Hakaretten uzak, nezakete bir o kadar yakın Tan Oral

Muzip bir centilmen ile çok farklı yaşamları görüp geçirmiş bir entelektüeli aynı potada eritin, işte karşınızda Tan Oral. 55 yıldan fazla süredir çiziyor. Çizmeyi hem çok önemsiyor hem de hayatın çizmekten çok daha fazlası olduğunu biliyor. Karikatürün bu büyük ustası yıllardır, hakaretten uzak, nezakete bir o kadar yakın bir üslubun dersini veriyor.

Yayınlanma: 14.06.2015 - 19:44
Abone Ol google-news

Kibarlık. İnsanın dert edinince iyi-kötü öğrenebildiği, öyle içinden tamamıyla gelmese bile, öğrendiğinde yerine getirebildiği bir kişilik hali. Centilmenlik. İşte o öyle değil. Ya var, ya yok denilen cinsten. Yoksa, istediğiniz kadar öğrenmeye çalışın o ceket bir türlü oturmuyor üstünüze. Kimisindeyse doğuştan var. Elinizi sıkışı, hitap şekli, vücut dili… İnsanın her anına sinen bir hayat duruşu.

İşte Tan Oral o insanlardan. Evet, başka bir kuşağın, başka bir terbiyenin temsilcisi. Fakat sadece 60 kuşağının bir ferdi olmasıyla açıklanamaz bir asaleti var.

Tepeden bir asaletten söz etmiyorum. Lafını söylerken, derdini anlatırken samimiyetten uzaklaşmasını gerektiren bir hal değil onunkisi. Muzip bir centilmen ile çok farklı yaşamları görüp geçirmiş bir entelektüeli aynı potada eritin, işte karşınızda Tan Oral.

 

BU YIL KİTAP FUARININ ONUR KONUĞU

Bu yıl kasım ayında düzenlenecek kitap fuarının onur konuğu olacak. Fuarın ana teması, Mizah: Hayata Gülümseyerek Bakmak olarak belirlendi. Fuar süresince Oral’ın katılmıyla pek çok etkinlik ve panel düzenlenecek.

 Mizah şu sıralar ne kadar çok hayatımızda değil mi? Tan abiye göre, böyle durumlarda hiç değişmeyen bir kural var: Baskı ne kadar çok artarsa, mizah o kadar çok güçleniyor. Düşünce kendisini ifade edecek bir yolu mutlaka buluyor. Darbe günleri örneğin… Akıl kendisini güldürecek bir yol bularak, şamata yaparak, dalga geçerek, alay ederek sağlığını korumaya çalışıyor.

"Yoksa insan niye çizsin?" diyor, Tan abi. Sahiden o kadar mı? Evet, o kadar. Gezmek tozmak, şaka yapmak, eğlenmek, uzanıp kitap okumak, tatlı tatlı tembellik etmek varken insan neden siyasetle ilgilensin ki? Laf da, çizgi de artık kaçınılmaz olarak çıkıveriyor insanın kaleminden, dilinden. Tak ediyor bir yerde. Sussan olmuyor.

Arkadaşlara yılbaşlarında, özel günlerde sevimli bir şeyler çizmek yetiyor aslında Tan Oral’a. Ama işte, öyle şeyler oluveriyor ki memlekette, o da çizmeden duramıyor.

Çizme macerası öyle çocukluktan değil. Lisenin sonu, üniversitenin ilk yılları gibi başlıyor hikaye. Önce mektupların kenarına desenler, sonra âşık olunan kızın portresi derkençizilenler arkadaşlar, eş-dost tarafından beğenilince İzmir’de açılan bir sergiye varıyor işin sonu.

Sonrası bir ömür. Cumhuriyet gazetesinde geçen tam 30 yıl. O esnada çeşitli dergiler, kitaplar, televizyon dahil envai çeşit mecralar… Cumhuriyet’ten buruk bir kopuşun ardından Taraf ve şimdi t24 haber sitesi…

 

BİZİM YAPTIĞIMIZ İŞİN KURALI KANUNU YOK

Çizmeyi çok ciddiye alan, lakin bir o kadar da "olmasa da olur" diye yaşayan başka bir çizer var mıdır, bilinmez.

Hem o dünyada neler olup bittiğini en ince ayrıntısına kadar takip ediyor, hatta biriktiriyor. Hem de yukarıda da yazdığım gibi arkadaşlarla tatlı bir sohbeti her şeye yeğliyor.

O zaman bir meslek olarak mı yaptı her şeyi, diye soracak oluyorum, itiraz ediyor. "Meslek belirli bir usulü, kuralı, icra edilme şekli olan işe denir" diyor. "Şu kapının kilidini örneğin, tek bir şekilde söker, yerine yenisini takarsın. Nasıl yapılacağını öğrenir, icra edersin. Bizim yaptığımız işin hiçbir kuralı, kanunu yok."

Sanat yani… Öyle olduğu için de bir gazete binasında herkesle birlikte oturuyor olsanız da, aslında tek başınasınız. Kendi bildiğinizden başkasını yapmanız mümkün değil. O yüzden çizerin hayatı gitmelerle malul. İstifalarla. Ve daha çok gururla dillendirilen kovulmalarla…

55 yıldan fazladır kalem oynatınca insan yorulur mu? Kalem oynatmaktan değil de, kalem oynatmaya neden olanlardan yoruluyor anladığım kadarıyla. Yoksa çizmek Tan Oral için işin en kısa süren kısmı. Bir anda geliyor, kağıda dökülüyor. 

Karikatür gazetedeki yerini aldığında da aynısı. Daha sayfayı çevirirken yakalıyor insanı, çarpıyor ve mesajını sayfayı çevirme işi bitmeden vermiş oluyor.

Bu yüzden Tan Oral, mizah dergilerinde yapılan işi kendi işinden bir miktar ayrı tutuyor. "Orada sabahlanıyor örneğin. Demek ki, sabaha kadar devam eden bir süreç var. Uzun bir süreç. Oysa bizim yaptığımızda böyle bir sürece gerek yok. Mizah dergilerinde okuyucuyu sayfada tutmak, espriye, hikayeye, çizime dikkatini çekmek gibi bir dert var" diyor. 

Karikatür ile komedi çizmeyi işte bu noktada birbirinden ayırıyor.

Laf oradan politik mizaha geliyor. 60 öncesine gidiyoruz. Menderes’in o dönem tıpkı bugün yaşanana benzer şekilde çok sert eleştirildiğini söylüyor. Sonra 27 Mayıs ihtilali ve Menderes’lerin asılmasına giden süreç. O süreçte mizah dergilerinin Menderes ve arkadaşlarını eleştirmeye devam ettiklerini anlatıyor. Ve bu yapılanın yanlış olduğunu. 27 Mayıs’tan sonra, iktidarı kaybetmiş insanları aynı acımasızlıkla eleştirmemek gerektiğini. Sözü bugüne getiriyor: "Şimdi yine kaybetmiş bir iktidarla karşı karşıyayız. Bundan sonra nasıl eleştirileceklerini hep birlikte göreceğiz. Ama eleştiriyi, dün olduğu gibi bir tonda sürdürmek yanlış olur."

Aslında bu söyledikleri bir bakıma da, Tan abinin kendisinden genç olanlara bir tavsiyesi. Zira kendisi için çizgide hakaret hiç söz konusu olmamış. Çünkü geldiği gelenekte hakaretamiz eleştirye yer yok. Sadece çizgisinde değil, bir süredir devam ettiği köşe yazılarında da bu böyle.

Buradan hareketle, söz kendisinin de kıyasıya eleştirdiği AKP iktidarına gelince tavrı aynı. Saygı duyulması gereken makamların kendilerini saygı duyulmayacak hallere düşürmesine kızmaktan çok üzülüyor.

 

AZİZ NESİN ÇADIRINDA ÇOK MUTLUYDU

Aziz Nesin’in yeni açılan sergisinde Tan Oral’ın çektiği bir belgesel var. Vakfın Çatalca’daki yerinin inşaat aşaması anlatılıyor. Vakıf kurulurken Oral, Aziz Nesin’e gitmiş ve bu işe ben nasıl yardımcı olabilirim, demiş. Aziz Nesin de ona, madem bu işlere merakın var, sen bunun filmini çek, yanıtını vermiş. O da tam iki yıl boyunca elinde 8 milimetre vakfın kuruluş aşamalarını görüntülemiş. Tan Oral, Aziz Nesin ve inşaatı yapan Hüseyin Usta. Bu üçlü Çatalca’daki arazide iki yıl geçirmiş. "Aziz Nesin’e bir çadır hediye edilmişti. Turist çadırı. Turuncu renkte. Onu kurdu, orada yatar kalkardı. Çok mutluydu o çadırda. Bir de üçgen çadır vardı, daktilosu o çadırdaydı. Orada çalışırdı. Bir çadırdan diğerine çalışma hattı kurmuştu" diye anlatıyor o günleri. Aziz Nesin, vakfın projesini yapan kişiyle anlaşamayınca mimarlık eğitiminden dolayı projeyi bitirmek de Tan Oral’a düşmüş.

 

CUMHURİYET’İ SAHİDEN ÇOK SEVMİŞ

Tan Oral’ın Cumhuriyet’ten ayrılma hikayesi malum, biraz buruk. Taraflar medeni bir şekilde konuşarak, mümkün olan en az kırgınlıkla 30 yıllık iş ilişkisini sonlandırmış olsa da Tan abinin başörtüsü ile ilgili bir röportajı sonrası ayrılığa giden yola girildiği bir gerçek. Fakat konuşurken anlıyorsunuz, Cumhuriyet’in ondaki yeri apayrı. "Bir gün tek bir işime karışılmadı" diye anlatıyor, çok sevdiğini belli ederek Cumhuriyet’i. Eskilere gidiyor. "Tek bir büyük salonda çalışırdık hepimiz. Herkes herkesin görüşmesini, konuşmasını duyardı. Bir şeyler öğrenirdi. Tam kapının orada, düzeltmenlerin masası vardı. Dönemin bütün büyük şairleri, yazarları Cumhuriyet’te düzeltmen olarak çalışırdı. Yazıişleri kapıdan çıkmak için o masanın önünden geçerken masadan atılan laflardan yüzleri kıpkırmızı olurdu. Yazım hataları şaka konusu edildiği için…"

 

ONA KALSA TATİLE BİLE GİTMEZ 

Babası asker. O nedenle bütün çocukluğu tayinlerle, yer değiştirmekle geçmiş. Ama öyle böyle değil. Orta öğretimini sınıfta kalmalarla birlikte, 13 yılda 13 farklı okulda tamamlayabildiğini söylemek durumu anlatmaya yeterli olur sanırım. Bu yer değiştirme durumu sonrasında da hep devam etmiş. Şimdi yaşadığı eve kadar durmadan taşınmış, hep taşınmış. O ise çocukluktaki baş döndürücü tempodan olsa gerek hep durmayı yeğlemiş. Ona kalsa seyahate bile çıkmayacak. Ama işte işi gereği bir yerlere davet ediliyor, o da davete icabet ediyor.

 

TEKNOLOJİ ONA GÖRE AMA SOSYAL MEDYADA PES DEMİŞ

Zamanın ötesinde olma gibi bir durumu var. Teknolojiye bir yatkınlığı da. Bilgisayarın ilk tutkunlarından biri örneğin. BASIC kursuna gitmiş. Fakat sosyal medyaya gelince işler biraz karışmış. "Her yerden bir şey fışkıran o sayfaları" çok karışık buluyor. O yüzden facebook’ta da, twitter’da da yok. Fakat bilgisayarı sık kullanıyor. Zira hâlâ elle çizse de, bazı çizimlerini bilgisayarla renklendiriyor, e-posta ile gönderiyor. 

 

 

BİR HDP’Lİ Mİ OLDUN, DEMEDİLER. HENÜZ…

 

Komünist mi oldun?.. dedilerdi.  Altmışsekiz'lerde, Güzel Sanatlar Akademisi'nde, öğrenci ve asistanların okul yönetimine katılmaları konusunda toplantı, işgal ve meclisten yasa çıkartılması çalışmalarına katıldığım için...

 

Hipi mi oldun?.. dediler sonra. Yetmişli yıllarda, Bülent Ecevit'in çıkardığı "Özgür İnsan" dergisinde "Umut" u çizgilememiz istendiğinde, çiçeklerden oluşan mektup biçiminde bir çizim yayımladığım için...

 

Kapitalist mi oldun?.. dediler. Tüsiad'ın aylık dergisinde,  kendi bildiğimce bazı çizimlerim yer aldığı için...

 

Askerci mi oldun?.. dediler. Cumhuriyet gazetesinde çizdiğim için...

 

Özalcı mı oldun?.. dediler. Başbakan Özal'ın yararlı sonuçlar veren politikalarını yermediğim için...

Dinci mi oldun?.. dediler. Gazetemden atılmama da neden olan, başörtüsü serbestliğini savunan bir röportaj verdiğim için...

 

Cemaatçi mi oldun?.. dediler. Taraf gazetesinde çalışmaya başladığım için...

 

AKP'li mi oldun?.. dediler. Ulaşım, sağlık ve vesayet rejiminin geriletilmesi konularındaki politikaları doğru bulduğum için.

 

Ve……

 

HDP’li mi oldun?.. demediler henüz.  AKP’yi ve RTE’yi eleştirip çizgiledik, HDP de barajı geçti diye…

 

* Tan Oral’ın t24.com.tr’de 6 Mart’ta yayımlanan yazısına yine kendi kaleminden Sokak için son bir ilave ile..

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler