türkiye, Rusya ve Fransa Cumhurbaşkanları ile Almanya Başbakanının yaptıkları bu zirve Suriye’de siyasi çözüm arayış sürecini hızlandırmaya yardımcı olacaktır. Yine altını çizelim. Türkiye’nin ve Rusya’nın Suriye’de ki politikalarını zaten örtüşmediğini söyledik bu şaşırtıcı değil. Biz rejim karşıtıyız Rusya rejim yanlısı. Biz rejimin kendisini reforme etmemesine tepkiliyiz. Zaten edebiliyor olsaydı şuan bunlar yaşanmamış olacaktı.

'Alçak koltuk' kriziyle hatırlanıyor

Emekli büyükelçi, İstanbul Kültür Üniversitesinde öğretim görevlisi Oğuz Çelikkol Ortadoğu Genel Müdürlüğü, Irak Özel Temsilciliği, Şam, Atina, Tel Aviv ve Bangkok büyükelçiliği yaptı.

Kamuoyu ise onu daha çok İsrail'le yaşanan "Alçak koltuk krizi" ile anımsıyor.

Ocak 2010 tarihinde İsrail Dışişleri Bakanı Yardımcısı Danny Ayalon, Türkiye’nin İsrail Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’u, İsrail Parlamentosu Knesset’e çağırmış ve çalışma ofisinde ağırladığı Çelikkol'la görüşmesi öncesi basın mensuplarını da odaya davet etmiş, Çelikkol ise görüşmenin muhabirler çıktıktan sonra yapılmasını istemişti. Bunun üzerine Ayolon basın muhabirlerine dönerek “Bizim yüksek, onun daha alçak bir koltukta oturduğuna, masada yalnızca İsrail bayrağı bulunduğuna ve bizim gülümsemediğimize dikkatinizi çekerim” demiş, muhabirlerin “fotoğraf için el sıkışın” önerisini geri çevirmişti. Ayalon, Büyükelçiye hiçbir ikramda da bulunulmamıştı.

Olayın basına yanmasının ardından ve İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın “Türkiye’nin İsrail’e ahlak dersi verecek son ülke olduğu” yolundaki açıklaması, Çelikkol’a yapılan muamele sonrası İsrail’in Ankara Büyükelçisi Gabby Levy Dışişleri Bakanlığı’na çağırılmış, büyükelçi Oğuz Çelikkol merkeze alınmıştı.

Olayın ardından Türkiye Dışışleri Bakanlığı “Diplomasi ile bağdaşmayan bir tutum sergilemiş olan İsrail Dışişleri Bakanlığı’nı diplomatik nezaket ve saygı kurallarına uymaya davet ediyoruz. Bu vesileyle, Türkiye’yi bir ahlaki sıralamaya tabi tutmanın hiç kimsenin haddi olmadığını vurgulamakta da yarar görüyoruz” demiş, olay kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olmuştu.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler