Ersan Üldes'in yeni romanı: "Hindi'nin Ruhu"

Ersan Üldes'in yeni kitabı "Hindi'nin Ruhu", Hasan Cahit Doğanay adlı ıskalanmış bir yazarın Hindi adlı romanı ve onun romanındaki kahramanı Mesut Penyeci'nin kurmaca bir eleştirisi.

Yayınlanma: 08.04.2015 - 11:35
Abone Ol google-news

Ersan Üldes'in yeni romanı: "Hindi'nin Ruhu"

Türk tipi yaratıcı asilzâde: Mesut Penyeci

Pek ortalarda görünmeden edebiyat okurlarının ilgisini çekmiş bir isim Ersan Üldes. Bundan önce yazdığı üç roman; Yerli Film, Aldırılan Çocuklar Örgütü ve Zafiyet Kuramı Türkiye'de çok ilgi toplamasa da has edebiyatın peşindeki okurlar ıskalamamıştı onu. Hatta Zafiyet Kuramı'yla Avrupa'nın En İyi Kurgu Kitapları Antolojisi'nde yer bulmuştu kendine.

İşte bu Ersan Üldes'in yeni romanı yayımlandı geçtiğimiz günlerde: Hindi'nin Ruhu.

Hindi'nin Ruhu'nda, klasik roman formlarını tekrardan düşünmeye çağıran, edebiyatın sunduğu olanakların genişliğine selam üstüne selam çakan, hayalgücünün fıtratında var olanları bize tekrardan hatırlatan bir biçemle karşımıza çıkıyor Üldes. Bu biçemi ise "roman içinde roman" şeklinde, aslında çok işlenmiş ancak yaratıcı zihinlerin elinde kendine her seferinde yeni bir biçim yaratabilen kurgusuna borçlu metin.

Hasan Cahit Doğanay adlı ıskalanmış, unutulmuş, hadi artık klasikleşmiş tabiriyle söyleyelim "sükût suikastına uğramış" bir yazarın romanı ve onun romanındaki kahramanı Mesut Penyeci'nin derinlikli kurmaca analizi aslında tüm bir roman.

Hindi'nin Ruhu roman mı, analiz mi? Nedir? Durum burada biraz karışmış olabilir ama devamında ne demek istediğim daha net anlaçılacak.

Şöyle: Hindi'nin Ruhu'nun başındaki biyografisine göre 1942'de doğmuş 2004'te yaşamını yitirmiş ancak ardında Har, Hazef, Hoşt ve Hindi adını taşıyan dört roman bırakmış, buna rağmen hiçbir yankı bulamamış bir kalem Hasan Cahit. İlk üç romanı neyse ama Doğanay'a göre Hindi, üzerine on yedi yıl çalıştığı ve "son kurşunum" diye nitelediği büyük romanı. 1982'de başladığı romanını 1999'da bitirir ve yayımlar Hasan Cahit Doğanay ancak edebiyat dünyasından yine pek bir şey çıkmaz. Büyük romanım diye nitelediği Hindi de yayımlanan romanlar yığını arasındaki yerini alır sadece. Gerisi gelmez. Beş yıl sonra yaşama veda ettiğinde ise ardından ismini anacak birkaç kişi dışında pek kimsesi kalmamıştır.

Ancak edebiyat dünyasının vefayı bir semt adı olmasının yanında insanlığın yeter şartı olarak gören isimsiz neferleri tükenir mi hiç? Asla!

Hasan Cahit Doğanay da ölümünün ardından da olsa böyle bir nefere rastlar ve büyük romanı Hindi, edebiyat tarihlerine geçecek bir eleştiriye, analize, değerlendirmeye, derinlikli incelemeye -artık adı her ne ise ona- nail olur. İşte o incelemenin adıdır Hindi'nin Ruhu. Yani Ersan Üldes'in yeni romanı...
"Elinizdeki kitap," diyor Hindi'nin Ruhu'nun isimsiz yazarı Önsöz'de "yeterince iyi süzülüp kavranmadığı için her anlamda terk edildiğini düşündüğüm ve geride bıraktığımız yüzyılın en önemli metinlerinden biri olarak gördüğüm Hindi'nin karanlıkta kalan noktalarına ışık tutmak amacıyla yazıldı." Ve ekliyor: "Usta yazarımızı ıskalamış okurlara bir şans daha tanımak gerektiğinden hareketle, yayımlandığı günlerde derin bir sessizlikle karşılanan, yer tezgahlarına serili mecalsiz yığınların insafına terk edilen 'büyük' romanı bir parça daha anlaşılır kılmak gayesiyle uzun yıllar çalışarak bu kılavuzu hazırladım."

Bu gayeyle yola çıkıp hemen Hindi'nin satırları arasında dolaştırmaya başlıyor bizi isimsiz yazar. O, Hindi'nin satırları arasında dolaşırken de Hasan Cahit Doğanay'ın Mesut Penyeci adındaki rengi renksizliğinden gelen kahramanı sahne almaya ve kitabı yavaş yavaş ele geçirmeye başlıyor. Mesut Penyeci, bize pek çok kapıyı aralayacak, unutulmaz tipleri kendisiyle birlikte anmadan geçemeyeceğimiz bir kahraman.

YORUM, AŞIRIYORUM VE AŞIRI-YORUM

Şunu söylemekte yarar var: Ersan Üldes'i, romanlarının yanında eleştirileriyle de tanıyoruz ve Hindi'nin Ruhu, yazarın eleştiri ve roman diline hakimiyetini anlayabilmemizi sağlayan bir metin. Hindi'nin Ruhu gibi bir roman, ancak eleştiri kültürüne ve diline hakim olan biri tarafından yazılabilirdi. Hayalî de olsa bir eleştiri metni fikrinden yola çıkıp roman yazabilmek ise daha yazının başında dile getirilen roman formuna dair yenilikçi düşüncelerin yansıması. Sonuç olarak baktığımızda, Hindi'nin Ruhu bir yok romana analiz ama bu yok roman, Ersan Üldes'in kaleminde bir varlığa dönüşüyor.

Yorum, aşırıyorum ve aşırı-yorum üçgeninde ince bir alay ve ironinin, yaratıcı bir zihinden doğmuş yansımasını okuyoruz Hindi'nin Ruhu'nda. Bu bazen, isimsiz yazarımızın kaynak bulmadaki çaresizliğinden, bazen Hindi'nin yazarı Hasan Cahit Doğanay'a duyduğu önü alınmaz hayranlıktan bazen de ulaştığı kaynakların onu farklı nehir yataklarına sürüklemesinden doğan bir durum ancak her ne olursa olsun eleştiri diline ve bu eleştiri dilinin eleştirisinin nasıl yapılacağına da hakim bir yazarın romanı Hindi'nin Ruhu.

Ersan Üldes ve eleştiri damarından yola devam ettiğimizde karşımıza kuşkusuz kitabı On Kişot da çıkacak. Üldes On Kişot'ta, Ahmet Mithat Efendi'den Murat Uyurkulak'a Don Kişot geleneğini Türkçe edebiyatta farklı yansımalarıyla yeniden yaratan on yazarın belirli romanlarına odaklanmıştı. Yankı Enki de On Kişot üzerine yazdığı yazıda: "Don Kişot’u tektipleştirerek Türk romanında aramak yerine, eleştirel okumanın anlamının altını çizercesine mümkün olduğunca o tektipi parçalıyor Ersan Üldes. Don Kişot’un tektipleştirilmesiyle de 'budala' kavramını ortaya koyarak tartışıyor. 'Budalalık' aslında bu kitapta ele alınan on romanı bir arada tutan eleştirel yapının temelinde yatıyor," diye bir çıkma yapmıştı.

Hindi'nin Ruhu ve Mesut Penyeci'ye Yankı Enki'nin bu saptamasıyla birlikte döndüğümüzde karşımıza açıcı bir tablo çıkacak. Mesut Penyeci'yi "budala" ve "budalalık" kavramları etrafında bir okumayla daha derinlikli anlamak mümkün.

EYLEMSİZLİK EYLEMLERİ

Ersan Üldes'in, dolayısıyla Hasan Cahit Doğanay'ın ve Hindi'nin Ruhu marifetiyle bizim kahramanımız Mesut Penyeci işe yaramazlğı iş edinmiş ama işe yaramak için de hastalıklı derecede istek duyan bir kahraman. Her sabah erkenden kalkıp sinekkaydı tıraşını olduktan, jilet gibi giyinip bir de boynuna kravatı astıktan, malzemeleri salonun tam göbeğinde yer alan çiftkaplı buzdolabından çıkma mükellef kahvaltısını ettikten ve dahi üzerine sigarasını yakıp izmariti yumurta kabuğunda söndürdükten sonra eylemsizlik eylemine başlar: "Oturur, kalkar, uzanır, kalkar, bakar, uyur, uyanır, yatar, kalkar." Üstelik bunları -bize gösterilen kadarıyla anladığımıza göre- bir göz odanın içinde neredeyse yerinden kımıldamadan yapar. Ancak Penyeci'nin az önce bahsettiğim seri haldeki eylemsiz eylemleri arasında en dikkat etmemiz gerekeni ve kendisinin de en dikkatle uyguladığı "bakmak".

Bakmak, çünkü Penyeci, evine nereden geldiği belirsiz kitaplığını çılgınlar gibi ve üç kat yerin dibindeki evinin kot farkından doğan, Doğanay'ın "diyar" diye adlandırdığı bahçesini ise canı sıkıldığında "izler". Kitaplığındaki kitapları okumaz. Bir roman yazmak derdindeki Penyeci'nin buna dair yegâne hazırlığıdır kitapları izlemek. "Diyar" ise onun dış dünyaya açılan kapısı çünkü dışarı da çıkmaz Mesut. Ama çıkacaktır. Çıkmalı. Çıktığında ise toplumun, ülkenin ve hepimizi çıldırtmaya aday dünyanın ironik bir eleştirisini dinleyeceğiz ondan.

Şöyle diyor isimsiz yazarımız Mesut Penyeci için: "Hindi boyunca Hasan Cahit, Mesut'tan ekseri bir hayvanmış gibi bahseder. (...) Mesut'un insan olduğuna dair en güçlü kanıtlar, roman yazmak istemesi ve evinde çiftkapılı bir buzdolabı bulunmasıdır." Gerçekten de baktığımızda "Milletin La Mancha'lı atak kahramanı okuyup okuyup yollara düşer, okuduklarının tesiriyle maceradan maceraya koşarken, Hasan Cahit'in Kağıthane'li paytak kahramanı, okumadığı kitapların ağırlığı yüzünden kımıltısız kalır, bütün gün tüp gibi evde oturur, siftinir."

Bu bağlamda Mesut Penyeci'ye, La Mancha'lıya alternatif Türk tipi yaratıcı asilzâde gibi bir benzetme abes kaçmaz diye düşünüyorum. Don Kişot'u tersinden, belki de kendi hayalgücü sınırları doğrultusunda tam da anlaması gerektiği gibi, ironik bir biçimde kavramış bir kahraman Penyeci ve Uyurkulak'ın da kitap için kaleme aldığı yazıda dediği gibi "muhtemelen hiç unutulmayacak". Ancak La Manhalı'dan öte "budala"dan ziyade bir karakter Mesut Penyeci.

O bize Çamlıca'daki Enişte'den, Fahim Bey'den ve dahi Hisar'ın kendisinden miras bir kahraman. Dahası; Hikmet Benol'dan, Hayri İrdal'den...

Uzun süreçte üzerine konuşulacak bir kitap Hindi'nin Ruhu.

[email protected]

Hindi'nin Ruhu/ Ersan Üldes/ Sel Yayıncılık/ 196 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler