Erich Segal'den 'Aşk Hikâyesi'

Erich Segal’in kaleme aldığı, yayımlandığı günden bu yana milyonlar satan, film uyarlaması da bulunan “Aşk Hikâyesi”, Filiz Çakır’ın çevirisiyle okurla buluşuyor. Aile kavramının çökmesi, baba-oğul ilişkilerindeki kırgınlık, yakıcı ve özlenen hâllerine değinen detaycı ve titiz bir roman “Aşk Hikâyesi”.

Yayınlanma: 23.01.2018 - 14:28
Abone Ol google-news

Bir yazarın gizdökümü...

Oliver Barrett, Harvard’da okuyan bir hokey oyuncusu. Müzik eğitimi alan Jenny ise işçi sınıfından İtalyan asıllı bir Amerikalı. Bu iki zıt karakterin sınıf, aile, akademi, statü, din ve kültürel gibi farklılıkların ilişkileri üzerindeki etkilerini anlatan Erich Segal’in Aşk Hikâyesi romanı, “Aşk, asla üzgün olduğunu söylememektir” sözünün esasına dayanır. İlk bakışta talihsiz bir aşkı anlatan bir roman gibi gözükse de aslında, sevgi ve ölümün katı gücünü hissetmenin ötesinde, otobiyografik yanın ağırlığı ile yazarın yaşantısındaki ilişkilerin üzerine bir aforizmasıdır.

Aile kavramının çökmesi, baba-oğul ilişkilerindeki kırgınlık, yakıcı ve özlenen hâllerine değinen detaycı ve titiz bir roman Aşk Hikâyesi. Bu ilişki detaylarında aşırıya kaçmadan okurun karşısına çıkardığı iki zıt karakter ile şekillendirir. Oliver’ın aile yapısı ile Jenny’nin aile yapısı, her iki tarafın yaşam görüşleri ve belirleyici rolleriyle ikili ilişkilerdeki etkileri farklı etmenler üzerinden yansıtır. Tıpkı Oliver’ın baskı altında büyümesi, baba başarısı nedeniyle ailedeki spor geleneğinin sürdürülmesi gibi tam tersi olan Jenny’nin Phil’le bağı ise güçlüdür. Bu iki farklı yapısal döngünün aynı çember çizgisinde dönebileceğini gösterir. Bu döngüyü sağlayabilecek tek bir kuvvet vardır; o da aşk.
  

ÇATIŞMA MERKEZİ

Erich Segal’in babası, Yahudi geleneğini ve eğitimini destekleyen dinî bir derneğin en aktif  çalışanıdır. Koyu bir Yahudi olan baba, bu baskıyı Erich Segal’in üzerinde de uygular. Geleneklerini öğretip ve Yahudiliğin temel eğitimini verir. Babasının düşüncesine göre, modern toplumla kültürel bakımından daha zengin bağ kurabilecek tek din, Yahudiliktir. Bu konudaki diretişi oğlunun da dinî geleneklerine bağlı Yahudi İlahiyat Fakültesi’ne gitmesini istiyordur. Babasının baskısına karşı çıkan oğlu yerel bir devlet okuluna kayıt olur. Ancak bu durum Yahudiliğe karşı inancını ve sevgisini azaltmaz. Aksine, yaptığı İbranice dil çalışmaları ile de vefasını gösterir. İbranicedeki ustalığı, Latince ve Yunanca bilgisiyle çok yönlü kültür kumbarasıdır Erich Segal. Bunun esasında babasının eğitim üzerindeki katılığı, çalışmalarıyla filizlenir. Yale Üniversitesi’nde Latin ve Yunan edebiyatı dersleri verir ve ölümünün ardından ise “Latin ve Yunan meraklısı, sözcüsü” olarak anılır.

Yazarın hayatındaki bu tür detayları göz önüne aldığımızda, Oliver’ın babasıyla ilişkisi, Erich’in yaşamında yer edinmiş en kritik ilişkinin yansımasıdır. Bir söyleşisinde “Genç bir çiftin aşkından çok baba ve oğul hakkında yazılmış bir roman olarak görüyorum,” der yazar. Sade, akıcı bir üslupla yazılan Aşk Hikâyesi, dinamiğini nesiller arasındaki zıtlığın enerjisinden kazanır. Eserin beslendiği en güçlü kaynak, çatışmadır. Ve bu gücü ölümle sonlanan bir aşkın üzerinden giydirerek daha dinamik, daha ilginç, daha sevecen hâline getirmiştir yazar eserini.
  

AŞKIN KAPILARI...

Senaryo yazarlığı da yapan Erich Segal, Aşk Hikâyesi’ni ilkin film olarak tasarlar. Önceden yazılmıştır senaryosu. Birçok film yapım şirketinin kapılarını aşındırır. Ancak “klişe, bayağı” olduğu gerekçesiyle reddedilir. Bir süre sonra senaryoyu yeniden ele alarak 1969 Noel tatilinde yazmaya başlar ve ertesi yılın sonlarına doğru bir roman olarak tamamlar. Şu an okuduğumuz, yapımcı bulamamış bir senaryonun romana dönüşmüş hâlidir kısaca.

1970’te yayımlandığında, New York Times’ın çoksatanlar listesinde ilk sıraya yerleşir ve başarısı hiç düşmez. Milyonlarca satılır ve birçok dile çevrilir. Aynı zamanda yedi akademi ödülüne aday gösterilir. Üstelik aynı yıl içinde reddeden film yapımcıları, romanın filme uyarlanması teklifleriyle geri döner. Arthur Hiller’ın yönettiği film, 200 milyon dolarlık hasılat elde eder.

Ancak Segal, ilk eseriyle yakaladığı bu âni çıkışı diğer romanlarında sürdüremez ne yazık ki. 1977’de yayımlanan, Jenny’nin ölümünden sonrası hayatını anlattığı Oliver’ın Hikâyesi adlı ikinci romanı, ilki kadar ilgi görmez ve diğer romanları da ilkindeki çizgiyi ve başarıyı sürdüremez. Buna rağmen üretmeye devam eder. Erich Segal yazmak üzerine, “Sanırım yazmamış olsaydım, sanata büyük bir özlem duyarak yaşayacaktım. Özlemim üstün geldi ve yazdım,” der. Sadece yazar değil, aynı zamanda Olimpiyat oyunlarının yorum ekibinde spor yorumcusudur. Yirmi beş yıldır mücadele ettiği Parkinson hastalığında dahi yazmayı bırakmaz. Londra’daki evinde kalp krizinden vefat ettiğinde, Erich Segal yetmiş iki yaşındadır...

Baba-oğul diyaloglarının yanında, Oliver ve Jenny’nin sevgisindeki coşkulu boyutu, aşkın bir kez daha tanınmasını sağlıyor Erich Segal. Aşkın kapıları sonuna kadar açılırken, Oliver ile geleneklerin nasıl delineceğini, baskının kararlılıkla nasıl yıkılacağını en saf, karmaşıklığa sürüklemeden, yalın tavrıyla dillendirir.

Kırk yedi yıl sonra yepyeni yüzüyle ve Filiz Çakır çevirisiyle okur  çıkan Aşk Hikâyesi’ni bir kez daha okumak, yaşadığımız bu çiğ çağda aşkın yüceliğini hissettiriyor. Ve aynı zamanda, Erich Segal’in yaşantısındaki gizdökümlerini de…

Aşk Hikâyesi / Erich Segal / Çeviren: Filiz Çakır / Alakarga Yayınları / 152 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler