Macron’la birlikte Avrupa da korkuyor

12 Eylül darbesinin ardından Fransa’ya yerleşen Türk vatandaşı Ali Ekber Başaran, eylemlerin tüm Avrupa’yı sarstığını dile getiriyor. Eylemcilerin taleplerinin karşılanması gerektiğini söyleyen Başaran, Türkiye’deki Gezi eylemleri gibi halkın katılımına dikkat çekti.

Yayınlanma: 09.12.2018 - 22:15
Abone Ol google-news

Basında en çok Paris sokaklarından görüntülerle gündeme gelse de Sarı Yeleklilerin eylemleri ülkenin her yanında. Halk, Sarı Yeleklilere kendi illerinde yaptıkları eylemlerle destek veriyor. Öğrencisinden öğretmenine, şoföründen emeklisine her vatandaş kendi sorunu için kendi ilinde sokağa çıkıyor. Sarı Yelekliler Fransa’nın yanı sıra Hollanda ve Belçika’da da alanda. Eylemlere yaşadığı kent Strazburg’da katılan 61 yaşındaki Sarı Yelekli Türk, Ali Ekber Başaran, “Eylemler Avrupalılaşmaya başlıyor. Şayet çözülmezse yaygınlaşır. Bu kartopunun çığa dönüşmesi hem Makron’u hem Avrupa’yı korkutuyor” diyor.

Paris’in yanı sıra kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bulunduğu, Avrupa Birliği’nin önemli kentlerinden Strazburg’da da Sarı Yelekliler alanda. Eylemlerin başladığı günden beri Strazburg’daki halk meclislerine ve yürüyüşlere katılan Sarı Yelekli Türk, Ali Ekber Başaran, 39 yıldır Fransa’da yaşıyor. 61 yaşında ve Fransa Eğitim Bakanlığı’nda Türkçe öğretmeni. “Temel’in Bilgelikleri ve Muziplikleri”, “Bektaşi Fıkraları”, “Keloğlan” gibi kitapları hem Fransızca hem Türkçe basılan Başaran’ın eylemciliği aslında çok önceye uzanıyor. Türkiye’den ayrılma niyeti olmayan Başaran’ın kaderi, 12 Eylül darbesiyle değişiyor ve kısa süreliğine gittiği Fransa’dan darbe olunca dönmekten vazgeçiyor. Türk Sarı Yelekli Başaran ile Sarı Yeleklileri, Gezi ile benzerliklerini ve bu işin nereye gidebileceğini konuştuk.

-Belki hâlâ bilmeyenler vardır, neden Sarı Yelek?

Fransa’da her şoför yasal bir zorunluluk olarak aracında iki yelek bulunduruyor. Biri kendi diğeri de yolcu için. Kaza ya da yolda kalma anında bu yelekler giyiliyor ve yeleklerin renkleri de sarı.

-Sokak olayları akaryakıt zammı ile başladı...

Akaryakıt zammı ilk önce şoförleri etkiledi. Şoför denince de akla ilk sarı yelek geliyor. Bu nedenle sarı yelek bir sembol oldu. “Ben bir sürücüyüm, akaryakıta yapılan zamma karşıyım” dendi. Yani Sarı Yeleğin hiçbir politik anlamı yok.

Vergiler yükü artırdı

-Akaryakıt zammı için “Bardağı taşırdı” deniyor, bardağı neler doldurdu?

Macron’dan önce başlamıştı ama Macron ve hükümetiyle daha çok dolan bir hal aldı. Bir: servet üzerindeki dayanışma vergisi kaldırıldı. Bu, geliri 1 milyon 300 bin Avro’dan fazla olan insanların devlete verdiği vergi idi ve yüzde 0.5 civarındaydı. Buna “Asgari Topluma Kazandırma Geliri (Fransızca RMI)” deniyordu ve vergi geliri dar gelirlilere veriliyordu. Macron bunu kaldırdı ve bu açığı kapatmak için Sosyal Dayanışma Vergisi getirdi. Bu her kesimden insanın katılacağı bir vergi türü oldu. İki: dar gelirlilere yapılan lojman yardımları vardı. O yardımlar azaltıldı. Üç: yine dar gelirlilere Aile Yardım Parası veriliyordu, onda da kesintiye gidildi. Dört; emekliler dahil 1200 Avro alan her vatandaşa Sosyal Yardım Fonu’na katkı payı kondu. Bu; insanların 50 Avro eksik maaş alması anlamına geliyor. Fransa’da vergi oranları her geçen gün yükseldi. Hatta Fransa AB’nin en çok vergi alan ülkesi oldu.

-Akaryakıtla bardak taştı...

Tüm bunlar bir araya geldi. Halk bir süredir “sağılan inek yerine konduğunu” düşünüyordu. İçten içe kıpırdama vardı. Akaryakıt zammı son damla oldu.

Yurttaşlık bilinci var

-Örgütlenme nasıl oldu, sokağa ilk nasıl çıkıldı?

Fransız halkı son 10-15 yıldır büyük ölçüde örgütsüz. Sendikalaşmada azalma var. Ancak Fransa’da gelişen olaylara tepki verecek, sokağa dökülecek bir yurttaş bilinci mevcut. Bunu elde etmek için üniversite okumaya gerek yok. Tarihsel birikim de olabilir... Siyahi bir Fransız sosyal medyadan “Yeter Artık” diyerek, bir imza kampanyası başlattı ve destek istedi. Sel gibi destek geldi. Ardından da insanlar sokağa döküldü. Ne bir örgüt ne de bir sendika daveti oldu, olay kendiliğinden gelişti. O nedenle idare edilmesi de zor.

-Halk destek veriyor mu, sokakta kimler var?

Okumuş, işsiz, emekli, öğrenci her kesimden insan var. Örneğin yol kesenlerin büyük çoğunluğu emekli. Gelirlerinde ilk kez ciddi düşüş hissettiler ve sokağa çıktılar.

-Liseliler de sokakta...

Onlar için de umut oldu. Onlarca lisede ders yapılamadı. Gözaltına alınanların yanı sıra eller başta, diz çöktürme görüntüleri Fransa’yı ayağa kaldırdı. Böyle bir görüntü İkinci Dünya Savaşı’ndan beri bir ilk.

Kibir öfkelendirdi

-Hükümetin tavrı nasıl değerlendiriliyor?

Tepkilere hükümetin aymaz bir tavrı oldu. Yaptıkları ilk konuşmalarda “Sizi duyuyoruz ama vazgeçmeyeceğiz” benzeri ifadeler kullandılar. Bu açıklamalar insanların onurunu kırdı ve tepki daha da büyüdü. Devletin olanaklarını kullanarak halk üzerinde psikolojik şiddet uygulandı. Bu durum, esasında katılımın artmasına neden oldu.

-Yakma yıkma hatta yağmadan söz ediliyor ...

Bu işten faydalanmak isteyenler de oldu tabii. Aşırı sağ kesim özellikle. Ulusal cephe dediğimiz ırkçı bir parti var. Onun da sağında, vurmaktan kırmaktan çekinmeyecek aşırı sağcı küçük gruplar var. Bunu iktidara karşı kullanmak istediler. Bunların temelini aşırı sağ oluşturdu. Bunu hükümetin kendisi de söylüyor.

-Ama hükümet geri adım atmak zorunda kaldı. Bunda yıkım yapmanın etkisi oldu mu?

Hükümet ilk 10 gün direndi, çatışmalar gerçekleşti, “Halk ayaklanması”ndan söz edilir oldu ve hükümet geri adım atmaya başladı. Macron, “Akaryakıt, elektrik ve gaz zamlarını tümden kaldırdık” dedi. İnsanların bir kısmı, “Olaylar çıkmasaydı bunlar bizi ciddiye almazdı, çatışmadan sonra geri adım atıldı” düşüncesine kapıldı.
İki türlü provokasyon

-Peki, ya provokasyon?

Ben ve benim gibi düşünenler iki türlü provokasyon olduğundan şüpheleniyor. İlki hükümetin polis aracılığıyla çatışma çıkarıp eylemlerin meşruluğunu yitirmesine katkıda bulunmak. İkincisi aşırı sağcılar ve anarşist gruplar, siyah giyinenler. Emperyalist sembol diye gördükleri markalara saldırdılar. Yağma hareketi oldu.

-Geçen cumartesi nasıl geçti?
 

Paris’e yığılma olmadı. İnsanlar kendi bölgelerinde kaldı. Strazburg dahil farklı şehirlerde yüzlerce eylem gerçekleşti. Eylemin Paris’e yığılma yerine bölgeselleştirilmesiyle geniş katılım sağlandı.

-Bu olaylar Avrupa’nın geneline nasıl etki edecek?

Hollanda ve Belçika’da da eylemler oldu. Korku şu: Bunun Avrupa’da kriz haline dönüşmesi. “Kriz olmadan çözmek gerekir” deniyor.

-Macron hâlâ açıklama yapmadı...

Macron’dan kamuoyunu yatıştıracak bir açıklama yapması bekleniyor. Bu kesim, kaybedecek bir şeyi olmadığı için kolay sokağa çıkıyor. Bu kesimi ya sakinleştirecek ya da bu iş çok ciddi. Avrupa genelinde bir krize dönüşebilir. Eylemler zaten Avrupalılaşmaya başlıyor. Şayet çözülmezse yaygınlaşır. Macron’un riski göze alacağını sanmıyorum. Çünkü bu kartopunun çığa dönüşmesi hem Makron’u hem Avrupa’yı korkutuyor.

Talepler Gezi'yle aynı

Sarı Yeleklilerin eylemleri ile Türkiye’deki Gezi eylemleri mevcut yönetimin uygulamalarındaki sıkıntıların dışa vurulması. İkisi de örgütsüz. İkisinde de her kesimden insan var, halk var. Ancak Fransa’daki olayların medyada sunulmasında farklılık var. Türkiye’de ana akım medya  gerek korkudan gerek kendi iç dinamiklerinden dolayı Gezi olaylarını korkak bir şekilde ele aldı. Fransa’da ise Sarı Yeleklilerin görüşleri ve eylemleri medyada kendine yer buldu. İktidar da dolaylı olarak destekleniyor ama medya tamamen iktidarın borazanı değil burada.

 

 

 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler