İnsan odaklı anayasacı

Prof. Fazıl Sağlam, özgürlükçü anayasa hukukçusu kimliğini, Almanya’da iş hukuku doktorası, Anayasa Mahkemesi yargıçlığı ile kamu haklarına adanmış bağımsız avukatlığı bütünleştirmiş. Anayasal, yasal, kamusal, bireysel örgütlülük, insan haklarıyla, laik Cumhuriyet değerlerini birleştirmiş

Yayınlanma: 01.02.2020 - 02:00
İnsan odaklı anayasacı
Abone Ol google-news

Fazıl Sağlam, lise son sınıftayken 28 Nisan öğrenci olayları doruktaymış. Rektör Sıddık Sami Onar’ın polis tarafından tartaklanması, aynı gün Turan Emeksiz’in polis kurşunuyla öldürülmesi, Hüseyin Onur’un yaralanması.. Dayanışma içgüdüsü ile İstanbul Üniversitesi’ne gitmiş, Atatürk heykelinin önündeki kalabalığın içinde yer almış.. Bildik deneyimlerden geçmiş olarak, öğrenimini hukuk dalında sürdürmeye karar vermiş. Başvuru formunda başka dal yokmuş..

Öğrenimini İstanbul Hukuk Fakültesi’nde, o dönemin hocalarından “feyz alarak” hele de şimdikilerle karşılaştırıldığında bir çeşit “lüks” olarak görüyor. 1961 Anayasası yürürlüğe girmiş, hukukçu olarak ufuklarını açan, zenginleştiren gelişmeler yaşanmış. Ancak kitaplarda yüzleşilmiş kavramlar, insan haklarına dayanan, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti kavramlarıyla yüz yüze gelinmiş. Başta Anayasa Mahkemesi, bu ilkeleri yaşama geçirecek bağımsız yargıyı somut varlıklarıyla görmüşler, incelemişler, öğrenmişler. Böylece bu kavram ve değerlerle beslenen temiz ve sağlıklı bir hukuk kuşağı oluşmuş. İlerisi için çok iyimser ve umutlu olduklarını söylüyor..

İŞ HUKUKU VE ALMANYA

Sendikal haklar alanına bulaşmışlar, ülkemizdeki iş hukukunun “Alman ekolü” ağırlıklı olduğunu bilirler. Boşuna değil. Fazıl Sağlam, yakın arkadaşı Devrim Ulucan ile birlikte Köln’e gittiklerini, tez hocalarının dönemin ünlü hukukçularından, uzun yıllar Federal İş Mahkemesi Başkanlığı yapmış bilge Prof. Nipperdey olduğu ile söze giriyor. Türkiye’de sendika, grev ve toplusözleşme ile ilgili yasalar yeni yürürlüğe girmiş, Prof. Nipperdey’i de heyecanlandırmış, Devrim Ulucan’a grev, Fazıl Sağlam’a da toplu iş sözleşmesi konularını incelemelerini önermiş.

Doktoraya çok kolay kabul edilişlerinin de öyküsü ilginç. İ. Ü. Hukuk Fakültesi sözünü duyar duymaz, “Bu benim için yeter, başvuru formunuza diplomanızın bir kopyasını ekleyin. Tek koşul seminerlerime düzenli katılacaksınız. Hemen tez çalışmalarınıza başlayabilirsiniz” demiş. Dönemin Almanyası’nda İ. Ü. Hukuk Fakültesi’nin değerinin sonradan ayırdına varmışlar.

MÜLKİYE

İş hukukunda doktorasını tamamladıktan sonra doğrudan siyasal bilgiler fakültesine, anayasa hukuk kürsüsüne başvurmuş. Araya 12 Mart’ın girdiği, 1961 Anayasası’nın büyülü günlerinin dağıldığı, demokrasi ve sosyal hukuk devletinin ilk darbesini aldığı günler. Bunun ilerideki 12 Eylül’ün habercisi olduğunun o sıralarda tam da ayırdında olmadıklarının altını çiziyor. Ama bu gelişmenin ilgisini anayasa hukukuna çevirdiğini de vurguluyor. İş hukuku eğitiminin bir kayıp olmadığını, aksine sosyal devlet ve sosyal haklar içeren bir anayasa için de sağlam bir temel oluşturacağını düşünüyor.

Kendisi ile birlikte başvuranların sayısı otuzu aşıyormuş. Önce dil sınavına girmişler. Sınavdan sonra Bahri Savcı Hoca, Mümtaz Soysal hapiste olduğu sürece bilim sınavını yapmayacağını, kürsünün tüm elemanlarının görüşü alınmadan asistan belirlemenin kürsü geleneğine aykırı olduğunu belirtmiş, sınavı ertelemiş. Bir yıl kadar sonra yeniden sınava çağrıldığında, Mümtaz Hoca hapisten yeni çıkmış, kısa saçlarıyla sınavı dinleyici olarak izliyormuş.

“Böylece kürsüdeki ilk ciddi eğitimimi giriş sınavının ciddiyet ve titizliği sürecinde aldığımı söyleyebilirim. Mülkiye İstanbul’dan farklıydı. Orada hukukun en az hukuk fakülteleri kadar ciddiye alındığını söyleyebilirim. Ama hukuk, düzenlediği insan ilişkileri alanından bağımsız olarak incelenemiyordu..” diyor. Mülkiye’den çok şey kazandığının altını çizerken, kendi kürsüsünün yanında, diğer kürsülerden önemli bilim insanlarının etkilerinden söz ediyor. Bahri Savcı, Muammer Aksoy, Mümtaz Sosyal, Cem Eroğul, Yavuz Sabuncu’yu ilk akla gelen isimler olarak sıralarken, birbirinden farklı nitelikler, özellikler, yönelişleriyle, “Bu kadar farklılıktan böylesine ahenkli ve verimli bir çalışma ortamının nasıl oluştu?” sorgulamasını da yaparken insanlığın evrensel değerleri ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin temelinde yatan demokratik değerler ve ilkelere olan şaşmaz bağlılığının izlerinin kuşaktan kuşağa yansımaları ile açıklıyor. Hemen sonraki kuşaklardan Murat Sevinç, Dinçer Demirkent isimlerini de katıveriyor.

MÜLKİYE’NİN İKİ BÜYÜK DEPREMİ

Fazıl Sağlam’ın Mülkiye’de yaşanan iki büyük depreme ilişkin değerlendirmelerinde, günümüze kadar uzananları sağlıklı okuma adına, hukukçu birikimleriyle, bugüne dönük yaptığı saptamalara sadık kalmak gerek..

“İlki 12 Eylül depremiydi.. İkincisi Şubat 2017 OHAL tasviyesi. Birincisi Mülkiye’yi sarstı ama yıkamadı. İkincisi ise hunharca dağıttı. Sadece dağıtmakla kalmadı, birçok üyesini yaşam savaşına sürükledi. Aynı şey diğer fakültelerde de yaşandı. Bir bildiriye imza atmanın düşünce özgürlüğü olduğunu söyleyen AİHM ve AYM kararlarına rağmen o kişiler çetin bir yaşam savaşı sürdürüyor. Üstelik hiçbir takibata uğramadan, hüküm giymeden. 12 Eylül bunu yapmamıştı. 1402 ile görevden alınanların üniversite dışı yaşamlarına müdahale edilmemişti.”

12 EYLÜL YÖK DÜZENİ, MÜLKİYE İLE VEDALAŞMA

Fazıl Sağlam, 12 Eylül YÖK düzeninin yürürlüğe girmesi ile Prof. Bahri Savcı’nın sorumlu yönetici olarak duyduğu kaygıları paylaşıyor. Emek verdiği üniversitenin böylesine yozlaştırılmasını içine sindiremediğini anlatıyor. “Üniversitenin şimdiki halini görse herhalde hiç dayanamazdı” diye eklemeyi de atlamıyor. Yanına çağırdığını, yaz yarıyılı başlarken, ilk dersimi kendisine ayırmamı istediğini söyledi. Emekliye ayrılmaya karar vermişti, “veda dersi” verecekti. Ama aradan bir ay geçmeden Sıkıyönetim Komutanlığı’nın o malum zarfı gelmiş, kaba kuvvetle uzaklaştırılmıştı. Dekan Cevat Geray, yardımcıları Rona Aybay, Kurthan Fişek, Tuncer Bulutay, kürsüdaşı Cem Eroğul, aklına gelen ilk 1402’likler kazazedeleri olmuşlardı.

Hukuka ve üniversitelere sürülen bu kara leke, yıllar sonra Danıştay’ın içtihadı birleştirme kararı ile temizlense de, Fazıl Sağlam Hoca’ya göre üzerlerine atılan kara leke temizlenmiş değildi. 1983 Martı başında Bahri Savcı Hoca’ya hazırlanmaya şartlandığı derse, onun yokluğunda giremieeceğini anlayıp istifasını vermiş. İstanbul’da avukatlığa başlamış.

Fazıl Sağlam, Bahri Savcı’ya olan veda dersi borcunu ancak doksanlı yıllarda, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde kurulan iktisadi idari bilimler fakültesinde anayasa hukuk derslerini kadroya alınmış olarak verirken ödeyebiliyor. Keyifli anılarını şu ek bilgilerle paylaşıyor:

“20 Mayıs 1997 gününe rastlayan anayasa hukuku dersini Bahri Savcı’ya ayırdım. YTÜ Merkez Kampusu bunun için çok anlamlı bir konuma sahipti. Çünkü Bahri Hoca bu kampus içinde eski ‘Mektebi Mülkiye’ binasında öğrenim görmüş, oradan mezun olmuştu.

BAHRİ SAVCI’YA VEDA DERSİ BORCU

Bahri Hoca’nın ‘Türk toplumunun yöneldiği ilerleme yönü geriye döndürülemez’ dersi daha da çarpıcı değil mi?

Bahri Hoca, Halife Sultan’ın yetkilerini sınırlayan, Kurtuluş, Kuruluş gelişmelerini özetleyen, ‘kayıtsız şartsız ulus egemenliği’ ilkesini temel alan laikleşmeyi, aydınlanmayı sağlayan, böylece demokrasinin temellerini atan, 1945 çok partili sürece geçiş, 1961 Anayasası ile de insan haklarına dayalı, demokratik bir sosyal hukuk devleti, çoğulcu demokrasiye geçiş dönüşümlerini özetleyen tarihsel yürüyüş çizgisini çiziyor. ‘Bu tarihsel doğrultu geri çevrilemez. Zaman zaman geriye dönüş izlenimi bırakan sapmalar yaşanabilir. Ama bunlar Türk toplumunun ilerle yönünü geriye döndüremez.

Bu arada Fazıl Sağlam, YTÜ’de 90’lı yıllarda üniversite yaşamına geri dönmüş olarak “Siyasal Partiler Hukukunun Güncel Sorunları” teziyle profesörlüğe yükseliyor.

AVUKATLIK

Siyasal bilgilerden istifası sonrası yaşamını sürdürdüğü avukatlık yıllarının yarı amatör bir seyir izlediğini düşünüyor. Bilimden uygulamaya keskin dönüşün kolay olmadığı görüşünde. Akademik çalışmanın cazibesinden kopamamış olarak yaşadığı ikilemde kimi kamu işlevi ağır basan popüler davaları seçme eğiliminden söz ediyor. Taşkışla’nın otel yapılmasının önlenmesi, tüm kamu üniversitelerinin yasayla ve kamu tüzel kişilikleriyle kurulmalarına olanak tanıyan Bezmiâlem Üniversitesi davası gibi. Bilezikli Çiftliği’nin Doğramacı-Cemi Demiroğlu ikilisinin anlaşmasıyla Bilkent’e devredilmesini önleyen dava.. Bunlarda manevi bir tat aldığını söylüyor. Taşkışla davasını kazanması sonrası verilen armağanı unutmamış. Taşkışla’nın güzel ve renkli bir fotoğrafının arkasında mimarlık fakültesinin öğretim üyelerinin özel teşekkür notu ile imzaları var. Avukatlık yaşamının en anlamlı vekâlet ücreti değerini taşıdığını vurguluyor. 

ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİ

Fazıl Sağlam’ın yaşamında, sürpriz etkisi kadar işlevi ile de onur duyuran görev, dönemin Cumhurbaşkanı Necdet Sezer’in, hukuken iki yıl ancak geçerli olabileceğini bile bile Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçmesi olabilir mi? Bire bir tanışmadan, uzun süreli çok önemli bir görev için, biline biline iki yıl kalabilecek bir hukukçunun seçilmesinin Necdet Sezer gibi titiz bir Cumhurbaşkanı kimliği de söz konusu olunca anlamı, değeri katlanıyor. Anayasa Mahkemesi ailesinin içine girmenin Fazıl Sağlam için değeri, anlamının çok özel olduğu ise kamuoyuna da yansıyan çalışmaları, söylemleriyle kanıtlı. Bu yılın 22 Nisanı’nda 58. kuruluş yıldönümü kutlanacak Anayasa Mahkemesi’ne Anayasa Hukuk Profesörü olarak atanan ilk ve tek kişi. Şimdi mahkemede YÖK mevzuatının terimine göre bir anayasacı varsa da, hukuk fakültesi mezunu değil. Kaldı ki tek sorun anayasa hukukçusu eksikliği de değil. Mahkemenin hukukçu olmayan üyelerinin varlığı. Anayasa Mahkemesi’nin 2010 yılına kadar mahkemede aynı yılda görev yapan hukukçu olmayan üye sayısı bir veya iki iken, 2010 yılından sonra hızla artmış, günümüzde sekize çıkmış. Gümüzde hukukçu olmayan üye oranı yüzde 53’e yükseliyor.

Fazıl Sağlam, Anayasa Mahkemesi’nde iki yıla yakın çalışmasına karşın kendisine çok deneyim kazandırdığını düşünüyor. Katkılarında; “Anayasa Şikâyeti” hakkı başı çekiyor. “AİHS kapsamında anayasal hak ve özgürlükler” formülünü de önemli görüyor. 

Yeri gelmişken kendisini seçmiş Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanlığı sürecine dönük yapılmış ağır eleştiriler de başı çeken “Anayasa kitapçığının fırlatılması ile ekonominin sarsılması suçlamasına ilişkin, anayasa hukukçusu kimliği, çalışmalarının deneyimleriyle değerlendirmesini istiyorum.

Milli Güvenlik Kurulu’nun geçerli anayasal, hukuk düzeni içindeki çalışmalarının içeriğine bakılması gereğini anımsatıyor. Yetkilerini, anayasal denetim sorumluluklarını kullanmada titiz bir Cumhurbaşkanı ile iktidar icraatlarından sorumlu kadroların, hükümetin, arasındaki kurul içinde yaşanan tartışmalar ne kadar doğalsa; çözümlerinin içeride tartışılarak geçerli anayasal hukuk düzeni içinde bulunması gerekli iken, siyaseten söz konusu tartışmaları kamuoyuna sızdıran yapıların asıl sorgulanması gerektiğine işaret ediyor. Anayasa kitapçığı olayındaki olumsuz sonuçlardan, asıl siyaseten olayı sızdıranların suçluluklarının aranması, sorgulanması gerektiğini savunuyor.

EMEKLİLİK DÖNEMİ KAVRAMI GEÇERLİ DEĞİL

Anayasa Mahkemesi üyeliğinden emeklilik Fazıl Sağlam için geçerli değil. Yeni çok önemli bilimsel, toplumsal çalışmaların yeni başlangıçları..

YTÜ’de kısa süreli yeni çalışmalarının ardından, kadim dostu Devrim Ulucan ile birlikte Maltepe Üniversitesi’ne geçiş yapıyor. Değerli kadim dostlarından Ülkü Azrak’ın da orada olmasının payı büyük. Ülkü Azrak’ın 72 yaşını doldurduğu bahanesiyle görevden alınmasıyla eski istifa alışkanlığının depreştiğini söylüyor. En çok da Aydın Aybay’ın kurduğu ve evladı gibi büyüttüğü fakültenin zamanın eğilimine göre tahrip edilmesine, Devrim Ulucan’ın da ayrılmak zorunda bırakılmasına isyan ediyor.

Yaşamının bu evresinde en çok Kamu Hukukçuları Platformu çatısı altındaki toplumsal, bilimsel çalışmalar içinde yapılanların altını çizmek gereğini duyuyor. 2009’dan bugünlere yılda bir olmak üzere 8 toplantı düzenlenmiş. Bütçe sıfır gönüllü katkı oranı ise bilimsel değerle ölçüldüğünde çok yüksek. 

YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ

Fazıl Sağlam üniversite öğrencilik yıllarını da anımsatan bir gençlik aşısından da söz ediyor. Siyasal bilgiler yayını olarak çıkmış doktora tezinin titizliğinde, bu kez Kıbrıs Anayasası bilimsel çalışmalar gündeme giriyor... Doğal olarak yaşının gereği uçan profesörlük yıllarına nokta koymak gereğini düşünüyor. Gelin görün ki nokta da koyamıyor. Gedik Üniversitesi’nde önerilen görevi kabul ediyor. 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler