Ticaret savaşında neler oluyor, Türkiye'yi nasıl etkileyecek?

Çin’in teknolojik gelişimi ABD için stratejik bir risk, Çin için ise vazgeçilmez olarak değerlendirildiğinden sorunun kalıcı olarak tatlıya bağlanma olasılığı son derece düşük görünüyor.

Yayınlanma: 06.04.2018 - 10:05
Abone Ol google-news

* Fatih Oktay

Trump yönetiminin, fikri mülkiyet haklarını ihlal ve teknolojik zarar gerekçesiyle ek vergi getireceğini ilan etmiş olduğu malların bir süredir beklenen listesi açıklandı. Tepki olarak hemen ardından da Çin’in ek vergi uygulanacak ABD malları listesi geldi.

ABD’nin listesi 1300, Çin’inki 100 küsur mal içeriyor, ikisi de 2017 verileriyle 50 miyar ABD doları dolayında mal ticaretini kapsıyor. Bu Çin’in ABD’ye ihracatının % 10’unu, ABD’nin Çin’e ihracatının ise % 40’ını oluşturuyor.

Ancak karşılıklı listelerin uçuşu hemen bir ticaret savaşına girileceği anlamına gelmiyor. ABD’de ilan edilen liste yurtiçinde görüşe açılıyor. Listeye 22 Mayıs’a kadar toplanan görüşlere göre son şekli verilecek, ardından uygulamaya yönelik düzenlemeler yapılacak. Çin’in listesi ise ABD’ninki uygularsa devreye girecek. Yani bunlar bir pazarlık sürecinin ilk adımları; taraflar silahlarını gösteriyorlar; anlaşmaları için 2-3 aylık bir süre var.

Ancak kalıcı bir anlaşma olması olasılığı da oldukça düşük. Trump yönetimi ABD’nin Çin’e karşı 375 milyar dolarlık mal ticareti açığını öne çıkartıyorsa da, esas sorun Çin’in artan teknolojik rekabeti. Bunun ABD için yalnız ticaret değil, bir güvenlik riski olarak algılandığı geçtiğimiz aylarda yayınlanan ABD güvenlik belgelerinde de görülüyordu.

ABD yönetiminin bu konudaki endişelerini Çin’in güneş enerjisi sistemleri üretim sanayisinin gelişimine bakarak anlayabiliriz. Çinli üreticilerin bu sektörde dünya Pazar payları 2000’lerin başlarında sıfır dolayında iken, 2010’ların başlarında % 60’a çıkmış, bu süreç içinde bu sistemlerin fiyatı yaklaşık onda birine düşmüştü. Bunun ucuz işgücü ile bir ilişkisi yoktu çünkü bu sektörde fiziki üretim çok düşük düzeylerde fiziksel işgücü gerektiriyor, sektör bilgi ve sermaye yoğun bir sektör. Çinli üreticiler, ülkedeki nitelikli işgücünün ucuzluğu ve bolluğu, yurtdışında eğitim görmüş bilim insanı-girişimciler, sanıldığı gibi ucuz değil ama bol finansman olanakları ile bunu başarmıştılar. ABD için bunun diğer sektörlerde de tekrarlanması büyük bir risk olarak algılanıyor.

Bu nedenle ülke yönetiminin 2015’te açıkladığı Çin’in 2025’e kadar yeni bilgi teknolojileri, havacılık ve uzay, robotlar, elektrikli otomobiller, yeni malzemeler, biyolojik ilaçlar gibi alanlarda benzer atılımlar yapmasını öngören Çin Malı 2025 (Made in China 2025) programı ABD’de endişe uyandırıyor. Son yıllarda da Çinli teknolojist ve bilim insanlarının yapay zekadan kuantum iletişimine birçok alanda liderliğe oynamaları da bu endişeleri pekiştiriyor.

Çin’in teknolojik gelişimi ABD için stratejik bir risk, Çin için ise vazgeçilmez olarak değerlendirildiğinden sorunun kalıcı olarak tatlıya bağlanma olasılığı son derece düşük görünüyor. ABD’nin politika yapım süreçlerinde günümüzdeki parçalılık düşünülürse Trump’ın ticari konuları öne çıkaran bir yaklaşımla bir uzlaşmayı kabul etmesi olasılığı olabilir ama bu kalıcı olmaz. Geçici olarak uzlaşma olasılığı da iki ülkedeki iç politika dinamikleri düşünüldüğünde son derece düşük görünüyor.

Bir anlaşma olmayacağı varsayımıyla olaylar nasıl gelişir dersek… Trump yönetiminin listesinin Çin Malı 2025 programında kapsanan ileri teknoloji sektörlerini kapsaması bekleniyordu. Halbuki liste, tekstil ve ayakkabı gibi emek yoğun sektörler dışında hemen hemen tüm sanayi ürünlerini; basit kimyasallardan buhar kazanlarına, az çok teknoloji içeriği olan hemen her ürünü kapsıyor. Bu haliyle, ABD Çin sanayisini tümüyle hedefliyor görünüyor. Ancak bu ürünler ABD sanayisi için de girdi oluşturduğundan, bunlara vergi getirilmesi üretim maliyetlerini yükselterek kendi üreticilerin rekabet gücünü zayıflatacak olduğundan ABD yanlış bir politika uyguluyor görünüyor. Trump, çatışmaya bir namlusu karşıya diğeri kendisine dönük bir çifte ile girişiyor. ABD’nin bu yaklaşımla başarıya ulaşması, ancak Trans Pasifik Ortaklık anlaşması benzeri bir çerçevede geniş bir koalisyon oluşturmasıyla mümkün olabilir. Bu da, Trump “önce ABD” yaklaşımıyla potansiyel ortaklarını da uzaklaştırdığından çok olası görünmüyor. Bu şekilde giderse ABD’nin başarı şansı düşük görünüyor. İlk hamlede başarısızlık olması, karşılıklı ek hamleler yapılması ve çelişkinin iyice derinleşmesine yol açabilir.

Türkiye’ye etkisi… Bu hamlelerle iki ülke ve aralarındaki ticaret hacminin daralması doğrudan dünya ekonomisi ve ticaretinde daralma anlamına gelir ve Türkiye’yi etkiler. Diğer ülkelerin Çin ve ABD’nin biribirlerine ihraç edemedikleri malları kendi pazarlarına yönlendirmesine karşı tedbir olarak engeller koymaya başlamaları durumunda Türkiye bundan daha doğrudan da etkilenir. Böyle bir sürecin başladığını da görüyoruz. ABD’nin Çelik ve Aluminyum’a ek vergi getirme kararından sonra AB’de, 2013-17 arasında artan çelik ithalatının ve bununla ilgili önlemlerin belirlenmesi için bir inceleme başlatıldı, bunun sonucunda Türkiye’nin AB’ye çelik ihracatına da kısıtlama veya ek vergiler getirilmesi sözkonusu. ABD-Çin ticareti daraldıkça bu tür gelişmelerin sıklaşması, sorunun tüm ülkeleri kapsamasını bekleyebilriz.

 * "Çin: Yeni Büyük Güç ve Değişen Dünya Dengeleri" (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) kitabının yazarı


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler