Isaac Asimov'dan 'Ben, Robot'

“Ben, Robot”, gerek robotlara yönelik bilindik yargıları yıkmaya çalışması ve Üç Robot Kanunu gerekse Asimov’un diğer kitaplarına başlangıç teşkil etmesi açısından bilim kurgu edebiyatı için çok değerli bir eser.

Yayınlanma: 05.03.2017 - 15:34
Abone Ol google-news

Asimov’un robotları
 
Isaac Asimov daha sonra Ben, Robot derlemesinde yer vereceği ‘Robbie’ adlı öyküyü 1930’ların sonunda yazmaya başladığında, insanların robotlar hakkındaki genel algısı son derece olumsuzdu. Robotların, insanlığın sonunu getirecek makineler olduğuna inanılıyordu. Bunda, karanlık ve tehditkâr robot öykülerinin önemli bir payı vardı çünkü insanların zihinlerindeki robot tanımını şimdi olduğu gibi o dönemde de büyük ölçüde bilim kurgu şekillendiriyordu.

Asimov, bu durumu ‘Frankenstein Kompleksi’ olarak görüyor ve kendi robotlarının “cezalandırılması gereken yeni bir Babil Kulesi” (‘Benim Robotlarım’, 234) olmadığını savunuyordu. Ona göre, robotlar birer araç ve insanlığın yararına kullanılabilecek makinelerdi. Robot öykülerini bu bakış açısından yola çıkarak yazdı ve robotlarının yıllar içinde duygusal ve zihinsel olarak daha komplike varlıklara dönüşmesini kötü bir tablo olarak sunmadı. Umutsuz distopyalar yaratmadı veya robotlar ile insanları iki ayrı kutba yerleştirmedi.
 
ROBOT KANUNLARI

Ben, Robot derlemesinin ilk robotu Robbie, robotların henüz konuşma yetisi kazanmadığı ve yürürken metal ayaklardan “o tanıdık, ritmik tıkırtıların” duyulduğu bir zamanın üretimi. Küçük bir kız olan Gloria’ya dadılık yapması için satın alınır ve Gloria’nın annesi Bayan Weston onun için her ne kadar “ruhu yok” dese de Robbie, duygusal ve ince ruhlu bir robottur. Bay Weston’ın da dediği gibi, “sadık, sevecen, kibar biri.” Yine de, değişime kapalı ve yenilikleri tehditkâr bulan bir toplum ona ne kadar güvenebilir? Robbie ve Gloria’nın birbirine olan bağlılıkları, öyküde varlığını yoğun olarak hissettiğimiz teknofobiyi yenebilecek midir?

Asimov, robotların insanlığı ilerletecek bir teknoloji olarak görülmesi için robot korkusunun yok edilmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu, robotları itaatkâr varlıklar olarak anlatırsa mümkün olabilirdi ve ‘Üç Robot Kanunu’ tam da bu noktada doğdu.

Asimov’un robotları:
1. İnsanlara zarar veremez ya da eylemsiz kalarak onlara zarar gelmesine göz yumamaz.
2. Birinci kanunla çakışmadığı sürece insanlar tarafından verilen emirlere itaat etmek zorundadır.
3. Birinci ya da ikinci kanunla çakışmadığı sürece kendi varlıklarını korumak zorundadır.

Derlemenin bir başka öyküsü ‘Kovalamaca’da, robot Cutie ile onu çalıştığı Merkür madenlerinde denetlemekle görevli Gregory Powell ve Michael Donovan, kanunların sebep olduğu bazı sorunlar yaşar. Robotlar, kanunlar gereği insanların emirlerini –birinci kanunu gözetmek şartıyla– her koşulda yerine getirir ama ya emirlere aciliyet katılmazsa ve kanunlar robotların pozitronik beyinlerindeki potansiyellerde çakışırsa? Cutie, selenyum getirmesi için gönderildiği madenin etrafında dönmeye başlar; ne madenden uzaklaşabilir ne ona yaklaşabilir ve bu sırada Powell ile Donovan’ın hayatı ve muhtemelen bütün dünyanın geleceği bu selenyuma bağlıdır. Öncelikli kanun insanların zarar görmemesi olduğuna göre Cutie nasıl böyle davranabiliyordur?

Üç Robot Kanunu’nun öykülerde çoğunlukla birbiriyle çakıştığını, sorunun kaynağı ve aynı zamanda çözümü olduğunu görürüz. Kanunlar, kelimelerle açıkça ifade edilmiş ve işlevsel bir art ardalıkla sıralanmıştır ama bunların robotlar ve diğer öykü karakterleri üzerindeki yansımaları belirsiz ve çapraşık durumlara yol açmaktadır. Asimov,  Ben, Robot derlemesine yazdığı son sözde yani ‘Benim Robotlarım’da şöyle der: “Bu tarz anlam bulanıklıkları, yazar açısından sorun teşkil etmez. Üç Kanun net ve kusursuz olsaydı, anlatacak hikâye kalmazdı. Anlam bulanıklıklarının yarattığı boşluklar, hem hikâyeler için hem Robot Şehri için temel oluşturuyor.”

Öykülerdeki robotların ve insanların karşılaştığı durumlar çoğu zaman ironik bir sonla noktalanıyor. Ve okuru pek çok soruyla baş başa bırakıyor. Bir insana zarar vermekten kast edilen nedir? Veya bir insana zarar gelmemesi uğruna kaç kişi feda edilebilir – edilmeli midir? Bir çocuğun ve bir yetişkinin emri aynı ciddiyetle mi değerlendirilmelidir? Daha da önemlisi, robotlar kendilerini insanlığın yararı dışındaki amaçlarla kullanmayı planlayan insanları nasıl ayırt edecektir? Bir robot, aldığı emir önemsiz de olsa kendini feda etme riskine girmeli midir? Robot için önemli ve önemsiz kavramları ne ifade etmektedir, nasıl yorumlanmaktadır?  
 
İNSAN OLMANIN ANLAMI ÜZERİNE

Daha çok zarar kavramının muğlaklığı üzerinden ilerleyen ‘Yalancı’ öyküsü, Susan Calvin’in bir robotla yaşadığı kötü bir deneyimi anlatır. Susan Calvin, ABD Robotları’nda 50 senesini geçirmiş ve artık emekliye ayrılmak üzere olan bir robopsikologdur. RB-34’ün üretiminde nedeni anlaşılamayan bir sorun yaşanmış ve bunun sonucunda robot insan zihnini okuma becerisi kazanmıştır. Susan’ın da içlerinde olduğu birkaç bilim insanı robotu inceleyecek, testlerden geçirecek ve onunla ne yapılması gerektiğine karar verecektir. Bu esnada robot onların zihinlerinden geçen korkuları, istek ve arzuları görür ve onları mutlu etmek için yalanlar söyler. Susan bir meslektaşının kendisini beğendiğine ikna olur, Lanning ABD Robotları’nın müstakbel yöneticisi olduğunu ve Dr. Bogert matematikte robottan bile iyi olduğunu düşünür. RB-34’ü gerçek olmayan şeyleri söylemeye iten nedir? Hâlbuki bir robot olarak insanlara zarar vermemesi gerekir. “Kalp kırmak? Birinin egosunu ayaklar altına almak? Hayallerini suya düşürmek? Bunlar da zarar tanımına girer mi?” diye sorar Susan. Zihinsel zararın ve kalp kırmanın ne anlama geldiğini bilen ve insanlara ne duymak istiyorlarsa söylemeye mecbur olan bir robotun çöküşüne tanık oluruz öykünün sonunda.

Yine de dramatik bir son değildir bu; robot, en azından insanların gururunu incitmemek, onları üzmemek için yalan söylemekten kurtulmuştur. Peki ya Susan, Lanning ve Dr. Bogert? İnsanlar? Yalan söylemeden insanların kalplerini kırmamak, egolarını zedelememek – onları mutlu edebilmek – mümkün müdür?

Asimov bizi en üst model Makinelerin çağı olan 2000’lere getirmeden önce dört robotla daha tanıştırır. Varoluş sebebini sorgulayan isyankâr ilk robot QT-I; insanlar tarafından izlenmediğinde “işten kaytaran” ve vücuduyla bütünleşik olan ek robotlarıyla dans etmeye başlayan Dave; pozitronik beynine birinci kuralın özellikle eksik işlendiği Hiper Asteroit Üssü’nden 10. Nestor; Powell ve Donovan’ı kendi yaptığı gemisiyle uzaya kaçıran çocuk ruhlu Beyin. Laf aramızda, bunlar kitabın en eğlenceli robotları.

‘Kanıt’ ve ‘Önlenebilir Çatışma’ 2000’lerin ortalarında geçer. Dünya Bölgeleri oluşturulmuştur ve her türlü ekonomik faaliyeti makineler üstlenmiştir. Kurallar hâlâ geçerlidir ve yeni makineler de insanların iyiliği için vardır ama tek görevleri bir takım verileri hesaplayıp Dünya Bölgeleri’nin ekonomik istikrarını sağlamak mı olacaktır? Yoksa kamu idareciliği de çoktan robotlara teslim edilmiştir ama insanların bundan haberi mi yoktur? Federasyon’a Dünya Koordinatörü olarak seçilen Stephen Byerley bir robot mu yoksa insan mıdır; Asimov bunun kararını size bırakıyor.

Ben, Robot gerek robotlara yönelik bilindik yargıları yıkmaya çalışması ve Üç Robot Kanunu gerekse Asimov’un diğer kitaplarına başlangıç teşkil etmesi açısından bilim kurgu edebiyatı için çok değerli bir eser. Ben, Robot, sadece muhtemel bir gelecek dünyanın öyküleri olarak okunursa asıl meselesi gözden kaçabilir. Robotların ve insanların başından geçen güç ve gülünç olaylar, aslında sıradan dünyamızdaki insan davranışlarının etik temellerini ve bunların kesin çizgileri olup olamayacağını sorguluyor. Ve elbette insan olmanın ne anlama geldiğini bir kez daha düşündürüyor.
 
Ben, Robot / Isaac Asimov / Çeviren: Ekin Odabaş / İthaki Yayınları / 248 s. 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler