Gogol’ün Paltosu’ndan çıkan dört insancık

Abdullah Aren Çelik'in ilk romanı “İlerde Hep Yalnız”. Çelik, dört kafadarın yol arkadaşlığının ardından sürüklediği bir varoluş hikâyesi ile karşılıyor okurlarını.

Yayınlanma: 23.09.2016 - 16:49
Abone Ol google-news

Rainer Maria Rilke’nin Olay isimli dikkat çekici bir öyküsü vardır. Bir gurup arkadaş Bayan S….’nin evinde bir araya gelir. Davetliler sohbetlerinin sıcak bir yerinde Bayan S….’nin garip bir teklifiyle karşılaşır. Bayan S…. misafirlerinden, başlarından geçen olağanüstü bir hikâye anlatmasını ister. Davetliler ev sahibesini kırmaz ve başlarından geçen ilginç hikâyeleri anlatmaya başlar. Sıra Bay Savant’a gelir. Savant, başından geçen bir hikâye yerine hayatının sıradan hikâyesini anlatır. Davetliler şaşkın şaşkın Bay Savant’ı dinler. Savant arkadaşlarına düşünceli bakar ve son olarak, “bugüne kadar başımdan olağanüstü bir şey geçmedi,” diye sözlerini tamamlar. Derken arkadaşlarının garip bakışları arasında yerine geçip oturur. Öykü biter fakat yarattığı rahatsızlık devam eder. Çünkü adamın sıradanlığı aniden olağanüstü bir hal alır.

Savant’ınkine benzer hayatlar yok mudur? Pek tabii ki vardır. Fakat garip olan, hikâyesini anlatan kişinin bu sıradanlığı artık kabullenmesidir. Hikâyeyi sıradan olmaktan çıkaran da tam da budur belki de.

 

DÖRT KAFADAR...

Abdullah Aren Çelik’in İlerde Hep Yalnız romanı da gücünü bu “sıradan”lıktan alıyor. Kitap, baştan sona kadar söyleyecek sözü olmayan dört kafadarın, söyleyecek bir sözü olsun diye gösterdikleri çabaya odaklanmış. Anadolu’nun ücra bir kasabasında var olma çabası içerisinde olan bu adamların yegâne gayesi, bulundukları küçük dünyada bir varlık göstermek. Bu arayış, bu varlık gayesi tam da bu noktada evrensel bir arayışa dönüşüyor. Dört kafadar ortak bir amaç uğruna bir araya gelirler. Bu amaç ise hayallerinin başköşesini süsleyen “Zeyus’un” definesi olarak resmedilir romanda. Dört kafadarın zengin olma hayalleri tam da bu noktada “parasal(meta)” bir değişim değerine dönüşür. İlerde Hep Yalnız’ın akrabalık kurduğu roman ve hikâyelere yaklaştıran tarafı da bu yönüdür. Çünkü “define” üzerinden ortaya konan var olma nedeni aynı zamanda bu kafadarları modern hayatın çıkmazına sürükler. Ceplerine girecek para, bu adamların yerine hem konuşacak hem susacak hem de yaşayacaktır...

Abdullah Aren Çelik, İlerde Hep Yalnız’ın birinci bölümünde, ağzı hayli bozuk Muhtar’ın, sonra hem babası hem de karısının dertli hikâyesiyle yaşayan Berber’in, sevdiği kadın uğruna Konya’dan Diyarbakır’ın yolunu tutmuş Beşiktaş tutkunu İmam’ın, ardından da hayli etkileyici Sünnetçi’nin hikâyesini anlatıyor. Zaman zaman birbirine değip uzaklaşan bu hikâyelerin fonunda ise benzersiz bir kasaba tasviri var. Bu dört roman kahramanının yanında Pasur kasabası da adeta beşinci kahraman olarak beliriyor kitapta. Romanın ikinci bölümünde ise, bu kahramanların tümünü tek bir hikâye peşindeyken görüyoruz bu kez. Hem karşılığında zengin olmayı umdukları bir defineyi, hem de çoktandır kaybettikleri kendilerini arar roman kahramanları. Bu dört kafadar tamamlanmak, eksik parçalarını bir araya getirmek, varoluşlarına anlam katmak için yola çıkmışlardır sanki. Bulmayı umdukları define kadar, bu yolda kendilerini de bulmak isterler. Böylece, İlerde Hep Yalnız, bir yol hikâyesi kadar giderek bir varoluş hikâyesi halini de alır.

 

ROMAN VAATTE BULUNMAZ, YOL GÖSTERMEZ, KURTULUŞU MUŞTULAMAZ”

Edebiyat tarihi olağanüstü hikâyeleri olan kahramanlarla anılır. Ne yazık ki yaşadığımız çağ artık bu tüden kahramanlara kapandı. Bugün Raskolnikov en az kadar tanınıyor. Hatta Raskolnikov’un ünü yazarının ününü bile aşmıştır. Tıpkı Don Kişot’un ününün Cervantes’in ününü aştığı gibi. Fakat ne yazık ki bugün kimse ne büyük yazarı ne de yarattığı karakterden bahsedebiliyor. Bugün daha çok yazarın fikrini biçimlendirdiği metinler öne çıkıyor.

İlerde Hep Yalnız'ın bu olguyu ıskalamadığını görüyoruz. Romanın dört karakteri silik ve pek de görünmeyen tipler. Arzuları, varoluş nedenleri, hayata tutunma çabaları onları silik, hikâyesi olmayan birer karaktere dönüştürüyor. Tıpkı Rilke’nin Olay isimli hikâyesinde olduğu gibi. Romanı bu yönüyle bir kasaba sınırlarına hapseden yazar, düşünsel arka planını evrensel bir arayışın genişliğine yerleştiriyor. Romanda bu arayışın adımları sıradanlıklar üzerine biçimlendiği gibi aynı olgu etrafında son buluyor en sonunda. Geriye sıradan hayatlar ve başladığı noktaya dönen bir arayış dünyası kalıyor. Bu arayış dünyası da dört kafadarın kendi iç dünyalarına yaptıkları varoluşsal arayış olarak öne çıkar.

Rilke’nin “Olay,” hikâyesinin daha formel hali Jean Paul Sartre’ın Özgürlüğü Yolları üçlemesidir. İkinci dünya savaşı dünyayı yıkıp geçerken, insanlar buna bir anlam vermeye çalışır ve romanın karakteri felsefe öğretmeni Mathiue’den bir açıklama beklerler. Okurun beklentisi de Mathiue’nun etrafındaki diğer insanlardan farklı değildir. Fakat Mathiue yıkıcı savaşa dair tek söz dahi söylemez. Roman başladığı gibi biter. Özne ve birey denen çıkmazın, bir insanın kendine ve topluma sorumlulukları etrafında biçimlenen Özgürlüğün Yolları başladığı gibi reçetesiz sona erer.

İlerde Hep Yalnız için de aynı şeyi söylemek mümkün. Zira roman vaatte bulunmaz, yol göstermez, kurtuluşu muştulamaz. Özgürlüğün Yalları’nda insanların Mathieu’dan beklentilerinin boşa çıkması gibi, İlerde Hep Yalnız’ın Muhtar’ı, Berber’i, Talip’i ve Sünetçi’si de bütün bu beklentileri boşa çıkarır.

Pek tabii ki kahramanı olmayan metinler benzer örneklerle çoğaltılabilir. Edebiyatta, sinemada ve sanatın diğer alanlarında son yüz yıl boyunca birçok kahraman ya da anti kahraman yaratıldı; Süpermen, Batman, Aslan Asker Şvayk, Don Kişot vs. Belki de bu kahraman kültünün saçma olduğunu ilk keşfedenlerden biri Dostoyevski olduğu için İnsancıklar romanını kaleme aldı. Hem de kahramanlar çağı daha yaşanırken. İnsancıklar’ı kaleme alırken de tarihe şu veciz sözünü boşuna düşürmedi; “Hepimiz Gogol’un Palto’sunun cebinden çıktık.”

Dünyayı bir kasaba kadar küçülten teknolojik devrim, insanları kendi içindeki sınırlara hapsetti. Söyleyecek sözü olan ile olmayan aynı yalnızlığın bir parçasına dönüştü. Kurtuluş ikonu yaratan çağ artıkgeride kaldı. Geriye İlerde Hep Yalnız’ın Muhtar’ı, Beber’i, Talip’i ve Sünnetçi’sinin sıradan hayatları kaldı. Bu dört karakterin yazgısını, varoluş çabasını dünyanın diğer ucundaki “sıradan” insanlarla buluşturan da tam olarak bu.

 

İlerde Hep Yalnız / Abdullah Aren Çelik / Everest Yayınları / 232 s.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler