'İslamcılar' Filistin için savaşanlara o zaman terörist diyorlardı

1960’ların sonunda Filistin’e gidip savaşan isimlerden İslamcılara: Bize terörist diyorlardı.

Yayınlanma: 26.07.2014 - 04:00
Abone Ol google-news

İsrail’in Gazze’ye saldırıları dünyanın gözü önünde devam ederken Türkiye’de ise 3 günlük yas ilan edildi.

Bugünlerde Türkiye Filistin konusunda eli kolu bağlı bir imaj çizse de 1960’ların sonundan itibaren Türkiyeli devrimciler Filistin kamplarına gitmiş, burada Filistin halkının kurtuluş mücadelesinin içinde yer almışlardı. İslami cenah ise o dönem Filistin’e giden 3 bin kadar solcu ismi “terörist” olarak damgalamıştı. Biz de o dönem Filistin’e giden, savaşan, esir düşen üç önemli isimle, Faik Bulut, Semih Dinç ve Adil Okay’la konuştuk.

Faik Bulut, 1973’te Nahr el Bared askeri kampında İsrail’le çatıştıktan sonra yaralı halde tutsak edildi, Cenevre Sözleşmesi’ne aykırı biçimde İsrail’e kaçırıldı. 21 gün işkence ve sorgudan sonra, Filistin Kurtuluş Örgütü üyesi olmaktan mahkeme önüne çıkarılıp 7 yıl hapse mahkûm edildi. 1980’de ise Türkiye’ye döndü.

70’li ve 80’li yıllarda Filistin’e giden 3 bin kadar devrimci “terörist” olarak damgalanmıştı, değil mi?

O tarihte, Filistin halkıyla dayanışma ve mücadele için gitmek, azılı ve uluslararası terörist olmakla eşdeğerdi. 12 Mart zihniyeti, biz devrimcileri hep bölücü olarak görüp yargılıyordu. Düzenin devamı sayılan İslamcılar da solcuları “kâfir” olarak görüyorlardı. Türkiye kamuoyunun Filistin’e sempatisinin önünü alabilmek amacıyla, Filistin halk direnişini karalayıp “öcü” gibi gösteriyorlardı. İktidarların Filistin meselesinde daha aktif tutum almalarını engelleyen bu zihniyet; Türkiye’nin İsrail ile gizli flört ve işbirliği, Filistin’e göstermelik dayanışma gibi ucube, iki yüzlü bir politika izlenmesine yol açtı. Bölge çapında İslamcılık yükselişe geçince, 12 Eylül cuntacı generalleri İslam Teşkilatı çerçevesinde güya Filistin destek politikasını, dinci-İslamcı bir çerçeveye oturttular. Günümüze kadar süren bu politika, AKP’nin din kardeşliği ekseninde Filistin’e destek vermesiyle zirveye ulaştı.

O günlerde sizi terörist diye damgalayan İslami kesimin vicdani bir hesap vermesi gerektiği inancında mısınız?

Kanımca İslami kesim, başta Amerika’nın İslamcılık esasına dayanarak imal ettiği gerici ve çatışmacı, cihatçı politikalarına alet olmalarının hesabını sadece bize değil; Pakistan’dan Ortadoğu’ya ve Kuzey Afrika’ya kadar olan bölgedeki halklara karşı da hesap vermelidirler. O gerici vebalin kefaretini kamuoyu önünde ödemeliler.

‘Ölümün sıcak nefesini yaşadım’

Dünyada ‘68 rüzgârı tüm hızıyla etkisini gösterirken hem Filistin halkıyla dayanışma, hem de “devrim yapma” coşkusuyla önce Suriye’deki Filistin kamplarında, sonrasında da Ürdün ve Lübnan’da kalan Semih Dinç, 1973 Arap-İsrail savaşında güney Lübnan’ın Kıfarşuba-TelRamta ve Hasbeyye yörelerinde bulunarak savaşı bizzat yaşamış, birçok operasyona katılmış bir isim.

Siz Filistin’de ne yaşadınız?

Ben orada dostluğu, kardeşliği, arkadaşlığı ve davalarına olan inanç ile yurtseverliğin harmanlandığı ortamı, ölümün sıcak nefesinde birebir yaşadım. Filistin’e 1968’den 1980’li yıllara kadar yüzlerce dost arkadaş gitti. Birçok arkadaşımızı yoldaşımızı anılarını yaşatmaya çalışarak o topraklarda gömdük. İslamcı kesimin devrimci-sol-sosyalist kesime yakıştırdığı “terörist” damgalaması şahsen beni zerre kadar rahatsız etmez. O günün koşullarında 6. Filo’yu kıble belleyenler zaten başka yakıştırmalarda bulunamazdı. Kutsal topraklar dedikleri Filistin için de kıllarını kıpırdatmayanlar, Filistin halkıyla birlikte dövüşen bizlere, varsın terörist desinler. Bu bizim için onurdur.

-Hamas’la, yani siyasal İslamla birlikte İslami kesim Filistin meselesini sahiplenmeye başladı. Peki sizce Hamas’ın yoluyla Filistin düze çıkar mı?

Kısa adıyla Hamas olan “İslami direniş hareketi”nin nasıl kurulduğunu, Kuveyt merkezli “İslami Rabıta”dan nasıl yardımlar aldığını, Gazze’de ve diğer işgal altındaki topraklarda önceleri İsrail tarafından da nasıl desteklendiğini, bazı eylemlerine nasıl göz yumulduğunu bilmemiz gerekiyor. Siyasal İslamı rehber edinen hiçbir hareket ne Filistin’i ne de Türkiye’yi düzlüğe çıkarabilir. Her türlü direnişine ve mücadelesine karşın Hamas bana göre IŞİD’in değişik bir versiyonu ve dolaylı bir müttefikidir. Bizim yüreğimiz Hamas için değil, Gazze ve tüm Filistin halkının mücadelesi, zaferi ve kurtuluşu için çarpmaktadır.

“Filistin halkı birkaç bisküviye kanmaz”

12 Eylül darbesinden sonra, bir grup aranan isimle beraber Lübnan’a, Filistin kamplarına ulaşan, Marksist bir örgüt olan FHKC bünyesinde, Beyrut, Seyda, Sur, Reşadiye kasabası ve İsrail sınırında olan Kana kasabasında Filistin kamplarında kalan Adil Okay, “orada Filistinlilerle dayanışarak sürgün hayatıma bir anlam – amaç katmış oldum. Tabii İsrail’in denizden karadan ve havadan bombalamaları günlük hayatımızın parçası olmuştu. Defalarca ölümden döndük. Birçok yoldaşım orada hayatını kaybetti. 1982 İsrail işgalinde yüzlerce devrimci İsrail’e esir düştü. Ve hâlâ savaşın travmasıyla yaşayan arkadaşlarım var” diyor.

-Siz nasıl başa çıktınız “terörist” damgasıyla?

Biz Filistin için savaşırken İslami kesim bize terörist diyordu. Ülkeye dönen arkadaşlarımız uzun dönem bu etiket yüzünden yaşadıklarını saklamak zorunda kaldılar. Oysa bugün, Filistin için savaşanlar kahramandır deniyor. Ve hâlâ İslami kesimden bir özür bekliyoruz. Binlerce sosyalist, örgütlü-örgütsüz Filistin kamplarında kalırken İslamcıların dayanışması retorikten öteye geçmedi.

Türkiye’nin Gazze konusundaki bugünkü tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye İsrail’i ilk tanıyan “Müslüman” ülke. Ve Filistin halkıyla dayanışması sanal. İslamcı geçinen AKP dönemi de çok farklı değil. “One minute” şovundan başka icraat yok. Kaldı ki AKP, ülkenin tüm komşularıyla sorun yaşayan hatta oralardaki iç savaşı derinleştiren bir hükümet. Bu sabıkalı haliyle Filistin’e destek olması mümkün değildir. Filistin halkı da birkaç battaniye ile bisküviye kanmayacak kadar onurlu ve politiktir.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler