Erdem Başçı Afedersin Bağımsız

İşler pek iyi gitmiyor ve bürokratı “maiyet” sayan anlayışın, fena halde bir kum torbasına ihtiyacı var.

Yayınlanma: 13.04.2015 - 15:49
Abone Ol google-news

Size bir sır vermeliyim: Bütün bu itiş kakış, kürsülere sığmayan hoyratlık hep o imza yüzünden. Bilen bilir çünkü. Paraya imza atma yetkisi bir kez alınınca, o andan itibaren hayatın her dakikasının ayrı bir sınava dönüşeceği gerçeği de peşinen kabul edilmiş oluyor. Erdem Başçı adının bugünkü tedavül hızı, imzaladığı milyonlarca banknotu geride bırakmışsa, biraz da bu yüzdendir, inanın. Ama biraz... Yoksa Başçı’yı haftalardır kamuoyunda -sosyal medyadan ödünç- TT yapan asıl sebep bu değil. Daha korkunç. İşler pek iyi gitmiyor ve bürokratı “maiyet” sayan anlayışın, fena halde bir kum torbasına ihtiyacı var.

HİKAYE MUTLU BAŞLAMIŞTI

Oysa hikaye, 2003’te mutlu başlamıştı. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, öğrencilik yaşamı kadar akademisyenliği de parlak başarılarla dolu; mütevazı kişiliği üzerinde uzlaşı bulunan çocukluk, gençlik arkadaşını Merkez Bankası’na başkan yardımcılığına önerdiğinde, o ismin bir gün “vatan hainliği” hedefine oturtulacağı neredeyse ihtimal dışıydı. 12 yıl önce yüksek bir güven ilişkisiyle Merkez Bankası görevine başladığında 37 yaşında olan Başçı, 9 Ağustos 1966’da Ankara’da doğdu. Aile kökleri, Antalya Akseki ilçesinin Geriş Köyü’ne dayanıyor. İlkokula Atatürk İlkokulu’nda başladı. TED’e, ikinci sınıftan sonra sınavla girdi. Çocukluğu Ali Babacan gibi Çıkrıkçılar’da geçen Başçı, Boyacı Ali Camii yanındaki dükkanlarının üzerindeki evde yaşadı. Komşuları onu “saygılı bir genç” olarak anımsayacak, “yaramazlık yaptığını” görmediklerini söyleyeceklerdi. Yüksek Kimya Mühendisi olan babası Ahmet Uğur Başçı, MKE’den emekli olunca açtığı, temizlik ve ambalaj malzemesi dükkanında kendisine özellikle “paket yapmakta” yardımcı olan oğlunu, “İlim aşığıdır”. Az konuşur, çok okur. Vazifesine çok düşkündür” diye anlatacaktı. TED Koleji yıllığında ise Başçı için şöyle yazılacaktı: “Fakat öğretmenim...” Matematik derslerinin alışılmış sesi. Bu sesin sahibi, uçmamak için ceplerine taş koymuş, çıta gibi bir yapıya sahip olan Erdem’den başkası değildir. Erdem, derslerde mantığına ters düşen her şeye itiraz eder. Fikrini kabul ettirinceye kadar da uğraşır. Her gün saatlerce uğraşıp kıvırcık tutmak için briyantinlediği saçlarını Refhan’ın elinden kurtaramamak en büyük derdidir. Küçükken oynadığı çelik çomağı geliştirerek, eskrimde gurur kaynağı olmuştur. ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği’ni “ilk 500”e girerek kazanan Başçı’yı, birlikte öğrenim gördüğü arkadaşları, “süper derecede bilgili, mütevazı ve insancıl özellikler taşıyan” biri olarak tanımlıyor. O dönemler üniversite içinde kullanılan, Kolejliler, Anadolu liseliler ve taşralılar gibi ayrımları benimsemediği, hatırda kalan bir diğer ilginç ayrıntı. Merkez Bankası başkanlığına atandığında Radikal’de yayımlanan biyografide ise bir sınıf arkadaşı, “Çok iyi bir dinleyici” dediği Başçı’yı “Kendisine saçma gelecek fikirleri bile nezih bir şekilde dinler, sonucunu beklerdi. Ancak sonuçta uygun üslupla kendisine mantıklı geleni söylerdi” cümleleriyle aktaracaktı.

ESPRİLİ SÜPER HOCA

ODTÜ’den 1987’de “Yüksek Şeref Derecesi”yle mezun olan Başçı, Bilkent Üniversitesi’nde İşletme Yüksek Lisans Programı’nı birincilikle tamamladı. İktisat Yüksek Lisansı’nı, Bilkent Üniversitesi ile ABD’deki Hopkins Üniversitesi’nden ayrı ayrı aldı. 29 yaşında tamamladığı doktorasının ardından, Bilkent’te “esprili ve süper bir hoca” olarak tanınmasını sağlayacak öğretim üyeliği sekiz yıl sürdü. Para iktisadı, finansal iktisat, makro iktisat kuramı ve matematiksel iktisat gibi teknik dersleri, günlük hayat içinden “Ayşe Teyze”li örnekler vererek anlatacak; derste şamata yapanları ise nazikçe “Is there any question? (Bir sorunuz mu var?)” diye susturacaktı. Merkez Bankası’ndaki ilk üç yıllık başkan yardımcılığı dönemi sakin geçti. AKP iktidarının AB çıpasına sarılarak, küresel piyasalardan ve iç kamuoyundan itibar devşirdiği bu dönemde Başçı, Merkez Bankası’nın dış ilişkilerini yönetiyordu.

 

Erdem Başçı Afedersin Bağımsız Fotogaleri

 

İLK ELEKTRİKLENME

Sükunetli havayı elektriklendiren ilk olay, başkanlık koltuğunun Süreyya Serdengeçti’den boşalmasıyla gerçekleşti. Serdengeçti’nin yerine geçecek ismin kesinleşmemesi, atamanın aynı gün yapılmayacağının anlaşılması piyasalarda büyük tedirginlik yaratmıştı. Vakit dolduğunda Banka Meclisi, hiç zaman yitirmeden Başçı’yı başkanvekili olarak seçti. O andan itibaren, asaleten de atanacağı yönünde genel bir kanaat oluştu. Merkez Bankası politikalarında bir değişiklik olup olmayacağı kaygılı bir merakla izleniyordu. Babacan’ın kararnameyi dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e sunduğu günün sabahında, Başçı bu atmosfer içinde basın karşısına çıktı. Tıpkı bugün olduğu gibi, tam dokuz yıl önce de Ankara’nın nabzı Merkez Bankası’nda attığı için, habercilerin sabah 8’de toparlanıp, açıklamaya yetişmeleri zor olmamıştı. Başçı, Ulus’taki İdare Merkezi giriş salonuna konulan kürsüde soruları yanıtlamaya başladı. Bir gün önce AKP grup toplantısında “YTL’den TL’ye geçişin yıl sonunda gerçekleşeceği” duyurulmuştu. Başçı’ya bu zorlu operasyon için dokuz aylık sürenin yetip yetmeyeceğini sordum. Kısa bir duraklamanın ardından verdiği yanıt hâlâ hafızalara kazılıdır: “Merkez Bankası Piyasalar Genel Müdürlüğü’nde levha vardır. Burada der ki, zoru hemen yaparız. İmkânsız biraz zaman alır.”

BAŞÖRTÜLÜ EŞ KULİSLERİN KONUSU

Gerçekten de Başçı haklı çıktı ve 2006 sonuna gelindiğinde “zor” başarılarak, YTL’den TL’ye geçildi. Ancak Başçı’nın değil, Durmuş Yılmaz’ın başkanlığı döneminde. Umulmadık bir hamleye Başçı’nın kararnamesini veto eden Sezer, bu tasarrufuyla aylar sürecek tartışmanın fitilini de ateşlemiş oldu. Veto gerekçesinin “başörtülü eş” olduğu kulislerde uzun süre konuşulacaktı. Başçı’nın başkanlığı beş yıl sonra 2011 Nisan’ında gerçekleşebildi. 17-25 Aralık operasyonuna kadar geçen iki buçuk yıllık dönemde, uygulanan politika kararlarına gelen tepki ve eleştiriler, göğüslenemeyecek düzeyde değildi. Ancak bu tarihten sonra oluşan gerginlikle yükselen kur seviyesi, Başçı için giderek şiddetlenen sancılı dönemin de başlangıcı olacaktı. Kurdaki yükselişi döviz satışıyla frenleme çabası yetmeyecek, “faiz indir” baskısı gün gün artacaktı. Mali piyasalardaki beklentilerin kötüleşmesi, “içerideki” siyasi söylemin düşüklüğüyle birleşince işler iyice sarpa saracaktı. Erdoğan’ın öfkesi, kötü ekonomi yönetiminin kaçınılmaz bir sonucu olarak inşaat odaklı büyüme masalında sona gelinmesinden kaynaklanıyordu. Düşük faiz, daralan kredi mekanizmasıyla birlikte seçim kilidini de açacak yegane anahtardı. İşler iyiyken iktidarına kredi devşirdiği “bağımsızlık” kavramını, bugün hakaret niyetine kullanması da bu sebeptendi.

ÇELİK GİBİ SİNİRLER

Başçı’yı istifanın eşiğine getiren ağır faiz baskısı nasıl sonuçlanır? Henüz bu sorunun yanıtını bilen yok. Kesin olan Başçı’nın hayli zor bir açmaz ile karşı karşıya kaldığı: Kur artışı, ekonomi yavaşlatıyor; borçluluğa, üretime olumsuz yansıyor. “Faiz indir” baskısının sürmesi ise önünde bir yıl görev süresi bulunan Başçı ile Banka yönetiminin itibarını tartışmaya açık tutuyor. “Bırakıp gitmenin” hiç kolay olmadığı pozisyonu, çelik gibi sinirlere sahip olmayı gerektiriyor. Başçı’nın resmi toplantılar dışında basına konuşmaması “Gençken oynadığınız eskrimin yararını görüyor musunuz?” diye sormamıza engel. Şövalyelerin düello çağına uzanan tarihiyle eskrimin bugünkü tanımı, “çabuk oynanan satranç maçı”. Eskrimcinin, çok hızlı biçimde birkaç hamle sonrası için erken karar vermeyi gerektiren, keskin, analitik bir zekaya sahip olması isteniyor. TED’de ve ODTÜ’de eskrim takımında yer alan Erdem Başçı’ya Ankara üçüncülüğü kazandıran disiplini, muhtemelen bugünler için çok işe yarıyordur.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler